“Önce Führer sizinle konuşur, sonra siz sadece ‘Heil, mein Führer!’ (Nazi selamı) dersiniz.”
Bu replik, adeta tüm filmin özeti niteliğindedir. Sorgulamadan, düşünmeden kabul etme duygusu, kendini lidere adamışlık filmde sürekli taze tutulan bir temadır.
Yönetmenliğini Oliver Hierschbiegel’ın yaptığı bu tarihi film, Joachim Fest’in “Der Untergang” isimli kitabının bir uyarlaması niteliğindedir. Joachim Fest, bir biyografi yazarıdır. Hitler’in biyografisini, Hitler’in hayalindeki 3. İmparatorluk dönemi Berlin şehir planını maket çalışmasına aktarma işinde yardım eden Albert Speer ile röportajlar neticesinde yazmıştır. Yazar, hem röportaj yaptığı kişinin Nazi rejiminin korkunç yanlarından habersiz olduğunu iddia etmesi hem de soykırım meselesine neredeyse hiç yer vermemesi bakımından günümüz dünyası tarafından çokça eleştirilmiştir. Aynı eleştiriler, film eleştirileriyle de paralellik göstermiştir.
Faşizm, milliyetçiliğin bir uç versiyonu olarak görülebilir. Daha ofansif ve ırkçı yorumlarla doludur. Filmin başlarında temelde yatan millet olgusunun nasıl oluşturulduğunu görürken, ileri bölümlerinde tüm rahatsız ediciliği ile saldırgan kısmını da görebiliriz.
Film, ana karakter olan Hitler ve arka planda tutulmasıyla dikkatleri çeken Hitler’in sekreterinin sahip olduğu rollerin sürekliliği ile oluşturulmuştur. İlk sahnede, Hitler’in sekreterinin günümüzden kısa bir röportajı gösterilmiş ve son sahnede bu röportajın devamı gösterilmiştir. Adeta sekreterin anılarını canlandırıyormuşçasına çekilen filmin mesajı hemen ilk sahnelerden verilir: “Nasyonal sosyalizmin korkunçluğunu bilmeden bunun parçası olmayı kabul ettik. Bilmiyorduk ama yaptık.” Bunun bir parçası olduğu için kendisini hiç affedemeyen bir sekreterin hikâyesiydi bu.
1942’de Wolfsschanze Karargâhına sekreter seçilmek için giden Traudl Junge, genç yaşının verdiği enerji ile kendini “Führer’ine” teslim etmiştir. Ruslar, Berlin kapılarına dayanırken Hitler’in başarıya olan daimi inancı film boyunca sürmüştür. Yönetmen; Hitler’in bu başarı inancının gereksiz uzunluğunu, hem Nazi subaylarının rollerine çok iyi bir şekilde yansıtarak hem de seyirciyi “yok artık, bu kadar da olmaz” diyecek kıvama getirerek asıl hissettirmesi gerekeni hissettirebilmiştir.
Millet olgusu oluştururken kahramanlara, şiirlere, şarkılara, marşlara ve yapılara ihtiyaç duyulur. Bu olgu; çocukların şarkılarıyla, madalyonlarla, Hitler’in sanat ve kültürle doldurmayı planladığı yeni imparatorluğuyla ve birilerinin sürekli kendilerini kahraman ilan etme hevesiyle filme güzel bir şekilde yansıtılmıştır. Bunun en iyi örneklerinden biri, Hitler’in başarısızlık olasılığı durumunda Berlin’de kalıp kalmayacağı tartışılırken Albert Speer’in “Perde kapanırken sahnede olmalısınız” repliğidir. Bunun yanında çocuk askerlerin sadece “Führer’lerine” verdiği sözden dolayı ölmeyi gözü kapalı kabul edebilmeleri, tam da bu milli ruhun, milli olgunun oluşturulabildiğinin kanıtıdır. Bu örneklerden de anlaşılıyor ki milli duygular sadece güvenlik amaçlı değildirler. Güvenliği kapsamayan hatta onunla ters yöne gidebilecek sonuçları da doğabilir. Millet buna cesaret edendir, ikna olmanın ötesindedir. Bu cesaret, II. Dünya Savaşı’nın tüm sivil zayiatının ölümlerini değerli gibi göstermiş fakat kimse savaş sürecinde korkunç politikalarla yönetenleri suçlayamamıştı. Tüm film sıcak olaylarla döşeli ani kararlarla süslenmiştir. Sürüyle ölüm barındırır ve her bir ölüm onurlandırılmıştır. Tüm o yıkık binaların içinde temiz bir disiplin gösterilmeye çalışılmış fakat nasyonal sosyalizme belki de en iyi bakabilecek birisinin bile o korkunçluğu hiç yokmuşçasına görmesinin imkânsızlığı da gözler önüne serilmiştir.
Milliyetçilikte bir diğer mesele olan birey yokluğu da filme güzel yansıtılmıştır. Hitler’in 20 yıllık çabasının eseri olan “Alles für Deutschland” (Her şey Almanya için) sloganı, birey yoksunluğunun önemli bir göstergesidir. Film boyunca ulus olarak hareket etme üzerinde durulmuş, en ufak bir bireyci hareketleniş şiddetle bastırılmıştır. Rahatsız edici sahneler bakımından bolluk içinde olan filmde, örtük anlatım tavrı içine girilmeye çalışılmamıştır. Fakat şiddetin açıkça görüldüğü sahnelerde sadece Alman ulusunun çektiği çilelere odaklanan anlatım, adeta filmin objektif bir duruşa sahip olmadığının ispatı niteliğindedir.
Tüm yanlı anlatımına nazaran bir milletin birlik duygusunun oluşumunu ve sorgusuz bağlılığını çok iyi yansıtan bu film; milliyetçilik ideolojisinin analizini yapabileceğimiz bir saha oluşturur. Filmde Hitler’in insancıl özellikleri o kadar çok yansıtılmıştır ki, her ne kadar Hitler’in korkunç politikalarından haberdar olsak da izleyen kişi de Hitler ile çökebilir. Onur, kahramanlık, şeref ve saygı duygularıyla bezeli bu oyunun bitişine tanıklık etmemiz, milli birlik konusunda ufkumuzu açacak niteliktedir.
Rabia Yazar
Milliyetçilik Çalışmaları Staj Programı