Judith Butler, Cinsiyet Belası, 2016, Metis Yayıncılık, Sayfa Sayısı: 248
Cinsiyet Belası eserinin yazarı Judith Butler, bu kitabında esas olarak feminizmin öz eleştirisini yaparken Queer kuramının temellerini atmaktadır. Feminist teoride ve toplumsal cinsiyet incelemelerinde emsallerine kıyasla çığır açmış niteliktedir. Cinsiyetin/Toplumsal Cinsiyetin/Arzunun Özneleri, Yasak, Psikanaliz ve Heteroseksüel Matrisin Üretimi, Altüst Edici Bedensel Eylemler ve sonuç olarak Parodiden Siyasete olarak kitabı dört ana başlıkta incelemiştir. Görüşlerini sürekli sorular üzerinden hareket ederek ve Wittig, Foucault, Freud, Lacan, Beauvoir ve Irigaray gibi düşünürlerin fikirlerini tartışarak belirtmiştir.
Butler kitabın ilk bölümünde feminizmin eleştirisini temsil ve özne terimleri üzerinden yola çıkarak açıklıyor. Feminist teoriye göre temsil, kadınların siyasete dâhil olmasını sağlar ve onlara özne niteliği kazandırır. Siyasi özne iktidar tarafından tanınır ve böylece iktidar özneleri yeniden üretir. Yazar bu açıklamasında temsilin kadınlara görünürlük ve meşruiyet sağlamasının onları kurtuluşa değil bir çıkmaza sürükleyeceğini analiz eder. Ayrıca Butler’a göre iktidar hem baskıcı hem üretkendir. Feminist teoride kadın kavramının evrensel bir kimlik olarak varsayılmaktadır. ‘‘Kişi kadın olsa bile, elbette bundan fazlasıdır da; terim yeterince kapsayıcı değildir’’ sözüyle bu düşünceye karşı çıkmıştır (Butler, s. 46). Sebebini toplumsal cinsiyetin kesin ve tutarlı olmamasını ve siyasi-kültürel kimlik tavırlarından ayırarak değerlendirmenin mümkün olmayacağını savunarak açıklamıştır. Toplumsal cinsiyet mefhumunun anatomik ve kültürel sebeplerden doğduğunu öne sürenlere karşı çıkmıştır. Hangi koşullar altında bazı farklılıkların cinsiyetin belirleyici özellikleri haline geldiğini, bazı cinsel uygulamaların nasıl ve neden erkek/kadın işaretlerini çağrıştırdığını sorar. Yazara göre, cinsiyet ulamı ve ikili cinsiyet anlayışı toplumsal cinsiyetlendirmenin temel hipotezidir. Toplumsal cinsiyet ile işaretlenmeden önce beden isimsizdir çünkü bedenin kendisi de bir inşadır. Toplumsal cinsiyet oluşumu biyolojik nedenlerle açıklandığında ikili bir modeli yaratır. Bu da arzunun karşı cinse yönelmesiyle heteroseksüel ilişkiyi zorunlu kılar.
Eserin ikinci bölümünde Butler, ensest tabusu, egzogami, lezbiyenlerin cinselliği ve Levi-Strauss, Lacan, Riviere ve Freud gibi düşünürlerin toplumsal cinsiyeti açıklamada psikanalizden yararlanmasını eleştirmiştir. İlk olarak ensest ve egzogaminin tabu olarak imlenmesinin bireyi zorunlu heteroseksüelliğe iteceğini savunan yazar, bu tabuların erotikleştirilmesi sonucu yasaklandığı görüşünü belirtmiştir. Levi-Strauss’u kadınları erkekler arasında sadece bir değiş tokuş kavramı olarak adlandırdığı için, Lacan’ı lezbiyenliği dişinin aşk talebinin karşılık bulmaması sebebiyle var olduğunu söylediği için alaycı bir şekilde tenkit etmiştir. Hatta Butler’ın heteroseksüellik de hayal kırıklığıyla var olan bir eşcinsellik midir diye sorması bu iddiayı altüst etmiştir. Freud’un Oidipal kompleksinin tam olarak boşluğu doldurmayacağını, içselleştirilmiş özleşmelerin yerini de değerlendirmek gerektiğini öne sürmüştür. Genel olarak psikanalizde biseksüellik ve eşcinsellik birinci libidinal olarak görülür, heteroseksüellik bastırılmayla ortaya çıkan bir inşadır. Butler, bu görüşe tamamen karşı çıkmasa da biseksüelliğin ve eşcinselliğin kültür öncesi var olduğunu tartışır.
