7 Temmuz tarihinde Cenevre’de gerçekleşecek olan üçlü zirveden ve bu zirvenin müzakerelerin gidişatı hakkında net bir fikir vereceğinden önceki yazımda bahsetmiştim. 7 Temmuz günü yaklaştıkça zirveyle ilgili tartışmalar ve beyanatlar gündemi fazlasıyla meşgul edecek. Müzakerelerde şimdiye kadar gözle görünür bir ilerleme kaydedilememiş olması zirveye dair beklentileri en alt düzeye indiriyor. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu verdiği bir beyanatta Cenevre’nin son zirve olabileceğini söyledi. Sayın Eroğlu’nun bu açıklaması beklentilerin ne derece düşük olduğunun en açık göstergelerinden birisi. Hristofyas’ın şimdiye kadar izlediği oyalama politikasını devam ettirmesi durumunda bir ilerleme kaydetmek çok olası bir durum değil. Bu nedenle sürece ivme kazandırmak hem Türkiye ve KKTC’ye hemde Birleşmiş Milletler’e düşüyor. BM’nin artık Kıbrıs’ta liderlerin bir türlü uzlaşamamasından rahatsızlık duyduğunu, bu durumun BM’nin ve uluslararası toplumun Kıbrıs Meselesi’ne olan ilgisinin git gide azalmasına neden olduğunu sık sık ifade ediyorum. Esasında Cumhurbaşkanı’nın açıklamasının satır aralarında bu azalan ilgi var. BM Genel Sekreteri Moon Cenevre’den eli boş döneceğini az çok biliyor ve bu durum hem Moon’un hemde BM’nin itibarının zedelenmesine neden oluyor.
BM’nin önünde iki seçenek var ya Rum tarafının bahaneler öne sürerek süreci tıkamasına seyirci kalacak ya da her iki tarafı da bir al-ver sürecine teşvik ederek, bir anlaşmanın önünü açacak. Eroğlu açıklamasında bir al-ver sürecinin başlaması gerektiğinin altını çizmişti. Bunun dillendirilmesi son derece önemli. Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamaları Rum basınına da yansıdı. Fileleftheros gazetesi haberi “Sağlam Sinir Gerektiren Türk Taktikleri –‘Son Üçlü Görüşme Olsun ve Al-Ver Başlasın’ başlığıyla verdi. Öyle görünüyor ki Rumlar al-ver sürecinin başlamasından korku duyuyorlar. Güneydeki Yönetim öylesine büyük bir çelişki içerisinde ki, hem çözümsüzlüğün suçlusu olarak Kıbrıs Türk’ünü gösteriyorlar, hem de çözümün en önemli unsurlarından biri olan al-ver sürecinin başlamasını istemiyorlar. BM süreci bir an önce başlatmalı, aksi takdirde Rum tarafının oyalama politikasına pirim vermiş olacaklar. Gazetenin ‘sağlam sinir gerektiren Türk taktikleri’ başlığı esasında Rumların köşeye sıkışmakta olduklarının çok açık bir göstergesi. Ancak bu noktada Rumların her daim ileri sürdüğü Türkler çözüm istemiyor tezine çok dikkat etmek gerek. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Cenevre son zirve olabilir açıklaması doğruluk payı taşıyor fakat fazla dillendirilmesi Rum siyasetine yarayacak bir unsur olabilir. Bu gibi söylemler Türk Tarafı birleşmeyi istemiyor, KKTC’yi tanıtmaya çalışıyor gibi bir algıya sebep olabilir. KKTC’nin yıllarca üzerine yapışan ‘ayrılıkçı oluşum’ algısının git gide azaldığı bir zamanda bu hususlara dikkat etmek gerektiği kanısındayım.
Rum Tarafı Birleşmiş Milletlerin al-ver sürecinin önünü açma ihtimalinden son derece rahatsız. Bir al-ver sürecine girdikleri anda zorunlu bir mutabakata varmaktan ve bunun BM’nin baskısıyla referanduma sunulmasından büyük çekince duyuyorlar. Bu nedenle oyalama taktiğini sürdürerek, BM’yi ve uluslararası kamuoyunu yıllardır kullandıkları tezlerle kandırmaya devam edip, Kıbrıs Türk’ünü ambargolara ve izolasyonlara mahkum bırakmak istiyorlar. Ancak korkularının asıl nedeni dünyanın yavaş yavaş adadaki gerçeklerin farkına vardığını görüyor olmaları. Ruımların Türk Tarafını ‘ayrılıkçı’ olarak suçlamaktan başka sığınacakları bir politika yok. Türkiye ve KKTC’ye düşen Rumlara bu fırsatı vermemek. Cenevre’de BM’nin tavrının ne yönde olacağı, süreci hızlandırma yoluna gidip gitmeyeceği, Kıbrıs’ın geleceğiyle ilgili belirleyici bir unsur olacak.
Uluhan Ceran
BİLGESAM TUİÇ Platformu
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Temsilcisi