Tarihsel Geçmiş
Doğu Türkistan topraklarında ilk Türk hâkimiyeti, Hun Devleti ile başlamıştır. M.Ö. 300 yılından itibaren bölgede egemenlik kuran Hunlar, daha sonra bölgenin egemenliğini sırasıyla M. S. 386 yılında Tabgaçlara, 550 yılında ise Göktürklere bırakmıştır (Dünya Uygur Kurultayı, 2007). Orhun Irmağı kıyısına yerleşen ve 744 yılında hâkimiyetlerini kaybeden Göktürkler, günümüzde hala önemini koruyan Göktürk Kitabeleri ve Orhun Yazıtları gibi eserleri miras bırakmıştır. Yıllar boyu süregelen egemenlik savaşlarından sonra Doğu Türkistan toprakları 1219 yılı itibariyle Cengiz Han önderliğindeki Büyük Moğol İmparatorluğu hâkimiyetine geçmiş ve Çin topraklarının kontrol altına alınmasıyla günümüze kadar devam edecek Çin çatışması başlamıştır. 1750 yılına gelindiğinde halen Türk-Moğol İmparatorluğu’na dâhil olan Doğu Türkistan, Çin’in işgali ile birlikte -günümüzde Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan ve Doğu Türkistan sınırları içinde bulunan- Hokand Hanlığı tarafından desteklenmeye başlanmıştır. Hokand Hanlığı’nın çeşitli devlet makamlarında görev yapmış olan Mehmed Yakup Bey, bin kişilik bir orduyla birlikte Çin işgalini durdurmak üzere bölgeye gönderildiğinde başarılı savunmalarla işgali durdurmayı başarmış ve 1867 yılında işgal şehri Kaşgar’da İslami bir devlet olan Kaşgar Hanlığı’nı kurmuştur. Dönemin Osmanlı sultanı Abdülaziz’den de destek alan Hanlık, görüşmeler sonunda Osmanlı toprağı haline gelmiş ve Yakup Bey de çabaları nedeniyle ‘Osmanlı Emiri’ unvanını kazanmıştır. Daha sonra II. Abdülhamid tarafından da desteklenen devlet, Mehmed Yakup Bey’in ölümünden sonra varlığını uzun süre sürdürememiş olsa da bu dönemde Çin üzerinde büyük bir tehdit oluşturmayı başarmıştır. Çin’in o dönemde Kuzeybatı bölgesinde yaşayan Müslümanlara uyguladığı baskı sebebiyle Kaşgar Hanlığı bölgedeki Müslümanlar için daha cazip ve yaşanılabilir bir bölge haline gelmiş olsa da devletin çöküşüyle Çin 1878’de Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir (Özeren, 2015). Çin işgalinin ardından ismi ‘Xin Jian (Şin-cang)’ olarak değiştirilen bölge, 1933 yılına kadar Çin’in egemenliğinde kalmıştır. Daha sonraları bağımsızlık mücadeleleri sonucunda Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuş olsa da, bu devlet ancak Sovyetler Birliği’nin müdahalesine kadar varlığını sürdürebilmiştir. Aynı dönemde Çin’de ise, Mao Zedong’un da aralarında bulunduğu komünist temsilcilerle bir ulusal kongre gerçekleştirilip 1921’de Çin Komünist Partisi kurulmuştur. Bu gelişme Çin’in, Doğu Türkistan’daki komünist birlikler aracılığıyla bölgeyi işgalini kolaylaştırmış ve 1955 yılında bölge, eyalet statüsünden ayrılıp özerk bir bölge haline gelerek merkezi hükümete bağlanmıştır (Dünya Uygur Kurultayı, 2007).
Sürecin devamına bakıldığında Doğu Türkistan’daki bağımsızlık hareketleri, Mehmet Emin Buğra gibi İslamcı liderler çevresinde gelişmiştir. 1969 yılında ‘Doğu Türkistan Halk Partisi’nin protesto girişimleri, Çinli yetkililer tarafından tespit edilip bastırılmış ve bunun sonucunda harekete ağır yaptırımlar uygulanmıştır. Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesinin gelişmesinin en büyük sebeplerinden biri, 60’lı yıllardan itibaren günümüzde de halen ‘Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri’ adı altında işleyişini sürdüren toplama kamplarının, o dönemki komünist rejime muhalif gruplar ile doldurulmaya başlanması olmuştur.
Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesinden tarihsel örnekler ve bunların etkileri aşağıdaki gibi sıralanabilir (Sabit, 2017):
1980 – Uygur yazar Abdülhamit Mahsud’un Çin hükümetinin işlediği suçları yayınlaması sebebiyle idamı
1981 – ‘Doğu Türkistan Savaşçıları’nın Çin Halk Güvenlik Bürosuna yaptıkları baskın sonucu yetkililer tarafınca öldürülmeleri
1985 – Üniversite öğrencilerinin Çin hükümeti karşıtı protestoları
1989 – ‘Xingjiang İslami Enstitüsü’ öğrencilerinin Uygur geleneklerine ve inançlarına saldırıda bulunan bir kitaba yönelik gerçekleştirdiği protesto ve öğrencilerin tutuklanması
1990 – Kaşgar’da çiftçiler tarafından düzenlenen Çin hükümeti karşıtı protesto
2002 – Çin’de Uygurca eğitimin kaldırılmasıyla Doğu Türkistan asimilasyonunun başlatılması ve buna yönelik protestoların bastırılması
2009 – 800 Uygur işçinin sayısı 10.000’i geçen Çinli polis ve asker tarafından saldırıya uğraması
Doğu Türkistan’ın Jeopoliltik ve Demografik Özellikleri
Doğu Türkistan bölgesi yukarıda da bahsedildiği üzere yıllar boyunca Çin için kritik öneme sahip bir bölge olmuştur. 1.828.418 kilometrekarelik yüzölçümü ile geniş coğrafi alanı, sahip olduğu zengin kaynaklar ve stratejik konumu dolayısıyla ‘Avrasya’nın Kalbi’ olarak adlandırılmış ve geniş Asya kıtasında adeta bir köprü işlevi görmüştür. Bununla birlikte farklı ülkelerle olan kritik sınırları sayesinde coğrafi bir kesişim noktası olmuştur. Tarih boyunca çeşitli ülkeler ile sahip olduğu sınırları sebebiyle Çin için tampon bölge görevi gören Doğu Türkistan, Çin’in Batı’ya açılması için bir engel sayılabilecek Taklamakan Çölü ve Çin Seddi gibi bariyerleri de aşması açısından bir anahtar bölge haline gelmiştir. Ekonomik açıdan bakıldığındaysa, Doğu Türkistan bölgesinin hammadde ve ucuz işgücü sağlayıcısı olması Çin’in dikkatini çeken unsurlardan biri olmuştur (Koçak, 2017).
Bölgenin demografik özelliklerine bakıldığında, işgalden sonra Çin’den Doğu Türkistan topraklarına doğru sistematik bir göç dalgası gözlenmiştir. Bu hareketliliğin arkasındaki amaç, bölgeyi ve Doğu Türkistan halkını asimile ederek baskın bir Çin topluluğu oluşturmak ve böylece bölgede Çin devleti lehine demografik üstünlüğü sağlamaktır. Uygur nüfusunun azınlık haline getirilmesi, hem bölgenin yönetimini kolaylaştıracak hem de Sovyet emperyalizminin bölgedeki nüfuzunu kısıtlayacaktır (Koçak, 2017). Doğu Türkistan’da yapılan son nüfus sayımına göre (2010) %45,84 oranıyla Uygur halkı bölgedeki çoğunluğa sahipken, Çin topluluğu nüfusun %40,48’ini oluşturmaktadır. Bunların dışında Kazak ve diğer etnik gruplar ise nüfusun %11,01’ini oluşturmaktadır (Acet İnce, 2019). Bölgede Çin-Uygur halklarının nüfus dengesini sağlamak amacıyla Uygur halkı üzerine kısırlaştırma ve kürtaj politikası uygulanmıştır. İnsan haklarına aykırı olarak nitelendirilen bu politika Birleşmiş Milletler’de de tartışmalara neden olmuştur.
