Çin’in Uygur Türklerine Karşı Uyguladığı Asimilasyon Politikalarına Türk Kamuoyunun Gösterdiği Reaksiyon

ÖZET

1949 yılında Çin Devletinin almış olduğu karar sonucu Doğu Türkistan Özerk Bölgesinin hakları gasp edilmeye başlanmış ve uygulanan toprak reformları sonucunda Doğu Türkistan halkının elinde bulunan topraklar kooperatifleşmiştir. 1950’leri takip eden yıllarda Çin Hükümeti baskıları arttırmış bölgeyi insanlık dışı baskılar sonucunda Çinlileştirmeye başlamıştır.

 Çin’in yıllarca yapmış olduğu baskılara rağmen milli kimliklerini korumayı başarmış Uygur Türkleri, bugün maalesef bütün dünyanın gözü önünde yok olmaktadır. Çin, toplama kamplarına aldığı milyonlarca Uygur Türkü’nü sindirmeye başlamış ve bu uygulamalarında kısmen de olsa başarı sağlamıştır. İnsan haklarının bütünüyle ihlal edildiği Doğu Türkistan’da yapılan uygulamalar en nihayetinde soykırım derecesine ulaşmıştır. Dünyanın birçok ülkesinde kamuoyu oluşturmaya çalışan Uygur Türkleri, Doğu Türkistan’da yaşanılan olayları dünyanın gündemine taşımayı başarmıştır. ABD ve bazı batılı ülkeler Çin’e tepki göstermişlerdir. Fakat İslam ve Türk devletleri gereken toplumsal/siyasi reaksiyonu gösterememiştir. Doğu Türkistan’da olup bitenlerin önemli olduğu inancı ile hazırlanan bu çalışmada Çin’in Doğu Türkistan’daki asimilasyon politikalarına bakılmış ve bu durumun Türkiye’deki yansımaları, internet üzerinden yürütülen ve 1.000 kişinin katıldığı anket çalışması yoluyla detaylı şekilde incelenmiştir.

Araştırma yazısında üç temel soru üzerinde durulacaktır. Çin Devletinin Uygur Türklerine karşı uyguladığı asimilasyon politikalarının tarihsel gelişimi nedir? Türkiye Cumhuriyeti’nin Çin’in asimilasyon politikasına göstermiş olduğu tepkiler nelerdir? Türk kamuoyunun asimilasyon politikalarına karşı olan tutumu nasıldır?¹ soruları cevaplanacaktır.

Anahtar Kelimeler: Doğu Türkistan, Uygur Türkleri, Çin, asimilasyon, kamuoyu.

ABSTRACT:

In 1949, the Chinese state decided that the rights of the Eastern Turkistan Autonomous Region were taken into custody and the land that was held in the hands of the people of Eastern Turkistan was co-operative as a result of the territorial reforms. In the years following the 1950s, the Chinese government increased pressure and began to Chinese the region as a result of inhuman pressures. The Uygur Turks who have achieved protecting their national identity despite the pressures of China for years, are now unfortunately destroyed for all the world to see. China has begun assimilating millions of Uygur Turks it has taken to concentration camps and has achieved some success in this political implementation. The implementations in East Turkistan, where human rights are completely violated, ultimately reached the degree of genocide. Trying to create public opinion in many countries around the world, the Turks of Uygur have managed to present the events of Eastern Turkistan to the agenda of the world. The United States and some Western countries have reacted to China. But the Islamic and Turkish states have not shown the required social/political reaction. In this study, prepared with the belief that what is happening in Eastern Turkistan is important, China’s assimilation policies in East Turkistan have been looked at and the resembles of this situation in Turkey have been detailed through the survey conducted online and attended by 1.000 people.

This study will focus on three key questions. What is the historical development of the assimilation policies of the Chinese state against the Uygur Turks? What are the reactions the Republic of Turkey has shown to China’s assimilation policy? What is the attitude of the republic of Turkish against the assimilation policies? the questions will be answered.

Keywords: East Turkistan, Uygur Turks, China, asimilation, public opinion. 

1. Çin Devletinin Uygur Türklerine Karşı Uyguladığı Asimilasyon Politikalarının Tarihsel Gelişimi

