Başkenti Urumçi olan Sincan Özerk Bölgesi; güneyde Tibet Özerk Bölgesi, güney doğuda Çinghay ve Gansu eyaletleri, doğuda Moğolistan, kuzeyde Rusya, kuzeybatıda Kazakistan ve batıda Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan kontrolündeki Keşmir bölgesiyle komşudur. 1.828.418 km² yüzölçümü ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin en geniş idari bölgesidir. Resmi dilleri Uygurca ve Standart Çince’dir.
Doğu Türkistan’ın Tarihsel Değişimi
Doğu Türkistan tarihte kurulan bir çok Türk İmparatorluklarına merkezlik yapmıştır. M.Ö. 220 yılında kurulduğu bilinen Büyük Hun İmparatorluğu’nun asırlarca hakimiyeti altında bulunan Doğu Türkistan bu imparatorluğun M.S. 430 yıllarında yıkılmasıyla başka bir Türk Devletinin hakimiyetine girmiştir. Göktürk Devleti bütün Türkistan Hükümdarlarını tek çatı altında toplamıştır. 660 yılında Çin istilasına uğrayan Doğu Türkistan 699 yılında Çinliler’den geri alınmıştır. Göktürk Devletinin zayıflamasıyla birlikte Karahanlılar sahneye çıkmış ve Doğu Türkistan’da yeni bir dönem başlamıştır.
Karahanlılar’dan sonra Moğollar ve Karahıtaylılar dönemiyle birlikte Doğu Türkistan 1760 yıllında Çin-Mançur istilasına maruz kalmıştır. Mançurlar’ın ülkeye girişiyle beraber Doğu Türkistan’da işkence ve zulümler başlamış ve halk ayaklanmaları meydan gelmiştir. Bu ayaklanmalar neticesinde 1863 yılında Çinliler ülkeden çıkartılarak milli bir devlet kurulmuştur. 14 sene varlığını sürdüren bu devlet Osmanlı Devleti’ne tabi olan ilk Doğu Türkistan Devleti’dir. 1876 yılında ise Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesine destek veren Yakup Han Bay Devleti’nin yıkılmasından sonra Doğu Türkistan tekrar Çin-Mançur yönetimine geçmiştir. İşte bu tarihten sonra Doğu Türkistan’da asimile ve imha hareketleri başlamıştır.
Doğu Türkistan’ın 1878’de yeniden Çin İşgali altına girmesinden sonra bölge Çin’in bir eyaleti haline getirilmiştir. O dönemde Çin, Doğu Türkistan bölgesine ”Xinjang” ( Sincan) adını vermiştir. Bu dönem, 1911’de Çin Hanedanlığı’nın yıkılıp yerine cuumhuriyet kurulmasıyla sonlanmıştır. Mevcut durumdaki kargaşadan istifade eden Doğu Türkistan merkez Çin yönetiminden ayrılarak ayrı bir imparator olmak istemiş ve uzun çatışmalar sonucunda Hoca Niyaz Hacı’nın cumhurbaşkanı olduğu Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
Batı Türkistan’ı işgal altında tutan Sovyet yönetimi bu gelişmeden büyük endişe duyarak 1934’te Doğu Türkistan’ı kuşatmış ve 2. Dünya Savaşı’na kadar Çin ile birlikte bölgede yoğun işkence ve zulümler yapmıştır. Daha sonra strateji değiştiren Rusya bölgede Türk yönetiminin kurulmasına destek vermiş ve Doğu Türkistan Halkı 1944’te tekrar ayaklanmıştır. 12 Kasım’da bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan edilmiş ve cumhurbaşkanı Ali Han Töre olmuştur. Doğu Türkisan’ın bağımsızlık savaşında Çin içerisinde bulunan -milliyetçiler ve kızıllar- gruplardan ”kızıllar”dan destek almıştır. 1949 yılında Çin Komünist Partisi içi savaşı kazanınca, Çin Halk Cumhuriyeti ülkeyi işgal etmiş ve Doğu Türkistan Çin’e bağlanmıştır.