Doğu Türkistan – Çin Meselesi
Çin Komünist Partisi’nin kurulmasının ardından 1949 yılında gücünü konsolide eden komünist rejim, Doğu Türkistan için büyük yıkımların ve hak ihlallerinin sorumlusu olmuştur. İçinde özerk bölgeler barındıran tüm ülkelerde olduğu gibi, Çin’de de bağımsızlık hareketlerinin oluşturduğu tehdit, önlemlerin ve baskıların arttırılmasına yol açmıştır. Hem jeostratejik durum hem de bölgenin demografik özellikleri ve hammadde kaynakları sebebiyle Çin için vazgeçilmez bir bölge olan Doğu Türkistan, yukarıda bahsedildiği gibi Uygur halkının asimilasyon edilmesi dışında Çin hükümeti tarafından gerçekleştirilen nükleer denemelere de maruz kalmıştır (Koçak, 2017). Bölgedeki sistematik şiddet, baskı ve kontrol politikaları yıllar boyu birçok Uygur Türkü’nün ölümüne ve toplumda etkisiz hale getirilmesine yol açmıştır. Özellikle 11 Eylül saldırısından itibaren Müslümanların gördüğü baskının artmasıyla Doğu Türkistan bölgesindeki Müslüman halk da bundan doğrudan etkilenmiştir. Bölgedeki baskı daha da arttırılmış ve uluslararası kamuoyunun İslam’a olan bakışı değiştikçe Uygurların yaşam şartları gittikçe zorlamıştır. Dolayısıyla 11 Eylül saldırısını takiben Çin, “Teröre Karşı Savaş”ta Amerika Birleşik Devletleri’nin yanında yer almış ve Müslüman karşıtı politikalarını bu bağlamda meşrulaştırma zemini bulmuştur (Koçak, 2017). Özellikle Doğu Türkistan bölgesinde yaşayan Müslümanlara karşı dünya genelinde artan ‘terörist’ algısı Çin tarafından kendi politik amaçlarına hizmet edecek bir araç olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte 1950’lerden itibaren raporlanan Uygur halkının maruz kaldığı insan hakları ihlallerinin de sekteye uğradığı zaman aralıkları gözlemlenmiştir. Çin Komünist Partisi’nin kurucusu ve merkez komitesi başkanı Mao Zedong’un 1976 yılında ölmesiyle, Çin Halk Cumhuriyeti’nin geleneksel politikalarında değişikliğe gidilmesi ve kapitalizmin etkilerini göstermeye başlaması Doğu Türkistan için de kısmen pozitif bir ilerleme olmuştur. Üzerinde çok ağır yaptırımların olduğu hac ziyaretleri, uluslararası ticaret, Uygur vatandaşları için yurtdışında yükseköğrenim koşullarının rahatlaması ve ibadet haklarının verilmesi bu etkilerden bazılarıdır (İzbasar, 2020). Ancak yine de Uygur vatandaşlarının bağımsız olarak yurtdışı ticari alım-satım işlemlerine, petrol ve maden işletmeleri yürütmelerine ve ortak pazardaki aktivitelerine büyük oranda bir özgürlük sağlanmamıştır, bu alanlarda ayrımcılık devam etmiştir. Çin, Uygur Türkleri’ne ancak alt sınıflara yakıştırılan düşük kalitede uğraş imkânları tanımıştır. 2000’li yıllarda bölgedeki Uygur-Çin gerginliği artmış ve daha sonrasında 11 Eylül ile iyice kızışmış olup bölgede Uygurlar için çok büyük kısıtlamalar doğurmuştur. Aynı zamanda eğitim alanındaki ayrımcı politikalar, Uygurlar açısından birçok olumsuz etkiye neden olmuştur. Çin Komünist Partisi, 2005-2007 yıllarından itibaren, üniversite ve ilkokullarda Türkçe eğitim dilini sistemlerinden çıkartmıştır. Ayrıca başarılı öğrencileri Çin’deki askeri eğitim kurumlarına göndererek onları etnik kimliklerinden soyutlayarak asimilasyon politikalarını sürdürmüştür. İstatistiklere göre 2006 yılı itibariyle Çin’e sürgün edilen öğrencilerin sayısı 10.000’i bulmuştur (İzbasar, 2020).
Uygur halkının Çin’deki fabrikalara sürgün edilerek ucuz işgücü olarak kullanılmalarının toplumsal patlaması tarihe “5 Temmuz 2009 Katliamı” olarak geçmiştir. O güne kadar çeşitli şekillerde bastırılan ve gerekli tepkiyi çekmeyen bu olay, 2006 yılından itibaren kız çocuklarının ailelerinden kopartılarak zorunlu fabrika işçisi olarak çalıştırılmalarının ardından toplumda büyük yankı bulmuş ve Doğu Türkistan’da yaşanan toplumsal çatışmaların en büyük örneği olmuştur. Bu olayın çok fazla tepki çekmesi sebebiyle uygulamaya daha sonradan erkek çocukları da dâhil edilmiş ve köylere çocuk işçi alımı için belirli kotalar konulmuştur (İzbasar, 2020). Gerilimin patlak noktası ise 26 Haziran tarihinde çocukların çalıştırıldığı bir fabrikada Çinli işçilerin Uygurlu çalışanlara saldırmasıyla baş göstermiştir. Olaylar fabrika dışına da taşınarak üniversite öğrencileri de dahil olmak üzere çeşitli gruplar tarafından protesto edilmiş, kargaşa çok sayıda saldırı ve ölümle sonuçlanmıştır. Bunun sonucunda Çin hükümetinin desteğiyle Doğu Türkistan sokaklarında polis özel kuvvetlerinin müdahaleleri, tutuklamalar, internet erişimi kısıtlamaları –tabiri caizse bir nevi Müslüman avı- gözlemlenmiştir. Tam sayılar bilinememekle birlikte 1.000 ila 3.000 Uygur Türkü’nün öldürüldüğü, 1.000 civarında ise tutuklama gerçekleştirildiği kayıtlara geçmiştir (İzbasar, 2020).
