Dünya üzerinde bir insanın başka bir insandan başka sığınacak yeri yurdu yoktur. Burada kullandığım sözcüğe özellikle dikkatinizi çekmek isterim. “İnsan” diyorum, sadece “insan”. Kadın, erkek, çocuk gibi cinsiyetçi veya ayrımcı yaklaşımlardan ve bu yaklaşımların zihnimize kazıdığı somut, soyut bütün öğretilerden, toplum için uygun olan veya olmayan bütün tanımlamalardan kendini sıyırmış̧ bir sözcük. Kimi zaman basitçe okunup geçilebilse de görmek isteyene bambaşka anlamlar anlatmaya çalışan bir sözcük aslında. İnsan olmak; eğitim ister, emek ister, çaba ister, sabır ister, azim ister. İstemek eylemi her kelimeye yakışan bir fiil değildir. İsteyen kelimeler bizi bir yerden çok güzel başka yerlere taşıyan kelimelerdir. Kelimeler bir şey isterlerse ancak verebilir bazı insanlara değerini, unvanını, yaşamının güzelliklerini. Bizler çalışmayı istersek, çalışmak bize başarıyı verir, biz var olmak istersek hayat bizi bir yerlerde var eder. Haykırmak bize sesimizi verir, sesimizi duyurmak istersek sesimiz bir yerlerde yankılanacak yeri bulur. Yankılanırsa sesimiz susturmaya çalışırlar. Ama biz devam etmeyi istersek çorap söküğüne döner her şey. Ve eğer sorunlarımızı çorap söküğüne dönüştürmeyi başarabilirsek o sökükten yeni çorabı kendi ayağımıza göre dikebiliriz. Kendi şeklini istediğimiz gibi verebiliriz.
Hepimizin bildiği üzere yalnızca Türkiye’de değil tüm dünyada kadınlara ve çocuklara gerek bireysel olarak gerek toplumsal olarak pek çok haksızlıklar yapılmış, saygıda hep kusur edilmiştir. Kadınlar hep eğitimsiz, çocuklar hep çekingen, fakat bu özelliklerin ortak paydasında erkek birleşince olumsuz özellikler uçuşup yerine gayet eğitimli, atılgan ve özgüvenli insan sıfatları yer almıştır. Geçmişten bu yana, düşünce yapısı evirilerek, süregelen toplum tarafından bunun altında yatan sebeplerin çok eskilere dayandığı söylenmesine rağmen ilk imparatorlukların tarihine şöyle kısa bir göz gezdirdiğimizde aslında meselenin o zamanlardan gelmeyip sonradan peyderpey düşünce yapısının bozulduğunu, farklı yönlere çekildiğini anlarız. İlkel toplumlarda kadın, hayat veren ve verdiği hayatı yetiştiren, şekillendiren olarak tanımlanmıştır. Bu sebeptendir ki Frig imparatorluğunda bereket tanrıçası Kibele bir kadın (Darga, 2013: 256), Mısır’da en büyük hükümdarlar kadınlar (Lebip, 1947: 90 akt. Babila, 2016: 138), Hititlerde kralın (rubaum) eşi kraliçe (rubatum) tek başına bir şehrin hükümdarıdır (Doğan-Alparslan, 2020). Hititler Anadolu’nun ilk kanunlarında kadın haklarına dahi yer verirken nasıl oluyor da bu hale gelmişiz demeden edemiyor insan… Bu konuya basit bir örnek vermek gerekirse daha önce avcılık ve savaşla uğraşan erkekler zamanla çiftçilik, çobanlık ve zanaatkarlık yapmaya başlamışlar ve böylelikle üretimde etkin bir role sahip olmuşlardır. Ayrıca, bu dönemde ürün değiş tokuşları başlamış, mal sahipleri ve tüccarlar sınıfının oluşumu hızlanmış ve kölelik ortaya çıkmıştır. Köleliğin ortaya çıkışıyla kadınların statüsünde büyük bir düşüş yaşanmaya başlamıştır. Çünkü köleler daha çok kadınlardan ve aşağı sınıf erkeklerden oluşturulmuştur (Millet, 1987 akt. Kapanoğlu, 2006: 11). Geçmişten günümüze evirilen bu kanunlar, bazı ülkelerde olağanüstü̈ şekilde farklılaşıp zorla kadınlara ve hatta çocuklara dayatılmaya çalışılmıştır. Bu konuda biraz Hindistan’dan bahsetmek istiyorum, Hindistan’da kocalarının ölümüyle dul kalan kadınların kocalarının cenaze ateşinde yakılması gerekliğine dayanan “sati geleneği” 1988’de kaldırıldı (Aslan, 2022; Şahin, 2017). Akıllarda biriken sorular; Neden bu geç kalınmıştık, neden özgürlükten, bireysellikten bu kadar korkan cinsiyetçilik? Yine Hindistan’da annenin henüz hamileyken doğacak çocuğunun cinsiyet belirleme testinin zorla yaptırılması sonucu eğer ki doğacak olan çocuk kız ise kürtaj işlemiyle çocuğun alınması (Baynes, 2019), alt sınıfta bulunan genç̧ kızlardan alınan meme vergisi (BBC News, 2016), İran’da 9 yaşından itibaren başörtüsü takmak zorunda olan kızlar (Tonga, 2019), eşi 4’ten fazla evlilik yapmadığı sürece boşanmada kadının gösterdiği gerekçenin geçersiz sayılması, kocasının izni olmadan yurt dışına çıkamayan evli kadınlar ve aynı şekilde baba izni olmadan yurt dışına çıkamayan genç kızlar (Tok, 2018), Mısır’da kadın sünneti, çok eşlilik ve daha pek çokları… Bazı zihinler hala 8 Mart Kadınlar Günü’ne anlamını veren, çoğu kadın toplamda 129 işçinin hayatını kaybettiği 1857 tekstil olaylarından öncesine gitme hayalleri kuruyor olmalı ki, bugün hala işçiler arası eşitsizlikler önümüze çıkıyor, kadınlar bugün dahi eşit işe eşit ücret talep ediyor. Hal böyle olunca haklarını bilmeyen kadın, gücünü yettiremediği erkeklere ya muhtaç kalıyor ya da umudunu biricik evladında aramak zorunda kalıyor.