1995 yılında kabul edilen Çin Anayasası ile Doğu Türkistan ” Şingcang Uygur Otonom Bölgesi” olarak anayasada yer almıştır.
Doğu Türkistan’ın Jeostratejik, Jeoekonomik ve Jeopolitik Önemi
Doğu Türkistan toprakları Çin için coğrafi ve stratejik bir öneme sahiptir. Bölge Çin topraklarının en batıdaki bölümünü oluşturmaktadır. Sovyetlere karşı bir tampon bölge olarak Sincan Özerk Bölgesi, Çin’in ve bölgedeki diğer ülkelerin güvenliği için önemli bir topraktır. Rusya’nın Çin için artık bir tehlike arz etmemesine karşılık, hâlen kara ve hava kuvvetlerini bölgede bulunduran Çin, aynı zamanda nükleer başlıklı füzelerinin büyük bir bölümünü de burada tutmaktadır. Çin’in silahlı kuvvetlerinin Doğu Türkistan’daki varlığını devam ettirmesinin bir diğer önemli nedeni de yerel Müslüman nüfus üzerindeki kontrolünü devam ettirmektir.
Bölgede yer alan petrol, altın, uranyum, kömür gibi zengin yer altı kaynakları ile Doğu Türkistan her zaman komşularının ilgi odağı olmuştur. Bölgeye büyük bir üstünlük kazandıran jeopolitik konumu, tarih boyunca çeşitli yönden gelen göç dalgalarının bölgede yerleşmelerine olanak sağlamış, ve böylelikle Doğu Türkistan’da etnik değişimler meydana gelmiştir.
Doğu Türkistan içerdiği maden, mineral, petrol ve doğal gaz yataklarıyla Çin için muazzam bir hazine niteliğindedir. Çin’de çıkarılan mineral miktarının tamamının %78’i Doğu Türkistan topraklarından çıkartılmaktadır. Ayrıca Çin Halk Cumhuriyeti topraklarından çıkartılan 148 tür madenin 118’i yine Doğu Türkistan topraklarından elde edilmektedir. Doğu Türkistan sınırları dahilinde bugüne kadar yaklaşık 5000 noktada maden ocağı tespit edilmiştir ki bu, Çin’in toplam maden ocaklarının zaten %85’ini teşkil etmektedir. Çıkartılan madenler arasında kömür, demir, uranyum, volfram, manganez, krom, kurşun, molibden, çinko, berilyum, lityum, niyobyum, tantal, sezyum, beyaz mika, asbest ve altın sayılabilir. Ülkenin 25 bölgesinde altın madeni, yedi bölgede bakır madeni, yedi yerde kurşun, on bölgede demir madeni, üç bölgede de uranyum bulunmaktadır.
Çin’in jeopolitik, güvenlik ve ekonomik hedeflerinin gerçekleşmesi açısından Güneydoğu Asya bölgesi, Kuzeydoğu Asya Bölgesi ve Orta Asya Bölgesi önemli noktaları olşturmaktadır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde Doğu Türkistan’ın, Orta Asya ülkeleri ile arasındaki etnik, dini, tarihi bağlarından faydalanarak bölgede etkin olmaya çalıştığı görülmektedir. Doğu Türkistan’ı, Orta Asya ve Güney Asya’nın çekim merkezine dönüştürmeye, bunun için tarihi İpek Yolu’nu tekrar canlandırma stratejisini geliştirerek, Orta Asya’dan Avrupa’ya açılmaya çalışmaktadır ve Pekin’in amacı, Orta Asya’nın istikrarsız bölgesi Doğu Türkistan’ı, ekonomik entegrasyona tabi tutmaktır.
Çin ekonomisine büyük katkılarda bulunan Doğu Türkistan, Çin’in 70 Yıllık Stratejik Kalkınma Planı’nın üçüncü aşamasını oluşturan Batı Bölgeleri Kalkınma Stratejisi’nin tamamlanabilmesi için -güvenliğin sağlanması bakımından- büyük öneme sahiptir. Bu bağlamda Pekin Şanghay Beşlisi’nden Şanghay İşbirliği Örgütü’ne kadar gelen sürede, Orta Asya ülkeleriyle birlikte işbirliği yaparak Doğu Türkistan halkını tasfiye ve imha etmek için yoğun çaba sarfetmiştir.