Olay tüm dünyada tepki çekmiş bu olaylara rağmen, 2010 senesinde Pekin’de düzenlenen ‘Sincan Çalışma Forumu’nda meselenin ekonomiyle bağlantılı olduğu, etnik bir ayrımcılık yapılmadığı şeklinde savunmalar yapılmıştır ve kanıt olarak da Doğu Türkistan’da bulunan Kaşgar ve Korgas bölgelerine ekonomik bağımsızlık verilmiştir. Ne var ki bunların hiçbiri Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılığı, örtülü veya kapalı kadın vatandaşlara uygulanan baskıyı ve ibadet hakkına ilişkin ihlalleri durdurmamıştır (İzbasar, 2020).
Türkiye’nin Yaklaşımı
Uzun yıllardır yoğun bir Türk nüfus barındıran Doğu Türkistan bölgesi, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu bağımsızlığını kazanan Türk devletlerini örnek alarak özerkliğini kazanma adımlarını atmaya çalışırken Çin tarafından tehdit olarak algılanmıştır. ‘Pan-Türkist’ idealin bir aşaması olarak nitelendirilen bu talep Rusya ve Çin için ortak bir sorun teşkil edip ve özellikle 1990 itibariyle Türkiye’nin dış politika gündeminde de yerini almıştır (Yinanç, 2012). Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Doğu Türkistan’daki olaylara karşı tepki göstermekle birlikte konuyu BM’ye taşıyarak bölgedeki siyasetçilerle görüşmeler ayarlamıştır. Turgut Özal ise Doğu Türkistan asıllı siyasetçi İsa Yusuf Alptekin ile bir araya gelerek Doğu Türkistan’ın bağımsızlığına destek sinyallerini vermiştir. Bununla birlikte Türkiye’nin jeopolitik konumu ve konuyla alakalı politik duruşu, Çin’i Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaya yönlendirmiştir. Fakat bu durum 1999 yılında Çin basınına, Türk yetkilileri ile Çin Halk Kongresi Başkanı Li Peng’ın görüşmesinin ardından Türkiye’ye kaçan bir grup Uygur’un orada oluşturduğu bir propaganda hareketi (Çolakoğlu, 2012) olarak yansımıştır.
Uluslararası Bakış
Çin’in uluslararası alandaki etkinliğini ve iyi politik ilişkilerini koruyabilmesi, hem ABD ve Rusya ile olan ilişkileri hem de uluslararası ekonomi özelinde çok büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple Çin, uluslararası alanda Doğu Türkistan politikasında çekimser ve kapalı bir tutum sergilemektedir. BM gibi uluslararası örgütlerde Doğu Türkistan’a yönelik suçlamaları ve değerlendirmeleri farklı manevralar ile gündemden düşürmeyi amaçlayarak kendi bölgesi saydığı yerlerde istediği yönetim şeklini muhafaza etmeye çalışan Çin; iç işlerine karışılmaması gerektiği, Doğu Türkistan’ın kendi toprakları içinde olduğu ve bunun denizler arası bir mesele değil kendi iç işlerini alakadar eden bir durum olduğu yönünde savunmalarda bulunmuştur (Tanay, 2016). Yoğun sansür uygulamalarından dolayı diğer devletler tarafından gerekli seviyede yaptırımla karşılaşmayan Çin, medya kollarının sıkı takibi ve uluslararası düzeydeki karşı savunmaları ile bu meseleye yönelik müdahaleleri olabildiğince gündemden uzak tutmayı başarmıştır. Çoğu uluslararası örgütün etkili bir yaptırım gücü olmamasıyla birlikte BM Güvenlik Konseyi’nde Çin’in veto yetkisinin bulunması durumu daha da çıkmaza sürüklemektedir (İnsani Yardım Vakfı, 2015). BM tarafından kontrol ve barışı sağlama girişimleri olarak teklif edilen bölgenin ziyareti Çin hükümeti tarafından reddedilmiş, girişim ancak İnsan Hakları Yüksek Komitesi kınamasıyla sınırlı kalabilmiştir. ABD’nin Çin ile ilişkileri kapsamında kendi çıkarları doğrultusunda da etkin bir yaptırım uygulamaması gözlerden kaçmamakla birlikte, özellikle 5 Temmuz Katliamı’ndan sonra Rusya, İsveç ve dönemin İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu kınama metinleri yayınlayarak bölgedeki ihlallere dikkat çekmeyi amaçlamıştır (Şen, 2009).
Bölgede İnsan Hakları İhlalleri ve Tutum
Doğu Türkistan bölgesinde Çin tarafından uygulanan baskıcı politikalar, bölgede acil bir insan hakları kontrolü ve gerekli noktalarda dış güçler tarafından müdahale gerektirmektedir. Fakat belirtildiği üzere Çin hükümeti bu etkileşimleri imkânsız kılmaktadır. Daimî barış için ilk atılması gereken adımlar asimilasyon politikalarının son bulmasına dayanmaktadır. Bunların içinde öncelikli gelen zorunlu nüfus değişimlerinin durdurulması ve bölgenin dış devletler ile olan etkileşimlerine izin verilmesidir (Acet İnce, 2019). Bununla birlikte nüfus dağılımı üzerindeki devlet kontrolünün insan haklarına aykırı olması açısından zorunlu kürtaj politikasına maruz bırakılan Uygur Türklerinin aile kurma haklarına da müdahale edilmesine acilen son verilmesi gerekilmektedir. Bölgedeki hak ihlalleri kapsamında bir diğer kaldırılması gereken oluşum ise Doğu Türkistan’daki toplama kamplarıdır. Bu kampların kuruluşuna, özellikle 2013 yılından itibaren bölgede yoğunlaştırılan DAEŞ propagandaları ve bu propagandalar sonucu ülkeden binlerce Doğu Türkistanlının, geçilmesi çok zor olan Güney Çin sınırından kaçırılarak terör örgütlerine katıldığı algısı neden olmuştur. Çin medyasına da kışkırtıcı bir şekilde yansıtılan bu haberler Doğu Türkistan’a yönelik nefret söylemlerinin artmasına yol açmıştır (İzbasar, 2020). Çin’in, Uygur aileleri üzerindeki kontrol ve takibini her aileye bir Çinli yerleştirerek arttırması, Uygur Türklerinin sicil kayıt raporlarının bir tehdit teşkil etmemeleri adına düzenli olarak güncellemesinin zorunlu hale getirmesi, yurtdışında okuyan Uygurlu öğrencilerin pasaportlarına kısıtlamalar getirerek ülkeye acil dönüşlerini sağlamaya çalışması gibi baskıcı uygulamaları ile toplama kamplarının aktif hale getirilmesi aynı döneme rastlamaktadır (İzbasar, 2020). Müslümanları zorla toplama kamplarında tutan, tehdit teşkil ettiğine inandıkları vatandaşlara fiziksel olarak şiddet uygulayan hatta ölümlerine sebep olan ve insanlara ücret vermeden kamp çevresindeki fabrikalarda zorla çalıştıran Çin, kampların açığa çıkmasıyla suçlamaları reddederek bunların eğitim ve entegrasyon kampları olduğunu savunarak hak ihlallerine örtülü şekilde devam etmiştir. Buna ek olarak, kamplarda din hürriyetine ilişkin hak ihlalleri de raporlanmıştır. İnsanlara zorla domuz eti yedirtmek, ana dilde konuşmayı engellemek, dini reddedecek söylemlerde bulunmaya zorlamak ve Çin hükümetine yönelik minnettarlık göstergeleri istemek bu ihlallere örnektir.
Bu seviyedeki ihlallerin uluslararası kamuoyunda ve platformlarda çok ses getirmesi beklenirken Çin’in baskıları sebebiyle BM tarafından da büyük yaptırımlarla karşılaşılmamıştır. Çin’in veto yetkisi sebebiyle BM’nin gerekli adımları atamaması durumunda 1950 tarihli 377 sayılı “barış için birlik” kararı yürürlüğe konulabilir ve uluslararası güvenlik ihlalleri kapsamında BM’nin silahlı kuvvetleri devreye sokması söz konusu olabilir. Fakat, bu özel karar BM tarafından uygulanmamaktadır (Acet İnce, 2019). Aşağıda maddeleri listelenen 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi Birleşmiş Milletler’in konuyla alakalı acil aksiyon alması gerektiğinin göstergesidir (Acet İnce, 2019):
Madde 1- Sözleşmeci Devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder.