Değneğin ucu çocuğa dokununca iş artık iş olmaktan çıkıyor ve çocuk köleliği başlıyor. Bugün çocuklarımız evde maruz kaldığı gerek psikolojik gerek fiziksel şiddetin zoruyla dışarıda dilenci, işverenin yanında işçi olmuştur. Bunun yanı sıra sayısı sokakta oynayan çocuklar da varlar. Aileler çoğunlukla tedirginlikle salıyor çocuklarını sokaklara ve parklara. Bu konuda işlevsellik kazandırmak adına çeşitli koruma ve korunma metotlarından bahsedebiliriz. Kadınlara uygulanan bir metot olan ‘‘biçimsel yaklaşım’’, eşitsizliğe sembolik olarak karşı çıkan ama soruna ilişkin önlem almayan bir metottur. “Kadınlar tıpkı erkekler gibi akşam istediği vakitte dışarıda dolaşabilir fakat ben onlar için ek önlem almam, bekçi ya da polis bulundurmam” anlayışı biçimsel yaklaşıma örnek olarak verilebilir. Bu yaklaşımın kavramsal olarak iyimser görünmekten başka hiçbir işimize yaramadığı görülmektedir. Aynı tanımı çocuk için de uyarlayıp kullanabiliriz ama yine faydasını göremeyeceğimiz bir çözüm yolu olmaktan öteye geçemez. Biçimsel yaklaşımın yanında bir de “dönüştürücü yaklaşım” vardır ki sadece kavramsal ve teorik bir çerçeve sunmaz aynı zamanda uygulamaya değer yaklaşım biçimidir. Dönüştürücü yaklaşım, eşitliği savunduğu kadar eylemsel düzeyde de gerekeni yapar. Bu yaklaşımda “toplumun her kesimi günün istediği vakti dışarıda bulunabilir ve ben vatandaşları korumak adına sokaklarda yeteri kadar ek önlem alırım” anlayışı hakimdir. Tıpkı biçimsel yaklaşımda olduğu gibi dönüştürücü metodun da sadece kavramsal çerçevesini bilmenin de bize pratik düzeyde pek bir faydası olamayacağı açıktır. Bu nedenledir ki dönüştürücü yaklaşımı, toplumsal eşitliğin pratik boyutundaki gereklilikleri var gücümüzle uygulamaya çalışmak haklarımızı kullanabilmemiz için önemli bir adımdır. Ancak bu şekilde konuya ilişkin laf kalabalığı yapmayı bırakıp eylemsel olarak somut çözümler üretebiliriz.
Farkındalık yaratmaya çalışan bir yazarın sadece yazdığıyla ve okuyucuların da sadece okuduklarıyla kalmasını hiçbirimiz istemeyiz tabii ki. Bizim teşvik edenlerden olmamız lazım. Toplumsal dönüşüm için önderlik edecek ruhlarımızı ortaya çıkarmamız lazım. Kadın dernekleri kurulsun, yayılsın her yerde sesimiz. İllerde, ilçelerde hatta köylerde. Dernekteki üyelerin birkaçı sadece mahallelere, evlere gidip eğitim versin, halkı bilinçlendirsin, öğrensin ve en önemlisi öğretsin. Konferanslar yapılsın, 7’den 70’e her yaşta kadın katılsın. Yaşlı üyeler geçmiş deneyimlerini anlatıp gençlere ışık tutsun. Büyükler versin, küçükler alsın. Düşüncelerimiz mirasımız olsun… Yazalım sağa, sola, duvarlara, kağıtlara… Sadece ataların değil anaların da sözü olsun. Çalışma hayatında çocuklu olanlara da destek verici faaliyetler yapılsın. Kadınların çalıştığı işyerlerine yakın yerlere oyun parkları, kreşler, okullar yapılsın.