Doğu Türkistan’da yaşanan asimilasyon politikalarının başlangıcı net olarak ifade edilemese de 26 Eylül 1949’da Doğu Türkistan’ın Komünist Çin yönetimi tarafından işgali ile Çin’in asimilasyon politikaları da sistematik bir hâl almıştır. Doğu Türkistan işgal edildiği ilk günden itibaren Çin yönetiminin şiddetle artan asimilasyon politikaları hâlâ devam etmektedir. Çin’in asimilasyon politikaları incelendiği zaman acımasızlığı kadar dikkat çeken başka bir öğe de Birleşmiş Milletler (BM) ve birçok dünya devletinin tepkilerine rağmen politikalarından hiçbir zaman geri adım atmamasıdır. Her geçen gün vahşetin dozajını arttırmış ve günün sonunda doğumuna birkaç hafta kalan annelere, çocuğun ve annenin öleceğini bilerek, zorunlu kürtaj yapma noktasına getirmiştir. Günümüzde Doğu Türkistan’da yaşanan hadiselerin nasıl bu noktaya geldiğini anlamak için öncelikle meselenin tarihsel sürecini incelemek gerekir. Çin yönetimi Doğu Türkistan topraklarında 1964-1996 yılları arasında yaklaşık 50 nükleer deneme yapmıştır. Bu nükleer denemeler gerek atmosferde gerekse yeraltında gerçekleştirilmiştir. Çin’in nükleer saha olarak kullandığı Doğu Türkistan topraklarında yapılan nükleer denemelerin negatif sonuçları uluslararası sağlık kuruluşları tarafından kanıtlanmıştır. Nevada-Semey teşkilatının verdiği bilgiler doğrultusunda Doğu Türkistan’da nükleer denemelerin sonucunda 210.000 insan hayatı son bulmuştur. Nükleer denemeler sonucunda Doğu Türkistan da yaşayan nüfusun %10 u akciğer, karaciğer ve deri kanseri hastalıklarına yakalanmıştır. Ayrıca Doğu Türkistan’da 1975-1985 yılları arasında lösemi hastalığı 7 kat artmıştır. Kadınların ise %70’i rahim kanseridir. 1970 yılına kadar Doğu Türkistan’da insan ömrü 65 yaş kadarken bugün bu rakam 40-45’e kadar düşmüştür. 12 Eylül 1990’da 18 bin Uygur kadını zorla kısırlaştırılmıştır (Türköz, 2010: s. 164-165). 1 Ekim 1995’te ayrılıkçı oldukları gerekçesiyle 19 kişi idam edilmiştir (Türköz, 2010: s.62). 9 Ağustos 1999- 25 Eylül 1999’da Gülce’de insan hakları adına düzenlenen barışçıl gösterilere Çin hükümetinin sert müdahalesi sonucu gerilim yükselmiş ve sonrasında protestolara katıldığı iddia edilen 29 kişinin Çin tarafından idamı gerçekleştirilmiştir. 9 Ağustos 1999’da Hoten şehrinin Karakaş kasabasında 71 kişi tutuklanmış ve 2 kişi öldürülmüştür. 1999-2000 arasında 917 kişi “bölücü, dinci, terörist” suçlamasıyla gözaltına alınmış ve tutuklananların bir kısmı hapishanede işkence sonucu öldürülmüştür. 8 Eylül 1999’da Uygur Türklerinin evlerinde Kur’an-ı Kerim bulundurması yasaklanmış ve evlerde bulunan Kuran-ı Kerimler ise toplatılmıştır (Kul, 2019: s. 38-39). 11 Eylül 2001’de, ABD’de yaşanan terör saldırısının ardından dünyada gelişen terörizm karşıtlığı sonucunda Çin de Uygur Türklerine uyguladığı asimilasyon çalışmalarına meşruiyet kazandırmaya çalışmıştır. Çin, Uygur Türklerini terörist olarak tanımlamış ve dünya devletleri ile karşılıklı olarak imzalanan “Suçluların İadesi Antlaşması”2 kapsamında Uygur Türklerinin Çin’e iadesini talep etmiştir (Sahraoğlu, 2021: s.18). Uygur Türklerinin Çin yönetimi tarafından terörist ilan edilmesi ve toplama kamplarına alınması için ülkemizin de içerisinde bulunduğu 26 ülkeyi3 ziyaret etmek, yurtdışından bir akrabası ile telefon görüşmesi yapmak, telefonlarında İslami ve Türk figürleri (Ezan, ayet resmi, bayrak resmi, Kur’an-ı Kerim dinletisi vb.) bulundurmak yeterlidir. 1 Eylül 2002’den itibaren Uygur Yüksekokullarında Uygur Türkçesi ile yapılan eğitimler yasaklandı ve yerini Çince eğitim aldı. 5 Temmuz 2009 tarihinde Uygur’da Çin Komünist Partisi tarafından Urumçi katliamı gerçekleştirildi ve katliamda 1000’den fazla insan hayatını kaybetti (Kul, 2019: s. 37). Urumçi katliamı ile ilgili olarak Dünya Uygur Kongresi lideri Rabia Kadir ise Washington’da yaptığı açıklamada, “Edindiğimiz bilgilere göre ölü sayısı 1000’in üzerinde, kimileri de 3 bin rakamını telaffuz ediyor” demiştir (Yeniçağ Gazetesi, 2020).

Günümüzde Doğu Türkistan’da Çin yönetiminin güvenlikleştirme politikaları doğrultusunda bölgede bütün araçlara GPS takılmış ayrıca yüz tanıma sistemleri, DNA örneği, ses kaydı ve üç boyutlu imaj gibi biometrik veriler Çin Hükümeti tarafından toplanmıştır (Bonnenfant vd. 2020: s.116). Organ ticaretinin devlet eliyle yapıldığı Çin’de yılda 100 bin kişinin organının çalındığı, bu organların ekseriyetle toplama kamplarındaki insanlardan alındığı ve Çin’in organ ticaretinden yaklaşık 1 milyar dolar gelir elde ettiği belirtilmektedir. Çin Hükümetinin 2016 yılında aldığı karar sonucu yeni doğan Uygur Türkü çocuklara Muhammed, Arafat, İslam, Türkzat gibi İslam ve Türklüğü çağrıştıran isimlerin verilmesi yasaklanmıştır. Çin’in aldığı bir başka karar ise marketlerde “helal” sertifikasını kullanılmasını yasaklamak olmuştur. Bununla beraber Müslümanlar için helal nitelikte olan et çeşitleri şarküterilerde domuz eti ile birlikte satılma zorunluluğu getirilmiştir (İnsamer, 2020). Doğu Türkistan bölgesinde Çin yönetiminin milli kültürü yok etmek adına da çalışmaları olmuştur. Milli kültürün en büyük koruyucusu olan hafıza mekânları, Çin hükümeti tarafından her geçen gün hızlıca yok edilmektedir. Çin, Doğu Türkistan’ın işgalinden bu yana on binlerce cami, hamam, han, medrese, köprü, kabristan, türbe gibi yapıları yıkmıştır ve yıkmaya devam etmektedir. Çin Hükümeti sadece son dört yıl içirişinde 8.500 dini yapıyı yok etmiştir (Yaltırık 2020: s. 2). 2017 itibari ile Çin hükümetinin inkâr ettiği toplama kamplarının görüntüleri ortaya çıkmıştır. Uluslararası kuruluşların raporlarına göre bugün 1 milyon Uygur Türkü ve diğer azınlıklar toplama kamplarında tutulmaktadır. Bu rakam ABD Savunma Bakanlığı Asya üst düzey yetkilisi Randall Schriver’a göre 3 milyona yakın olarak aktarmıştır (Euronews, 2019). Çin toplama kamplarını “eğitim kampı” olarak ifade etse de işin aslı öyle değildir. Toplama kamplarından çıkarılan kişilerin ifadelerinde toplu tecavüze uğradıklarını ve çeşitli işkencelere maruz kaldıkları aktarılmıştır. Çin’in işkence uygulamalarının bazıları şu şekildedir: Başlarından elektrik akımı vermek, başlarını ve ayaklarını farklı makinalara bağlayarak ters istikametlere çekmek, kızgın demiri vücuda dağlamak, vücut üzerine kızgın yağ dökmek, vücudun çeşitli yerlerine çivi çakmak, cinsi organın içine domuz kılı sokmak, fecre kızgın demir sokmak, parmaklarından duvara çivilenmek, zincirlere vurularak saatlerce asılı halde bırakılmak, buz bloklarının üzerine çıplak şekilde yatırılmak, başın ve vücudun derisinin yüzmek, vücudu keskin uçlu taraklarla taramak, ağız ve burun deliklerinden çeşitli kimyasallar salmak (Serdengeçti, 2018: s.49 ). Tüm bu yaşanan vahşetle beraber Çin “Aile Olmak” adındaki program kapsamında Uygur’da Müslüman kadınların evine Çinli erkekleri yerleştirmiş, insanlara yaptığı zulümler yetmezmiş gibi namuslarına da el uzatmıştır (Yılmaz, 2020: s.117). ÇKP Sincan Uygur Özerk Bölgesi Komitesi’nin resmi yayın organı “Sincan Günlüğü” gazetesinin haberine göre, geçen yılın 11 ayında toplam 1 milyon 120 bin resmi görevli bölgedeki her etnik kökenden 1 milyon 690 bin ailenin evlerinde kaldı (Euronews). Çin Hükümetinin Uygur Türkleri üzerinde uyguladığı asimilasyon politikalarını şu şekilde özetleyebiliriz: Türkçe eğitim dilinin yasaklanması, Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerde eğitim gören Uygur Türkü öğrencilerin ve ailelerinin tutuklanması, Uygur Türklerinin toplama kampına alınması, Uygur Türkü kadınların evlerine Çinli erkeklerin yerleştirilmesi, çok düşük ücretlere fabrikalarda zorunlu şekilde çalıştırılması, yüzlerce yıllık Uygur eserlerinin yıkılması veya tahrip edilmesi, Uygur aktivistlerinin mahkum edilmeleri veya saldırılara uğramaları, dünya kamuoyunda Uygur Türklerinin terör örgütleri ile iltisaklı gösterilmesi, Çin Hükümeti’nin Uygur Özerk Bölgesinde nükleer denemeler yapması, yetkililer tarafından Uygur Türkü kadınların taciz/tecavüze uğramaları gibi insanlık onur hak ve hürriyetini ihlal eden uygulamalarda bulunmuştur ve bulunmaya da devam etmektedir. 

