Sefa Demirbaş: “Dünyanın fabrikası” olarak nitelendirilen Çin’in ekonomisinden yola çıkarak dış politikasındaki hamlelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doç. Dr. Ragıp Kutay Karaca: 16. ve 17. yüzyıldaki merkantilizm politikalarını bilenler Çin’in bugün uyguladığı politikaları yeni merkantilizm olarak adlandırıyorlar. Eski merkantilist politikalara baktığınız zaman temel aldığı nokta altındır ve altını toprağından alıp ülkenize getirmenizle eşdeğer tutulur. Bunun yanında altını aldığı ülkeleri de pazar haline getirmek anlamına gelir. Bugün Çin Halk Cumruhiyeti kendi ucuz işgücü ve hammaddenin sağladığı düşük fiyatlı Çin mallarını özellikle petrol kaynağı ülkelerde kullanarak, aldığı petrolü bu ucuz Çin mallarıyla dengelemeye çalışıyor. Dolayısıyla altının yerini petrol ve
doğalgaz almış durumdadır. Bu noktada Çin’in bugün uyguladığı sistem 16. ve 17. yüzyıllardaki merkantilist politikalarla eşdeğer tutulabilir. Özellikle kaynağa sahip Afrika ve Ortadoğu ülkeleri Çin için satış anlamında bulunmaz bir pazar, aynı zamanda Çin de bu ülkeler için bulunmaz bir pazar durumundadır. Dolayısıyla sattığı katma değeri düşük küçük oyuncak, ev eşyası gibi ürünler karşılığında çok daha yüksek değerde olan petrol alarak oradaki halkların satınalma paritesi açısından GSMH’nı yükseltmektedir. Çin dış ticareti bu sayede dengede tutuyor. Aynı şey 16.-17. yy. merkantilist politikalarda da var. Avrupa kendisi ya da sömürgelerinde ürettiği küçük eşyaları altın karşılığında pazarlıyordu. Yani, o eski Kızılderili filmlerinde Kızılderililere toka verip onların nehirden bulduğu altını almak gibi bir şey bu.
Çin’in ekonomisinde enerji faktörünün ne kadar etkili olduğunu düşünüyorsunuz?
Çin dış politikasında en önemli faktörlerden biri artık enerjidir. 2009’dan itibaren ithalat seviyesi yüzde 50’yi geçti. Bugün için Çin’in ithalata bağımlılığı nerdeyse yüzde 57’ler civarındadır. Dolayısıyla artık enerji, dış politikanın değişmez bir parametresi ve bu hızla giderse 2020 yılında Çin tükettiği günlük 10 milyon varillik petrolün 8 milyon varilini ithal etmek zorunda kalacak. Bu da Çin’i 2020 yılında enerjide yüzde 80 ithalata bağımlı kılacaktır. Aynı zamanda enerji Çin için başka bir anlam daha ifade ediyor. İlk olarak; eğer siz bugün yakalanan ekonomik istikrarı devam ettiremezseniz o zaman halkın refahını arttıramazsınız. Bu da sosyal patlamaya neden olur. İkinci olarak; Çin ordusu hantal bir ordu. Eğer ekonomik istikrar devam etmezse ordunun modernleşmesi de baltalanacaktır. Dolayısıyla sizin bu noktada küresel bir güç olma düşünceniz ortadan kalkacaktır. Ama bütün bunların yanında çıkacak sosyal patlamalar rejimin sorgulanmasını gündeme getirecek ve bir anda parçalanabilecek bir Çin ortaya çıkacak. Dolayısıyla enerji diğer ülkelere nazaran Çin için çok daha büyük önem taşıyor.
Altın, petrol gibi önemli enerji kaynaklarına sahip Afrika kıtasında politika izleyen
ülkelerden biri de Çin. Çin’in Afrika politikalarını ve diğer devletlerin politikalarını
değerlendirir misiniz?
Diğer emperyal devletlerin Afrika’da, Ortadoğu’da, Güney Asya’da, Hint alt kıtasında sömürdüğü ülkelerdeki politikalara baktığınızda bugünkü insan hakları, demokrasi söylemleri eskiden de medeniyet söylemi şeklindeydi. Ama bunlar medeniyet getirmediler, bunlar yalnızca sömürdüler. Peki Çin sömürüyor mu? Evet sömürüyor ama bunun yanında Sudan’daki tüm altyapı çalışmalarını; metro hatlarını, yolları, tren yollarını Çin yapıyor. Dolayısıyla Çin aynı zamanda hakikaten farklı olarak bir medeniyet götürüyor. Bir de şunu söylemek lazım 1994’e kadar Amerikalılar Chevron firmasıyla Sudan’da petrol üretiyorlardı. Ama Sudan ancak 2009’da ‘petrol ihraç eden ülke’ konumuna geldi. Bunda da Çin’in payını herhalde yadsımamak lazım. Dolayısıyla şöyle bir durum var; bu kazan-kazan prensibi. Çin kazanıyor ama karşı tarafta kazandığını bildiği için bunu yapıyor. Giderek Afrika Çin’in petrol ithalatında çok önemli bir konuma geldi. Bunda da iki tane temel ülke var birisi Angola birisi Sudan.
