Kıbrıs Müzakereleri yavaş yavaş somut bir mecraya girmenin başlangıcına doğru yol alıyor.
1.ci ve 2.ci üçlü görüşmelerde inisiyatif alarak olumlu ve yapıcı önerilerde bulunan Kıbrıs Türk tarafı, Cenevre’de görüşme sürecinin önünü açacak bir neticeyle sonuçlanması için üzerine düşeni yapmakta kararlı.
Bu nedenle de Cumhurbaşkanı Eroğlu ve ekibitüm hazırlıklarını tamamlamış veKıbrıs sorununa çözüm getirmek amacı ile Cenevre’ye,Garantörlük ve Garantiler konusu dışında tüm başlıkları görüşmek için hazır gidiyor. Hedefleri Çözüm.
Kıbrıs Türk Heyeti yapıcı ve çözüme yönelik her öneriyi değerlendirmeye ve tartışmaya açık. Zaten geçen yıllar içinde gerek Gali Fikirler Dizisi olsun, gerek Annan Planı olsun Kıbrıs Türk tarafı, adil ve kalıcı bir çözüme her zaman hazır olduğunu birçok kez kanıtladı.
Çözüme ulaşabilmek için Kıbrıs Rum tarafının da adada yerleşmiş BM parametreleri temelinde Kıbrıslı Türklerle yeni bir ortaklık kurma konusunda samimi olduğunu göstermesi gerekmekte.
Kıbrıs Türk tarafı müzakere masasında yapıcı ve samimi bir tutum göstermesine rağmen, Rumların isteksizliği nedeni ile süreçte istenilen ilerleme henüz maalesef elde edilebilmiş değil.
Rum tarafı 1968 yılından beridir devamlı olarak masaya,adaya tek başına hakim olabilmesini sağlayacak görüşler koymaktadır. Rumların bu davranış ve tutumları iki taraf arasında yakınlaşma sağlanmasını engellemektedir
Rumların herhangi bir takvimi ve BM’nin sürece aktif katılımını reddetmeleri, çözüm sürecini sonu belirsiz bir yola sokmakta.
Kıbrıs Türk tarafının sonu gelmeyen müzakerelerin tutsağı olmaya devam etmesini ve sonsuza dek dünyadan soyutlanmasını kimsenin beklememesi gerekmektedir.
Müzakereler 43 yıldır devam etmektedir ve artık daha fazla devam etmesininde kabul edilemez bir olgu olduğu gerek BM’de, gerekse de AB’de yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır.
Cenevre’de yapılacak üçlü görüşmede müzakerelerin önünü açacak kararların alınamaması durumunda, sürecin geleceği ciddi bir belirsizlik içerisine girecektir. 2012 yılının ilk çeyreğine kadar Kıbrıs konusunda bir çözüme ulaşılamazsa, BM’nin görevi bunu açıklamak olmalıdır.
Zaten BM, gerek 4 Mart 1964 tarihinde aldığı 186 No.lu kararla gerekse de 18 Kasım 1983 tarihindeki 541 sayılı ve 13 Mayıs 1984 tarihindeki550 sayılı kararlarla da adada politik, sosyal, kültürel, dinsel ve ekonomik karmaşa yaratmakla sabıkalıdır. Bu yanlış kararlar nedeni ile Kıbrıs konusu bu günlere değin içinden çıkılamaz bir halde süregelmiştir.
BM, özellikle de 541 ve 550 sayılı Güvenlik Konseyi kararları ile Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole edilmesine araç olmakla tarihte benzeri olmayan bir insanlık suçu işlemiştir. Bu kararlar tavsiye nitelikli olmasına rağmen, maalesef bağlayıcı olmak şekline dönüşerek, Kıbrıslı Türkler ile dünya arasındaki bağların kopmasına yol açmıştır. Açıkçası BM kuruluş misyonunun aksine Kıbrıs Türk halkını dünyadan izole etmek gibi büyük bir yanlış yapmıştır.
BM Güvenlik Konseyi’nin bu davranış BM’nin 1948 kuruluş amacına da aykırıdır.
Müzakere sürecinin 2012 Mart ayına kadar bir sonuca ulaşamaması durumunda BM Genel Sekreterinin Kıbrıslı Türklere dünyadan soyutlayan, 18 Kasım 1983 tarihli 541 sayılı ve 13 Mayıs 1984 tarihli 550 sayılı kararlara alternatif olarak Kıbrıs Türk halkının dünya ile bütünleşmesini sağlayacak bir karar üretmesi ve Kıbrıs Türk halkı üzerindeki izolasyonların kaldırılması için inisiyatif yaratması gerekmektedir.
Uygulamaya, bir evvelki BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 24 Nisan 2004 referandumundan sonra yazdığı ama Güvenlik Konseyine sunulursa Rusya tarafından Veto edileceği söylenenKıbrıs Raporunun, Güvenlik Konseyine tekrar sorunsuz olarak sunularak kabul edilmesini sağlamakla başlayabilir.
BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan’ın söz konusu raporu, adaya çözümün ve kalıcı barışın gelmesinin ilk adımlarını oluşturabilir.
Prof.Dr.Ata Atun