Madde 2- Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.
- a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;
- b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
- c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;
- d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek; Madde 3- Aşağıdaki eylemler cezalandırılır:
a) Soykırımda bulunmak; - b) Soykırımda bulunulması için işbirliği yapmak;
c) Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak; - d) Soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek;
e) Soykırıma iştirak etmek;
Madde 4- Soykırım suçunu veya üçüncü maddede gösterilen fiillerden birini işleyenler, anayasaya göre yetkili yöneticiler veya kamu görevlileri veya özel kişiler de olsa cezalandırılır.
…..
Madde 8- Sözleşmeci Devletlerden her hangi biri, soykırım fillerinin sona erdirilmesi için gerekli gördükleri takdirde, Birleşmiş Milletlerin yetkili organlarından, Birleşmiş Milletler Şartına göre harekete geçmesini isteyebilir.
Mevcut maddeler doğrultusunda Çin’in uyguladığı soykırım onaylanabilir konumdadır ve bu kapsamda Çin protokollerine müdahale ve ağır yaptırım uygulamaları meşru sayılır.
Çin’in 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre ihlal ettiği diğer maddeler ise (Kuzu, 1998):
- Hiç kimsenin suç teşkil etmeyen bir fiilden dolayı mahkûm edilemez.
- Her şahsın özel ve ailevi hayatına, meskenine saygı gösterilir.
- Her insan düşünce, vicdan ve din hürriyetine sahiptir.
- Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara ve muamelelere tabi tutulamaz.
- Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.
- Herkesin işbu beyannamede ……. edilen hak ve hürriyetlerinin tam tatbikini sağlayacak bir sosyal ve milletlerarası nizama hakkı vardır. (28. Madde)
- Bu hak ve hürriyetler hiçbir şekilde Birlemiş Milletlerin amaç ve prensiplerine aykırı olarak kullanılamaz. (29. Madde)
olarak sıralanabilir.
Çin’in son yıllarda uyguladığı ekonomik kalkınma planları ile Çin ekonomisi gözle görülür şekilde büyümeye başlamıştır. Sekizinci 5 yıllık kalkınma planından sonra Doğu Türkistan’daki Sincan bölgesi, Çin’in ekonomik büyümesini bile geçerek gayri safi yurtiçi hasılasını %12,5 arttırmıştır ve Çin’deki kişi başı gayri safi yurtiçi hasılasında 12. Sıraya gelmiştir (Wang, 1998). Bu tabii ki Doğu Türkistan bölgesindeki ekonomik refah seviyesini arttırmış ve bölgede yaşayan Müslümanların bir noktadan sonra kendi bağımsızlıklarından ziyade refah seviyelerini gözetmelerine sebep olmuştur. Bunlarla birlikte, bölgedeki isyancı grupların kendi içlerindeki anlaşmazlıkları, Çin baskısına karşı kesin toplumsal çözümler bulunmasını engellemektedir. Buradan yola çıkarak Çin’in ulusal düzeydeki ekonomik gelişim ve değişiminin bu tarz bağımsızlık ve azınlık hareketlerine büyük bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
Medya Gözünden Doğu Türkistan Hareketleri Rehberi
- 11.2018/Anadolu Ajansı – İstanbul’da İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK), Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği, Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜRDER) ile İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) gibi sivil toplum kuruluşlarının BM İnsan Hakları Konseyi’nden önce Çin’deki Doğu Türkistan politikalarına karşı yürüyüş protestosu
- 02.2019/Euronews – Türkiye’nin Çin’deki toplama kamplarını yönelik kınama söylemine karşı, Çin hükümetinin bunları ‘son derece yanlış ve sorumsuz’ bularak ‘Umarız Türkler yanlış ile doğruyu ayırabilirler.’ açıklaması