Çocuk hakları konusunda yapılması gereken ise “Bir çocuğu ancak başka bir çocuk anlayabilir” sloganıyla haklarını bilen, öğrenen çocukların diğer çocuklara eğitim vermesi olmalıdır. Yetişkinler sadece çocuğu değil onun haklarını da tanımalılar. Çocuk dernekleri yaygınlaştırılsın, yönetimini ellerine verelim, hakları teker teker duvarlara asılsın, bilsinler başlarına gelen kötü bir olayı orada çözebileceklerini ve bilsinler dileklerini, isteklerini, korkularını, sorunlarını dile getirince birlikten kuvvet doğacağını (Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği, 2022). Bu değişimler yüzyılında görünmez olmaktan çıkanlar kadar hala çıkamayanlar olduğunu biliyoruz. Kadınların elinden eğitimi aldılar ki dünyaya getirdiği çocukları eğitmesin, cahil toplum yetişsin. Çünkü cahil bir toplum yöneticilerin her zaman daha işine gelir, daha kolay otoriter fikirlerini gerçekleştirebilir ve sloganlarını insanlara ezberletebilirler.
Bir kadının okuması demek tabularını yıkmak demek, etrafındakilere boyun eğmemesi demek, önüne çıkarılan engelleri bir bir aşması demek. Eğitim demek uyanmak demek; artık sen ben yok, biz varız demektir çünkü. Anlaşılacağı üzere yolumuzun sonu bir kez daha eğitime çıktı, yoldan çıkanlar da eğitimsizlikten çıktı. O halde artık yola çıkma zamanı! Mustafa Kemal Atatürk’ün “En büyük savaş̧ cahilliğe karşı verilen savaştır’’ sözü bizim pusulamız, “Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı da öğretmendir” sözü de yönergemiz olsun. Onun öngörebildiklerine kulak verelim. Sözlerini, yaşadıklarını uygulayalım, eğitimsiz toplumla savaşmayı bırakmayalım. Her daim, öğretmen de biz olalım, öğrenci de.
Esra HASSUNOĞLU
Kaynakça:
Aslan, B. (2022). 3 Ocak 1988: Hindistan’da Sati’yi önleme yasası resmî olarak kabul edildi. Çatlak Zemin. Erişim Adresi: https://catlakzemin.com/3-ocak-1988-hindistanda-satiyi-onleme-yasasi-resmi-olarak-kabul-edildi/ (Erişim Tarihi: 18 Aralık, 2022).
Babila, M. H. A. (2016). Eski Mısır’da Kadın. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13(1).
Baynes, C. (2019). Hindistan’daki 132 köyde son üç ayda “hiç kız çocuğu doğmadı.” Independent Türkçe (Çev. Güngör, E.). Erişim Adresi: https://www.indyturk.com/node/53846/d%C3%BCnya/hindistan%E2%80%99daki-132-k%C3%B6yde-son-%C3%BC%C3%A7-ayda-%E2%80%9Chi%C3%A7-k%C4%B1z-%C3%A7ocu%C4%9Fu-do%C4%9Fmad%C4%B1%E2%80%9D (Erişim Tarihi: 20 Aralık, 2022).
BBC News. (2016). The woman who cut off her breasts to protest a tax. Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-asia-india-36891356 (Erişim Tarihi: 18 Aralık, 2022).
Darga, M. (2013). Anadolu’da Kadın. Yapı Kredi Yayınları.
Doğan-Alparslan, M. (2020). Hititlerde Kadın. Erişim Adresi: https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/arkeoloji/hititlerde-kadin (Erişim Tarihi: 20 Aralık, 2022).
Kapanoğlu, S. (2006). Çin’de Kadın İmgesi. (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı.
Şahin, H. (2017). Hindistan’da Dul Olmak: Sati Uğruna Diri Diri Yakılan Kadınlar. Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 9(Kadın Özel Sayısı), 61-73.
Tok, H. (2018). İranlı Ava anlatıyor: İran’da kadınların öfkesi örgütlü güce dönüşüyor. Evrensel Gazetesi. Erişim Adresi: https://www.evrensel.net/haber/348548/iranli-ava-anlatiyor-iranda-kadinlarin-ofkesi-orgutlu-guce-donusuyor (Erişim Tarihi: 16 Aralık, 2022).
Tonga, A. (2019). İran’da kadın olmak. Oda Tv. Erişim Adresi: https://www.odatv4.com/makale/iranda-kadin-olmak-15031956-157701 (Erişim Tarihi: 18 Aralık, 2022).
Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği. (2022). Hak İhlallerine Karşı Ne Yapabilirim? Erişim Adresi: https://www.ichildforchild.org/index.php/2022/02/15/hak-ihlallerine-karsi-ne-yapabilirim/ (Erişim Tarihi: 18 Aralık, 2022).