ÖZET
Son dönemlerde dünya devletleri şaşkınlık ve korku içerisinde terör olaylarına tanıklık ederken; bununla birlikte eş zamanlı olarak “Büyük Ortadoğu Projesi”(BOP) olarak bilinen ‘’Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık Projesi’’ tekrar gündemde canlılığını sürdürmektedir.
Özellikle, ABD’nin Irak’ı işgalini izleyen ve bunun yol açtığı sorunların yoğunlaştığı aşamada Büyük Orta Doğu Projesi’ni yeniden canlandırmaya çalışması, bölge ülkelerinde, demokrasi, insan hakları, ekonomik kalkınma, eğitim gibi masum amaçların perde arkasında art niyet ve düşüncelerin bulunduğunu düşündürmekte, bunların teşhis ve tespit edilmeleri önem taşımaktadır.
TARİHİ AŞAMALAR
BOP’un hazırlanış gerekçelerini ortaya çıkarmak ve uygulamanın nasıl olabileceği hakkında öngörülerde bulunmak için tarihi saptamalar yapmak uygun olacaktır. BOP’un diriliş noktası, 11 Eylül 2011’deki uçaklı intihar saldırılarıyla ABD’yi çok ciddi bir şekilde sarsan ve bütün dünyaya korku veren “küresel terörizm”dir.
Küresel terörizmin temel nedeni ve kaynağı ise, kökten dinci İslami ideolojinin yanı sıra, günümüz dünyasının zengin ve yoksul ülkeleri arasında var olan uçurum boyutlarındaki gelir dengesizliğidir. Nedeni Batının çıkarına işlemiş olan bu dengesizlik farklı bir şekilde olmakla birlikte günümüzde de sürmekte ve özellikle İslam coğrafyasını vurmaya devam etmektedir. ABD’nin, kurmaya çalıştığı; BOP ile planladığı ve kendisine bağlı bir hegemonya oluşturmak istediği bu düzen, küresel terörizmi bitirmenin imkânsız olduğu gerçeğini anlamıştır. Zira bu anlamda ortaya çıkan bu hegemonya düzenine başkaldıran insanların, sömürgecilerin modern silahlarına karşı verilecek bir mücadelede kendi göğüslerinden başka silahları yoktur.
Radikal İslam’ın böylece yaygınlaşmasında ve bu kadar korku dolu olmasında 1970’li yıllarda Başkan Carter döneminde yürürlüğe giren “Yeşil Kuşak Projesi”nin katkısı büyüktür… Komünizmin dinsizlik(ateizm)yaklaşımı ve bu yaklaşıma karşı İslam’ın takındığı sert tutum nedeniyle “İslam’ın komünizme karşı bir kalkan olabileceği” görüşüne dayanan ve İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında ABD Başkanı Truman tarafından yürürlüğe konan “Komünizmi Çevreleme Stratejisi”nin bir /uzantısı olan bu proje, Sovyetlerin Afganistan’ı işgaliyle birlikte yeniden yürürlüğe konulmuştur. Sovyetlere karşı direnen farklı kabilelere mensup Afganların ortak kimliği “İslam” olduğu için, silah yardımları yanı sıra, İslam kimliğini güçlendirecek ilahi doküman yardımları (binlerce Kuran-ı Kerim’in bastırılıp dağıtılmış) yapılmış ve Pakistan’daki mülteci kamplarına sığınmış yüz binlerce Afgan’a dini ve askeri eğitim verilmiştir.