2. Türkiye Cumhuriyeti’nin Çin’in Asimilasyon Politikasına Göstermiş Olduğu Tepkiler (1991-2021)

Kasım 1991’de Türkiye, Doğu Türkistan’a en somut desteğini vermiştir. Bu tarihte Doğu Türkistan liderlerinden Alptekin, yeni seçilen Başbakan Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile Anavatan Partisi (ANAP) Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Refah Partisi (RP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) Genel Başkanı Alpaslan Türkeş ve bazı milletvekilleriyle görüştü. Bu görüşmeler sırasında Başbakan Demirel, Başbakan Yardımcısı İnönü ile parti başkanları ve milletvekilleri, Çin’in Doğu Türkistan’daki çalışmalarının karşısında duracağını, konuyu Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası kuruluşlarda gündeme getireceklerini ifade ettiler. Mart 1992’de Cumhurbaşkanı Turgut Özal İstanbul’da Alptekin ile görüşme gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Özal, Sovyet yönetimi altındaki Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığını ilan etmesinden sonra sıranın Doğu Türkistan’a geldiğini söyledi. Özal, Türklerin bu eski anavatanını bağımsız bir ülke olarak görmek arzusunda olduğunu da ifade etti. Cumhurbaşkanının bu açık desteği Doğu Türkistanlıları oldukça memnun etmiştir. Özal bu desteğini ölene dek sürdürmüştür. Bu yüzden Özal’ın ölüm yıldönümündeki anma toplantısına davet edilen Alptekin, eski cumhurbaşkanının Doğu Türkistan’ın faal bir destekçisi olduğunu söylemiştir. Temmuz 1994’te İsa Yusuf Alptekin muhalefet partilerinden ANAP Başkanı Mesut Yılmaz, RP Başkanı Necmettin Erbakan ve Demokratik Sol Parti (DSP) Başkanı Bülent Ecevit ile Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile görüşmüş ve onlara Türkiye’nin yeni bağımsız Türk Cumhuriyetleri ile birlikte Doğu Türkistan sorununa yönelik ortak bir strateji belirlemeleri gerektiğini söylemiştir. Görüşmede siyasi liderler Alptekin’e Türkiye’nin Doğu Türkistan’ın değişik sebeplerden ötürü bugüne kadar ihmal ettiğini ancak şimdi bu soruna eğilmenin zamanının geldiğini söylemişlerdir. Ekim 1994’te İzmir’de Cumhurbaşkanı Demirel’in ev sahipliğinde düzenlenen Dünya Türkleri Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği İkinci Konferansı’na Alptekin de çağrıldı. Alptekin’in bu konferansa davet edilmesi, Türkiye’nin Doğu Türkistan politikasında o tarihlerde henüz bir değişim olmadığını göstermektedir. Üst düzey devlet yöneticileri ve siyasi parti başkanları tarafından Doğu Türkistan’a verilen destek yerel yöneticiler ile devam etmiştir. Kahramanmaraş Valiliği konferans vermesi için Alptekin’i kente davet etmiştir. Vali Aslan Yıldırım, Alptekin’i aralarında görmekten son derece mutlu olduklarını belirtmiştir. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “İsa Yusuf Alptekin” adlı parkın açılışı gerçekleştirilmiştir. Recep Tayyip Erdoğan parkın ismini memnuniyet ile karşılamış ve yaptığı konuşmada İsa Yusuf Alptekin’in sadece Türkistan bölgesi için değil aynı zamanda bütün Türk halkı için de faydalı olduğunu belirtmiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakanı Tansu Çiller ve Meclis Başkanı Mustafa Kalemli tebriklerini ilettiler. Çin Başkonsolosluğu bu olaya tepki göstermiş ve bu durumu Çin’in iç politikasına karışmak olarak açıklamıştır. Bu açıklamanın ardından Türk yöneticiler Türkiye’de yerel yöneticilerin halkın iradesiyle görece geldiklerini belirterek iktidarın yerel yönetime karışamadığını söylemiştir. Aynı zaman diliminde Türkiye içinde Konya, Kayseri, Kahramanmaraş gibi şehirlerde de bazı parkların ismi Alptekin olarak değiştirilmiştir. Çin’in Türkiye temsilcisi Wu Koming şikayetlerini dile getirmiş ve şehir yöneticileri ile doğrudan görüşmek için yola koyulmuştur. Wu Koming Kayseri şehrine gitmiş ve orada yaşayan Uygur Türkleri tepkilerini sert bir şekilde göstermişlerdir. Belediye Başkanı ve Vali kamuoyunun bu tepkileri üzerine Çin temsilcisi ile iletişime geçmeyi kabul etmemişlerdir. Konya da ise Vali ile görüşme yapan Koming, parkın isminin Alptekin koyulmasından dolayı şikayetlerini dile getirmiş ve ismin değiştirilmesini istediğini ifade etmiştir. Aksi takdirde Çin ile Türkiye ilişkilerinin kötüye gideceğini belirtmiştir. Konya Valisi ise cevap olarak Belediye Başkanlarını aldığı kararlara hukuken müdahale edemeyeceğini ifade etmiş ve böylece Koming’in söylemlerini yerine getirmemek için kendine meşru zemin sağlamıştır. 30 Eylül – 2 Ekim 1995 tarihinde Süleyman Demirel Dünya Türkleri Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Üçüncü Konferansının açılış konuşmasında “Çin Seddi ve Balkanlar arasında 200 milyon Türkçe konuşan halkın yaşadığı tarihi bir gerçektir. Yüzyıllar boyunca aynı ortak tarihi, dili ve kültürü paylaşan Türk halkları birbirinden uzak tutuldu. Onlardan bazıları şimdi bağımsızlığını kazandı, bazıları yarı bağımsız durumda ve bazıları ise hala yabancı egemenliği altında yaşıyorlar.” ifadelerini kullanmıştır. Konferansta ayrıca Doğu Türkistan heyetinin ülke olarak Türk Dünyası Konferansı’nda temsil edilme isteği kabul edildi. Türk Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı bu yöndeki tavırlarını açık bir şekilde ortaya koymuşlardır. Çin’in yoğun diplomatik çalışmaları sonucunda Dışişleri Bakanlığı, İsa Yusuf Alptekin’in adını taşıyan parkın kapatılmasını, Doğu Türkistan bayrağının indirilmesini ve Doğu Türkistan Şehitleri Anıtı’nın yıkılmasını istedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan, parkın adının değiştirilmesinin sadece Türkiye’nin değil, tüm dünya Türklerinin aşağılanması anlamına geleceğini söyledi. Bazı milletvekilleri ve gazeteciler başkalarının kendi içişlerine müdahale edilmesini istemeyen Çin’i, Türkiye’nin içişlerine karışmakla suçladılar. Ancak Çin’in yoğun baskısı sonuç vermiş ve parkın adı değiştirilmiştir. Yine Çin’in Türkiye üzerindeki baskıları sonucunda Türk yetkililer, 1996 yılından itibaren Çin karşıtı gösteri yapmayı planlayan İstanbul’daki Doğu Türkistan kuruluşları hakkında soruşturma başlattı ve Türkiye’den sığınma hakkı isteyen 13 Uygur aydınından ülkeyi terk etmelerini istedi. Ayrıca Türk vatandaşlığı için başvuru yapan 150 Uygur’a herhangi bir olumlu cevap verilmedi. Haziran 1996’da İstanbul’da düzenlenen BM HABITAT II Konferansı’nda Uygur Türkleri de stant açmıştır. Doğu Türkistanlılar düzenledikleri etkinliklerle Türk ve dünya kamuoyunun ilgisini çekmeyi başarmışlardır. Haziran 1996’da Bakanlar Kurulu Çin’in gerçekleştirdiği nükleer denemesini “hayal kırıklığına uğradık ifadesiyle” kınamıştır. Böylece Türkiye ilk defa Çin’in Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği nükleer denemelere tepki göstermiştir. Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili Türkiye’nin Çin ile iyi ilişkiler geliştirmek istediğini ve Şincan bölgesindeki ayrılıkçı hareketlere destek vermediklerini açıkladı. Şubat 1997’de Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, Çin’in Yining kentinde yaptığı katliamı resmi olarak kınamıştır. Tayan ayrıca bölgedeki Uygur Türkleri ile olan beraberliğimizi vurgulamıştır. Çin tarafından “Türkiye’nin Çin’in iç işlerine karışmaması gerekmektedir” şeklinde açıklama gelmiştir. Şubat 1998’de İstanbul Valiliği Doğu Türkistan Göçmenler Derneği’nin Şişli’de düzenleyeceği yürüyüşe izin vermedi. Mayıs 1998’de Çin’i ziyaret eden dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin ile de görüştü. Daha çok ekonomik ağırlıklı konuların görüşüldüğü toplantıda Ecevit ayrıca Uygurlara destek için Türkiye’de yapılan gösteriler ile ilgili olarak uyarıldı. Ecevit’in şu sözleri Ankara’nın şimdiki Çin politikasını iyi özetlemektedir: “Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Çin’in bütünlüğüne çok büyük önem verdiğini belirttim. Şunu da eklemek isterim ki, kanımca Türkiye’de bazı çevreler marjinal gruplar halinde olsa da bu konuyu gündemde tutacak olurlarsa, Sincan’daki Müslümanlar güç durumda kalabilirler. Şimdi bildiğim kadar, Çin geniş ekonomik olanakları bulunan o bölgenin de kalkınması için bazı hazırlıklar yapıyor. Eğer siyasi sorun olmaya devam ederse, tavırları sertleşebilir. Onun için bu konuda Çinlilerin hassasiyetini göz önünde tutmak gerekir.” Şubat 1999’da Başbakanlık, Türkiye ve Çin arasında ciddi sorun yaratan Şincan Uygur Özerk Bölgesi ile ilgili gizli bir genelge yayınladı Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde devletin tüm birimlerine gönderilen genelgede, bu bölgenin Çin’in toprak bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilerek, Doğu Türkistan adına faaliyet gösteren vakıf ve derneklerin toplantılarına herhangi bir bakan veya devlet görevlisinin kesinlikle katılmaması istendi. Yine Ekim 1999’da İstanbul’da gerçekleştirilen operasyonlarda, Doğu Türkistan Kurtuluş Örgütü üyesi oldukları belirlenen ve Çin hedeflerine karşı saldırılarla ilişkisi bulunan 10 kişi yakalandı. Çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin’in Nisan 2000’deki Türkiye ziyareti ile Ankara-Pekin ilişkileri yeni bir eksene oturdu. 1996’dan sonra Ankara’nın takip etmeye çalıştığı Çin ile iyi ilişkiler kurma politikası, bu ziyaretle birlikte doruk noktaya ulaşmıştır. Üç gün süren ziyaret sırasında ekonomi, enerji ve siyasi konularda anlaşmalar imzalandı. Ortak bildiride ise “insan haklarına, toprak bütünlüğüne, içişlerine saygı duyulması, küreselleşme ve siyasi çok kutupluluk kapsamında bunalımların engellenmesine katkıda bulunulması, silahların kontrolü, silahsızlanmada eşgüdüm içinde olma, terörizm, ayrılıkçılık ve dinsel fanatizme karşı ortak mücadele yürütülmesi” konularında uzlaşmaya varılmıştır. Anlaşmalardan çıkan genel sonuca göre, Ankara Çin’den elde edeceği ekonomik ayrıcalıklar ve uluslararası alanda siyasi destek karşılığında Doğu Türkistan sorununu Pekin’in lehine çözmüştür. Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin Çin yönetimine karşı yapacağı her türlü faaliyet ortak bildirgede terörizm, ayrılıkçılık ve dinsel fanatizm düzeyine indirgenmiştir. Gerçi Ankara, Doğu Türkistan’daki Türklere yönelik insan hakları ihlallerinin içişlerine müdahale olarak görülemeyeceği mesajını da Pekin’e açıkça vermiştir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel iki ülke ilişkilerinde Uygurların önemini vurgulayarak “İçişlerine karışmamız söz konusu değil. Bizim Uygur Türkleri ile dil, din ve akrabalık bağlarımız var. Ancak huzur ve refah içinde yaşamalarını istiyoruz. Bu insanlar ülkelerimiz arasında birer dostluk köprüsüdür.” demiştir (Çolakoğlu, 2000). Türkiye Cumhuriyeti tarafından Çin Cumhurbaşkanı Zemin’e Devlet Liyakat Nişanı verilmesi Türk siyasetinde tartışma konusu olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi’nin koalisyon hükümetindeki bakanları Çin’in Doğu Türkistan’daki zulmüne karşın Zemin’e Devlet Liyakat Nişanı verilmesine tepki göstermişlerdir. Milliyetçi Hareket Partisi ile beraber Büyük Birlik Partisi ve Fazilet Partisi de tepki göstermiştir (Yeni Şafak, 2020). 25 Mayıs – 8 Haziran 2002 tarihlerinde Devlet Bahçeli Başbakan Yardımcısı sıfatı ile Doğu Türkistan’ı ziyaret etmiştir. Bu ziyaret Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan’a yapmış olduğu ilk resmi ziyarettir (Independent Türkiye, 2020). 2009 Urumçi Katliamı’nın akabinde AK Parti ve MHP grubuna mensup milletvekilleri Türkiye – Çin Parlamentolar arası dostluk gurubundan istifa ederek Çin’e tepki göstermişlerdir (Kartal, 2019). 24 Haziran 2009 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, MHP İstanbul Milletvekili Meral Akşener gibi üst düzey yetkililer tarafından Doğu Türkistan ziyaret edilmiştir (Yeni Şafak, 2009).

