Reforma el vermeyen her rejimde, doğanın bir kanunu sayabileceğimiz değişim, kendini devrim şeklinde gösterir. Her ne kadar sancılı olduğunu düşünsek de aslında daha önce çekilen acıların ışığında, gelecekte çekilecek acılar göz önüne alındığında doğan bir baş kaldırı olur. Bir nevi acıların peşinen ödenmesi olarak ya da bir örnek verecek olursak acı çeken bir insanın ölümü istemesi olarak bakabiliriz. Liderler her ne kadar sembolik değerler taşısalar da; devrimler, liderleri değil, liderlerin uyguladığı yönetim sistemini değiştirmeyi amaçlar. Bu sebepten liderin devrildiği düzenlerde bazen mutlak zaferin kazanıldığı yanılgısına düşülür. Arap baharı dediğimiz süreçte devrim artık lideri devirme safhasından, baş kaldırının asıl hedefi olan sisteme geçilmiştir. Benim de ele almak istediğim husus tam bu noktada başlamaktadır. Şu an ortalığın halen durulamamış olmasındaki etkenler, devrimlerin sıhhatli tamamlanmaları açısından önem arz eden bir konu.
Önem sırasına göre bir dizilişe tabi olmamız gerekirse, ilk sırada devrimlerden sonra sağlanamayan güvenlik konusu gelir. Burada basit yağmacıların yarattığı problemlerden öte, devrim sırasında silahlı ya da silahsız oluşan grupların oluşturduğu sorunlara bakmalıyız. Mısır’da baltacılar, Libya’da silahsızlanmaları tamamlan(a)mayan devrimciler ve Tunus’la birlikte Mısır’da etkisini gösteren selefi gruplar. Mısır’da göstericilerle, güvenlik kuvvetleri arasında yaşanan çatışmaların yanına, (benim görüşüme göre siyasi hatalar sonucu) bir de ihvan destekçileriyle diğer gruplar arasında çıkan çatışmalar eklendi son dönemde. Eğer Mısır’da gerilimin yüksek olduğu Kahire, İskenderiye, Portsaid gibi büyük şehirlerde halkla konuşursanız hiç bir olaya karışmamalarına rağmen kendileri ve aileleri adına ne denli endişe duyduklarını görebilirsiniz. Abboud mıntıkasında (kahirenin bir kenar mahallesidir) karşılaştığım bir Mısırlı’nın “Dört çocuğum var. Çocuklarımı evden çıkmamaları için döverek evde tutuyorum.” cümlesiyle bu konuyu açıklayabiliriz. Libya’daki silahsızlanma sürecinin sıkıntılarını zaten her birimiz yakından takip ettik. Bu silahlar hala sorun teşkil ediyor. Tunus’ta ise halkın dilinde “selefi korkusu” oldukça ön planda. Seküler olduklarına karar verdikleri gençleri istedikleri gibi darbetme hakkını kendilerinde bulmakla beraber, güney kentlerinde “içki satıcılarının ellerini kestikleri” de neredeyse herkesin dilinde. Bu güvensiz ortam ise haliyle bölge halkının hiç hayal etmediği ve hiç alışık olmadığı bir durum.
Sorunlar listesinin ikinci sırasında karşımıza ekonomik sorunlar çıkıyor. Libya’da bu sorun her ne kadar önem arz etmese de Tunus ve Mısır’da devrimleri taşıyan ana fikirlerden birinin ve belki de en önemlisinin fakirlik olduğunu unutmamalıyız. Hubzist (hubz arapçada ekmek demektir ve bu terim insanların sadece ekmek derdine düştüğü bir sistemi ifade eder) politikaların sıkı uygulandığı bu iki ülkede çözülmek bir yana, sorunun artmış olması ve bu durumun uzaması da halkın moral etkilerine negatif etkimektedir. Bölge halklarından sıkça duyabileceğiniz bir devrim yorumu da , “Biz bu devrimi özgürlük için değil, ekmek için, iş için yaptık!” tır. Sadece fakirlerin değil zenginlerin bile bu durumdan “ciddi” sıkıntı duyduklarına kulaklarınız “bakkal süt satmıyor!” şeklinde şahit olabilir. Bu durum her ne kadar halkın (kıyasla) daha alışık olduğu bir durum olsa da, çölde bir tepenin arkasındaki vahaya koşup orada aslında vaha olmadığının görülmesi gibi, devrime karşı olan bakışı değiştiriyor.
