Özet
Günümüz küresel problemleri eskiye kıyasla değişim göstermiş ve bu yeni sorunlar yeni kavramları da beraberinde getirmişlerdir. Özellikle hızla gelişen medya teknolojileri sayesinde çok daha farklı kavramlarla karşılaşan bir dünya görülmektedir. Bu bağlamda “dezenformasyon”-kısaca, yanlış bilgi- kavramı kullanımı gittikçe artan bir kavram haline gelmiştir. Özellikle Türkiye’de, demokrasinin önünde büyük bir engel oluşturabilecek olan dezenformasyona karşı “dayanıklılık(resilience)” gösterme konusu üstünde daha çok durulmalıdır. Bu çalışmanın amacı; dezenformasyon ve ilintili kavramları ele alarak nitel ve nicel verilerle birlikte toplumsal olarak dezenformasyona direnç oluşturmada sivil toplumun rolünü tartışmaktır. Kapsamı dezenformasyonun yoğun olduğu dönem olarak Covid-19 pandemi süreciyle sınırlandırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Dezenformasyon, Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları, Medya Okuryazarlığı, İnfodemi
Abstract
Today’s global problems have changed compared to the past, and these new problems have brought new concepts with them. Especially, related to rapidly developing media technologies, a world encountering much different concepts are seen. In this context, the concept of “disinformation” – in short, false information – has become an increasingly common concept. Especially in Turkey, in front of disinformation which could create a major obstacle to democracy against “resistance (resilience)” show should focus more on issues. The aim of this study is; to discuss the role of civil society in building resistance to disinformation socially with qualitative and quantitative data by discussing disinformation and related concepts. Its scope is limited to the Covid-19 pandemic process, as the period when disinformation is intense.
Keywords: Disinformation, Civil Society, Non-Governmental Organizations, Media Literacy, Infodemia,
GİRİŞ
Dezenformasyon kavramı, aşağıda ayrıntılı incelenecek olsa da kasıtlı olarak yapılan yanlış bilgi olarak kısaca tanımlayabiliriz. Günümüzde “dezenformasyon” kavramının yer etmesi özellikle Türkiye’de yeni sayılsa da uzun zamandır “yalan haber” veya “yanlış haber” çerçevesinde medyada pek çok içerikle karşılaşılmaktadır. Özellikle yoğun bilgi akışının olduğu Covid-19 pandemi sürecinde ise doğru bilgiyi ayırt etmek daha zor bir hale gelmiştir. Türkiye toplumunda dezenformasyon örneği incelendiğinde dezenformasyona karşı “dayanıklılık”ın tam olarak yer edinmediği görülmüştür. Dayanıklılık konusunda harekete geçmek için öncelikle kavramların anlamını bilmek ve günümüzdeki etkisini farkında olmak önemlidir. Bu çalışmada, Türkiye toplumunun dezenformasyona eğimli yapısını, arkasındaki nedenleri ve bununla mücadelede sivil toplumun katkısının ne yönde olduğu incelenmiştir. Çalışmada öncelikle bazı kavramlar açıklanmış ve buna bağlı olarak çıkarımlar yapılmıştır. Çalışma süresince somut örneklere ulaşmak açısından bazı STK’ların yaptığı çalışmalar içerik analizi ile incelenmiş ve literatürde önceden bulunan yerli ve yabancı kaynaklar taranmıştır. Nicel yöntem olarak “Google Formlar” üzerinden çalışmada kullanılmak amacıyla düzenlenen anket sonuçlarına ve “Google Ngram” üzerinden elde edilen bazı kavramsal grafiklere yer verilmiştir. Literatürde dezenformasyon içerikli kaynaklar mevcutsa da dezenformasyona karşı direnç konusunda sivil toplumun rolünün önemi büyük olmasına rağmen bu kapsamda ele alan Türkçe çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu çalışmanın literatürdeki boşluğu doldurması ve dezenformasyonla mücadelede sivil toplumun rolünü anlamak açısından Türkiye’ye faydalı olması umulmaktadır.