Görsel 1. 22-27. Dönem Milletvekillerinin Parti bazında Doğu Türkistan Söylemleri (Kartal, 2019)

11 Temmuz 2009 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; “Yüzlerce insanın öldürüldüğü ve bini aşkın insanın yaralı olduğu bir olayı, adeta bir soykırımı herhalde başka bir kelime ifade etmez. Bunu hem bir soydaş olarak hem aynı değerleri paylaşan insanlar olarak söylemek durumundayız. Bir taraftan evrensel değerleri konuşacağız, insan haklarını konuşacağız, öbür taraftan bunlara seyirci kalacağız; bu olacak iş değil.” (Milliyet, 2009)

29 Ekim 2010 tarihinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Doğu Türkistan’a ziyarette bulunmuştur (Milliyet, 2010).

Nisan 2012 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Doğu Türkistan’a ziyarette bulundu. Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu Türkistan’a ziyarette bulunan ilk başbakanı olması açısından önemli bir ziyarettir (Aljazeraa, 2012). 14 Ocak 2015 tarihinde Başbakan Ahmet Davutoğlu Berlin’de Dünya Uygur Kurultayı Genel Sekreteri Dolkun İsa başkanlığındaki heyeti kabul etti (Dünya Uygur Kongresi, 2015). 04 Temmuz 2019 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Şi Cinping ile yaptığı görüşmede Doğu Türkistan’a bir heyet gönderilmesi konusunda anlaştıklarını aktardı (Yeniakit, 2019). Türkiye’nin 2018 yılı dış politikasını değerlendiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu katıldığı basın toplantısında: Çin yönetiminin Sincan bölgesinde yaşayan Uygurlara baskı uyguladığına yönelik bir soruyu yanıtlayan Çavuşoğlu şunları ifade etti: “Biz Uygur ve Sincan konusunda hassasiyetimizi her zaman koruduk, koruyoruz. Temaslarımızda bunu da gündeme getiriyoruz. Bu meseleyi hem Çin ile ikili düzeyde hem de uluslararası platformda takip ediyoruz. Cumhurbaşkanımız ziyaretlerinde o bölgeye de gitti. En son gittiğimizde sadece Uygurlarla değil Çin’deki 30 milyon Müslümanın temsilcileriyle de görüştü. Kendilerini dinledi, sohbet etti. Esasen genel anlamda bir şikayetlerinin olmadığını söylüyorlar ama Sincan bölgesindeki sorunları da biliyoruz.” dedi. Bu konuda çok fazla bilgi kirliliği ve manipülasyon yapıldığını belirten Çavuşoğlu, “Buradaki gelişmeleri abartıp manipülasyona dönüştürenler ile ‘Türkiye bir şey yapmadı’ diyenler aynı kişilerdir. ‘Burada hiçbir şey olmuyor’ demiyoruz. Ama burada çok ciddi bir bilgi kirliliği, manipülasyon da var. Teröristlerle masum insanları çok iyi ayırmak gerekiyor. Çin’e de söylediğimiz budur. Uygur bölgesinde bir terörist varsa DEAŞ’a katıldıysa o da teröristtir. Ama ‘Oradan şu sayıda yabancı terörist savaşçı geldi, dolayısıyla tüm Uygurlar teröristtir anlayışına da karşıyız. BM kararları çerçevesinde uluslararası toplumla bu süreci yakından takip ediyoruz.” diye konuştu (Habertürk, 2018). Türkiye’nin 2020 yılı dış politikasını değerlendiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; 2017’de Çin ile karşılıklı olarak imzalanan suçluların iadesi anlaşması hakkında “Uygur Türkleri Çin’e teslim edilecek şeklinde algılamak doğru değil” dedi. Anlaşmanın Uygur Türklerine yönelik olmadığını, rutin bir anlaşma olduğunu belirtti. Çavuşoğlu; “Teröristlerle masum insanlar arasında ayrım yapılması gerektiğini söylüyoruz. Aynı şekilde, bunun suistimal edilmemesi gerektiğini de söylüyoruz. Herkese söylüyoruz Çin’e de diğerlerine de. Yani terörle mücadele bahanesiyle masum insanlara zulmetmeyi biz kabul etmeyiz” şeklinde açıklamalarda bulundu (Doğu Türkistan Maarif Derneği, 2020). 14 Ocak 2021 tarihinde AKP sözcüsü Ömer Çelik Çin-Türkiye arasında imzalanan suçluların iadesi anlaşmasını değerlendirirken şu ifadeleri kullanmıştır “Bu tartışmayı takip ediyorum. Bu anlaşma gündeme getirilerek sanki Türkiye alelade bir şekilde, kuralsız bir şekilde Uygur Türklerine karşı bir tutum alıyormuş gibisinden ahlaka, vicdana ve gerçeklere sığmayan propaganda yapılıyor. Bunu izliyorum, sosyal medyada da görüyorum. Birincisi, bu anlaşma pek çok ülkeyle yaptığımız, olağan, uluslararası hukuka uygun bir suçluların iadesi anlaşmasıdır. Çin tarafı bunu onaylamıştır. Bizim bu şekilde kaç ülkeyle anlaşmamız var? 32 ülkeyle anlaşmamız var. Türkiye tarafında da bu anlaşmada tabii ki yüce Meclis karar merciidir. Bu 32 ülkeyle yaptığımız gibisinden bir, Suçluların iadesiyle ilgili bir anlaşmadır. Böyle Uygur Türklerine karşı, Uygur Türkü kardeşlerimizle ilgili bir anlaşma gibi sunulması son derece yanlıştır. Bu suçluların iadesi ile ilgili bir anlaşmadır. Şunu unutmamak gerekir ki bu tip uluslararası anlaşmalar zaten standart bir şekilde gerçekleştiriliyor. Burada tabi hükümetimizin Uygur Türkleri ile ilgili politikasını eleştirmeye dönük olarak bu şekilde bir yanlış bilgi veriyorlar. Buradaki tutumumuz bellidir. Biz soydaşlarımızın, dindaşlarımızın dillerinin, kimliklerinin, tarihi miraslarının, insan haklarına ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde dünyanın her yerine korunması gerektiğini söylüyoruz. Bu konularda da Çin makamlarıyla konuşuyoruz, takın temas içerisindeyiz. Yani burada Uygur Türklerine karşı bir olumsuz tutum söz konusu olduğunda buna karşı susmamız, görmezden gelmemiz ya da bununla ilgilenmiyormuşuz gibi tutum asla söz konusu değildir. Daha önce de burada açıklama yaptım bununla ilgili. Bu konudaki hassasiyetimizi Çin makamlarıyla paylaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Çin’in egemenliğine ve tek Çin politikasına saygı duymaktadır. Dünyanın her yerindeki ülkelerin terörle mücadelesinde tabi ki saygı duyuyoruz. Ama burada Uygur Türklerine dönük ihlaller, oradan yansıyan görüntüler, oradan bize ulaşan mesajlar aslında baktığımızda da hem tutumumuzu hem de bu konularla ilgili beraber çalışma arzumuzu Çin makamlarıyla da paylaşıyoruz, paylaşmaya devam ediyoruz. Bu konudaki çalışmalarımızı da devam ettiriyoruz. Kendileri bize bununla ilgili olarak açıklamalarını geçmişte partimize ilettiler. Benim açıklamalarım üzerine oradan bir açıklama geldi. Biz de cevabi bir mektup yazdık, kendi açıklamamızın arkasında durduğumuzu gösteren ve bu konuda daha çok diyaloga açık olduğumuzu ifade eden. O anlaşmanın bu şekilde yorumlanması çok yanlış bir değerlendirme olur.” (Mepanews, 2020).