Doğu Türkistan’da Demografik Değişim
Doğu Türkistan’ın kesin bir şekilde Çin Halk Cumhuriyeti’ne ilhakı 1949 yılında olmuştur. Çin Komünist Partisi Doğu Türkistan’ı işgal ettiğinde Uygurlar nufusun % 80’ini teşkil etmekteydi. Diğer Türk kökenli Kazaklar, Kırgızlar ve Özbekler ile beraber bu oran %90′ ulaşmaktaydı. Bugün ise milyonlarca Çinli’nin Doğu Türkistan’a yerleştirilmesiyle beraber bu oran günden güne azalmaktadır. Çin hükümeti bölgeye yerleşen Çinliler’e tam vergi muafiyeti getirerek, bölgede yaşayan Türkler’in ellerinden arazi ve meskenler zorla alınarak, Uygurlar’ı verimsiz arazilere göçe zorlayarak demografik yönden bölgede etkinliğini artırmaya çalışmaktadır.
Doğu Türkistan, asırlarca Türk medeniyetinin en etkileyici bölgelerinden biri olmuştur. Bölgedeki Çinli nüfusu, 1949’da, “Sincan’ın gönüllü yeniden entegrasyonu”nun hemen ardından, sadece %6’ydı. Bu oran 2001’de %40’a yükselmiştir. Bugün yarıdan fazla olduğu tahmin edilmektedir. Çin ve Halk ajanslarının 27 Temmuz tarihinde yayınladığı bir duyuruya göre, Mahalli yönetim Doğu Türkistan’ın Şehirleşmiş planı hazırlamış. Bu plana göre ise, 2015 yılında nüfusa Çinlilerin oranı %48, 2020’de % 58 ve 2030 yılında ise % 66-68 olacak. Takviyeli ve Çift basamaklı Kalkınma Programı’na göre 2030 yılında Doğu Türkistan’daki şehirlerin nüfusu 20 milyon’a yükseltilecek. Özerk Yönetimin bu kararı ise, merkezi Hükümetçe derhal onaylanarak yürürlüğe konulduğu ifade edildi. Bu kararla Doğu Türkistan’a yerleştirilecek Çinli göçmenler için nüfusu 500 binden fazla olan orta büyüklükte Çin şehirleri inşa edilecek. Çin’in Doğu Türkistan’ı ”Çinlileştirme” programı günümüzde de artan hızla devam etmektedir.
Doğu Türkistan’ın Güncel Sorunları
Doğu Türkistan özerk bölge olarak nitelendirilmekle beraber uygulamada özerklik hakları çiğnenmektedir. Dünya uluslarından herhangi bir ulusa özerklik verildiğinde uluslararası hukuka göre bu durumun ilan edilmesi ve o ulusun dil, din, örf ve adetlerinin kabul edilmesi, ülke halkının, sınırları içinde bulunan bölgelerdeki her türlü ekonomik zenginlikleri ve toprakları kendi isteği doğrultusunda kullanabilme yetkisine sahip olması gerekir. Ancak Doğu Türkistan uluslararası kamuoyunda özerk olarak bilinmekle beraber Çin hükümeti tarafından yukarıda saydığımız durumların hiç birisini elde edememiştir.