Covid-19 Pandemisi Sürecinde Dezenformasyon
Dezenformasyon (disinformation) kavramı, “yanlış olan ve bir kişiyi, bir grubu, bir topluluğu veya bir ülkeye zarar verme acıyla üretilmiş bilgi” olarak tanımlanır. (Turcilo L. & Obrenovic M., 2020, s.3). Diğer benzeri kavramlardan farkı içerikte “kasıtlılık” özelliğine sahip olmasıdır. Terim olarak 1960’larda literatürde sıkça kullanılmaya başlanmış ve günümüzde de artarak etkisini göstermektedir. Günümüzde dijital ortamlarda, sosyal medyada, televizyonda veya basılı medyada etkilerine sıkça maruz kalınan bir kavram haline gelse de çoğu zaman buna karşı mücadelede yetersiz kalındığı söylenebilir. Dezenformasyon kavramı, bunlara ek olarak, ülkeler arası propaganda veya algı operasyonu gibi amaçlarla da kullanılmaktadır fakat bu araştırmada günlük hayatta toplumu etkileyen direkt bağlam ele alınmaktadır. Dezenformasyon içeriğinin en yoğun olduğu dönemlerden biri ise Covid-19 pandemisi süreci olarak görülmektedir. Dezenformasyonun artmasında en önemli faktörlerden biri, artan internet kullanımına bağlı bilgi fazlalığı ve oluşan bilgi kirliliği arasında doğru bilgiyi ayırt etmenin bir hayli zor olmasıdır. Bu bağlamda dezenformasyonun, özellikle demokrasisi “kırılgan” toplumlarda daha çok yer ettiğini belirtmek de mümkündür. Çünkü doğru bilgiye ulaşabilen bir toplum, demokraside karar alma süreçlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Dolayısıyla dezenformasyonun, demokrasiye karşı bir engel veya zorluk teşkil ettiği çıkarımı da yapılabilir. Sonuç olarak pandemi sürecinde yaşanan bilgi fazlalığı ve doğru bilgiye erişimin zorlaşması, tüm dünyada etkisini gösterirken Türkiye’de de hızla etkili olmuştur. İnsanlar özellikle pandemi sürecinin beraberinde getirdiği belirsizlik olgusunu bastırmak için, farkında olarak veya olmayarak kendi düşüncesine en yakın olan görüşleri ve haber içeriklerini, doğruluğunu araştırmadan kabul eder hale gelmiştir. Toplumsal kutuplaşmayı arttıran önemli faktörlerden biri de bu noktada olmuştur ve radikalleşmeler de artmış; birbirini daha az anlayabilen toplumlar oluşmuştur (Sarıoğlu, 2020, s.378). Bu çalışmaya katkı sağlamak amacıyla Türkiye’de yaşayan 15-50 yaş arası 100 kişiyle düzenlenen anket sonuçları aşağıda paylaşılmıştır. Buna göre 100 kişiden 40’ı daha önce bu kavramı duymamıştır (Şekil 1.). Bununla birlikte, karşılaştıkları haber içeriklerini sorgulama oranının ise çok düşük olmadığı görülmüştür (Şekil 2. ve Şekil 3.).
(Şekil 3)
Dezenformasyonla Mücadele Bağlamında STK’lar
Dezenformasyon kavramını Türkiye bağlamına indirgediğimizde, genelde de görüldüğü gibi, doğru habere duyulan ilginin ve yayılımın ‘çarpıtılmış’, dikkat çekici içeriğe dönüştürülmüş halinin çok daha fazla ilgi çektiği ve akıllarda yer ettiği gözlemlenmiştir. Kovid-19 pandemisi sürecinde bu durum değişmemiştir. Elbette bunda medyanın tutumu, hükümetlerin tutumu, psikolojik etkenler vb. birçok etken bulunsa da bu çalışmada sivil toplumun pandemi sürecindeki rolü ele alınmaktadır. Pandemi sürecinde virüs hakkında çıkan bilgiler veya medya içerikleri, virüsün bilinmezliği sebebiyle çoğu içeriğe kaynağını araştırmadan inanma riskini doğurmuş ve dezenformasyonu ayırt etmek daha zor bir hale gelmiştir. Toplumsal kriz dönemlerinde artması çok daha kolay hale gelen komplo teorileri de oldukça hızlı bir şekilde yayılmıştır. Özellikle aşı sürecine gelindiğinde artan komplo teorileri ve yanlış bilgi nedeniyle aşı hakkındaki görüşlerin toplumu