Yönetmenliğini Katja von Garnier’in üstlendiği 2004 yapımı Iron Jawed Angels (Demir Çeneli Melekler) 1910’larda Amerikan kadınlarının seçme ve seçilme hakkı edinmek için verdikleri mücadeleyi ve bunun sonucunda 18 Ağustos 1920 tarihinde yapılan anayasal değişiklikle kadınların bu hakka kavuşmalarını anlatıyor. Film hem bu süreçte hem de sonrasında büyük rol oynayan kadın hakları aktivistleri Alice Paul (Hillary Swank) ve Lucy Burns (Frances O’Connor)’e odaklanıyor. Bu yazıda, bu filmin analizi ve filme yönelik eleştiri sunulmaktadır.
Film Paul ve Burns’ün NWSA (Ulusal Amerikan Kadın Oy Hakkı Birliği) liderleriyle buluşarak kadınların oy verme hakkı üzerine bir kampanya yürütmek için destek istemeleriyle başlıyor. Başta Carrie Chapman Cat olmak üzere (Anjelica Huston) NWSA liderleri zaten bir süredir kadınların oy kullanma hakkı için mücadele etmekte ancak “radikal” yöntemlerden uzak durmak istemektedirler. Yine de Paul ve Burns’e barışçıl bir yürüyüş düzenlemek için desteklerini verirler. Hemen ardından iki kadın, yürüyüş ve protestolar düzenlemek, lobi yapmak ve bu faaliyetleri için fon toplamak için ciddi bir kampanyaya girişirler. Bu iki kadının ve beraberindeki birçok destekçinin emekleri, cesaretleri ve kararlılıkları mücadelelerinin başarıya ulaşmasının en büyük etkeni olur. İlk başta üst sınıf ve ayrıcalıklı kadınlar tarafından desteklenen bu mücadele, hızla farklı sınıf ve etnik kökenlerden kadınlar arasında yayılır. Film bunu sadece siyahi kadınların yürüyüşlere katılmak konusundaki ısrarı üzerinden değil, aynı zamanda Paul’ün iş güvenliği olmadan çalışan işçi kadınları “bir oy, bir yangın merdiveni” sloganıyla etrafında topladığı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne gönderme yapan sahneyle de yakalamaktadır. Film boyunca bir yandan da toplumun ve özellikle de farklı toplumsal kesimlerden erkeklerin bu mücadeleye karşı olumsuz ve saldırgan tavrını gözlemlemek mümkün. Erkek senatörler, avukatlar, askerler ve sıradan vatandaşların zaman zaman şiddete varan tutumları çok net bir şekilde sahneye yansımaktadır. Ancak buna ek olarak, film kadın mücadelesi içerisindeki ayrışmaları da yakalamıştır. Özellikle NWSA ve Paul-Burns grupları arasındaki çekişmeler ve bunların sonucunda Paul ve Burns’ün NWSA’dan ayrılıp kendi politik oluşumlarını kurmaları, siyahi kadınların Güney eyaletlerinin desteğini almak için dışlanması veya dışlanmamasına dair mücadele içi tartışmalar ve daha genel olarak Demokrat-Cumhuriyetçi kesimler arasındaki çekişmeler ve İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı politik durumun etkileri de filmde işlenmiştir. Filmin bir başarısı da bu mücadeleyi bütün bu boyutlarıyla sadece politik değil, gündelik ve şahsi seviyelerde de ele alabilmesidir. Örneğin, kadınların oy kullanmasına karşı olan senator Tom Leighton (Joseph Adams) ve bu mücadeleye katılan eşi Emily Leighton’ın (Molly Parker) hem evliliklerinde yaşadıkları gerilimler hem de Emily’nin mücadeleye katılmaya ilk karar verdiği zamanlarda Alice Paul’den işittiği “bize en çok sizin gibi kadınlar zarar veriyor” sözü başarılı detaylardır.