Sudan, Angola’dan sonra Afrika’da ikinci büyük petrol kaynağı durumunda, Çin’in
Sudan’da enerji politikaları bağlamında yapmış olduğu faaliyetler hakkında
yorumlarınız nelerdir?
Çin bir kere Sudan da birçok petrol alımına ve işletimine sahip. Bunun yanında yaklaşık 800 bin Çinli çalışandan bahsediyorlar ki bu Sudan nüfusu için iyi bir oran. Bunun yanında Sudan’ın hangi ülkelere petrol sattığına bakarsanız tek bir ülke karşınıza çıkıyor; Çin. Birde tabi Sudan da Avrupa’nın ve Batının kabul etmediği, uluslararası mahkeme tarafından insan hakları konusunda suçlu bulunan El-Beşir yönetimi var. Çin ise yönetimle ilgilenmiyor, bunu Sudan’ın içişlerine karışma olarak görüyor. Daha doğrusu 1954’te Bandung Konferansı’nda barış içerisinde yaşamanın beş şartından biri diğer ülkelerin içişlerine karışmamaktır. 1982’de bunu anayasaya da koydular. Bu anayasada da yer aldığı için Çin bu Sudan’ın iç sorunu diyerek ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu da bu ülkelerin Çin’e daha fazlasıyla yaklaşmasına neden
oluyor.
Çin’in Sudan’da önemli yatırımları söz konusu. Bu yatırımlar bağlamında sizce Sudan
enerji güvenliği açısından nasıl bir ülkedir?
Sudan’da çatışma Sudan Mısır’ın içinde bir parçayken de var. Fakat Sudan’daki iç çatışmalarda Çin faktörü var mı diye sorarsak Güney Sudan’ın bu kadar kuvvetli olmasında tabii ki Çin konvansiyonel silahlarının ve Çin’in aktardığı paranın etkisi var. Bunlar birer gerçek. Sudan’ın ikiye parçalanması Çin’i çok ilgilendirmiyor. Çin ikisiyle de ilişkilerini devam ettiriyor. Çünkü Çin olaya çok siyasi ya da askeri boyutta bakmıyor. Yani enerjiyi sorunsuz ve daha ucuza nasıl alırım sorusunun peşinde olduğu için sadece bu açıdan bakıyor.
Afrika’nın özellikle Sudan özelinde ve Çin’in gelecekteki ekonomileri hakkında neler
öngörüyorsunuz?
Afrika’yı incelediğimiz zaman 2014 rakamlarında dünyanın en hızlı gelişim gösteren kıtası olduğunu görüyoruz. Buna rağmen hala Afrika’da elektrik kullanımı % 15. Dolayısıyla Afrika zenginleştikçe daha fazla medeniyet ve demokrasi talebi artacaktır; bu standarttır. Afrika’nın geleceği tabii ki yalnızca Afrikalıların elinde değil. Afrika’nın geleceği hala büyük güçlerin satranç oyunlarındaki hamlelerle de özdeşleştirilebilir ya da bağlantılanabilir. Kim ne hamle yapacak bakmak gerekir. Bugün Çin, Afrika genelinde giderek daha hakim bir güç olmaya başladı. Bunun önünü kesecek bir ortam yaratılabilir mi diye sorduğumuzda Mısır, Tunus, Cezayir’deki karmaşayı görüyoruz. Keza Tunus ve Mısır’da bunlar değişime de neden oldu. Bu durum alt Afrika’ya sirayet eder mi şu an için çok olumlu gözükmüyor. Bugün Nijerya’nın da durumu açık. İnanılmaz bir iç savaş var ve insanlar birbirlerini katlediyorlar. Çin tüm bu tablonun neresinde derseniz; ülkelerin iç sorunuyla ilgilenmeyen bir ülke profili çizdiğini görürsünüz. Sadece yönetimlerle olan ilişkisiyle ilgileniyor. İlerde kendi topraklarında da aynı sorunla karşılaşma ihtimalini düşünüyor. Doğu Türkistan’da, Tibet’te, İç Moğolistan’da herhangi bir sıkıntıya girerse dışardan bir gücün Çin’e müdahale etmesini istemiyor.