Doğu Türkistan lideri olarak anılan İsa Yusuf Alptekin’in belirttiği üzere, Çin Doğu Türkistan’da 1951 yılından itibaren toprak reformunu başlatmıştır. Türklerin ellerinden toprakları alınmış, Çin’den getirilen sivil ve asker Çinliler’e dağıtılmıştır. Bu durum toprak sahipleri ve işçiler arasında kanlı düşmanlıkları meydana getirmiştir. Gerçekleştirilen bu toprak reformu, ”bir imha müsadere, gayri insani zulüm, ve işkenceler” kaydedilerek gerçekleşmiştir. Halkın elinde kalan az miktardaki, toprak ise kooperatifleştirilmek üzere halktan alınmış ve böylelikle halk kooperatiflerde işçi olarak çalışmaya başlamıştır. ”Komün” adını verdikleri hareket Çinli yetkililer tarafından idare edilen halkı, barakalarda yaşamak zorunda bırakmıştır. Ailelere belirli günlerde görüşme izni verilmiş, günde 18 saat çalıştırılmıştır. Eğer çalışılan alanda bir işçi ölürse o işçinin gömülmesine müsaade edilmemiş ve bir çukura atılırak işlerin aksatılması engellenirmiş!
Çin’in bölgeye yönelik göçü teşvik politikaları artan hızla devam etmektedir. Bölgeye yerleştirilen Çinli göçmenler Doğu Türkistan’ın demogojik yapısını Türkler aleyhine bozmaktadır. Bu durum ortaya bir çok sorunlar çıkarmaktadır. Yoğun göç nedeniyle verimli arazileri terk eden Uygurlar işsizlikle baş etmek zorundadır. Uygur gençlerinin Çinlileştirilmesi için Çin’in iç bölgelerine zorla nakledilen Uygur ile Çinli gençler arasında çatışmalar meydana gelmektedir. 5 Temmuz Urumçi’de yaşanan olaylar bu politikanın bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Diğer bir durum ise Uygur Türklerinin nüfusunu azaltmak için halka uygulanan doğum kontrol politikasının halkın itirazlarına rağmen devam etmesidir. Yürüttükleri iskan politikası ile “azınlık millet” durumuna düşürdükleri Uygur halkının şehirde bir, köydeyse ikiden fazla çocuk sahibi olmaları kesinlikle yasaklanmıştır. Bu yasağa uymayanlar çok ağır ekonomik ve idari cezalara çarptırılmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerde yaşayan köylü kadınlar, hiçbir sağlık veya hijyen tedbiri alınmaksızın zorunlu bir toplu kürtaj operasyonuna tabi tutulmaktadır. Eğer kürtaj yapılmamışsa, hamile kadınların çocukları zorla karınlarından çıkarılarak katledilmektedir. Bu kural dışında doğan çocuklar, vatandaşlık hakkı, isim gibi insani haklardan yoksun bırakılmaktadırlar. Örneğin, 1991 yılında Hoten vilayetine bağlı Karakaş ilçesinde zorunlu olarak kürtaja tabi tutulan kadınların sayısı 18 bin 765’tir ki, bu sayı da ilçedeki anne adaylarının %49’unu teşkil etmektedir. Yapılan kürtaj ve zorla kısırlaştırma uygulamaları yüzünden her yıl on binlerce kadın ve çocuk ölmekte; hamile kalan kadınların eşleri devlet memuruysa işten atılmakta ve bütün sosyal haklardan mahrum edilmektedir.
Çin yönetimi 1990’lı yıllara kadar uygulamada olan Uygurca eğitimi ortadan kaldırıp Çince eğitim yürürlüğe koyarak Doğu Türkistan Türklerinin eğitim hak ve imkanlarını kısıtlamaktadır. Öğrencilerin ibadet etmeleri, Ramazan’da oruç tutmaları resmi olarak yasaklanmıştır. Sadece Kur’an bulundurmak tutuklanmak için yeterli bir sebep haline gelmiştir. Ayrıca eğitim tamamen siyasi bir politika olarak uygulanmaya başlamış, Çince tek resmi eğitim dili olmuştur. Türk halklarının dilleri eğitimden tamamen çıkarılmıştır.
Çinliler ile Türk hakları arasındaki gelir farkı ise uçurum düzeyine gelmiştir ve günden güne de artmaktadır.
Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da yaptığı nükleer denemeler, bölgede çeşitli hastalıkların insanlarda görülmesine sebep olmakta, tarım ve su kaynaklarında tahribata yol açmaktadır. Doğu Türkistan’da tarım ölmek üzeredir. Su kaynakları azalmakta, çölleşme Turfan ve Hoten’de yayılmaktadır. Bunların sebepleri, Çin’in Doğu Türkistan’ı bir labaratuvar olarak görmesi ve her türlü biyolojik, kimyasal, nükleer denemeleri için bu bölgeyi kullanmasıdır. Bölge dünyada kanserin en yoğun olduğu yerlerden biridir. Ayrıca Burma ve Afganistan’dan ithal edilen eroinin fazla kullanımı sebebiyle bölgede Çin’in diğer bütün bölgelerine göre çok daha yüksek oranda HIV vakasına rastlanmaktadır
Bölge kaynaklarının sömürülmesi, soykırım, etnik ve dini asimilasyon ve insan hakları ihlalleri ile yoğun olarak gündeme gelen Çin, bölge gerçeklerinin dünya kamuoyu tarafından anlaşılmasına engel olmakta; bunun için haberleşme ve iletişim araçlarının kullanımını denetim altına alarak bölgeyi dünyaya kapatmaktadır.
11 Eylül 2001’den sonra Çin yönetimi, Doğu Türkistanlı Müslümanları, “ayrılıkçı”, “terörist” veya “karşı-devrimci” olarak nitelendirmek için zemin bulmuşken Çin halkının çoğunluğunu da, Han ve Uygur milletleri arasında düşmanca duyguları besleyerek Doğu Türkistan Uygurlarının terörist olduğuna inandırmıştır. Çin yönetimi, Doğu Türkistan’da 145 hapishane ve 30’dan fazla da toplama kampı açmıştır. Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi verilerine göre, 250 bin Müslüman siyasi tutuklu bu cezaevlerinde yatmaktadır. Yine aynı kaynak, Urumçi Liudavan cezaevinde her ay 20-30 Müslümanın işkence sonucu öldüğünü bildirmektedir. Ayrıca Doğu Türkistan Günlüğü gazetesinin 12 Nisan 2000 tarihli nüshasında Doğu Türkistan’ın pek çok il ve ilçelerinde inşa edilen 1500 caminin kapatıldığı, 153 caminin inşaatının durdurulduğu ve Çin Komünist Partisine sadakat bildirmeyen 25 bin Türk görevlinin işine son verildiği açıklanmıştır. Doğu Türkistan Müslümanları üzerindeki dini baskılar, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra Çin yönetiminin “terörizmle mücadele” adı altında yaptığı faaliyetlerle daha da yoğunlaşmıştır. Aralık 2001 sonunda Çin, kendi ifadesiyle “terörist” suçları cezalandırmak için yasanın zaten içerdiği önlemleri daha da kesin hale getirmek amacıyla ceza yasasının bazı maddelerini değiştirmiştir. Bu değişikliğe göre ölüm cezasının uygulanma alanı genişletilmiş, ifade ve dernek kurma özgürlüğü daha çok denetim altına alınmıştır.
Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan’da, Komünizm rejim yönetimi tarafından, müslümanlar için önemli bir ay olan Ramazan ayında Müslümanlar’ın oruç tutmaları yasaklanmıştır.