kelimenin tam anlamıyla ikiye ayırdığını belirtmek yanlış olmaz. Dezenformasyona karşı en çok direnç gösterilmesi gereken pandemi gibi kriz anlarında bireylerin öncelikle kişisel araçlarla içerik doğrulama yöntemlerini kullanması; sonrasında toplumsal bir bilinç oluşturmak kuşkusuz yalan haberlerin yayılma oranını azaltacaktır. Dezenformasyonla mücadele kapsamında önde gelen yöntemlerden biri Teyit.org, DogrulukPayi.com, Malumatfurus.org, YalanSavar.org gibi “fact-checking (doğrulama)” kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlardan Malumatfurus.org ve YalanSavar.org, finansmanlarına bakıldığında gönüllü STK’lara benzer bir yapıya sahiptir (Ünver, 2020, s.5). Fact-checking olarak adlandırılmış bu kuruluşlar, Türkiye’de çok eski yıllara dayanmasa da kuruluşların haber içeriklerini belirli yöntemlerle inceleyerek doğrulamakta ve bilgi içeriği hakkında kontroller sağlamaktadır. Bunun yanında, %100 doğrulama yapabilen platformların varlığı çok mümkün gözükmemekte ve bireylerin bu noktada bilimsel okuryazarlık, medya okuryazarlığı gibi alanlarda daha çok bilgi sahibi olması; bu sayede dezenformasyona karşı direnç sağlaması beklenmektedir.
Medya Okuryazarlığı ve Dezenformasyon
Günümüzde toplum içerisindeki kutuplaşmayla birlikte medyayı “düşman” olarak görme ve medyaya karşı duyulan güvenin azalması da doğru orantılıdır (Çavuş, 2018, s.7). Bu bulgu da göz önünde bulunduğunda bireysel mücadeleden ziyade toplumsal bir bilinç oluşturmanın etkisinin daha uzun vadeli olabileceği varsayımı güçlüdür. Bu bağlamda “STK” kavramının birçok anlamı olmasına karşın, Birleşmiş Milletler’in tanımına göre “hükümetler arası anlaşma ile kurulmamış herhangi bir uluslararası kuruluş, Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olarak kabul edilmiştir”. STK’ların limitleri ise; kar amacı gütmedikleri, şiddeti savunamayacakları, belirli bir siyasi partiye veya ekole bağlı olmayacakları ve ülkelerle sınırlı olmaktansa genel olmalarıdır (Ahmed & Potter, 2006, s.8). Medyadaki dezenformasyon, esasında sivil topluma bir tehdit oluşturmaktadır, dolayısıyla STK’lar için de bir tehdit ve sivil topluma zarar veren bir hale gelebilmektedir. Dolayısıyla kutuplaşma körüklenebilir ve dezenformasyon kavramı sadece yalan habere inanmaktan öteye geçerek toplumlarda daha büyük sıkıntılara yol açabilir. Dezenformasyon özellikle hükümet veya siyasi liderler taraftan geldiğinde ise sivil toplum aktörlerinin bununla mücadelesinde vatandaşlarla birlik olmaları gerekmektedir. Bu çerçevede, etkili görünen yöntemlerin başında medya okuryazarlığı becerilerinin gelişimi gelmektedir (Turcilo L. & Obrenovic M., 2020, s.26). Buna bağlı olarak toplum için faydalı olacak şekilde dezenformasyonla mücadele etmek ve bunu demokratikleştirerek gerçekleştirmek STK’lar için esastır. Bazı durumlarda sivil toplumun hedef alındığı ve olumsuz anlamda çokça etkilendiği de göz önünde bulundurulduğunda STK’ların çok daha fazla yükümlülüklerinin olduğu çıkarımına ulaşılabilir. “Medya okuryazarlığı” veya “sosyal medya okuryazarlığı” kavramlarını anlamak ve ilintili olarak yetkinlikler kazanmak önemlidir. Bu araştırma çerçevesinde gerçekleştirilen anket sonucuna göre, %95 oranında bireyin medya okuryazarlığı kavramını bildikleri görülmüştür (Şekil 4.). Bu bağlamda eğitim alan kişilerin oranı ise %10 olarak belirmiştir. %10’luk kesime eğitimlerini nereden aldıkları sorulduğunda 1 kişi “TOG” ve 1 kişi “Habitat Derneği” olmak üzere 2 farklı