Aynı zamanda Orta Asya’daki “İslamcı Uyanış Hareketi”ni de tetiklemeyi amaçlayan bu proje, başta El Kaide terör örgütü olmak üzere, günümüzün köktendinci İslami terör gruplarının tohumlarını atmış ve yeşermesini sağlamıştır. Kendi yarattığı canavarın öldürücü saldırılarına maruz kalan ünlü Dr. Frankeştayn gibi, Amerika da kendi yarattığı köktendinci bir terör örgütü tarafından yıllar sonra ağır yaralanmış; Ussame Bin Laden, Amerikan halkına, 2. Dünya Savaşı’ndaki Pearl Harbour baskınından sonraki en büyük felaketi ve acıyı yaşatmıştır. “Kızıl tehlikeye karşı yeşil panzehir” yıllar sonra ters tepmiştir.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’NİN DOĞUŞU
Başta da belirtildiği gibi, BOP’un çıkış noktası, 11 Eylül saldırılarıdır. Bu saldırı, küresel terörizmin hangi boyutlara ulaştığını bütün dünyaya göstermesi bakımından da önemlidir. Bir başka önemi de, o güne kadar klasik yöntemlerle yürütülen küresel terörle mücadelenin bir işe yaramadığının anlaşılmasını sağlamasıdır. Çok bilinen bir uyarıdır: “Sıtmadan kurtulmak için sivrisinekleri öldürmek yetmez; esas olan bataklığı kurutmaktır.” Amerika geç de olsa bunu algılamış ve “terörist üreten bataklıklar nasıl kurutulur” arayışları BOP’un doğuşunun temelini oluşturmuştur.
Önce bataklığın veya bataklıkların nerelerde olduğunun belirlenmesi gerekiyordu. Aslında görüntü çok netti. Gerek 11 Eylül 2001’de olsun gerekse bu tarihten önceki yıllarda olsun ABD’yi vuran tüm saldırılar, Vahhabilik (6) ( http://www.yenisafak.com/diziler/vahhabi/ ve http://www.ayandeh.info/English/htfile/sacramento.htm )’ten güç alan köktendinci İslamcı örgütlerin eseri idi. Bu örgütlerin yetiştiği bataklık ise, Amerikalılara göre, Moritanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan ve 50’yi aşkın ülkeyi (7) kapsayan İslam coğrafyası idi. Bu bağlamda, ABD yönetimlerine ve CIA’ya stratejik ARGE hizmeti veren “RAND Cooperation” adlı bir düşünce (think-tank) kuruluşu tarafından, “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler” başlıklı (8) (http://www.rand.org/publications/MR/MR1716/M R1716.pdf ve http://www.rand.org dan Fuller, 1991: 17-44), (Henze, 1993: 5-52) 88 sayfalık kapsamlı bir rapor hazırlanarak Bush yönetimine sunuldu. “İslam ve Müslümanlar, Batı demokrasisi değerlerine ve küresel düzene uyumlu hale getirilemezse, medeniyetler çatışması olasılığının yüksek olduğu” tezinden yola çıkılan bu raporda, İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına dair bir strateji öneriliyordu.
TÜRKİYE’NİN DURUMU
TSK’nin sert uyarıları nedeniyle artık resmen dile getirilmekten kaçınılsa bile, Türkiye bu projede hala “ılımlı İslam için örnek / model ülke”dir. Bu nedenle Türkiye’ye doğrudan veya dolaylı ekonomik yardım ve yatırımlar artarak devam edecek; ancak bu yardımlar ABD’ye bağımlılığı arttıracak mahiyette olacaktır.
Türkiye ABD tarafından Orta Doğu ülkesi olarak değerlendirilip desteklense de ORTA DOĞU ülkeleri tarafından pek öyle görülmüyor. Özellikle ABD’nin Türkiye için “ılımlı İslam” yakıştırması, batının ülkemize bu bölgede çizmeyi planladıkları imajın tanımıdır. Her ne kadar çeşitli dönemlerdeki Türkiye’nin hükümet politikaları bu tanım doğrultusunda hareket etmeyi içeriyorsa da, Türkiye’nin nüfusunun %98’e yakın kesimi Müslümansa da bu tanım “laik hukuk devleti” ilkesine aykırıdır ve devlet politikası olması şiddetle reddedilmektedir. Zira bu tanıma göre hareket etmemiz, ABD’nin Türkiye’ye Orta Doğu’da çizdiği yörüngeye girmesi ve biçilen rolü oynaması anlamına gelmektedir.
BOP kapsamında İran, Suriye ve Irak üzerine yapılacak askeri zorlamalarda, bu ülkelerin komşusu Türkiye’den yararlanmak maliyet ve etkinlik açısından en uygun yol olarak görüldüğünden; gerek ikili (Türk-Amerikan) gerekse NATO kapsamlı müdahaleler için TSK’dan ortak askeri harekât ve/veya destek talepleri olabilecektir. • İkinci Irak Savaşı öncesi TBMM’nde yaşanan “tezkere reddi” gibi hadiselerin yaşanmaması için, köklü ve güçlü partilerinin ılımlı İslam ile kucaklaşmasını sağlayacak çabalar yoğunlaştırılacaktır.
BOP’ TA TÜRKİYE İÇİN TASARLANAN ROL
Görünürdeki haliyle Türkiye’ye biçilen rol;
Bölgeye hem ekonomik yapısıyla hem de demokratik yapısıyla ‘model ülke’ olarak öncülük etmesi,
Batı ile ORTA DOĞU arasında köprü görevini yerine getirmesi,
Ülkemize yapılacak yabancı yatırımlarla Orta Doğu ekonomisinin lokomotifi olması şeklindedir.
BOP’un Türkiye’ye etkilerini anlayabilmemiz için değinilmesi gereken birincil temel nokta “model ülke” deyimiyle ne anlatılmak istendiğidir. Çünkü bu tanımdaki Türkiye, ORTA DOĞU ülkelerinde modelliğinin kabullenmesine yönelik “Nostaljik Makyajlı” bir görünümdedir. Nostaljik Makyaj tabiri, Türkiye’nin geçmişte bıraktığı eski yapısının, daha doğrusu Osmanlı’dan miras kalan ama yeni laik Türkiye Devleti tarafından reddi miras konusu olan yapının varmış gibi lanse edilmesinden ya da edilmeye çalışılmasından gelmektedir. Bu makyaj yıllardır tam üyelik için uğraştığımız AB yolunda ayağımıza gizli bir pranga vuruyor. Türkiye, demokratik yapısında hep laikliği ön planda tutarak bürokrasisini oluşturuyor ve hatta bazı yönleriyle batıdan daha kararlı uygulamalar yapıyor ancak dışarıya yansıtılan imajımız hep AB’ye üyelikte yetersiz bir İslamcı Türkiye biçiminde oluyor. Yani BOP’ta bize biçilen ve giymemiz arzulanan kaftan, AB’nin baştan beri üzerimizden çıkarmamızı şart koştuğu çuha ile aynı. Olup biteni kendisine yakışır bir karmaşıklıkla ifade etmek gerekirse, onlar öylesiniz diyorlar, diğerleri öyle olmamalısınız diyor. Zaten analitik bir yaklaşım BOP’taki “Model ülke” kavramının ne kadar havada kaldığını hemen ortaya çıkarır. Çünkü bir tarafta model olarak gösterilen Türkiye’nin kuruluşu ve demokratikleşme serüveni var, diğer tarafta halen krallıkların hüküm sürdüğü bir Orta Doğu var. Demokrasinin tepeden inme biçimiyle başarılı olamayacağının II. Körfez Savaşıyla birlikte Irak’ta ispatlandığı düşünülürse projenin bu modellik ayağının sakat kalmış olduğu görülüyor.
İkinci olarak Türkiye’nin Orta Doğu’daki ilişkileri göz önüne alındığında aslında bu projedeki, Orta Doğu ile batı arasında köprü işlevi görmesi yönündeki ayağının da pek sağlam basmadığı görülecektir. Her ne kadar malum bölgeye yönelik son dönem dış politika denemeleri başarılıymış gibi görünse de bölgede halen Türkiye ile işbirliği konusunda ortak bir görüş oluşmuş değil. Zira Türkiye’nin batı ile birlikte hareket eden bir izlenimde olması, bölgede öcü görünümündeki ABD ile müttefik olması, laik-Kemalist bir yapıya sahip olması, Müslüman Orta Doğu ülkelerinin Türkiye ile bir güven sorunu yaşamasına neden oluyor. Güven temelli bir görev olan köprü işlevinden yoksun Türkiye’nin, BOP’ta kendisine biçilen rolü başarıyla oynayabilmesinde göz ardı edilebilecek bir sorun değildir. Diğer taraftan Türkiye’nin görevini başarıyla yerine getirememesinin göz ardı edilmesinin, aynı zamanda TC’nin çıkarlarını elde edememesinin de ABD tarafından göz ardı edileceğinin kanıtı sayılabilir. Ancak ABD Orta Doğu’daki çıkarlarını riske edemeyeceği için apayrı bir oyun içine girmiştir. Türkiye-İsrail ilişkileri son dönemde kopma noktasına gelmiş, iki ülke arasında soğuk diplomasi diyalogları son dakika haberleri olarak dünya gündeminde yer almıştır. İşte bu noktada yapmaya çalıştığımız analitik incelemenin içerisine bir iki yorum cümlesi de katmak gerekirse; ABD’nin bu yaşanan krizde İsrail yanlısı bir tavır sergilememesinin nedeni, Türkiye’nin Orta Doğu’daki imajını düzeltmesine imkân tanımaktır.