Çin’deki Uygur Türklerinin hak arayışını uluslararası gündeme taşıması nedeniyle “Uygur Ana” diye adlandırılan Rabia Kadir, Tokyo’da gerçekleştirilen ”Dünya Uygur Kongresi”nde verdiği cevaplarla Doğu Türkistan Halkı’nın ne şartlarda mücadele ettiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:
”Amerika her yıl dış siyaseti le ilgili bir rapor hazırlıyor,her yıl bu raporda Tibet ve Dalai Lama ile ilgili başlıklar altında 5 sayfa yayınlanırken Doğu Türkistan’dan bahsedilmiyor, iki üç satırla ‘Çinli Müslümanlar’ diye geçiştiriyorlardı. Ben her gün Amerika’da Dışişleri Bakanlığının merdivenlerini aşındırdım, yakalarına yapıştım. Bizim Tibet’te ne farkımız var, durumumuz aynıdır, onlar ‘Tibet Özerk bölgesi’ bizde ‘Uygur Özerk Bölgesi’yiz, onlar 6 Milyon, biz 20 Milyonuz, onlar baskı altında bizde baskı altındayız, onlar Budist, biz Müslüman Türk’üz diye mi bu ayrımcılığı yapıyorsunuz diyerek her gün onlarla kavga ettim, Senato’ya, Meclis’e gittim, hakkımızı aradım, şimdi artık Amerika yıllık raporlarında Doğu Türkistan içinde birkaç özel sayfa ayrılmağa başladı, bu çok önemlidir. Doğu Türkistan’ı batı dünyasının raporlarına da soktuk. Ben hapisten 2005 te çıktığımda çok başlılık vardı, her kafadan bir ses çıkıyordu, onun için kimse davamızla ilgilenmiyordu bu nedenle ‘Dünya Uygur Kurultay’ının yaptığı en önemli hizmetlerden birisi bu çok başlılığı bitirip bütün sivil toplum örgütlerini bir çatı altında toplamak oldu. Çin’in içinde bulunduğu durum şu an vahim. Karışıklık var, üçe bölünmüş vaziyette, merkezi hükümetin içinde kavga var, kendi devlet adamlarını tutukluyor, yani Çin’in durumu hassas, kaygan zeminde, dış ülkeler Çin’in tehdit olduğunu anlamış durumda, bizde bu aşamada ne yapmamız gerekir sorusuna cevap arıyoruz. Tibet için 1600 kişi tam mesai yaparak maaşlı çalışıyor böylece dünyadan milyonlarca dolar yardım alıyor. Biz ise Avrupa ve Asya’da 10 kişiyiz, çoğu gönüllü çalışıyor.”
Yakın Tarih: 5 Temmuz 2009 Urumçi Olayları
Olaylar Çin’deki en kalabalık etnik grup olan Hanlar ve Uygurlar arasında, Çin’in güneyindeki Guandong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında çıkan kavga sırasında, iki Uygur göçmenin Han Çinlilerince öldürüldüğünün bildirilmesi ve Uygurlar’ın bu olayı protesto etmek istemesi üzerine cereyan etmiştir. Polisin duruma barışçıl olmayan şiddet yanlısı bir şekilde müdahale etmesi ve Uygurlar’ın üzerine ateş açması sonucu olaylar daha da genişlemiştir.
Çıkan kavganın sebebi olarak fabrikada çalışan iki Uygur genç kızının tacize uğraması ve bunun üzerine 2 Uygur’un öldürülmesi gösterilmektedir. Resmi sayıya göre 156 kişi, Uygur kaynaklarına göre yaklaşık 500 kişinin hayatını kaybettiği ifade edilmektedir. Taciz olayının ardından hiçbir Çinli’yi tutuklamayarak Uygurların tepkisini çeken Çin Hükümeti, olayların ardından bu vakayla ilgili olarak 15 kişiyi gözaltına almış; Uygurlar ise, kendilerine yönelik ayrımcılığın şiddet uygulamasına dönüştüğünü savunmuştur.
Devam eden protestolar sonucunda -Çin medyasına göre- çıkan çatışmalarda 137’si Han, 46’sı Uygur olmak üzere 184 kişi hayatını kaybetmiştir. Dünya Uygur Kongresi lideri Rabiye Kadir ise; Washington’da yaptığı açıklamada ”Edindiğimiz bilgilere göre ölü sayısı 1000’in üzerinde, kimileri de 3 bin rakamını telaffuz ediyor. ” ifadelerini kullanmıştır. Bazı kaynaklara göre ise; Han Çinlileri ile Uygur Türkleri arasında meydana gelen çatışmalarda çoğu Uygur Türkleri’nden en az 500 kişi ölmüş, 828 kişinin de yaralandığı ifade edilmiştir.
