Bağdat Yönetimi’nin çıkardığı yeni bir kararname[1] nedeniyle, proaktif bir dış politika sergileyen Türkiye’nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Kuzey Irak bölgesindeki bir petrol ve doğalgaz konferansına katılmasına izin verilmedi. Ayrıca yeni kararname nedeniyle, alınmış eski izin geçersiz hale geldi ve Bağdat’a izin verilmesi yönünde gönderilen nota da işe yaramadı.
Aslında Bağdat ile Ankara arasında vukuu bulan gerilimin yeni ortaya çıktığı söylenemez. Çünkü daha önce Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Erbil ziyareti sonrasında, Bağdat’a bildirmeden Kerkük’e geçmesi sonucunda da benzer tartışmalar yaşanmıştı. Irak’ta tutuklama ve idam kararı çıkan Tarık Haşimi’nin Türkiye tarafından korunması da aradaki gerilimin bir diğer boyutuydu. Hatta Bağdat tarafından Haşimi’nin geri verilmesi yönünde Türkiye’ye yapılan resmi başvuru da olumsuz sonuçlanmıştı, tıpkı sonrasında Türkiye’nin, doğrudan Erbil’e olmasa bile öncelikle Bağdat’a inmek istemesi gibi. Aradaki gerilimin çetin özünü oluşturan husus ise, Bağdat Yönetimi’nin açıkça karşı çıkmasına rağmen Ankara Hükümeti’nin, diğer birçok ülke gibi Erbil Yönetimi ile yaptığı petrol ve doğalgaz antlaşmalarıdır. Bu anlamda petrolün gerek Bağdat ile Ankara arasındaki gerekse Bağdat ile Erbil arasındaki tartışmanın ana iskeletini oluşturduğu ortadadır. Diğer konular ise sanki biraz teferruattır.
Petrol şüphesiz ki hala içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli enerji kaynağıdır[2]. Hem üretim için bir girdi hem de üretim sonucunda elde edilen bariz bir gelirdir. Bu anlamda “kara altın” sadece ülkeler arasındaki bir savaş nedeni olmakla kalmıyor, aynı zamanda aynı ülke içindeki farklı bölgeler arasında bile bir çatışma sebebi olabiliyor.
Bu anlamda, gelirini büyük oranda üzerinde bulunduğu enerji kaynaklarından elde etmeyi planlayan ve Irak merkezi yönetimini devre dışı bırakarak fiili bağımsızlık elde etme yolunda önemli adımlar atan Kuzey Irak yönetimi, şuan için planlarından geri adım atacak gibi görünüyor. Bugüne kadar her fırsatta Kuzey Irak yönetiminin arkasında görünen ABD ise bu sefer merkezi hükümet yanında saf tutmayı seçecek gibi. Bu durumu bir açıklığa kavuşturmaya çalışan bilim insanlarına göre, Irak’ta istediği iktidarı bir türlü inşa edemeyen ABD, her daim politik bir kaos ortamını ve siyasi bir bataklığı andıran Ortadoğu’da, Irak’ın merkezi ile ipleri tam anlamı ile koparmaktan çekinmektedir. Peşmerge Yönetimi yerine Merkezi Hükümet lehine bir tutum takınılmasının perde arkasında yatan sebep budur. Zira aksi takdirde, Şii Hilali’nin Ortadoğu’daki son halkası olarak görülen mevcut Irak Merkezi Hükümeti, Hilal’e açık bir şekilde eklemlenecektir.
Kuzey Irak yönetiminin bu sefer geri adım atmasına sebep olan bir diğer gelişme de, Peşmerge Güçleri ile Irak Ordusu arasında Suriye sınırında yaşanan gerginliktir. Bölgesel Yönetim lideri Mesut Barzani’ye göre her ne kadar Peşmerge Güçleri Irak Ordusu’nun bir parçası olarak görülse de, yer yer Irak içerisindeki farklı nüfuz küreleri çevresinde Irak Ordusu ile Bölgesel Yönetim’in güçleri arasında çatışmalar yaşandığı ve soğukkanlı bir güç mücadelesinin sürdüğü açıkça bilinmektedir.
Söz konusu çatışmalara karşı Maliki üç önemli adım attı: İlk olarak “siyasi Alzheimer” olmadığını göstermek isteyen Maliki, Barzani liderliğindeki Bölgesel Yönetim’in merkezi hükümet ile çatışması devam edecek olursa, merkezi bütçeden Bölge’ye düşen payın söz konusu bölgeye gönderilmeyeceğini açıkladı. İkinci olarak Maliki, el konulabilecek bütçe gelirlerine ek olarak, söz konusu koşullar altında rafine edilmiş ve işlenmiş petrol ürünlerinin Kuzey’e gönderilmeyeceğini açıkça ilan etti. En önemlisi de, İç İşleri Bakanlığı’na bağlı olarak Kerkük ve Diyala güvenlik güçlerinin birleştirileceğini açıkladı ki bu adım, Bölgesel Yönetim’in Kerkük bölgesindeki hak iddiasını boşa çıkaracak gibidir. Hatta daha sonra, Merkezi Yönetim ne kadar ciddi olduğunu göstermek için oluşturulan bu yeni birliğin adını “Dicle Operasyonlar Komutanlığı” olarak açıklanmıştır. Erbil Yönetimi de bu hamleyi gördüğünü göstermek amacıyla, Kerkük’e 10 kilometre mesafede zırhlı bir Peşmerge taburu yerleştirdi. Daha önce de Kürdistan Demokrat Partisi’ne bağlı bir birlik Kerkük’e 20 kilometre yakınlıkta konuşlanmıştı.
Sonuç olarak, neredeyse 20 ülkenin iş yaptığı Kuzey Irak bölgesine Türkiye’nin sırtını çevirmesinin ne kadar mümkün olduğunu ilerleyen zaman gösterecektir. Yalnız kesin olan bir gerçek vardır o da, gerek iki ülke arasında gerekse Bağdat ile Erbil arasında yaşananlar zararlı çıkacak yegâne varlık, “petrol zedeler” olarak da tabir edilebilecek vatandaşlardır. Çünkü gerek petrolün günlük hayatta girdi olarak kullanılmasında, gerekse petrolden elde edilecek gelirin merkez ile çevre arasındaki dağıtımında etkilenecek tek varlıklar vatandaşlardır. Bu anlamda, birbirlerinin vahşi doğalarını terbiye ettiklerini düşünen tarafların aslında vatandaşların gelecekleri ile oynadığı bariz bir şekilde ortadır. Sorunun esas nirengi noktası budur. Taraflar arasındaki gerilime bir de bu açıdan bakılması taraflar açısından oldukça yararlı olacaktır.
Deniz TÖREN
[1] Uluslararası uçuşlara yönelik söz konusu kararname ile artık, Erbil’e gitmek isteyen tüm tarife dışı uçaklar, önce Bağdat’a inmek için izin istemelidir. Gerekli iznin merkezden verilmesi durumunda uçuş gerçekleştirilebilmektedir.
[2] Neredeyse tüm ekonomik işleyişi bunun üzerine kuran ve “Petro-devlet” olarak anılan Rusya Federasyonu bunun en büyük kanıtıdır.