Immanuel Kant, Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme (Zum Ewigen Frieden. Ein Philosophischer Entwurf),1960, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Sayfa Sayısı: 56
“Harp, yok ettiğinden daha fazla kötü insan yarattığı için bir afettir.”
Aydınlanma felsefesinin kurucu isimlerinden olan ve eserleriyle Alman felsefesine yön veren Immanuel Kant, Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme adlı eserinde devletler arasındaki mutlak barışın nasıl sağlanabileceği hakkında fikirlerini belirtmiştir. Kitap iki ana bölüm, iki ek, ayrıca ek bölümünden oluşmaktadır. Bu yazı bahsedilen bölümleri incelemek amacıyla yazılmıştır.
Yazarın yaşadığı dönemin sosyo-politik olaylarının da bir yansıması olan deneme, verdiği örneklerle günümüze büyük katkıda bulunur. Eserin birinci bölümünde devletler arasında ebedi bir barışın olabilmesi için devletlerin uyması gereken kurallardan bahseden yazar, aslında günümüzde hemen hemen bütün devletlerin benimsediği hukuk kurallarından bahsetmektedir. Devletlerin bağımsızlığı, borçlanması, birbirlerinin iç işlerine karışması gibi konulara değinen Kant’ın, eserin yazıldığı tarihteki dünya koşulları ve devletlerin konumu gibi özellikler dikkate alınırsa döneminin oldukça ilerisinde bir bakış açısına sahip olduğu söylenebilir. Ayrıca söylemlerini desteklemek için tarihi olaylardan yararlanması okuyucu dinç tutarken eseri daha da ilgi çekici bir hale getiriyor.
Kitabın ikinci bölümüne ise insan doğasıyla giriş yapılmaktadır. Yazar, insan doğasının her an patlak verecek bir savaş durumuna uygun olduğundan bahsedilirken bunu önlemenin en iyi yolunun bir hukuk hali olduğunu belirtmiştir. Bu iddiaları daha da açarak her devletin asıl teşkilatının cumhuriyet olması gerektiğini savunan Kant, bu şekilde hem eşitlik, hem bağlılık hem de hürriyet prensiplerini içeren bir sistem öngörür. Ayrıca eklediği notlarla dış bağımsızlığı da inceleyerek iddialarının boş sözler değil, iyice tartılmış fikirler olduğunu da kanıtlar. Günümüz okuyucuları için, kitabın ikinci bölümünde en merak uyandıran başlığın ‘Ebedi Barışın Nihai İkinci Maddesi’ olacağını düşünüyorum. Bu kısımda, günümüz Birleşmiş Milletler sisteminden bahsedilirken bu sistemin önemi ve esasları da oldukça özenli bir şekilde açıklanmıştır. Bir barış ittifakının tüm savaşları sonlandıracağını düşünen Kant döneminin neredeyse 200 yıl sonrasını hemen hemen tüm incelikleriyle öngörmeyi başarmıştır. Ebedi barışın nihai üçüncü maddesi olarak da dünya vatandaşlığını ele alınmıştır. Bu maddede yabancı birinin gittiği ülkede düşmanca davranış görmeme hakkından bahsedilir. İkinci bölümün tamamı ele alındığında yazarın çağının ne kadar ilerisinde bir vizyona sahip olduğu açıkça görülmektedir. Yazıldığı zamanda tartışma yaratan ve hatta belki de asla kabul görmeyeceği düşünülen bu fikirler üzerine günümüzde görüş birliğine varılmıştır ve bu fikirler hakkında birçok çalışmalar yürütülmektedir.
Eserin birinci ek kısmında ebedi barışın teminatı tartışılır. Bu bölümde en ilgi çekici iddia ise savaşın dünya üzerinde en barınılamayacak yerlerin bile insanlar tarafından iskan edilmesi için bir araç olduğudur. Örnek olarak verdiği medeniyetlerle iddiasını temellendiren Kant, aynı zamanda okuyucuyu bu yeni sav hakkında düşünmeye teşvik etmiştir. Eserin ikinci ek kısmında ise ebedi barışın gizli maddesi ele alınmıştır. Bu bölümde filozofların söylemlerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgularken ortadan kaldırılmamaları gerektiğinin de altı çizilmiştir. Bu bölümde, asıl hedef kitlesinin devlet yöneticileri olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Kitabın son bölümü olan ekleme bölümüne geldiğimizde de bölümün iki farklı kısıma ayrıldığını görmekteyiz. İlk kısım ahlak ve politika terimlerini tartışmaktadır. Bu bölümde yönetici sınıfın iktidarı hakkında analizlerde bulunulmuştur. Ayrıca bu kısımda ‘Önce yap, sonra da özür dile’, ‘Ne yapmışsan inkar et’ ve ‘Ayır, buyur’ adında üç farklı ilkeden bahseden Kant, özellikle bu üç siyasi düsturu anlatırken eserin geneline göre daha açık ve hatta alaycı sayılabilecek bir dil tercih etmiştir. İkinci kısımda da ahlak ve politika terimlerine farklı bir bakış açısından bakılmıştır. Burada aleniyet kavramı iç hukuk ve devletler hukuku açısından detaylı incelenmiştir.
Eseri genel olarak değerlendirmemiz gerekirse eserin güçlü yanlarının zayıf yanlarına oranla çoğunluğa sahip olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Eser gerek yazıldığı dönemin koşulları, gerek dünya siyasetinin değişkenliği göze alındığında oldukça kilit noktalara değinmiştir. Tüm bunlar göze alındığında eserin taşıdığı değer daha da artmaktadır. Günümüz uluslararası hukuk sistemine büyük atıflarda bulunan bu eserin söylenebilecek en zayıf yönü ise yazarın bazı zamanlarda bıraktığı notlarda kaybolmasıdır. Notların uzunluğu metni okurken kimi zaman kafa karışıklığı yaratmaktadır. Bunlara ek olarak yazar eserini kaleme alırken konu hakkında bilgi birikimine sahip kişilere ve hatta kimi zaman devlet yöneticilerine hitap etmeyi hedeflemiştir. Eserin dili kimi zaman okuyucuyu yorsa da eserin 1960’da çevrildiği göz önünde bulundurulursa okuyucuyu tatmin eden bir dil olduğu söylenebilir. Tüm bunlar ele alındığı zaman, eserin içerik ve yapı bakımından okuyucuyuda iz bıraktığı sonucunu çıkarabiliriz.
AYSEREN DUMAN
Uluslararası Hukuk Staj Programı