Olaylar sonrasında Çinli yetkililer bölgede internet erişimini ve telefon hatlarını kesmişler, gece sokağa çıkma yasağı başlatmışlardır. Medyanın gelişmelerden bilgi almaması hükümet tarafından bu yolla engellenmiştir. Han Çinlileri ile Uygur Türkleri arasında barikat kurarak olaylara müdahale edilmeye çalışılmıştır. Uygurlar, Han Çinlileri’nin gece barikatları geçip kendilerine zarar verdiklerini ifade etmişler ve protesto gösterileri devam etmiş, Han Çinlileri’nin de tutuklanan Hanlar hakkında gösteri yapmaları üzerine G8 zirvesinde olan Devlet Başkanı Hu Jintao ülkesine dönmek zorunda kalmıştır.
Tursun Gül isimli bir Uygur kadınının 7 Temmuz’ da zırhlı araçların önünde tek başına dikilerek yaptığı eylem, Tiananmen Meydanı’nda tankların önüne çıkan Çinli’nin hareketine benzetilmiş ve Urumçi başkaldırısının sembolü haline gelmiştir.
20 Temmuz da ise olaylar daha da genişlemiş, Urumçi ‘de ev baskınları yaparak Uygur Türkleri gözaltına alınmış ve Çin Hükümeti tarafından gözaltında bulunan 196 Türk’ün idam edildiği basına yansımıştır. Uygur Türkleri’nin nerede idam edildiği bilinmemekle birlikte, o tarihlerde 600’den fazla kişiden de haber alınamamıştır. Çin yönetiminin bu tavrı ise ”Çin Dünya’ya meydan okudu” şeklinde basına yansımıştır.
2010 yılında Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Çin’in Doğu Türkistan bölgesindeki etnik şiddet olaylarıyla ilgili araştırmasını açıklamış, Çin’in 200 kişinin öldüğü olayların sorumlusu olduğunu ifade etmiştir. Af Örgütü, Çinli yetkililerin olayları dış dünyaya çarpıtarak bildirdiğini de özellikle vurgulamıştır. Af Örgütü, Çin güvenlik güçlerinin sivil Uygurlar’ın barışçıl gösterilerine gereksiz biçimde sert güç kullanarak tepki verdiğini de belirtmiştir.
5 Temmuz 2009’da yaşanan olaylar, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1949’da kurulmasından bu yana görülen en ölümlü isyan olayı” olarak tarihe geçmiştir.
Ayşe DOĞAN
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi
KAYNAKÇA
Alim, A. Abulgani, ” Doğu Türkistan- Ekonomik Yaşamdaki Kısıtlamalar-Yoksulluk ve Yoksulluğun Sosyal Etkileri”, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu içinde, İHH Araştırma Yayınları, 2010.
Alptekin, İ.Yusuf, Doğu Türkistan Davası, Seha Neşriyat Yayınları, İkinci Baskı, 1992.
Ekrem, Erkin, ”Çin’in Orta Asya Politikaları”, Ed: Murat Yılmaz, Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi İnceleme Araştırma Dizisi, 2011.
İnayet, Alimcan, ”Bir Medeniyet Havzası Olarak Doğu Türkistan”, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu içinde, İHH Araştırma Yayınları, 2010.
Kaşıkçı, Volkan, ”Pekin’in Doğu Türkistan’da Asimilasyon ve Ayrımcılık Politikaları”, 2012.
Mahluf, Macide, ”Zorunlu Göç ve Uygur Diasporası”, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu içinde, İHH Araştırma Yayınları, 2010.
Şemseddin, S. Azizi, ”Doğu Türkistan’ın Özgürlük Yolu va Kaderini Tayin Etme Hakkı”, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu içinde, İHH Araştırma Yayınları, 2010.
Yalçınkaya, Alaeddin, ”Doğu Türkistan Tarihinde Önemli Kavşaklar ve Çin İşgali”, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu içinde, İHH Araştırma Yayınları, 2010.
Yıldırım, Bülent, Hür Doğu Türkistan Sempozyumu, İHH Yayınları, 2010.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr