Ulus İnşası Neden Afganistan’da Başarısız Oldu?

Bu yazı, Daron Acemoğlu’nun 20 Ağustos 2021 tarihinde kaleme aldığı “Why Nation-Building Failed in Afghanistan” makalesinden çevrilmiştir. Bu yazının İngilizce aslını şu bağlantıda bulabilirsiniz.

https://www.project-syndicate.org/commentary/afghanistan-top-down-state-building-failed-again-by-daron-acemoglu-2021-08

Şüphesiz ki Amerika Birleşik Devletleri Afganistan’dan çekilme sürecini yönetmede daha iyi bir iş çıkarabilirdi, fakat bu ay yaşanan trajedi 20 yıldır yapım aşamasındaydı. Amerika ve müttefikleri, başından itibaren daima başarısızlığa mahkûm olan yukarıdan aşağıya bir devlet kurma stratejisini benimsemişler ve bu stratejiyi bir daha asla gözden geçirmemişlerdir.

20 yıl önce ABD, Afganistan’ı sonradan dünyanın ve kendi halkının başına bela olacak hale gelen bir ülkeyi yeniden inşa etme umuduyla işgal etti. General Stanley McChrystal’in 2009’da ABD birliklerinin akınına giden süreçte açıkladığı gibi, amaç “Afganistan hükümetinin bölgesel istikrarı desteklemek ve uluslararası terörizm için kullanılmasını önlemek amacıyla topraklarını yeterli düzeyde kontrol etmesi” idi.

Şimdi, 100.000’den fazla can kaybı ve yaklaşık 2 trilyon dolar harcandıktan sonra Amerika’nın çabasının sonucu, bu ay yaşanan ülkeden kaçış için umutsuz kapışma sahneleri- 1975’te Saygon’un düşüşünü hatırlatan aşağılayıcı bir çöküş. Yanlış giden neydi?

Kötü planlama ve doğru istihbarat eksikliği felakete kesinlikle katkıda bulunsa da aslında sorun 20 yıldır yapım aşamasındaydı. ABD, biraz kanun ve düzen sahibi görünen bir ülke yaratmanın tek yolunun sağlam devlet kurumları inşa etmek olduğunu henüz yolun başındayken anladı. Pek çok uzman ve artık geçerliliğini yitirmiş teoriler tarafından cesaretlendirilen ABD ordusu, bu zor görevi bir mühendislik sorunu olarak şekillendirdi: Afganistan’da devlet kurumları, işleyen bir güvenlik gücü, mahkemeler ve bilgili bürokratlar yoktu, bu yüzden çözüm kaynak aktarmak ve yabancılardan uzman transferi yapmaktı. STK’lar ve daha geniş Batılı dış yardım yapılanmaları, yerel halk istese de istemese de kendi yollarıyla yardım etmek için oradaydı. Ve işleri bir dereceye kadar istikrar gerektirdiğinden, güvenliği sağlamak için yabancı askerler, özellikle NATO güçleri ve özel yükleniciler görevlendirildi.

Ulus inşasını yukarıdan aşağıya, “önce devlet” anlayışında bir süreç olarak gören ABD’li politika üreticileri, siyaset biliminde saygıdeğer bir geleneği takip ediyorlardı. Varsayım şöyledir ki, bir bölge üzerinde ezici bir askeri hakimiyet kurabilir ve diğer tüm güç kaynaklarını bastırabilirseniz, iradenizi dayatabilirsiniz. Fakat çoğu yerde bu teori en iyi ihtimalle sadece yarı doğrudur, Afganistan’da ise tamamen yanlıştı.

Elbette Afganistan’ın işleyen bir devlete ihtiyacı vardı. Ancak bu devletin yabancı güçler tarafından yukarıdan dayatılabileceği varsayımı hatalıydı.  James Robinson ve benim 2019’da yayımlanan kitabımız The Narrow Corridor‘da tartıştığımız gibi başlangıç noktanız, devlet kurumlarının uzun süredir bulunmadığı veya zarar gördüğü, yerel gelenekler ve normlar etrafında örgütlenmiş son derece heterojen bir toplum olduğunda, bu yaklaşımın hiçbir anlamı yoktur.

Evet, devlet inşasına yönelik yukarıdan aşağıya yaklaşımın bazı durumlarda işe yaradığı doğrudur (Çin’deki Qin Hanedanlığı veya Osmanlı İmparatorluğu gibi). Ancak çoğu devlet zorla değil, uzlaşma ve iş birliğiyle inşa edilmiştir. İktidarın devlet kurumları altında başarılı bir şekilde merkezileşmesi, daha yaygın olarak, ona tabi olan insanların rızasını ve iş birliğini içerir. Bu modelde devlet, bir topluma kendi isteklerine karşı dayatılmaz; daha ziyade, devlet kurumları bir nebze de olsa halk desteğini garantileyerek meşruiyetlerini inşa eder.

Bu, ABD Taliban ile çalışmalıydı anlamına gelmez. Ancak bu, Afganistan’ın Taliban sonrası ilk Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’nin (ve kardeşlerinin) yozlaşmış, temsili olmayan rejimine kaynak akıtmak yerine, farklı yerel gruplarla daha yakın çalışması gerektiği anlamına gelir. Geçtiğimiz hafta Birleşik Arap Emirlikleri’ne kaçan ABD destekli Afgan Cumhurbaşkanı Ashraf Ghani, 2009 yılında bu stratejinin yolsuzluğu nasıl körüklediğini ve belirtilen amacına ulaşamadığını belgeleyen bir kitap yazmıştır. Ancak iktidara geldiğinde, Ghani de aynı yoldan devam etmiştir. ABD’nin Afganistan’da karşılaştığı durum, ulus inşa etme heveslileri için tipik olan durumdan daha da kötüydü. En başından itibaren, Afgan halkı ABD’nin varlığını toplumu zayıflatmayı amaçlayan bir dış operasyon olarak algıladı. Bu onların istediği bir pazarlık değildi.

Yukarıdan aşağıya devlet kurma çabaları bir toplumun isteklerine karşı ilerlerse ne olur? Birçok yerde tek cazip seçenek geri çekilmektir. James C. Scott’ın Güneydoğu Asya’daki Zomia halkı üzerine yaptığı çalışması The Art of Not Being Governed‘de gösterdiği gibi, bazen bu fiziksel bir göç biçimini alır. Ya da Britanya’daki İskoçlar veya İspanya’daki Katalanlar örneğinde olduğu gibi, iş birliği/beraberlik olmadan birlikte yaşama anlamına gelebilir. Ancak, uzun bir kan davası geleneğine ve yakın bir iç savaş tarihine sahip olan, son derece bağımsız, iyi silahlanmış bir toplumda, daha olası yanıt şiddetli çatışmadır. Pakistan’ın Servisler Arası İstihbarat teşkilatı; askeri olarak yenilgiye uğratıldığında Taliban’ı desteklemeseydi, NATO insansız hava araçlarının saldırıları halkı daha da yabancılaştırmasaydı ve ABD destekli Afgan elitleri aşırı derecede yozlaşmasaydı belki işler daha farklı olabilirdi. Fakat şans, Amerika’nın “önce devlet” stratejisinden yana olmadı. Ve gerçek şu ki, ABD liderleri daha akıllı olmalıydı. Melissa Dell ve Pablo Querubín’in belgelediği gibi Amerika, Vietnam’da benzer bir yukarıdan aşağıya strateji benimsemişti ve bu strateji olağanüstü bir şekilde geri tepmiştir. Vietnam Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni bastırmak için bombalanan yerler, Amerikan karşıtı isyanı daha da destekleyici hale getirmiştir.

Bundan daha da çarpıcı olan örnek, ABD ordusunun Irak’ta yakın zamandaki deneyimidir. Eli Berman, Jacob Shapiro ve Joseph Felter tarafından yapılan araştırma göstermiştir ki, Amerikalılar yerel grupların desteğini geliştirerek kalpleri ve zihinleri kazanmaya çalıştığında oradaki “dalgalanma” çok daha iyi çalışmıştır. Benzer şekilde, Ali Cheema, Asim Khwaja ve James Robinson ile yaptığım çalışma, Pakistan’ın kırsal kesimlerinde insanların tam da devlet kurumlarının etkisiz ve kendilerine yabancı olduğunu düşündüklerinde devlet dışı aktörlere yöneldiklerini ortaya koymuştur.

Bunların hiçbiri, geri çekilmenin daha iyi yönetilemeyeceği anlamına gelmiyor. Ancak 20 yıllık yanlış yönlendirilmiş çabaların sonucunda ABD, Afganistan’dan çekilme ve istikrarlı, hukuka dayalı bir toplum bırakma hedeflerinde başarısız olmaya mahkumdur.

Sonuç, muazzam bir insanlık trajedisi. Taliban en kötü uygulamalarına geri dönmese bile, Afgan erkekleri ve özellikle kadınlar, Amerika’nın başarısızlıklarının bedelini önümüzdeki yıllarda çok ağır ödeyecek.

 

Çeviren: Elgiz ÇAKIR

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...