Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el-Benna’nın torunu, Oxford’lu profesör, ünlü düşünür Tarık Ramazan Habertürk’e verdiği röportajda Ortadoğu analizinden Mısır’a birçok konuda sorulara cevap verdi.
“Arap Baharı fikrine başından beri karşı çıktım. 2003’te Irak’la başlayan bir strateji var. G.W. Bush’un kullandığı demokratikleştirme söylemi aslında istikrarsızlaştırma anlamına geliyor. Bunu üç yoldan yapıyorlar. Birincisi, politik sistemi parçalayarak, petrol doğal gaz, elektrik kaynaklarını kontrol ediyorlar, Katar ve Suudi Arabistan’ı koruyorlar. İkincisi, bölgeyi istikrarsızlaştırarak İsrail’i koruyorlar ve Batı Şeria’nın işgalini kolaylaştırıyorlar. Filistinliler tüm süreç boyunca unutuldu. Üçüncüsü ise yeterince üzerinde duramadığımız ekonomik boyut. Bölgeyi siyasi olarak istikrarsızlaştırdıktan sonra, IMF ve Dünya Bankası’nın yapısal programlarını dayatıyorlar.
Süreç 2003’te başladı. Şimdi Tunus’ta, Mısır’da protesto yapan insanlar görüyoruz. Açıkçası demokrasi yolunda yürüdüğümüz konusunda şüpheliyim.”diyen Ramazan, Mursi’ye seçimlere katılmamaları ve Mübarek’e karşı yapılan darbe sonrası oluşacak yeni demokratik düzende seçimlere katılmak yerine oluşacak yeni iktidar döneminde parlamento dışında halka yakın etkin bir muhalif güç olmaları gerektiğini söylediğini belirtti.
Son yıllarda özellikle İslamofobi, Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, Müslüman dünyanın mevcut durumu, İslami hukuk ve İslami etik gibi konularda yapmış olduğu çalışmalarla ön plana çıkan Ramazan’ın son dönemde oldukça karmaşıklaşan siyasi yapı ve Ortadoğu coğrafyasında ki ana aktörlerden Müslüman Kardeşler hakkında yaptığı analizlerin yerinde ve dikkat çekici olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca analizlerin Müslüman Kardeşler’in kurucu ailesinden gelen ve bu geleneği ister istemez genlerinde hissetmiş bir akademisyenden gelmiş olması da bu analizleri farklı kılan diğer bir etken.
11 Eylül saldırıları sonrası “Ya Bizimlesiniz Ya Teröristlerle” diyerek Ortadoğu coğrafyasına demokrasi götürme iddialarıyla yönelen Amerikan etkisinin yaratmış olduğu hegemonya ve bu hegemonyanın büyük oranda imza atmış olduğu açık yıkım kuşkusuz herkesin gördüğü bir noktadır. Tarık Ramazan’ın da değerlendirmelerinde yer verdiği gibi demokrasi adı arkasında başlatılan bir istikrarsızlaştırmanın bölge halkı için sadece kayıp getirdiği de son derece açık.
Mursi’ye seçimlere katılmamak için yaptığı uyarıların ne derece yerinde olduğunu görmek içinse Mursi ve taraftarlarının şu an içerisinde bulunduğu durumu hatırlamak yeterli olacaktır kanımca. Peki Mursi ve taraftarları Mübarek’e karşı almış oldukları desteği nasıl oldu da yitirdi? Ya da rüzgar nasıl oldu da tersine esti?
Aslına bakılırsa bu sorulara verilecek cevaplar uzun uzadıya çoğaltılabilse de sorun genel olarak birkaç cümlede özetlenebilir. Merkez ülkelerin politik Ortadoğu sofrasındaki tamahkarlığı, Ülkede gelenekselcilikle inanç faktörünün büyük etkisine ve askeri vesayetler altında neredeyse hiç oluşmamış demokrasi kültürüne rağmen, batı tarzı modern demokratik yönetimlere geçiş denemelerinin tepeden inme bir darbeyle yapılmaya çalışılması…
Tüm bunların yanında aslında Müslüman Kardeşler ve Mısır özelinden Batı ve Doğu’nun ilişkileri de analiz edilebilinir. Belki de tüm sorun tarihsel diyalektik boyunca hiçbir zaman uyuşmayan ve en genel haliyle hep karşılıklı bir çatışma halinde olan bu iki farklı coğrafyanın birbirine zıt yapılarını yine birbirine dominant bir şekilde kabul ettirmeye çalışması. Ancak unutulan bir şey var, farklı dokulardan oluşan uzuvlar bedenle asla barışmaz! Cemil Meriç’in “Olimpos’un çocukları Hira Dağı’nın çocuklarını asla anlamayacaklar. Keza Hira’nınkilerde Olimpos’un.”diyerek belirtmek istediği şeyde aslında buydu belki de. Demem o ki siyasi arenasından başlayarak tüm yönleriyle barış ve huzur hülyalarıyla yükselen bir ivme yakalamak için belki de artık Doğu’nun kendine ait demokrasi modellerini, kendine ait bir dünya perspektifini geliştirmesi şart.
“İnsan hakları değil kardeşlik, öz eleştiri değil tövbe, özür değil helallik, Brüksel değil Medine… Gelenek zaten bunları öğütlememiş miydi güneşin çocuklarına/doğuya?”
Deniz DEMİR
TUİÇ Stajyeri