SONUÇ
ABD, BOP’u yaşama geçirmede son derece kararlı gözükmektedir. Bunun dışında karşımızda batıya oldukça meyilli bir Türkiye modeli vardır, Orta Doğu’da kaybettiği prestiji yeniden kazanma çabasının temelinde “muhafazakârlık” mı yoksa “BOP” mu var? Pek belirgin değil. Aynı şekilde hükümetin, AB’nin GAP’ını mı yoksa ABD’nin BOP’unu mu seçeceği konusunda kararsız, AB ve ABD her ne kadar birbirinin doğal müttefiki görünse de aslında birbirinin doğal “rakibi” şeklinde görülmektedir.
Ancak üzerine stratejik enerji kaynaklarının kontrolüne yönelik “sömürgecilik ruhu taşıyan” ulusal çıkarlar ile ideolojik dayatmalar monte edilirse, sona eren “Soğuk Savaş” döneminin ardından, bütün dünyaya daha büyük acılar getirecek “Yeşil Savaş” döneminin başlaması kaçınılmaz olacak ve 21. yüzyılın savaşlarının medeniyetler arasında bir savaş olacağını, savaşın taraflarının Müslümanlarla Hıristiyanlar olmakla birlikte, bunun dinler savaşı değil, dinlerde kendisini gösteren farklı uygarlık düzeyleri arasında geçeceğini ileri süren Huntington hep hatırlanacaktır.
ABD ve müttefikleri tarafından yanlış adımlar atılmasını önleyebilmek için, BOP’un hedef ülkelerinin, Proje ile ilgili tüm uluslararası çalışma ve toplantılara – Projeye karşı olsalar bile kesinlikle katılması ve projeyi “BM onaylı ve destekli hale dönüştürme çabası göstermesi gerekir. Projenin sadece ABD çıkarları çerçevesinde gelişmesine engel olunmalıdır. Dünya siyaset arenasının güçlü devletleri ve BM, ABD’nin Irak’ı işgalinde takındıkları umursamaz tavrı yinelerlerse, ABD’nin 21. yüzyılın ilk çeyreğini bütün dünya için kabusa çevirmesi içten bile değildir.
Yunus Emre BENLİ
Trakya Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
SON NOTLAR
(1) Bu proje başlangıçta Türk ve dünya kamuoyuna “Greater Middleeast Project”, yani “Büyük Ortadoğu Projesi” ya da (daha doğru bir çeviriyle) “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi” adıyla sunulmuştur. Buradaki “genişletilmiş Ortadoğu” deyimi, Amerikan siyasetinin klasik ‘Ortadoğu’ algılamasındaki sınırların, Kuzey Afrika ve Yakın Doğu’yu da kapsayacak şekilde genişletilmesi nedeniyle kullanılmaktadır. Daha sonraları, ‘Ortadoğulu’ imgesinden hiç de hoşnut olmayan bazı ülkeleri (Fas, Tunus ve Cezayir) tatmin için, “Kuzey Afrika” deyimi eklenerek “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi” olarak adlandırılmaya başlanmıştır. (Bu yıl Mayıs ayı içerisinde Harp Akademilerinde düzenlenen “Türkiye, NATO ve AB Perspektifinden Kriz Bölgelerinin İncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri” konulu uluslararası seminerde bir bildiri sunan Cezayir asıllı Fransız bilim adamı Prof. Dr. Benchenane, Magrip (Kuzey Afrika) ve Maşrık (Ortadoğu) tanımlamalarına açıklık getirerek, Kuzey Afrika ülkeleri ile Ortadoğu ülkelerini aynı kefeye konulmasından duyulan Arap rahatsızlığına uzun uzun değinmiş; bilahare söz alan Cezayir büyükelçisi de bu konuda ABD’ye yönelik oldukça sitemkâr bir konuşma yapmıştır.) Ancak, bu konuda var olan kavram kargaşasına bir yenisini daha eklememek için bu yazıda, Türk kamuoyunda yaygın olarak kabul görmüş olan “Büyük Ortadoğu Projesi” deyimi kullanılmıştır.