Ancak filmin bazı ciddi problemleri de bulunmaktadır. Öncelikle, film genel manada gerçek tarihten bağımsız ve filmin gidişatıyla da alakası olmayan bazı Hollywood öğeleri barındırıyor. Bunlardan en göze çarpanı, Alice Paul’ün kurmaca bir karakter olan Ben Weismann (Patrick Dempsey) ile yaşadığı aşk. Bu ilişki senaryoya yansıyan hem gerçekçilikten uzak hem de alakasız bir eklenti. Örneğin, yaklaşık 15 dk süren ve Weismann’ın Paul’e araba kullanmayı öğrettiği ve dans ettiği sahnenin senaryonun gelişimi açısından hiçbir artı veya eksi etkisi yok. Bu aşk hikayesini yine kurmaca karakterler olan Tom ve Emily Leighton’ın yukarıda bahsi geçen hikayesiyle kıyaslarsak, Leighton ailesinin senaryoya katkısı ne kadar büyükse Ben Weismann’ın katkısının da o kadar küçük olduğunu söylemek mümkündür. Kadınların oy hakkı kazanma mücadelesini ele alan bir filme bile kurmaca klişe bir aşk hikayesi eklenmesi düşündürücü ancak filmin Hollywood etkisinden daha önemli bir problemi, bazı tarihsel faktörleri gerçeğe uygun olarak yansıtmamasıdır. Öncelikle film Amerika Birleşik Devletleri Anayasası, 19. Anayasa Ek Maddesinin senatodan geçmesini sanki çoğunlukla demokratlar tarafından desteklenmiş bir oylama gibi yansıtmıştır. Gerçekte bu oylamada, 200 cumhuriyetçi ve sadece 102 demokrat olumlu yönde oy kullanmıştır (GovTrack, House Vote #2 in 1919). Bu yanlış izlenimin sebebi filmin taraflı olmasından ziyade filmin demokratlar ve cumhuriyetçilerin kadınların oy kullanması konusundaki tutumlarını bütünlüklü bir şekilde yansıtmamasıdır. Benzer bir şekilde film, Paul ve Burns’ün mücadelesini Elizabeth Cady Stanton ve Susan B. Anthony ile başlayan ve 1920’de filmde de anlatıldığı gibi başarıyla sonuçlanan 70 yıllık mücadelenin bir parçası olmaktan ziyade, çok daha küçük bir grubun on senelik mücadelesi gibi göstermektedir. Bunda sadece filmin yeterli arka planı sunmaması değil, birçok karakteri tek tip olarak tasvir etmesi de etkilidir. Örneğin, filmin başında NSWA lideri Carrie Chapman Catt genel olarak kadınlara seçme ve seçilme hakkı verecek anayasal bir değişikliğe karşı görünmektedir. Filmin sonundaysa fikrini değiştirmiştir ve artık Paul’ün yanında durmaktadır. Gerçekte bu kadar keskin bir dönüşüm olması pek muhtemel değildir, zaten Chapman Catt kadınların oy hakkı kazanması için verilen 70 yıllık mücadelede uzun bir süre kilit bir konumda olmuştur. Aynı tek tiplik Woodrow Wilson’ın (Bob Gunton) bu konudaki politik duruşunun tasviri için de geçerlidir. Film boyunca sürekli “şimdi olmaz, bekleyin” anlamına gelen kısa cümleler kuran ve bunun dışında hiçbir karakter özelliğine sahip olmayan Wilson, filmin sonunda Paul ve öteki kadın aktivistlerin cezaevinde yaşadıkları işkenceler ve bunların medyaya yansıması sonucunda fikrini değiştirmiştir. Ancak Wilson’ın kendi politik konumu filmde hiçbir şekilde işlenmemiştir. Karakterleri daha çok boyutlu, gerçekçi ve tarihe uygun yazmak 2 saat süren bir film için imkânsız bir hedef değildir. Son olarak, filmdeki diyaloglar ve (pop) müzik seçimi dönemi yansıtmamaktadır. Sadece kostüm tercihinin 1910’ların Amerika’sını yansıtmakta yeterli olduğunu da söylemek pek mümkün değil.
Filmin başarılı oyunculuğu, akıcı kurgusu ve tabii ki kadınların oy hakkı kazanma mücadelesi gibi heyecanlı ve günümüzü anlamak adına çok önemli bir olaydan bahsetmesi ne yazık ki ciddi bazı problemleri aşmasını sağlamamaktadır. Yine de bütün bu Hollywood öğeleri, tek tip karakterler, güncel diyalog yazımı ve pop müzik ağırlıklı müzik tercihlerine bakılırsa filmin amacının kadınların seçme ve seçilme hakkı kazanmasının gerçekçi bir tarihini sunmak değil, genel izleyici kitlesine hitap ederek onları bu önemli harekete dair bilgilendirmek olduğu söylenebilir. Bu da geçerli ve oldukça önemli bir amaçtır lakin bir filmi iyi veya gerçeğe uygun yapmaya yetmemektedir.
MÜZEYYEN GÜNER
FEMİNİZM OKUMALARI STAJYERİ
KAYNAKÇA
GovTrack. (1919, May 21). To Pass H.J.Res. 1, Proposing an Amendment to Constitution Extending the Right of Suffrage to Women House Vote #2. Erişim adresi https://www.govtrack.us/congress/votes/66-1/h2