Fransız Ulusal Meclisi’nin kabul ettiği “Ermeni İnkâr Yasası”nın ardından Belediye Başkanlarımızın tepki çıkışlarının gelmesi de pek fazla gecikmedi.
Yasaya ilk tepki, Ankara’nın Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Fransa Büyükelçiliği’nin karşısına “Fransız Mezalimi Anıtı” önerisi halkımız tarafından da sıcak bir ilgiyle karşılandı. Daha başka yerler beklenilirken ilginç bir çıkış da Kars Belediye Başkanı Nevzat Bozkuş’tan da geldi. Geçen Haziran ayında parça parça edilerek ortadan kaldırılan heykeltıraş Mehmet Aksoy’un ‘İnsanlık Anıtı’nın yerine, Fransa’nın Cezayir’de yapmış olduğu mezalim adına bir heykel dikeceklerini ifade etmesi ister istemez “ucube” tartışmasını tekrardan acı acı anımsattı ya hadi neyse. Karşı atağa geçen yerel siyasilerdi, Zaten Fransa’da yapılan bir siyasi manevra değil miydi? Aslında bütün bunlar, artık siz ikinci eşine şirin görünmek mi dersiniz, adını ne koyarsanız koyun, yeniden seçilmeyi kafasına koyan Sarkozy’nin kendi siyasi çıkarları için Makyevelist bir seçim yatırımından başka bir şey değildi. Daha doğru bir ifadeyle, Sarkozy’nin Ermenistan ile Türkiye arasındaki ihtilafı kullanarak Ermeni kökenli Fransız seçmeninin oyunu almaya yönelik bilinen klasik yöntemi uygulamaya koymasından başka bir şey değildi. Eğer birileri Fransız halkını hiçe sayıp kişisel seçim yatırımı için, Fransa devletini kurtarabilmek adına Kanuni Sultan Süleyman’dan borç alıp, XVI. yüzyıldaki Osmanlı Devleti’nin velinimetliğini bile unutabiliyorsa, “Sarkozy’nin babasına sor ”deseniz kaç yazar, söylemeseniz kaç yazar? Ancak bütün bu arada söylemek gerekirse ülkemde “unutulanların dışında başka bir şey yok” demek en doğru hareket tarzıdır.
5 Ocak, sadece Adana’nın değil Çukurova’nın “Kaç, Kaç”tan Kurtulma Bayramıdır. Bilirsiniz “Kaç-Kaç” olayı Adana halkının Fransız-Ermeni mezalimden korkarak, İç Anadolu’ya doğru üstte yok, başta yok mülteci olarak kaçması olayıdır. 5 Ocak 1922, Fransız-Ermeni “Vahşet Ortak”lığının Çukurova’dan elini ayağını çekmesinin 90.yıldönümüdür. Bu anlamlı gün için “Çukurova Oğuz Boyları Derneği” beni davet ettiler, onur duyarak davetlerine icap ettim. Dostlarla kucaklaştım, onlara yansılı bir söyleşiyle 1909 Adana Olaylarının Perde arkasını anlattım. Bir de 5 Ocak’la ilgili bir öneri sundum, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Fransız Kuvvetleri girdikleri coğrafyaları tarumar ederler ve her girdiği coğrafyada pogrom,* vahşet ve katliamlarla özdeşleşirler. Öylesine vahşet fotoğrafları görmüşsünüzdür ki, ürpermemek elde değil. O kadar cani bir davranış içinde bulunmuşlardır ki, Sağlamken yanına yaklaşamadıkları yaralı aslana saldırmaktan, onu parçalamaktan dayanılmaz keyif aldıklarını görür insanlığınızdan iğrenirsiniz. Lamı cimi yok, bu böyledir de bir şeyi de büyük harflerle ifade etmek gerekir. Burada, “İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batırmamız” gerekir. Nedendir bilinmez, Fransa’nın edepsizlik yaptığı ve Ermeni soykırım savlarının tavan yaptığı her zaman Fransızların Cezayir’de yaptıkları anımsanır da Fransız-Ermeni birlikteliğinin Mondros Mütarekesinden sonra 1918-1921 yılları arasından üç yıldan fazla Çukurova’da yaptıkları akla bile getirilmez. Oysa kesintisiz üç yıldan fazla bir zaman diliminde Ermeni Kilisesinin önderlik ettiği bir baştan bir başa Çukurova’da “İnsan Mezbahaneleri” kurulmuş, buralara sürüklenerek götürülen Çukurovalılar, boğazlanarak öldürülmüşlerdir. 1895, 1909 olaylarının intikam andını içen Ermeniler tarafından sokaklarda çocuk, ihtiyar, kadın, kız, genç demeksizin vahşetin her nevini uygulanmıştır ve yaptıkları ne insanlığa karşı işlenen suçlar ne de soykırım suçlarıyla açıklanabilir. Çukurova Tarihi onların yaptıkları esef dolu sahifelerle dopdoludur. Bütün bunlar anımsanmaz bile, söylenilmesi bile ayıp sayılır.
Şimdi gelelim önerime, Çukurova’nın il ilçe merkezlerinin hiçbir yerinde Fransız Ermeni kıyımlarını anlatan bir anıt bulunmamaktadır. Adana 5 Ocak Meydanındaki anıt “Çukurova’nın Mustafa Kemal Atatürk’e sahibiyetliğinin bir Taciser”’idir, baş tacıdır. Ama gelin görün ki, bu anıt Fransız-Ermeni birlikteliğinin 1918-1921 yılları arasında yaptıkları vahşetleri nesilden nesile aktarma işlevini üstlenememiştir. Atatürk’e sahip olmanın gururunu anlatır, işte o kadar. Peki ne yapalım?
Başta Adana ve Mersin Büyükşehir Belediye Başkanları ve Çukurova’nın sivil toplum kuruluşları olmak üzere, bu konuda onlara çok büyük görevler düşmektedir. Evet, sevgili Çukurovalılar, vakit, Çukurova’mızı bir baştan bir başa duyarlı insanlık anıtlarıyla bezeme zamanıdır. Çukurova’dan ve Çukurovalıdan da beklenen bundan başkası değildir. Haydi, Çukurovalılar, Fransız Ulusal Meclisi’nin kabul ettiği “Ermeni İnkâr Yasası”na karşı milli refleksimizi harekete geçirelim ve saflarımızı sıklaştıralım.
Prof. Dr. Esat ARSLAN
Mersin Çağ Üniversitesi Öğretim Üyesi
Kaynak: Adanayorum
* Rusçada “zulmetmek, şiddet kullanarak yok etmek” anlamına gelen bir kelimedir. Terim, tarihsel olarak, Rus İmparatorluğu’nda ve diğer ülkelerde bulunan Yahudi karşıtlarının Yahudi toplumuna şiddet eylemleri için kullanılır.