(2) Bu sözlerden, masum insanlara karşı cinayetler işleyen terörizmin savunulduğu sanılmamalıdır. Yapılmak istenen küresel terörizme neden olan koşulları izah edebilmektir.
(3) Marshall yardımından yararlanan ülkeler şunlardır: Türkiye, İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Hollanda, Lüksembourg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka, İsveç ve -sonradan- Almanya. Türkiye bu yardımlardan hem Batı Avrupa ülkeleri kadar yararlanamadı, hem de aldığı hibe ve kredileri uygun kullanamadı. Bunun sonucu, bırakınız güçlenmeyi, o yıllarda bir bakıma ABD’nin uydusu haline geldi.
(4) Yüz binlerce yaşama mal olan Kore Savaşı (1950) ve Vietnam Savaşı (1963-1967), “Komünizmin Çevrelenmesi Stratejisi”nin bir sonucudur. Deklere edilen açık amaçları; küresel terörizmi yok etmek, ülkeye barış ve demokrasi getirmek, kitle imha silahlarından arındırmak olan Afganistan Savaşı (2002) ve Irak savaşları (1991 ve 163 2003), aslında Brzezinski’nin fikir babalığını yaptığı “Avrasya’nın Kontrolü Stratejisi”nin bir sonucudur.
(5) Örneğin, ABD’nin en önemli resmi stratejik kaynaklarından biri olan “Milli Savunma Üniversitesi Milli Stratejik İncelemeler Enstitüsü”nün 1999 yılı stratejik değerlendirmelerinde Taliban ve Ussame Bin Ladin’e dikkat çekilmiş olmasına rağmen, küresel terörizmin imkân ve kabiliyetleri “en kötü senaryolar” içerisinde yeteri ağırlıkta yer almamıştır. Ayrıntılar için bkz:
(6) Günümüzdeki pek çok İslamcı örgütün ideolojisini oluşturan Vahhabilik, 18. YY’da Muhammed bin Abdülvahhab’ın etkisiyle oluşan dinsel ve siyasal bir akımdır. S. Arabistan’ın resmi mezhebi de olan Vahhabîliğe göre; İslam’ın öngördüğü yoldan ayrılanlara her türlü şiddetin uygulanması vacip olup, bunların canına kıymak ve mallarına el koymak helaldir. (7) Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bahreyn, Bangladeş, Benin, Bosna Hersek, Birleşik Arap Emirlikleri, B.Fasso, Cezayir, Cibuti, Çat, Endonezya, Fas, Gabon, Gana, Gambiya, Gine, G.Bissav, Irak, İran, Kamerun, Katar, Kazakistan, Kırgızistan, Komoros, Kuveyt, Libya, Lübnan, Maldivya, Malezya, Mali, Mısır, Moritanya, Mozambik, Nijer, Nijerya, Pakistan, Senegal, Somali, Sudan, Suriye, Suudi Arabistan, S.Leon, Tacikistan, Tunus, Türkiye, Türkmenistan, Uganda, Umman, Ürdün, Özbekistan, Yemen.
KAYNAKÇA
Kitaplar
BRZEZİNSKİ, Zbigniev, (1997) : Büyük Satranç
Tahtası: Amerikanın Önceliği ve Bunun Jeostratejik
Gerekleri, Sabah Kitapları, İstanbul
CHOMSKY, Noam, (2002) : Amerikan
Müdahaleciliği, Aram Yayıncılık
FULLER, Graham, (1993) : Siyasal İslamın
Geleceği, Timaş Yayınları.
HUNTİNGTON, Samuel P., (1993) : “The Clash
Of Civilizations?”, Foreign Affairs, Vol. 72, No. 3,
Summer 1993
KİSSENGER, Henry, (2000) : Years of Renewal,
Easton Press, New York
164
ORAN, Baskın, (2001) : “Dönemin Bilançosu”
Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne
Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt.I, İstanbul,
İletişim Yayınları
Gazeteler
Khaleej Times, 13 Eylül 2004
Radikal Gazetesi, 20-3-2004