Siyasi krizler de doğal olarak bu sürecin en öne çıkan sorunlarından. Bu sorunun belli başlı açmazları ise halkın kafasındaki demokrasiyle ilgili bilinmeyenler, eski sistemin refleksleri ve sorunları ile tecrübe farkı. Halkın kafasındaki demokrasiye değinecek olursak -burada kesinlikle “bölge halkı demokrasiden ne anlar!” şeklindeki oryantalist bir düşünceye kapılmadan- değişimin çok hızlı olduğu, halkın aklında ciddi bilinmeyenlerin oluşu ve henüz demokrasiye olan güvenin tahsis edilememiş olması sebeplerine binaen ortaya sorunlu bir demokrasi çıkıyor. Bu sorun ise eski rejimin, hükümetin meşruiyetini tartışarak pozisyon almasıyla ciddileşiyor. Eski rejimin elindeki diğer önemli madde ise değiştirilmesi zor eski sistemler. Mısır’da İhvan’ın çalışmasını engelleyen sistem, Libya’da meclis sisteminin çalışmamasına yol açtı. Tunus’ta ise biraz farklı olarak En-Nahda hareketi siyasi pozisyonlarında bu sistemden çok yararlansa da, (cumhur başkanı’nın etkisizliği ve son günlerde karşımıza çıkan başbakan’ın yetkisizliği) yapmak istediği değişimlerde karşısında kalıntı bürokrasiyi çokça hissetti. Bu sorunun son noktası ise yeni hükümetle, siyasetteki sivil muhalifleri arasındaki tecrübe farkıdır. Yeni hükümetlerin tecrübesizliklerinin göze batmasıyla birlikte, Mısır’da Amr Musa, Baradey,Hamdin Sabbahi gibi tabiri caizse “siyasetin yaşlı kurtları”nın bir diğer örneği Tunus’ta Nidaa partisinin lideri Sebsi olarak karşımıza çıkar. Tecrübesiz hükümeti yönetilmesi zor olan bu dönemin de katkısıyla çokça zorlamaktadırlar. Bu sorunun halktaki yansıması da panik şeklinde görülmektedir.
Bütün bu sebeplere mebni olarak halkın şu an için mutlu ya da gelecekten umutlu olduğunu söylememiz mümkün değil. Ne kadar farklı yansıtılmış olsa da, ya da her ne kadar biz zorlama okumalarla, “özgürlük” saikiyle bu devrimlerin başarıldığı sonucuna ulaşsak da, sokakta bu durum farklılık arz eder. Devrimi liberallerin özgürlük söylemleriyle körüklediklerini inkar etmemeliyiz. Ancak, bir yandan da bu devrime itici gücün “hubzizm” den bıkmış bir halk olduğunu bilmemiz gerekir. Şu anki karışılıkların sebebi ise yukarıdaki sorunların bahsettiğimiz halk psikolojisine yansımaları ile açıklamak mümkün olacaktır. Bütün bu olaylar halka, devrimi ciddi sorgulamalara maruz bıraktırmaktadır. Özellikle hakkında zaten soru işaretleri beslenen demokrasinin, anlaşılmaması ve bu krizlerin demokrasiye yüklenmesi genel bir kanıdır. Bu da devrimin kendisine olmasa da getirdiği noktalara bir karşı duruşu doğurmaktadır. Zaten devrimin kendisinin verdiği cesaret ve aştırdığı bazı psikolojik duvarlar insanların sokağa inmesini kolaylaştırdığından halk her seferinde sokağa çıkmaktan geri durmamıştır. Halk bu duruma acil çözüm aramakla beraber bazı kötü kabullenmeleri de iç dünyalarında yaşamaktadırlar. Mısır’da askeri yönetime razı olmak, Tunus’ta “bize bir diktatör lazım ama eskisinden iyi olsun” söylemi, Libya’da ise devrimin tekrarlanmak istenmesi, bu sürecin uzaması halinde halkın kabulleneceği şeylerdir.
Abdülkadir LİVAOĞLU
TUİÇ YADAM