STK yanıtı vermiştir; geri kalan bireyler ise okuldaki derslerde işlendiğini belirtmiştir. Bu bulgulara bakıldığında aslında medya okuryazarlığının kavramsal olarak yaygın olduğunu fakat bu noktada eğilimin az olduğu çıkarımı yapılabilir. Bu sebeple, medya okuryazarlığı kavramını söylemden öteye taşıyarak eğitimlerin daha dikkat çekici ve her yaşa uygun farklı gruplar halinde uygulanması gibi bazı detaylarla gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır (Sarıoğlu, 2020, s. 394-395). Nihayetinde, fact-checking önemli bir mücadele aracı olarak kabul edilse de etkili bir kullanım için öncelikle medya okuryazarlığı kavramını özümsemek gerekir; medya okuryazarlığını bilen kişi medyanın rolünü daha net anlayabilir ve medyaya eleştirel gözle bakabilir, bu sayede dezenformasyon ekosistemi içerisinde doğru bilgiyi ayırt etmek kolaylaşır. Bir başka deyişle medya okuryazarlığı, toplumsal bilgeliğe erişmek ve “demokratik” veya “sorumlu” topluluğa ulaşmak açısından önemlidir. Pandemi sürecinde Türkiye’de de dezenformasyona karşı dirençsizlik daha belirgin hale geldiğinden, uzun vadeli çözümlere duyulan ihtiyaç da aynı oranla artmıştır. Dolayısıyla eleştirel medya okuryazarlığı, tüm medya hakkında dirençliliği kolaylaştıracaktır (McDougall, 2019, s.42).
Sonuç ve Tartışma
Sivil toplum aktörleri farkındalık yaratmada Türkiye’de çok etkin bir konumda olmasa da dezenformasyonun demokrasiye olan zararları, medya okuryazarlığının önemi gibi konular üzerinde daha çok çalışma yapıldığı takdirde Türkiye kamuoyunun uyum sağlayacağı da gözlemlenmektedir. Bu noktada eğitimlerin daha erişilebilir, daha çok sayıda ve en önemlisi daha sistematik bir biçimde yer alması gerekmektedir. Okullarda yer etmeye yeni yeni başlayan medya okuryazarlığı eğitimi, pandemi gibi kriz anlarında STK’lar tarafından çok daha üstünde durulması gereken bir konu haline gelmelidir. Özellikle inceleme yapıldığı takdirde şu gözüküyor ki medya okuryazarlığı bağlamında sıkça eğitimler veren Habitat Derneği; “Dijital Okuryazarlık Eğitmen Eğitimi”, “Sosyal Medya Okuryazarlığı Eğitimi” gibi çeşitli başlıklar çerçevesinde eğitimler vermiştir ve STK’lar arasında bu konuda öne çıkabildiği görülmüştür fakat pandemi sürecinde gelişmiş çalışmalar yapan bir sivil toplum görülmemektedir. Birçok farklı STK da son yıllarda bu konudaki eğitimlere daha sık yer verse de pandemi sürecinde toplumun hızla çeşitli kutuplara ayrıldığı değerlendirildiğinde, sivil toplumun yeteri özeni göstermediği çıkarımı yapılabilir. Bu çalışmanın yapıldığı süreçte pandemi devam ettiğinden ve aşıyla ilgili çatışmalar dinmediğinden, “gönüllü” bir şekilde dezenformasyonla mücadele etmek, ekseriyetle bu dönemde çok daha fazla önemlidir. Sosyolojik ve psikolojik bazı okumalar yapıldığında da görülecektir ki pandemiyle birlikte arka planda kalan bazı toplumsal sorunlar uzun vadede etkisini gösterecektir, bu sebeple pandemi sürecinde Türkiye’de dezenformasyon, “görünmez bir tehlike” halini almıştır. Toplumsal kutuplaşmalara tarihin de etkisiyle oldukça eğimli olan Türkiye’de dezenformasyon da bu denli yaygınken, medyaya eleştirel bir gözle bakabilme ihtiyacı doğmuştur. Bu noktada STK’ların daha verimli çalışmalar yapması, medya okuryazarlığı eğitimlerini sistematik bir biçimde, hitap ettiği kitleye yönelik özel düzenlemelerle ortaya koyması Türkiye’yi dezenformasyona karşı daha dirençli bir hale getirecek ve bu sayede demokrasiyle daha yakından bir bağ kurulacaktır.