Kitabın üçüncü bölümünde, Kristeva’nın beden politikası eleştiriliyor. Burada Butler ve Kristeva fikir olarak oldukça ayrılıyorlar. Kristeva’nın birincil olarak anne bedenini ele alması, kaba bir tabirle anneci konum üzerinden bolca konuşması, lezbiyen kültürünü öteki olarak imlemesi ve kadın eşcinselliğini sadece psikotik bir durum olarak adlandırması Butler’a tamamen ters düşmektedir. Kitabın odak noktası annelik olmasa da Butler’a göre annelik cinsel kaosun oluşmasına fırsat vermemek için ortaya çıkan zorunlu bir savunmadır ve annelik, akraba ilişkileri arasında pekiştirmeyi sağlayan uygulamalardan başka bir şey değildir. Kısa bir tabirle biri anneliğini savunurken diğeri lezbiyenliği savunmaktadır. İlerleyen bölümlerde Foucault ’nun özgürlükçü cinsel politika kavramını savunurken aslında kendisiyle nasıl çeliştiğine yer verilmiştir. Butler, Foucault’nun Herculine Barbin’in interseks bedeninde yaşadıklarını anlatan günlüğünü yanlış okuduğunu düşünür. Foucault bu günlüklerin dayatılan cinsiyet yasasının var olmasından önce bulunan hazlara dikkat çektiğini öne sürmüştür. Fakat Butler’a göre bu olay biraz daha komplikedir. Hazlar yasalara gömülüdür hatta yasa tarafından üretilmiştir. Butler daha sonra beden ve cinsiyet kavramlarına yapılan bilimsel yorumları eleştirme ihtiyacı hissetmiştir. Kişinin gen araştırmasıyla erkek ya da kadın olduğunun bulunmasını tamamıyla yok saymaz fakat burada göz ardı edilen bir şey vardır. Bireyi teste tabi tutmadan önce zaten dış cinsel organlara başvurarak bir karara varılmıştır. Butler, bu sebeple dış cinsel organlar cinsiyet belirlemede yeterli olsaydı ana gen araştırmasına gerek kalmazdı fikrini aktarmıştır. Wittig’in savunduğu heteroseksüellik ve eşcinsellik arasındaki kökten ayrımı yanlış bulur. Ona göre heteroseksüel ilişkiler içinde ruhsal eşcinsellik, eşcinsel ilişkiler içinde de ruhsal heteroseksüellik olabilir. Dolayısıyla Wittig’in heteroseksüel sözleşme iddiası imkânsızdır. Toplumsal cinsiyetin bir edim olduğunu iddia eden Butler, performatif oluşuna da vurgu yapmıştır. Sadece kadın ve erkek kavramının cinsiyet olarak işaretlenmesi sebebiyle, kişi gerçekliğini temsil etmek yerine inşa eder ”miş” gibi yapmak zorunda kalır. Bu görüşünü gerekçelendirmede Nietzsche’nin şu sözüne atıfta bulunmuştur ‘‘Yapma, eyleme, oluşma fiillerinin ardında bir varlık yoktur: yapan yalnızda yapılana eklenen bir kurgudur – mesele yapılandan ibarettir’’ (Butler, s. 77). Toplumsal cinsiyetli bedenlerin çok sayıda ten stili olduklarını öne süren Butler, performatiflik kavramını betimlemek, okuyucuya iyice işlemek için Drag kimliğini örnek vermiştir. Feminist kuramda yeterince bahsedilmeyen Queer teoriden özellikle bahsetmesi, kitapta doldurmaya çalıştığı boşluklar ile şimdiki zaman arasında bağlantı kurulmasına fayda sağlamıştır. ‘‘Drag, toplumsal cinsiyeti taklit ederek, toplumsal cinsiyetin taklide dayalı yapısını ve olumsallığını örtük olarak açığa çıkarır’’ sözü savunmasını özetler niteliktedir (Butler, s. 226).
Butler’ın kitabındaki terminoloji oldukça akademiktir ve metin ağır bir dille yazıldığı için okuyucunun en azından bazı disiplinler hakkında bilgi birikimi olması gerekir. Alanına çok büyük bir katkı sağlasa da bu kadar elzem bir konunun daha basit ve anlaşılır bir dil ile yazılması gerektiği düşünülebilir. Sorunlara kronolojik değil problematik bir şekilde yaklaşması kafa karıştırıcı olabilir fakat ele aldığı konuyu gerekçelendirmede gayet başarılıdır. Okuyucunun Cinsiyet Belası kitabını okumadan önce Butler’ın atıfta bulunduğu ve eleştirdiği kişileri okuması metne kendini daha yakın hissetmesinde kolaylık sağlayabilir.
DİDEM ASLANTAŞ
Toplumsal Cinsiyet Staj Programı
KAYNAKÇA
Butler, J. (2016). Gender Trouble Feminism and the Subversion of Identity. İstanbul: Metis Publishing.
Butler, J. (2016). Cinsiyet Belası: Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi. Çev. Başak Ertür. İstanbul: Metis Yayıncılık.