3. Türk Kamuoyunun Çin’in Asimilasyın Politikalarına Karşı Olan Tutumunun anket Çalışması Verileri Işığında Değrlendirilmesi 

“Türk kamuoyunun Çin’in asimilasyon politikalarına karşı olan tutumu” başlıklı anket 03.02.2021 – 07.03.2021 tarihleri arasında, 1000 kişinin katılımıyla Google formlar üzerinden düzenlenmiştir. Ankette 22 soru sorulmuştur. Hiçbir soruya cevaplama zorunluluğu getirilmemiştir. Katılımcılar bazı soruları yanıtlamak istememiştir bu yüzden cevaplama sayıları sorularda farklılık göstermektedir. Verilen cevapların hepsi titizlikle incelenip, çelişkili cevap verenler makaleye dâhil edilmemiştir.

Grafik 1. Anket sonucundan yaptığımız çıkarıma göre ülkemizde Doğu Türkistan üzerine kamuoyu oluşmuş durumdadır. Türk kamuoyu Doğu Türkistan gerçeğinin farkındadır. Ülkemizde Doğu Türkistan aktivistlerinin ana akım medyada yer bulamamasına rağmen özellikle sosyal medya platformlarında ve katıldıkları online röportajlarda sesini duyurmayı başarmış, Türk kamuoyunun Doğu Türkistan meselesinden haberdar olmasını sağlamışlardır.

Grafik 2. 

  • Bu soruyu 6-7-8-9-10 şeklinde değerlendiren ve 2018 Türkiye Genel Seçimlerinde oy verdiği partiyi belirten “216” katılımcının oy dağılımı şu şekildedir: “96” AKP, “60” MHP, “17” CHP, “17” İYİ,”12” SP, “3” hdp,”10” VP, “1” BBP. Sonuçlardan anlaşılacağı üzere AKP ve MHP seçmeni diğer partilere oranla Doğu Türkistan meselesini yakından takip etmektedir.
  • Bu soruyu 6-7-8-9-10 şeklinde değerlendiren “448” katılımcının ideolojik olarak dağılımı şu şekildedir;”134” Milliyetçi-Muhafazakâr, ”88” Ülkücü-Milliyetçi-Turancı, “60” Muhafazakâr, “104” Milliyetçi-Muhafazakâr, “30” Atatürkçü-Kemalist, ”15” Liberal, “10” Sosyalizm-Komünizm, “7” diğer şeklindedir.
  • Bu soruyu 1-2-3-4-5 şeklinde değerlendiren ve ideolojik görüşünü belirten “169” katılımcının dağılımı şu şekildedir; “20” Ülkücü-Milliyetçi-Turancı, “42” Muhafazakâr, “52” Milliyetçi-Muhafazakâr, “23” Atatürkçü-Kemalist, “9” Liberal, “6” Feminizm, “6” komünizm.

Grafik 3.

  • Bu soruya “kesinlikle katılmıyorum/katılmıyorum” cevabını 40 kişi vermiştir. 2018 Türkiye genel seçimlerinde oy dağılımı şu şekildedir; 13 AKP, 8 VP, 8 Oy Kullanmadım, 4 MHP, 2 CHP, 2 HDP,1 İYİ.
  • “Kararsız” seçeneğini işaretleyen 33 kişidir. 2018 Türkiye genel seçimlerinde oy dağılımı şu şekildedir; 16 Oy Kullanmadım, 7 AKP, 6 CHP, 2 MHP, 1 VP, 1 İYİ.
  • Kesinlikle katılıyorum ve katılıyorum seçeneğini işaretleyen 410 kişinin 2018 Türkiye genel seçimlerindeki oy dağılımı şu şekildedir:146 AKP, 132 Oy Kullanmadım, 61 MHP, 31 CHP, 21 İYİ, 14 SP, 3 HDP, 2 VP.

Grafik 4. Çin Hükümetinin Doğu Türkistan’da başlatmış olduğu asimilasyon çalışmaları desteklenmemektedir. Çin’in etki ajanları ile çeşitli mecralarda yürüttüğü dezenformasyon çalışmalarına rağmen Türk kamuoyu Doğu Türkistan’da uygulanan asimilasyon çalışmalarının çok yüksek oranda karşısında durmaktadır.

Çin’in Doğu Türkistan’da uygulamış olduğu asimilasyon çalışmalarını destekleyen 24 katılımcının %50 si 2018 seçimlerinde oylarını Vatan Partisine kullanmışlardır. Vatan Partililerin tercihlerini bu şekilde kullanmalarında Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Uygur Türklerini hedef alan açıklamaları etkili olmuştur. Doğu Perinçek katıldığı televizyon programlarında bu söylemi sıklıkla kullanmaktadır (Haber Global, Habertürk). 2020 yılında katıldığı televizyon programında toplama kamplarının aslında eğitim kampı olduğunu Çin Doğu Türkistan’da teröristlerle mücadele ettiğini dile getirmiştir.

Grafik 5.

  • Soruyu cevaplayan ve 2018 Türkiye Genel Seçimlerinde oy kullandıkları partiyi belirten “356” katılımcının oy dağılımları şu şekildedir: 181 AKP, 46 CHP, 29 İYİ, 3 HDP, 67 MHP, 155 oy kullanmadım, 18 SP, 12 VP.
  • 2018 Türkiye Genel Seçimlerinde AKP’ye oy veren 188 seçmenin 168’ i hükümetin Doğu Türkistan tutumu hakkında 0-1-2 şeklinde puanlamıştır.
  • Bu tablonun ortalaması 1,66 dır.

Grafik 6. Almanya’nın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Christoph Heusgen’nın 39 ülke4 adına yayınladığı bildiride Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı asimilasyon politikalarına dikkat çekmiştir. Fakat 39 ülkeden Bosna Hersek ve Arnavutluk hariç maalesef hiçbir İslam ülkesi bulunmamaktadır (Yeni Şafak). Bu durumun tam aksine Çin’in Doğu Türkistan’daki uygulamaları “terörizmle mücadele” şeklinde değerlendiren bildiriye 465 devletten destek gelmiştir (Euronews). Maalesef bu ülkelerin içinde birçok İslam Ülkesi de vardır. Türk kamuoyu bu durumun farkında olup tercihini çok yüksek oranda “0” şeklinde kullanmıştır.

 


Grafik 7-8. “Doğu Türkistan en çok şu partinin gündemindedir” sorusuna en çok yanıt sırasıyla; “150” katılımcı İYİ, “112” katılımcı AKP, ”80”katılımcı, MHP“, 15”katılımcı CHP yanıtını vermişlerdir.

Grafik 9. Katılımcıların ideolojik dağılımları grafikte açıkça gözükmektedir. Ülkücü-Milliyetçi-Turancı, Muhafazakâr, Muhafazakâr-Milliyetçi, Atatürkçü-Kemalist ideolojiye sahip katılımcılar diğer seçeneklere göre Doğu Türkistan meselesi üzerine daha yoğun bir şekilde ilgilenmektedir. 

Sonuç

Doğu Türkistan‘da yaşanılan asimilasyon çalışmalarını detaylı bir şekilde ele aldık. Anketten de anlaşılacağı üzere Doğu Türkistan Türk kamuoyunun gündemindedir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti politika ve diploması açısından gerekli reaksiyonu gösterememiştir. Türkiye Cumhuriyeti, Uygur Türklerinin sesi olmak yerine Uygur Türklerini ABD ve batılı ülkelerde çare aramaya itmiştir. Uluslararası çıkar ve menfaatler gözetilerek Çin ile karşılıklı bir diyalog sürecine girip Doğu Türkistan meselesini en hızlı şekilde çözüme kavuşturmak her iki ülkenin de çıkarınadır. Bununla beraber Çin ile Türkiye Cumhuriyeti’nin okyanus ötesi dezenformasyon çalışmalarını göz ardı ederek Uygur gerçeği üzerinde durması gerekmektedir. Türkiye’nin Çin ile girdiği diyalog diğer ülkelerden çok daha etkili olacaktır. Çünkü Çin’in 21. yüzyıl kuşak yol projesinin deniz ve kara yolu Türkiye’den geçmektedir. Bu durum olası bir diyalogda Türkiye’nin elini güçlendirmiş olacaktır. Doğu Türkistan meselesi bizim meselemiz olduğu inancıyla Orhun Abidelerinin Bilge Kağan yazıtında bulunan şu hakikati de hatırlatmak gerekir: “Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş.”

Erdem Sevil 

Milliyetçilik Çalışmaları Staj Programı

Dipnotlar: 

¹Türk kamuoyunun asimilasyon politikalarına karşı olan tutumu nasıldır? sorusuna çalışmada kullanılmak üzere tarafımca 03.02.2021-07.03.2021 tarihleri arasında düzenlenen yaklaşık 1000 kişinin katıldığı anket çalışması ile somut verilere ulaşılmıştır.

2 Türkiye-Çin Suçluların İadesi Anlaşması Pekin’de 22-26 Aralık 2020 tarihinde düzenlenen 13. Çin Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi 24. Toplantısı’nda onaylanarak ülkemiz gündemine de girmiştir. Antlaşma bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde parlamentoda oylanmak üzere beklemektedir.

3 Türkiye, Afganistan, Libya, Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen, Malezya, Tayland, İran, Rusya, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Pakistan, Endonezya, Özbekistan, Suudi Arabistan, Irak, Somali, Güney Sudan, Suriye, Kenya.

4 ABD, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, Belçika, Bosna Hersek, Bulgaristan, Kanada, Hırvatistan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Haiti, Honduras, İzlanda, İrlanda, İtalya, Japonya, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Lüksemburg, Marshall Adaları Cumhuriyeti, Monaco, Nauru, Hollanda, Yeni Zelanda, Kuzey Makedonya, Norveç, Palau, Polonya, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere, Almanya.

