Türkiye bilindiği üzere en çok mülteci kabul eden ve içerisinde mülteci barındıran ülkelerden biridir. Dünyada Suriyeli mültecilere en çok ev sahipliği yapan ülke konumunda ise yine Türkiye bulunmaktadır (Sarı vd., 2021: 188). Göç kavramına değinildiğinde, birçok çeşidi olmakla beraber, göç nedenleri farklı da olsa, temelde yatan anlamı tektir: “Bulunduğu ülkesini, evini, yurdunu terk etmek”. Göç eden kimse göçmen olarak en net şekliyle belirtilse de bu konuda da kavram bazında farklılaşmalar görülmektedir. Bunlar; sığınmacı, mülteci gibi kavramlardır. Sığınmacı-mülteci ayrımında temel husus ise; sığınma başvurusu kabul edilen ve statüsü belirli kişiler için ‘mülteci’ denilirken, bu statüyü elde edemeyen, geçici koruma altında bulunan kimseler ‘sığınmacı’dır. (Yıldız, 2017: 42-43). Türkiye özelinde bir değerlendirmede bulunulduğunda, mülteci, göçmen, sığınmacı kavramlarının hepsine ev sahipliği yapması durumu göze çarpar. Göç eden bu kitle harici Türk nüfusu haliyle çoğunluğu oluşturduğundan, bu noktada entegrasyon problemi ortaya çıkar. Entegrasyon; yabancı, misafir olduğu addedilen kimselerin yani mülteci ve göçmen dediğimiz kişilerin göç ettikleri ülkeye uyum sağlaması olayıdır. Entegrasyon, var olan sisteme bir uyum sürecidir. Süreç kavramından anlaşılacağı üzere belirli bir uzunlukta var olan, devamlılık arz eden bir durumdur. O halde göçmen veya mülteci adlandırmasını yaptığımız bu kimselerin bir anda uyum kazanmasını ya da sisteme çabucak entegre olmasını bekleyemeyiz. Entegrasyon, bir diğer deyişle, uyum söz konusu olunca Türkiye özelinde ilk akla gelen ‘vatandaşlık’ olgusu olmaktadır. Vatandaşlık göç ve uyum politikalarının en temelinde yer almakla beraber, ‘geçiçi’ ve ‘misafir’ olarak tanımladığımız bu mültecilerin vatandaşlık verilmesi halinde ‘kalıcı’ hale gelmesi durumudur (Yıldız, 2017: 36). Bu noktada ‘entegrasyon problemleri’ ortaya çıkar, karşılıklı bir uyum sürecinin yaşanması gereklidir.
Göçmenlerin geldikleri ve göç ettikleri ülkeler genellikle birbirinden oldukça farklı özelliklere sahiptir. Din, dil ırk, kültür birbirinden epey farklı gözükmektedir. Türkiye özelinde bakıldığında, din konusunda çoğunlukla benzerlik olmakla beraber, dil ve kültür bağlamında farklılık durumu göze çarpmaktadır. Türkiye’nin Doğu ve Güney Anadolu kesimlerinde kültürel ve yer yer dilsel benzerlikler olabilse de göç eden kimseler Marmara bölgesine, İstanbul’a geldiklerinde tam anlamı ile sosyo-kültürel farklılıklar belirginleşmektedir. Bu noktada bu farklılıkları kapatmak, göçmenleri sisteme entegre etmek ve sosyal yaşamın düzenliliğini sağlamak için çeşitli eğitimler ve projeler yürütülmelidir. Uyum konusu ne tam anlamı ile entegrasyon kavramını ne de asimilasyon kavramını ifade etmektedir. Karşılıklı ve gönüllülük esasına dayalı bir ahengi ifade etmektedir. Yabancı uyruklu bireylerin göç ettikleri ülkeye uyum sürecini sağlıklı bir şekilde tamamlayabilmeleri için tüm aktörlerin kolektif bir biçimde çalışmaları durumu sağlanmalıdır. Söz edilen aktörler; bakanlık, müdürlük ve başkanlıklar gibi idari kurumlar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve vakıflar gibi organizasyonlar ve son olarak bireylerdir. Uyum sürecinde, en önemli katkıyı bireyler yapmalıdır. Bu uyum süreçleri karşılıklı ve iki yönlü bir süreçtir. Bakanlık, müdürlük ve başkanlıklar denildiğinde, ilgili yasaları koyma ve yürütme işlevlerinde Adalet Bakanlığı üzerine görevler düşmektedir. Örnek verecek olursak, yabancılar