Çin yatırım yaparken istihdamı ne şekilde yaratıyor?
Gittikleri her ülkede istihdamı kendileri yaratıyorlar. Bu Çin’in klasik politikasıdır. Örneğin, Mardin’de Çinlilerin kurduğu bir fabrika var ve yaklaşık 25 yıllık bir periyotta belli oranlarda Çinli mühendis ve işçi çalıştırmak durumundasınız. Bunun iki temel nedeni; Çinlilerin gittikleri yerde çok kolay kolonileşebilmeleri ve Çin’de büyük bir nüfus problemi olmasıdır. Nüfus problemi Çin için tarih boyunca açlık ve işsizlik anlamı taşımıştır. Dolayısıyla hem bu işsizliği daha kolay yenebilmek için bu tip hamlelerde bulunuyor hem de halkının refah düzeyini artırması anlamında dışardan bir yatırımla, ödemeyle bu işi hallediyor. Çin’in politikası aslında, Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın silah karşılığı petrol alımının bir benzeri. Bu yüzden Afrika’da yetişmiş kalifiye insan sayısı da sınırlıdır. Çinliler bu açığı kendileri kapatıyorlar. Afrika’ya inanılmaz eğitim yardımı da yapıyorlar. Afrika’nın petrol dışında ürettiği yaklaşık 476 kalem malzeme de Çin’e gümrüksüz giriyor. Yani dolayısıyla Afrikalılarda kendi mallarını satacak 1.5 milyarlık bir pazarı otomatik olarak yaratıyorlar. Ama tabi gelecekte Çin Afrika’da yalnız olmayacak. Örneğin, Hindistan da enerjiye aç ve popülasyonu çok yüksek. Bu yüzden bu işin içerisinde Hintliler de Japonlar da olacak. Çünkü Asya tamamen enerjiye aç durumdadır. Zaten bu işin içerisinde Amerika, Fransa var ama giderek Almanya’nın da gireceğini düşünüyorum. Çünkü Almanya da enerji konusunda çok fakir. İngiltere’nin bu bölgeden çok fazlasıyla çekilmeyeceğini, en azından kıyı Afrika’dan çekilmeyeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Afrika gelecekte büyük güçlerin satranç oyununda bir piyon şeklinde devam edecektir. Bu ülkelerin birbirleriyle çatışmaları Afrika iç politikasını da etkileyecektir.
ABD’nin 2007’de kurduğu AFRICOM ve bu örgütün Afrika’daki enerji politikalarına etkisi hakkındaki fikirleriniz nelerdir?
Africom, NATO’nun Avrupa’da konuşlu Afrika komutanlığıdır. Nato’nun değişen stratejilerini ve konseptlerini de düşününce evrensel bir örgüt haline gelmeye çalıştığını, yalnızca askeri tehditler de değil, iklim değişikliklerinde, siber güvenlikte, insan haklarında, kadın haklarında da artık bazı şeyleri söylediğini düşündüğünüz zaman gelecekte Amerika’nın Nato’yla Afrika’da çok daha etken olacağını söyleyebiliriz. Tabi bunun içine İngiltere’yi, Fransa’yı, Almanya’yı da katabiliriz. Ama karşılarında da Hindistan, Çin ve Japonya’nın olacağını da görebiliriz. Artık her ülkenin eline aldığı ve kaybetmeyeceği ülkeler var, Sudan da Çin için bu konumdadır.
Son dönemde enerjide adından söz ettiğimiz kayagazı ve enerji politikalarındaki yeri hakkında neler düşünüyorsunuz? Çin ve ABD’yi bu konuda kıyaslayabilir misiniz?
Çinliler kayagazı teknolojisinde Amerikalıları geçtiler. Fakat Çin enerjiye aç bir ülke. Ne kadar dışarıya bağımlılığını kırsa bile yine enerjiye ihtiyaç duyacak. ABD ise kayagazına sahip diye Afrika’dan çekilecek değildir. Bu tamamen hayalci bir yaklaşım olur. Kayagazıyla Afrika’nın potansiyeli bir tutulamaz. Bir de bu tip bölgelerde siz enerjiyi ne kadar çıkartırsanız çıkartın küresel bir oyuncuysanız bir bölgeyi Çin’e bırakıp çekilmezsiniz. Çünkü iki gün sonra o zenginlik Çin’i başka yerlere götürecektir. O zaman Afrika’dan çekilirseniz Ortadoğu’da da çekilmek zorunda kalacaksınız, zaten Orta Asya’ya giremiyorsunuz, bu
durumda küresel güç olamazsınız.
Sefa DEMİRBAŞ
İstanbul Üniversitesi
TUİÇ Stajyeri