Bu yazı, David Leonhardt’ın Mayıs 2022’de ‘New York Times’ için kaleme almış olduğu “Biden in Asia” başlıklı makaleden çevrilmiştir. Yazının aslına aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz.
Yeni ticaret mutabakatı iki büyük fikre dayanıyor: Neoliberalizmden uzaklaşmak ve Çin‘i çevrelemek.
ABD’de ticaret politikası siyaseti giderek toksik bir hal almış durumda.
On yıllar boyunca hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partilerin ana damarı, ABD ile diğer ülkeler arasındaki ticaretin genişlemesini destekledi. Bu politikacılar, daha fazla küreselleşmenin ekonomik büyümeyi artıracağını ve bu büyümeden elde edilecek gelir sayesinde ülkenin artan ticaretten zarar gören işçilerin mağduriyetlerini telafi edebileceğini vaat ettiler. Lakin işler böyle yürümedi.
Ticaret bunun yerine iyi ücretli mavi yakalı işlerin sayısını azaltarak milyonlarca işçi sınıfı Amerikalının yaşam standartlarının gerilemesine neden oldu. Lisans mezunu olmayan işçilerin gelirleri uzun yıllardan beri sadece düşük bir oranda arttı. Birçok refah ölçütü ve hatta ortalama yaşam süresi bile son yıllarda düşüş gösterdi.
Bu süre boyunca pek çok politikacı ve uzman, ticaretin ekonomi pastasını büyüttüğünü ısrarla savunmaya devam ettiler. Ve çoğu zaman da haklı çıktılar. Ancak zorluklarla mücadele eden işçiler anlaşılır şekilde bu iddiaları ya yanlış ya da yersiz buldular ve ticaret hacminin genişlemesini desteklemeyi reddettiler.
Başkan Barack Obama’nın Trans-Pasifik Ortaklığı (Trans-Pacific Partnership) ya da TPP olarak bilinen yeni ve büyük bir ticaret anlaşmasını müzakere etmesinin ardından her iki partinin üyeleri de bu anlaşmayı eleştirdi ve Senato, bunu onaylamayı reddetti. Donald Trump daha sonra başkanlığı, kısmen ticaret karşıtı bir platform oluşturma çerçevesinde kazandı ve ABD TPP’den resmen çekildi.
Bu sabah, göreve geldiğinden beri Asya’ya ilk seyahatini gerçekleştiren Başkan Biden, ticaret politikasının geleceğini şekillendireceğini umduğu bir anlaşmayı açıkladı. Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi (Indo-Pacific Economic Framework) olarak bilinen bu anlaşma; Hindistan, Japonya, Endonezya, Güney Kore, Avustralya, Vietnam, Filipinler, Tayland ve diğer birkaç ülkeyi kapsıyor.
Neoliberalizm Karşıtlığı
Bu çerçeve, Obama‘nın TPP’sine kıyasla çok daha mütevazı. Gerçi TPP ABD’de hiçbir zaman yasalaşmadığı için bu bazı açılardan manasız bir karşılaştırma. Biden’ın amacı, ticaret politikasını hem Trump’ın yaklaşımından daha az hamasi ve kapanma yanlısı, hem de seçmenlerin endişelerini Trump başkanlığından önce her iki partinin de yaptığının aksine göz ardı etmeyecek şekilde yönetmek.
Bir Biden danışmanının bana ifade ettiği kadarıyla, bu yeni çerçeve Biden yönetiminin “neoliberalizm sonrası dış politikasının” merkezinde bulunuyor.
Biden’ın çerçevesi ile geçmişteki ticaret anlaşmaları arasındaki en önemli fark, bu anlaşmanın ekonomistlerin “pazar erişimini”, yani azaltılmış gümrük tarifeleri ve düzenlemeler yoluyla bir ülkenin piyasalarının diğer ülkelerin mallarına açılmasını, içermiyor olması. Çerçeve bunun yerine temiz enerji ve internet politikası gibi alanlarda artan iş birliği etrafında şekilleniyor. Sonuç olarak anlaşmanın Senato tarafından onaylanması gerekmiyor.
Buna somut bir örnek olarak küresel tedarik zinciri verilebilir. Çerçevenin bir parçası olarak 13 ülke, tedarik zinciri kaynaklı sorunları erkenden tespit etmeyi ve çözmeyi taahhüt ediyor. Bir ülkedeki COVID-19 salgını herhangi bir fabrikayı kapanmaya mecbur bırakırsa, başka bir ülkedeki yedek fabrika üretimi hızla arttırabilir ve dünya genelindeki kıtlıkları asgari düzeye indirebilir.
Çin Etkeni
Asya’nın büyük bölümünde devlet yetkilileri ABD’nin TPP’yi terk etmesinden dolayı hayal kırıklığına uğramış durumdalar. Malezya Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nde kıdemli analist olan Calvin Cheng, Al Jazeera’ye verdiği demeçte haklı olarak Biden’ın çerçevesinin çok daha dar olduğunu ve Asya ekonomilerinin ABD’ye ihracatlarını artırmalarına yardımcı olmayacağını belirtiyor: “Gelişmekte olan, ticarete dayalı ülkelerin uğradığı düş kırıklığını hissedebiliyorsunuz.”
Yine de Biden yönetimi, çerçeveye katılmak isteyen neredeyse her ülkeyi katılmaya teşvik etti. Bu ülkelerdeki yetkililer, Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımının aksine Biden’ın Asyalı müttefikleriyle yeniden ilişki kurmaya çalıştığının farkında ve birçoğu, ABD’nin Pasifik’te aktif bir rol oynamasını yürekten istiyor. Aksi takdirde Çin’in bölgeye hâkim olması ihtimalinden korkuyorlar.
ABD’li yetkililer de aynı endişeyi taşıyor ve yeni çerçeve (belli kısımları muğlak olsa da) ekonomik iş birliği için Çin’i es geçen bir yapı vaat ediyor. ABD ve diğer büyük Asya ekonomileri tedarik zinciri, internet politikası, enerji ve daha pek çok konuda standartlar üzerinde anlaşabilirse, Çin bu kurallar doğrultusunda hareket etmek ya da yeni ticaret fırsatlarını kaçırmak arasında seçim yapmak zorunda kalacaktır.
Biden’a gezisinde eşlik eden ABD’nin en üst düzey ticaret yetkilisi Katherine Tai, Associated Press’e verdiği demeçte ABD’nin “Çin ile rekabete oldukça odaklandığını” belirtti. Tai, yeni çerçevenin Çin’in Pasifik bölgesinde artan nüfuzuna karşı koymayı amaçladığını da ekledi.
Çeviri: Derya AZER
Editör: Ayşenur ALİŞİROĞLU