Bu yazı, Dr. Emir Suljagic’in ‘Anadolu Agency’ için kaleme aldığı “How I came to understand Alija Izetbegović better over time” başlıklı yazısından çevrilmiştir. Yazının aslını aşağıdaki bağlantıdan bulabilirsiniz.
How I came to understand Alija Izetbegović better over time
Adamla (Alija Izetbegović) sadece bir kez tanıştım. Sarajevo şehir merkezindeki Dom Armije’nin merdivenlerinden iniyordu. Yaz tatilini bir soykırım konferansında gönüllü olarak geçiren bir öğrenciydim. Birbirimizin yanından geçerken başını salladı, ben de ona karşılık verdim ve onu olabildiğince kibar bir şekilde selamladım. Aslında ona kızgındım.
Izetbegović, insanlık dışılığın hüküm sürdüğü bir meslekte çok fazla insandı
Bağımsız Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ile her zaman karmaşık bir ilişkim oldu. Srebrenitsa’dan çıktıktan sonra nasıl bir barış imzaladığı ve nasıl bir devlet kurduğu hakkında sorularla yanıp tutuşuyordum.
Ben bir devletçiydim ve Dayton Barış Anlaşması’ndan çıkarmamız gereken devlet tipinin daha sağlam olması gerektiğine inanıyordum. İkiyüzlü diplomatların savaş suçlularıyla yiyip içtiği bir ortamda, insanlık dışılığın hüküm sürdüğü bir meslekte, Izetbegović’i yumuşak ve fazlasıyla insani buldum.
Birkaç yıl sonra, gazetem Dani için ABD’nin eski Hırvatistan Büyükelçisi Peter Galbraith ile röportaj yaptım. Pek çok yönden ufuk açıcıydı. Bir diplomat için benzersiz bir samimiyet anında, Galbraith, Eylül 1995’te Bosnalı Sırp başkenti Banja Luka’ya girmeden önce ortak saldırılarını durdurmaları için Hırvat ve Bosna hükümetlerine baskı yapılmasında ABD dış politikasının değerlendirmelerini açıkladı.
Çalışmak zorunda olduğu ortam zordu
Dayton’da müzakereleri yürütme ve barışı sağlama konusundaki temel kaygı, Sırbistan’ın Slobodan Milošević rejiminin istikrarını sağlamaktı. ABD, “yer değiştirecek 400.000 kişilik bir mülteci dalgasının (…) ve bunun yol açacağı felaketin sonuçları” olarak Sırbistan’da siyasi istikrarsızlık olabileceğinden endişe duyuyordu.
Srebrenitsa’nın düşmesinden üç ay sonra, ABD hükümetinin bu konuda sahip olması gereken tüm kanıtlara rağmen –neyse ki ABD makamları tarafından eski Yugoslavya Hakkındaki Uluslararası Ceza Mahkemesine (ICTY) önemli deliller ve önemli soruşturma yardımları sunuldu- hala öncelikli olarak Milošević rejimini korumakla ilgileniyordu. ABD’nin tepkisini son derece alaycı buldum. Bu ayrıca, Alija Izetbegović’in faaliyet göstermek zorunda olduğu uluslararası bağlam ve ortam hakkında düşünmeye başlamamı sağladı.
Müslüman olduğu gerçeğini asla aşamadılar
Bugün, Volodymyr Zelenskyy’den çok daha önce Alija Izetbegović’e, uluslararası diplomatlardan ve müzakerecilerden oluşan alaycı bir sınıf tarafından halkının yok edilmesi ile ülkesini parçalamak arasında bir seçim teklif edildiğini anlıyorum. Batılı diplomatik ve siyasi kurumların vefatından sonra üzerine yığdığı tüm güzel sözlere rağmen, meselenin gerçeği şu ki doksanlar boyunca onu dini terimler dışında reddettiler. Evet, o bir Müslümandı ve bu gerçeği asla aşamadılar. Onunla müzakere ederken, halkına karşı soykırımı meşru bir diplomatik araç olarak gördüler.
Izetbegović ile hiç konuşmadım ama sonraki yıllarda ICTY’nin tek Bosnalı muhabiri olarak onun diğer devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar ve birçok sözde “özel elçiler” ile yapılan görüşmelerde dış dünya dinlemezken neler söylediğini okuma fırsatı buldum.
Kararlıydı, ülkesi için ayağa kalktı
Dürüst olmak gerekirse, onun hakkında zaten sahip olduğum inançların kanıtını arıyordum ama tamamen farklı bir şey buldum. En zayıf anında bile ülkesini, Bosna Hersek vatandaşlarını ve kendi değerlerini savunabilecek kararlı bir adam buldum. Bosna-Hersek’in, 1990 yazından 1992 baharına kadar olanlar dışında başka hiçbir koşulda bağımsızlığını kazanması imkansız olurdu.
Tarihte uluslararası olarak ender görülen bir andı, ancak bölgesel olarak eşit derecede önemliydi. Alija Izetbegović onun ne olduğunu anladı ve ona göre hareket etti. Bu durumu anlamak ve başarılı bir şekilde Sırbistan’ın Slobodan Milošević’ini ve Hırvatistan’ın Franjo Tuđman’ını birbirlerine karşı oynamak onun yeteneği değil miydi, öyle olmasa Bosna-Hersek muhtemelen bir Sırp eyaleti olarak sona erecekti ya da en iyi ihtimalle Sırbistan ile Hırvatistan arasında bölünecekti. Hem Milošević hem de Tuđman, Bosna’nın bağımsızlığına giden süreçte kararlarından çabucak pişman oldular. Bunu “düzeltmeye” çalıştılar, ancak planları için çok geçti, 1992 yazının sonlarına doğru Bosna halkı önlerine çıktı.
Başkalarının almayacağı kararlar aldı
Izetbegović, o dönemde bazı Bosnalı politikacıların vereceğinden şüpheli olduğum önemli kararlar verdi. Bosna’yı yalnız bırakmayacak ve bir tür Büyük Sırbistan’da Sırbistan’la sıkışıp kalmayacaktı, ancak başka yerlerde bağımsızlık peşinde koşacak çok az müttefiki olduğunu da biliyordu. O, önceki iki yüz yıl boyunca Müslümanların Avrupa’dan çekilmesiyle oluşmuş bir adamdı -tıpkı dedelerimin nesli gibi- ve başlangıçta, diğer birçok Bosnalı ve Müslüman lider gibi, Avrupa ile Avrupa’nın şartlarına göre anlaşmaya çalıştı. Planladı ya da planlamadı, masadaki ilk Boşnak ve Müslüman oldu ve barışın da bizim şartlarımıza uymasını sağladı.
Belki yaşlandım ve yumuşadım, ama Bosna’nın bağımsızlığını kazanmanın ne kadar zor olduğunu ve her birimizden neler aldığını hala anladığımızı sanmıyorum. Alija Izetbegović hakkında hala çok şey söyleyebiliriz ama hepimizle birlikte olmadığını ya da mücadelesinin olmadığını söyleyemeyiz. Bunu Alija Izetbegoviç için inkâr etmek, onun Boşnak ve Müslüman olduğunu inkâr etmek olur. O, Boşnak ve Müslüman olmaktan kıvanç duyardı.
Yazar: Dr. Emir SULJAGIC
Çeviren: Burak YALIM
Yazar Emir Suljagic, Srebrenica Memorial Center’ın yöneticisidir. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olan Dr. Suljagić, aynı zamanda iki kitabın da yazarıdır: “Ethnic Cleansing: Politics, Policy, Violence – Serb Ethnic Cleansing Campaign in former Yugoslavia” and “Postcards from the Grave”