ve uluslararası koruma kanunu gibi. Konu ile ilgili özellikle çalışmalar yürüten ve en önemli işleve sahip kurum ise; İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Müdürlükleridir (GİGM). Göç İdaresi Müdürlükleri bu konular ile ilgili, il göç uzmanlarına, göç idaresi personeline ilgili eğitimler vermekle beraber, yabancı uyruklulara da çeşitli eğitimler verilmektedir. Oryantasyon eğitimleri, Göç, Güvenlik ve Sosyal Uyum Üst Düzey Çalıştayları, Göç Kurulu Toplantıları düzenlemiştir. Göç, Güvenlik ve Sosyal Uyum Üst Düzey Çalıştayları bölge bazında gerçekleştirilmiştir; Marmara Çalıştayı, Doğu Anadolu Çalıştayı gibi. Ayrıca uyum konusunda, Uyum Biz bize Buluşmaları, Mahalle Buluşmaları gibi organizasyonlar, Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (UNHCR) ortaklığında gerçekleştirilmiştir. Göç İdaresi Müdürlüğü ayrıca, Uyum ve İletişim Dairesi’ni uyum konusunu ve bu konudaki faaliyetleri yürütmeyi sağlamak amacıyla kurmuştur. Göç İdaresi Başkanlığının öncülüğünde; çeşitli etkinlikler, Göç Araştırmaları Dergisi gibi çalışmalar da ayrıca yürütülmektedir. Üniversiteler, vakıflar ve organizasyonlar noktasında ise, üniversitelerdeki göç programları ve akademik eserleri örnek verebiliriz. Birçok araştırmamıza kaynaklık eden eserler, üniversiteler ve akademisyenler öncülüğünde oluşturulmaktadır. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletlere Bağlı Uzmanlık Kuruluşları (UNHCR, UNICEF) gibi birçok uluslararası organizasyonun finanse ettiği projeler de yine uyum sürecine destek olan çalışmalardandır. 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü gibi düzenlenen etkinlikler Türkiye’nin 81 ilinde kutlanmıştır. Bu etkinliklerde kardeşlik, çeşitli kültürlerin tanıtımı ve kaynaşması ile uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Uluslararası Öğrenci ve Akademisyenler Sosyal Uyum Buluşması etkinliği ile akademide sosyal uyumun sağlanması hedeflenmiştir. Uyum sürecini temelden başlatmak adına hedef kitle çocuklar ve gençler olmalıdır. Çocukların Türkçeye ve Türkiye’ye adaptasyonu noktasında uyum projeleri yürütülürken Göç İdaresi Müdürlüğü tarafından; uyum setleri dağıtılmış, MUYU adlı çizgi karakter yaratılarak konu eğlenceli hale getirilmiş, MUYU bu setlerde, broşür, dergi ve kapaklarda yer almıştır. MUYU’nun kısa çizgi filmleriyle de aslında UYUM süreci için aktarılması gerekenler video şeklinde verilmiştir. Düzenlenen etkinlik ve uyum buluşmalarında çocuklar için MUYU maskot olarak da etkinliklerde yer almıştır. Okullarda ve Halk Eğitim Müdürlüklerinde Türkçe eğitimleri her yaştan göçmen bireye verilmektedir. Bu çalışmalarla okul öncesi ve okul çağındaki çocukların eğitimi hatta aile bireylerinin eğitimi hedef alınmıştır. Göçmen ailelerdeki baba ve erkek bireyler çalışma yaşamına atıldıklarından genellikle edinmeleri gereken kazanımları ve dil öğrenimi sürecini kadın ve çocuklara göre daha önce elde ettiklerinden bu tarz projelerin öncelikli hedefi kadınlar ve çocuklar olmuştur. Tüm göç eden uyrukların uyum sürecinin önemli olduğu bilinen bir gerçek olmakla beraber, Suriye kökenli göçmenlerin tüm göçmen kesime oranı göz önünde bulundurulduğunda, Suriye kökenli göçmenlerin sayısının daha fazla olduğu görülür. Bu sebeple özellikle de bu kesimin artık sisteme entegre olması ve gerekli kazanımları elde etmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu kapsamda Sosyal Uyum ve Yaşam Eğitimi (SUYE) Programı gibi programlar yürütülmeye başlanmıştır (Sarı