5Çin, Kuzey Kore, Kamerun, Kuzey Kore, Burundi, Kamboçya, Komorlar, Kongo, Eritre, Gine, Bahreyn, Belarus, Orta Afrika Cumhuriyeti, Küba, Cibuti, Mısır, Ekvator Ginesi, Gine Bissau, İran, Irak, Laos, Lesotho, Mozambik, Myanmar, Nepal, Nikaragua, Nijer, Umman, Pakistan, Filistin, Filipinler, Papua Yeni Gine, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Sudan, Sri Lanka, Surinam, Sırbistan, Sudan, Togo, Zimbabve, Zambiya, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezuela, Yemen.

KAYNAKÇA

Anadolu Ajansı (2019), “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyine Üye 22 Ülkeden Çin’e Uygur Tepkisi” https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bm-insan-haklari-konseyine-uye-22-ulkeden-cine-uygur-turkleri-tepkisi-/1529234 adresinden 25 Ocak 2020 tarihinde alınmıştır.

Ateş, J. (17.08.2020).” Jülide Ateş ile 40”. Televizyon: Haber Global

Tezel A. Ş., Bonnenfant I. K. vd. (2020). Türkiye ve Dünyada Uygur Diasporası: Milli kimlik gelişimi ve diaspora bilincinin oluşumu. Türkiye Günlüğü, 143, 110-119.

Çolakoğlu S. (2020). Türkiye’nin Çin politikası ve Uygurlar 1991-2001. http://gokbayrak.com/haberler/turkiyenin-cin-politikasi-ve-uygurlar-1991-2001 adresinden 03 Ocak 2021 tarihinde alımıştır.

Doğu Türkistan Derneği. (2020). https://www.doguturkistander.org/2020/12/31/disisleri-bakani-mevlut-cavusoglu-cin-ile-imzalanan-anlasmaya-degindi adresinden 28 Ocak 2021 tarihinde alınmıştır.

Dünya Uygur Kongresi (2015). https://www.uyghurcongress.org/tr/basbakan-davutoglu-berlinde-dunya-uygur-kurultayi-genel-sekreteri-dolkun-isa-baskanligindaki-heyeti-kabul-etti/ adresinden 07 Şubat 2021 tarihinde alınmıştır.

Euronews (2019). https://tr.euronews.com/2019/11/13/cin-de-uygur-turklerinin-tutuldugu-kamp-ve-hapishane-sayisi-yaklasik-500 adresinden 08 Mart 2021 tarihinde alınmıştır.

Habertürk (2018). https://www.haberturk.com/ankara-haberleri/17235119-cavusoglu-2018-turk-dis-politikasini-degerlendirdi adresinden 08 Aralık 2021 tarihinde alınmıştır.

Independent Türkiye (2020) MHP: Liderimiz Bahçeli, Doğu Türkistan’a giden ilk devlet adamı; hiçbir parti, devlet aklının yürüttüğü siyaseti istismar etmemeli https://www.indyturk.com/node/307191/mhp-liderimiz-bah%C3%A7eli-do%C4%9Fu-t%C3%BCrkistan%E2%80%99-giden-ilk-devlet-adam%C4%B1-hi%C3%A7bir-parti-devlet-akl%C4%B1n%C4%B1n adresinden 30 Ocak 2021 tarihinde alınmıştır.

Kartal, E. (2019). TBMM Çalışmalarında Türkiye – Çin Halk Cumhuriyeti İlişkileri: 1999 – 2019.

Kırım Haber (2020). Son 3 yılda Çin yönetimi Uygurlara ait yaklaşık 8 bin 500 dini mekanı yok etti https://qha.com.tr/haberler/son-3-yilda-cin-yonetimi-uygurlara-ait-yaklasik-8-bin-500-dini-mekani-yok-etti/251343/ adresinden 03. Şubat 2021 tarihinde alınmıştır.

Kul, Ö. (2019). 100 Soruda Doğu Türkistan. İstanbul. Rumuz Yayınevi.

Mepanews (2021). https://www.mepanews.com/ak-partiden-uygur-turklerini-ilgilendiren-cine-iade-anlasmasi-aciklamasi-42014h.htm adresinden 08 Mart 2021 tarihinde alınmıştır.

Milliyet (2009). Erdoğan: Adeta Bir Soykırım, http://www.milliyet.com.tr/-adeta-bir–font-color–red–soykirim–font–/dunya/haberdetay/11.07.2009/1116463/default.htm adresinden 29 Ocak 2021 tarihinde alınmıştır.

Milliyet (2010). Davutoğlu’ndan Uygur Güvencesi https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/sami-kohen/davutoglu-ndan-uygur-guvencesi-1307352 adresinden 03 Şubat 2021 tarihinde alınmıştır.

Sahraoğlu, N. (Şubat 2021). Türkiye-Çin Suçluların İadesi Antlaşması Değerlendirilmesi. https://insamer.com/tr/turkiye-cin-suclularin-iadesi-anlasmasi-degerlendirmesi_3742.html 05.03.2021 tarihinde alınmıştır.

Serdengeçti, O. Y. (2018). Bu Millet Neden Ağlar?. İstanbul. TEDEV Yayınları.

Türköz, A. (2010). Doğu Türksitan’da İnsan Hakları. İstanbul: Doğu Kütüphanesi.

Yeni Çağ (2020). Urumçi Katliamı nedir ? Urumçi’de ne oldu? https://www.yenicaggazetesi.com.tr/urumci-katliami-nedir-urumcide-ne-oldu-287953h.htm adresinden 04 Şubat 2021 tarihinde alınmıştır.

Yeni Şafak (2009). Abdullah Gül Çin Seferinde https://www.yenisafak.com/dunya/abdullah-gul-cin-seferinde-194477 adresinden 06 Şubat 2021 tarihinde alınmıştır.

Yeni Şafak (2020). Zulme Devlet Nişanı. https://www.yenisafak.com/dunya/zulme-devlet-nisani-610168 adresinden 09 Mart 2021 tarihinde alınmıştır.

Yeni Şafak (2020). Çin ile 39 Ülke Arasında İpler Geriliyor: Uygur Bölgesi İçin Çağrı Yaptılar. https://www.yenisafak.com/dunya/abd-ingiltere-ve-almanyanin-aralarinda-oldugu-39-ulke-ile-cin-arasinda-uygur-gerilimi-3569963 adresinden 5 Şubat 2021 tarihinde alınmıştır.

Yeniakit (2019). https://www.yeniakit.com.tr/haber/erdogandan-dogu-turkistan-aciklamasi-turkiye-heyet-gonderebilir-826302.html adresinden 01 Şubat 2021 tarihinde alınmıştır.

Yılmaz, M. (2020). Doğu Türkistan’da Soykırım; Adım Adım Toplama Kampları. https://insamer.com/tr/dogu-turkistanda-toplama-kamplari-adim-adim-soykirim_3058.html adresinden 03.2021 tarihinde alınmıştır.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...