- 07.2019/Euronews – Çoğunluğunu Batılı ülkelerin oluşturduğu 22 ülkeden Çin yönetimi ve BM İnsan Hakları Komisyonu’na yazılan mektupla Uygurların acilen serbest bırakılması çağrısı ve böylelikle uluslararası ilk resmi girişimin yapılması
- 07.2019/Yeni Çağ Gazetesi – 22 ülkenin içinde bulunduğu çağrıya hiçbir İslam ülkesinin destek vermemesi sebebiyle Türk Ocaklarından kınama
- 07.2019/Independent – BM İnsan Hakları Komisyonu’na gönderilmiş olan mektuba takiben ‘aşırılıkla mücadele’ açıklaması kapsamında Çin’e destek veren ülkelerin sayısının 50’ye çıkması ve Çin’in savunmalarının devamı
- 12.2019/Yeni Şafak – ABD Temsilciler Meclisi’nin Çin’in Doğu Türkistan’daki baskıcı politikalarına karşı yaptırım içeren yasa tasarısının kabulü ve Çin Dışişleri Bakanlığı’nın ABD’nin kendi içişlerine müdahalesi sebebiyle sözleşme ihlali yaptığını öne sürmesi
- 01.2020/Euronews – İsveç’in başkenti Stockholm’de Çin Büyükelçiliği önünde Doğu Türkistan hak ihlallerini ve ‘soykırımı’ kınayan protesto
- 04.2020/DW – İnsan hakları örgütü “Tehdit Altındaki Halklar Toplumu”nun, güncel olarak da devam eden pandemi sürecince Çin’in din ve basına ilişkin özgürlükleri daha fazla kısıtlamaya başladığını, bu sebeple koronavirüs krizi boyunca insan hakları ihlallerinin artacağını açıklaması
- 07.2020/Euronews – ABD yönetiminin Çin yönetimine ait kuruluş ve yetkilileri yaptırım listesine alması
- 08.2020/Global Savunma – Çin’in Paris Büyükelçiliği’nin Birleşmiş Milletler tarafından Doğu Türkistan bölgesine gönderilecek gözlemci heyetine izin vermemesi
- 08.2020/Kırım Haber Ajansı – Uygur Hareketi Lideri Rushan Abbas’ın “Çin, komünist ideolojisini dünyaya yaymaya çalışıyor hem de bütün dünyayı etkiliyor. Çin Komünist Partisi böylece demokrasiyi, özgürlükleri ve İslam dünyasının kazanımlarını da tehdit ediyor. Müslüman Uygurların maruz kaldığı soykırım karşısında İslam dünyasının sessiz kalması beni çok üzüyor.’’ açıklaması
Küresel düzeyde son dönemdeki gelişmeler bu şekilde özetlenebilirken, daha küçük çaplı gelişmeler de olmaktadır. Bunlara öğrenci çalışmaları ve hareketlerinden Mihmandar Uluslararası Öğrenci Derneği’nin yakın zamanda düzenlediği ‘İnsan Hakları Bağlamında Doğu Türkistan Konferansı’ örnek olarak verilebilir. Bireysel düzeyde ise Atajurt – Doğu Türkistan Kazak Türkleri Kurucu Üyesi ve Türkiye Direktörü Babusselam Okutan’ın paylaşımları bu meseleye ışık tutmaktadır. Kendisi, Kazakistan’daki Türk şirketlerinin el değiştirerek ülkeden zorla çıkarılmaları, kaybolan sivil aktivistlerin takiplerinin devamlılığı, Doğu Türkistan ve Kazak Otonom Bölgesi’ndeki ‘Nazi’ toplama kamplarının tanığı olan öğretmen Sayragül Sautbay’ın kitabının yasaklanmak istenmesi, bu kamplardan kaçıp Kazakistan’a sığınma başvurusunda bulunan Kaster Musahan ve Murager Alimoğlu gibi vatandaşların başvurularının kasti olarak bekletilmesi, Çin istihbaratının haksız dinleme çalışmaları ve Ağustos 2020’de güncel olarak Çin’in savaş uçaklarını Doğu Türkistan’a konuşlandırması gibi konularda sosyal medya hesaplarında yazılar ve haber değeri olan paylaşımlar yapmaktadır. Sanat dünyasında dahi Doğu Türkistan meselesi tepki gösterilen bir durum olmuştur. Yakın zamanda dünyaca ünlü İsveçli şarkıcı Zara Larsson, Çin’in Doğu Türkistan politikalarına tepki olarak Çin şirketi Huawei ile reklam anlaşmasını feshetmiştir.
Sonuç
Sonuç olarak, Doğu Türkistan bölgesi gerek tarih boyunca yaşanılan çatışmalar, gerek jeopolitik konumu, gerek yeraltı kaynakları gerek de demografik özellikleri sebebiyle her zaman önemli bir bölge olmuştur. Çin ve sınırı olan diğer ülkelerle ilişkileri sebebiyle yüzyıllar boyunca Çin himayesi altına alınmak istenen ve günümüz itibariyle Çin’in baskıcı yönetimi altında kontrol ettiği Doğu Türkistan bölgesi, insan haklarına yönelik büyük suç ve ihlallerin işlendiği bir özerk bölge haline gelmiştir. Bölgede işlenen suçlar ve insan hakları ihlalleri artık tepkisiz kalınabilecek ve sadece haber değeri taşıyan bir konu olmamakla birlikte uluslararası düzeyde acil müdahale gerektirmektedir.
Durumun ciddiyeti, uluslararası düzeyde ağır yaptırımlar uygulan(a)maması sebebiyle her kesim tarafından anlaşılamamaktadır. Ancak, bu sorunun çözümünün ertelenmesi ileride çok daha kitlesel bir soykırıma ve geri dönülmesi mümkün olmayacak insani yıkımlara sebep olacaktır. Bunun yaşanmaması için Birleşmiş Milletler gibi uluslararası ve Avrupa Birliği gibi ulus-üstü kurumların da araya girmesiyle birlikte ekonomik olarak güçlü devletlerin Çin’e ağır yaptırımlar uygulaması zaruridir.
Begüm ERCEBER
Güvenlik ve Strateji Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça:
Acet İnce, G. S. (2019). Çin’in Vahşi Yüzü: Doğu Türkistan Zulmü ve Uluslararası Toplumun Sorumlulukları. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 6(4), 572-584.
Çolakoğlu, S. (2012). Türkiye-Çin İlişkileri: Tek Taraflı Aşk Mı?. Ortadoğu Analiz, 45.
Dünya Uygur Kurultayı (2007). Doğu Türkistan’ın Kısaca Tarihi. Erişim Adresi: https://tr.uyghurcongress.org/%E6%9D%B1%E3%83%88%E3%83%AB%E3%82%AD%E3%82%B9%E3%82%BF%E3%83%B3%E3%81%AE%E7%B0%A1%E6%BD%94%E3%81%AA%E6%AD%B4%E5%8F%B2/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=%25e6%259d%25b1%25e3%2583%2588%25e3%2583%25ab%25e3%2582%25ad%25e3%2582%25b9%25e3%2582%25bf%25e3%2583%25b3%25e3%2581%25ae%25e7%25b0%25a1%25e6%25bd%2594%25e3%2581%25aa%25e6%25ad%25b4%25e5%258f%25b2
İnsani Yardım Vakfı. (2015). İHH’dan Doğu Türkistan Raporu. Erişim Adresi: https://ihh.org.tr/haber/ihhdan-dogu-turkistan-raporu-2905
İzbasar, N. (2020). Doğu Türkistan Raporu. İHH İnsani ve Sosyal Yardımlaşma Araştırmaları Merkezi.
Kuzu, B. (1998). Doğu Türkistan Raporu ve İnsan Hakları İhlalleri. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi.
Öceren, M. M. (2015). Doğu Türkistan’da bir Osmanlı Emiri: Yakup Bey. Erişim Adresi: https://www.dunyabizim.com/portre/dogu-turkistan-da-bir-osmanli-emiri-yakup-bey-h21706.html
Sabit, A. (2017). Doğu Türkistan Tarihinin Özeti ve Çin İşgali. Mepanews. Erişim Adresi: https://www.mepanews.com/dogu-turkistan-tarihinin-ozeti-ve-cin-isgali-8917h.htm#:~:text=T%C3%BCrkistan’%C4%B1n%20do%C4%9Fu%20k%C4%B1s%C4%B1mlar%C4%B1%20%C3%87in,gelen%20%E2%80%9CXinjiang%E2%80%9D%20olarak%20de%C4%9Fi%C5%9Ftirdi.
Sayın, Y., Koçak, G. (2017). Müslüman Dünyanın Bir Sorun Alanı Olarak Doğu Türkistan Meselesi ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin İzlediği Politikalar. Journal of Ottoman Civilization Studies, 3(4), 10-27.
Şen, F. (2009). Uluslararası Tepkiler Açısından Sincan-Uygur Sorunu. Ortadoğu Analiz, 1(9).
Wang, D. (1998). East Turkestan Movement in Xinjiang. Journal of Chinese Political Science.
Yinanç, R. (2012). Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Olası Meseleler. Gökbayrak Dergisi, 108.