vd., 2021: 193). Bu program kapsamında Suriyelilerin Türkiye’de yaşama dair bilgilerinin seviyesi ölçülmüş, bir artış olup olmadığı değerlendirilmiştir. Yapılan ölçüm sonuçlarına göre bu kez bir artış yaşandığı görülmüştür. Bu da demektir ki SUYE projesi Suriyelilerin yaşamının kolaylaşmasını sağlamakla beraber, Türkiye’de yaşama dair bilgilerinin arttığı görülmektedir. Dolayısıyla bu gibi programlar göçmenlerin entegrasyonunu sağlamakla beraber, yaşamı da kolaylaştırmaktadır yani faydaları olduğundan bu tarz projelerin sayısının artırılması gerekmektedir (Sarı vd., 2021: 188). Ayrıca İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın oluşturduğu SUYE programı, 18 yaş üstü bireylere Halk Eğitim Merkezindeki öğretmenler tarafından 8 saat boyunca verilmektedir (Sarı vd., 2021: 193). Bu tarz uyum etkinliklerinin benzerleri Almanya, İngiltere, İspanya gibi ülkelerde görülmektedir (Sarı vd., 2021: 194-196). Türkiye’deki uyum programları ile arasındaki temel fark Almanya gibi ülkelerde uyum programına katılımın zorunlu olması ve sonucunda göçmenlerin bir sınava tabi tutulmalarıdır. Buradan hareketle Türkiye’deki uyum programlarının gönüllülük esasına dayandığı olgusu ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple göçmenleri teşvik etme gibi bir durum doğmaktadır (Sarı vd., 2021: 197).
Sonuç olarak baktığımızda, tüm ülkelerin çeşitli göç politikaları doğrultusunda göçmen kabul ettiklerini görmekteyiz. Bu göçmenler kaldığı süre fark etmeksizin, göçmenler bir uyum sürecine tabilerdir. Göç ettikleri ülkenin kültürünü ve özellikle dilini benimsemeleri göçmenler açısından büyük önem arz etmektedir. Benimsemedikleri takdirde göçmenler, dışlanma ve yalnız kalma durumları ile baş başa kalacaklardır. Bunlar göçmenleri psikolojik ve sosyal açıdan daha kötü duruma sokacaktır. Bunun dışında uyum süreçlerini de uzatacaktır. Bunların yaşanmaması adına göçmen kabul eden ülkenin tüm birimleri kolektif bir şekilde hareket etmelidir. Yürütülen kampanyalara da aynı şekilde destek verilmelidir. Yaşanan kötü durumların tüm dünyanın başına gelebileceği unutulmamalı, şimdiki göçmenlerin yerinde bir gün herkesin olabileceği düşünülmeli ona göre bir tutum izlenmelidir. Tüm insanların öncelikle yaşama hakkı, barınma ve beslenme hakkı gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaları bir zorunluluk olmakla beraber din, dil, ırk ayrımı kabul etmeksizin bunlar hepsine verilmiş olan bir ayrıcalıktır aynı zamanda. Bunları karşılamak için belirli süreler göç etme durumları yaşanabilmektedir. Tüm bunların hepsinin doğal olduğu da unutulmamalıdır. T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nda da yazdığı üzere: “Her insan bir göç, her göç bir insan.”
Kardelen ÇELEBİ
Kaynakça:
Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği. (t.y.). Erişim Adresi: www.unhcr.org (Erişim Tarihi: Aralık, 2022).
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi. (t.y.). Erişim Adresi: www.igamder.org (Erişim Tarihi: Aralık, 2022).
Sarı Ç, A., Ok G., Aksanyar Y., Kadıoğlu Keskin A., Uylaş T. (2021). Türkiye’ye Göç Eden Yabancılara Uygulanan Sosyal Uyum ve Yaşam Eğitimi Programının Geliştirilmesi ve Etkililiğinin Değerlendirilmesi. Göç Araştırmaları Dergisi, 7(2), 188-209.
T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı. (t.y.). Erişim Adresi: www.goc.gov.tr.com (Erişim Tarihi: Aralık, 2022).
Yıldız, A. (2017). Göç ve Entegrasyon Politikalarında Vatandaşlık. Göç Araştırmaları Dergisi, 3(1), 36-67.