AYŞEGÜL ÖZDEMİR
Sivil Toplum Staj Programı
NOTLAR:
Bu çalışmada yer verilen bazı veriler (Şekil 1., Şekil 2., Şekil 3.); salt bu çalışmaya yönelik hazırlanmış aynı anketin sonuçlarıdır. Katılımcılardan 19 yaşında olanların sayısı %18 ile en yüksek orandır. Anket çalışması, 15-48 yaş aralığında toplam 100 kişiyle gerçekleşmiştir. İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları sebebiyle bazı engellerle karşılaşıldığından, yöntem olarak çevrimiçi bir platform olan “Google Forms” üzerinden gerçekleşmiştir. Belirli bir süre yanıtlara açık tutulmuş, 100 kişiye ulaşıldığında erişime kapatılmıştır. Sorular çoktan seçmeli olarak hazırlanmıştır, cevaplarda genelde “evet” veya “hayır” şıkları yer almıştır ve tek seçenek seçilmesi koşullandırılmıştır. Bazı sorularda “diğer” seçeneği de yer almıştır, örneğin katılımcılardan ‘eğer medya okuryazarlığı eğitimi aldıysa hangi tarihte ve hangi STK’dan aldığını’ diğer kısmında belirtmesi istenmiştir. Çevrimiçi oluşu sebebiyle anketin hızlı bir biçimde yayılması ile çalışma 1 hafta içerisinde sonlanmıştır.
KAYNAKÇA:
Ahmed, S., & Potter, D. M. (2006). NGOs in international politics(Vol. 48). Bloomfield, CT: Kumarian Press.
Cook, J., Ecker, U., & Lewandowsky, S. (2015). Misinformation and How to Correct It. Emerging Trends in the Social and Behavioral Sciences, 1–17.
Çavuş G., Şencan İ., Kalkan O., Yıldız S. (2019). Medya Kullanımı ve Haber Tüketimi: Güven, Doğrulama, Siyasi Kutuplaşmalar (teyit.org)
Çavuş, G. (2018). Medyada güven erozyona uğrarken doğrulama platformları neden önemli. Medya Ve Yalanlar.
Çömlekçi, Mehmet Fatih (2019). Hakikat-Ötesi Dönemde Medyaya Güven: Uluslararası Raporlar Üzerinden bir İnceleme, İletişim Kuram ve Araştırmaları Dergisi, Sayı 49, 108- 120.
Humprecht, E., Esser, F., & Van Aelst, P. (2020). Resilience to online disinformation: A framework for cross-national comparative research. The International Journal of Press/Politics, 1-24.
Kearney, M. D., Chiang, S. C., & Massey, P. M. (2020). The Twitter origins and evolution of the COVID-19 “plandemic” conspiracy theory. Harvard Kennedy School Misinformation Review, 1(3).
McDougall J. (2019). Media Literacy versus Fake News: Critical Thinking, Resilience and Civic Engagement, Media Studies, Vol 10, No 19, 29-45.
Reid, A., & Sands, P. (2016). Tools and tricks for truth seekers: Why people need to learn verification techniques to combat hoaxes and misinformation on social media. Index on Censorship, 45(1), 83–87.
Sarıoğlu, E. (2020). Yalan Haber, “Post-Truth” Kavramı ve Medya Üçlemesi: Geçmişten Günümüze Gündem Belirleyen Örnekler. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 9 (1)
Turcilo L. & Obrenovic M. (2020). Misinformation, Disinformation, Malinformation: Causes, Trends, and Their Influence on Democracy, Heinrich Böll Stiftung, E-Paper Series, A Companion to Democracy #3.
Ünver, H. (2020). (Rep.). Centre for Economics and Foreign Policy Studies.
EK OKUMALAR:
Konuyla ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak ve ek okumalar yapmak istiyorsanız aşağıdaki linkleri ziyaret edebilirsiniz:
https://www.oecd-forum.org/posts/fighting-disinformation-a-key-pillar-of-the-covid-19-recovery
https://www.dw.com/tr/türkiyede-yalan-haberle-mücadele/a-37196518
GRAFİKLER: