Suriye Olayları ve Türkiye
Suriye de çalan çanların sesi, Türkiye de çoktan yankılanmaya başladı bile.
Arap baharında yaşanan isyanla kuzey Afrika’dan Türkiye’nin en uzun sınırına sahip ülke olan Suriye’ye kadar ulaşmıştır. Başta reform talepleriyle yapılan gösteriler, daha sonrasında Şam yönetiminin sert müdahale göstermesi Suriye halkının uzun süredir mağdur olduğu yönetimin değişmesi amaçlı yapılır hale gelmiştir. Esad yönetiminin yapılan gösterilere gösterdiği aşırı sert tutumla birlikte olayları kontrol altına aldığını zannetmektedir. Mısır ve Libya’ya bakıldığı zaman aynı şekilde Şam yönetimi tarzında verdiği sertlik işe yaramamış Kaddafi kötü bir son ile biten yaşamı hüsnü mübareğe demir kafesin yolunu göstermiştir. Bu şunu göstermektedir ki demokrasi Arap dünyasına uğramış ve karşısında hiçbir dikta rejiminin duramayacağıdır. Suriye’de mart ayından beri devam eden ayaklanmalarda halk hareketi rejim tarafından kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışılmış ciddi bir sonuç vermemiştir.
Yaşanan olaylar uluslararası alanda sert tepkiyle karşılaşırken Türkiye Suriye’ye gerekli yaptırımlar uygulamaktadır. Bunun en önemli örneği Dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriyeli muhaliflerle bir kez daha bir araya gelmesi ve Türkiye’nin Esad rejiminin sonra ermesi gerektiği görüşünü yansıtmaktadır. Türkiye’nin yansıra Arap birliğinde Suriye’ye karşı 16 kasıma kadar süre vermesiyle uluslararası bakımdan şiddet artırıldı. Esad rejimi gittikçe dar alan kapana sıkışmış görünmektedir. Suriye de yaşanan olaylar Türkiye açısından önemlidir Zira Türkiye dış işleri bakanı Esad yönetimi için görüşlerini açıkça belli etmiştir. Suriye de Esad yönetiminin halkına uyguladığı orantısız güç sadece Türkiye de değil uluslararası kamuoyunda tepkiye yol açmış, Esad yönetimine uluslararası alanda başta Türkiye olmak üzere birçok devlet reform çağrısı ve orantısız güç kullanımı durdurması için çağrı yapmıştır. Ancak Şam yönetimi kendi bildiğini okumakta kararlı gözükmekte Peki, bundan sonrasında ne gibi gelişmeler olacaktır? Suriye de Esad rejiminin ayakta kalmasının sebebi muhaliflerin birlik olmaması mıdır ? keza sürece bakıldığında Ankara’da Suriyeli muhaliflerle görüşmeler gerçekleştiriliyor ve “Esad rejimine karşı birlik olun” çağrısı yapılıyor. Buna karşılık Suriyeli muhaliflerin halen tek bir ses haline gelemediği göze çarpıyor ki bu da rejimin ömrünü uzatan en önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye açısından bakıldığında Suriye ile ikili ilişkiler düzeltilmesi için uzun süre çaba gösterilmiş nihayet 2002 yılından itibaren 2 ülke arasında yaklaşımlar olmuş ancak Arap Baharı olarak lanse edilen Ortadoğu ve kuzey Afrika’daki halk ayaklanmaları Suriye’ye de sıçramasıyla birlikte Türkiye Suriye ilişkileri gerginleşmiş, Esad rejiminin halkına uyguladığı züllümle birlikte Suriye’den kaçan mültecilere Türkiye kucak açmıştır. Bu Suriye ve Türkiye arasındaki ilişkilerin tamamen bozulması anlamına da gelmektedir. Bununla birlikte 13 Kasım 2011 Pazar günü Suriye’de başkent Şam, Halep ve Lazkiye’de bir araya gelen Baas rejimi yanlıları, rejim lehinde gösteri yaptılar. Ancak bir süre sonra bu göstericiler grubu bir “güruh” haline gelerek Türk Büyükelçiliği ile diğer iki şehirdeki Türk konsolosluklarına saldırdılar. Saldırılar yalnızca elçilik protestoları ile kalmadı, karayolu ile hac vazifesini ifa ederek Türkiye’ye dönen hacılar da Suriye’de saldırıya uğradı. Suriye ile ilişkilerin gerilmesine neden olan bu olay, Türkiye’de büyük bir öfkeyle karşılandı. Suriye yönetimi Türkiye’yi karşısına aldıkça daha da dibe battığının farkına varamamaktadır. Suriye yönetimi Türkiye’den yapılan çağrılara kulak vermeli Bunun yanı sıra Türkiye’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımlardan sonra Arap birliği de Suriye üyeliğini askıya almış bununla birlikte bir dizi yaptırım kararları da almıştır. Buna rağmen Suriye yönetimi geri adım atmamakta ısrarlı, bu noktada sıkı destekçisi olan İran ve Rusya’nın her platformda Suriye’ye yapılacak olan askeri müdahaleye karşı sert tavır ortaya koymalarıdır. Ayrıca İran’ın Amerika’nın ıraktan çekilmesiyle daha çok söz sahibi olmayı planladığı göz ardı edilemez bir durum bu noktada Türkiye’ye baskı yapmaktan çekinmeyeceği açık. Bu durumda uluslararası müdahaleden söz edilirse uluslararası hukuk açısından meşru kabul edilmesi için 2 seçenek bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi BM güvenlik konseyinin alacağı kara doğrultusunda hareket edilmesi ancak bu noktada Çin ve Rusya’nın kesin tavırları bu müdahaleyi meşruluğunu kaybettiriyor. Diğer bir seçenek ise NATO ancak NATO’nun da müdahale edebilmesi için Arap Ligi’nin çağrısını alması ya da bir NATO ülkesine yapılan saldırıları NATO’ya yapılmış kabul etmesi ile mümkün gözükmektedir. Bu seçenekler dışındaki müdahaleler uluslararası hukuka uygun olmayacaktır. Bu noktada bölgede en kritik görevi Türkiye üstlenmektedir.
Türkiye açısından bakıldığı takdirde Suriye konusunda pasif bir politikadan uzak durmalıdır ki dış işlerine büyük görev düşmektedir. Her atılacak adım dikkatlice değerlendirmelidir. Görüldüğü gibi Suriye de yaşanan her olay Türkiye’yi etkilemektedir. Geçmişte Baas rejiminin Türkiye’ye karşı terörü kullanması aynı şekilde Esad babasının yolundan gidip terör kartını Türkiye’ye karşı kullanma olasılığı yüksektir. Bu açıdan Türkiye acilen Suriye’ye karşı sert politikalar uygulaması gerekmektedir, Eğer Suriye sınırını uluslararası müdahalelere açık bırakırsa ilerde daha büyük sorunlar gerçekleşebilir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye Suriye olaylarını kendi iç meselesi gibi algılamalıdır. Kısacası Türkiye kendi çıkarından çok bölgede refah ve huzur ortamını bütününe yaymayı amaç edinmelidir. Türkiye bölgede barışı sağlamalı Suriye’nin geleceğinin Libya’ya mısıra benzemesi için atacağı adımlara dikkat etmelidir. Çünkü Türkiye bölgede her uygulayacağı politikanın kendisine ilerde zarar veyahut yarar sağlayacağını iyi hesap etmelidir.
Volkan TÜRKMEN
Trakya Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü