Bu kavram ilk olarak Napolyon sonrası dönemde devletlerarası ayrım ve dünya ölçeğinde etkili olan güçleri ayırt etmek amacıyla kullanılmıştır. Günümüz Türkçesi ile ‘Büyük Devletler’, Büyük Güçler anlamına gelmektedir. Genel olarak ise ekonomileri, dış siyasetleri ve askeri güçleri ile küresel alanda etkisi olan devletleri kapsamaktadır.
Morgenthau’ya göre Güç; coğrafya, doğal kaynaklar, endüstriyel kapasite, ulusal moral, ulusal karakter gibi unsurlardan oluşmaktadır. Ancak bir devletin bu unsurlara sahip olması Morgenthau mantığından hareketle tek başına yeterli görülse bile, Holsti ve diğerleri için bunların güç olarak tanımlanabilmesi için diğer ülke ve ülkelerin davranışları üzerinde etki yapabilecek biçimde olmalı, başka bir deyişle devlet bunları siyasal amaçları doğrultusunda kullanabilmelidir. Çünkü geçmişte olduğu gibi, günümüzde de büyük devlet yani büyük güçler sıralamasında devletlerin sahip oldukları gerçek kapasiteden çok bunları dış politikada nasıl kullanabildikleri esas alınmaktadır.
Bu bağlamda dünya tarihi boyunca birçok ulus ve krallıklar dünyanın zirvesinde yer almışlardır. Dünyanın her dönemi belli güçlerin egemenliği altına geçmiş ve günümüze kadar böyle sürmüştür. Tarihe baktığımızda güçlü imparatorluklardan aklımıza ilk gelenler genelde; Hun, Roma, Osmanlı İmparatorluğu ve Çinlilerin Asya’daki hanedanlıkları diyebiliriz. Zamanla güçlerini yitiren bu İmparatorluklar yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve hatta bazıları tamamen tarihe karışmıştır. Yakın tarihimizde ise Almanların Hitler üzerinden güç gösterilerinin ardından Sovyetler ve Japonlar Doğu’da parlamıştır. Tüm bunların karşısına İkinci Dünya Savaşıyla birlikte ABD çıkmış ve 2000 yılına kadar liderliğini açık ara sürdürmüştür. Daha sonra ise Çin ve Rusya arayı kapamış, ABD ise uygulamış olduğu savaş yanlısı politikasından oldukça zarar görmüş ve ekonomisi çökmüştür. Bu durumda güç dengesi Batıdan, Doğuya kaymaya başlamıştır.
Günümüz ‘’Dünya Güçlerini’’ değerlendirecek olursak ilk sırayı ABD’nin alması çok olasıdır. ABD her ne kadar son zamanlarda yapmış olduğu ekonomik kriz ve savaşlara harcadığı paralarla eski gücünü kaybetmiş olsa da hala bir numarayı elinde tutuyor. Dünyadaki etki alanı açısından oldukça yayılmıştır. Bunu Amerikan medyası ve İngilizcenin dünya üzerindeki etkisinden anlayabiliriz. Nükleer silahlara olan hakimiyeti ve BM, IMF ve Dünya Bankası ile olan yakın ilişkileri onu süper güç konumuna getirmiştir. Amerikan piyasaları ise en çok kazanan firmalar arasındadır. AR-GE alanında oldukça etkilidir. Tıp, bilim ve sanat alanı da buna örnektir. Ancak bu gücü; bir süre daha sürmekle birlikte, dünya gücünün artık tek taraflı olmadığını ve yavaş yavaş elinden çıktığının farkına varmalıdır.
Sovyetlerin dev mirasına sahip olan Rusya, enerji koridorları elinde büyük bir gücü barındırır. AB’nin enerji ihtiyacını tek başına karşılayabilecek olan Rusya, Soğuk diplomasi ile de dünya gündeminde yer almaktadır. Dünyanın en geniş coğrafyasına sahip Rusya bu topraklarda, onlarca nükleer silah ve tesis bulundurmaktadır. Çin’le olan tarihi bağları ve güçlü ordusu ile yer yer ABD’nin rakibi durumundadır.
Çin ise; zengin maden rezervlerine sahip olması ve yaklaşık 1,5 milyona sahip olan nüfusu ile büyük bir gücü elinde bulundurmaktadır. Çin’in her türlü üretimi üretecek teknolojiye sahip olması dünya dövizlerinin aktığı bir ülke konumuna getirmiştir. Dünyada 3 ülkenin sahip olduğu Uzay teknolojisine sahip olması diğer ülkeler tarafından dikkat çekmektedir. Merkez Bankasında 2 trilyon doları ve ABD hazine bonolarını elinde tutmasıyla ABD’ye rakiptir. Siyasi anlamda da tek parti ve sert hükümet sistemi ile dış dünyadan gelecek her türlü baskıya karşı koyabilir.
Fransa’nın sahip olduğu sanat ve kültürü köklü bir tarihe sahip olmasını sağlamıştır. Güçlü ordusunun yanında G8, G20, AB ve NATO etkin şekilde yer alıyor. Dev firmalara, zengin yatırımcılara ve başarılı sanatçılara sahip olması açısından önemlidir. Ayrıca başında Sarkozy gibi bir problem olmasına karşın söz sahibi ülkelerden bir tanesidir.
Tarihte geniş çaplı ticaret ve kıtalara yayılan sömürgeci yanıyla tanınan Büyük Britanya, ‘’Endüstri Devriminden’’ sonra dünyada dev bir hale gelmiştir. Dünyada birçok dev şirkete sahip olan, ordusu ve sahip olduğu nükleer silahların yanında sanattan kültüre birçok zenginliği içinde barındırmaktadır.
Bunların devamında; İsrail, Hindistan, Japonya, Almanya, İran, Pakistan ve Brezilya da yer almaktadır. Bu bağlamda Türkiye’yi ele alacak olursak ülkemiz kaynak ve potansiyel bakımından daha iyisini yapabilecek bir güce sahipken, elindekini belli ölçüde değerlendirebilmektedir. Genç nüfusu, coğrafyası, doğal güzellikleri ve zengin tarihi, kültürel yapısı ile dünyanın en gözde ülkeleri konumundadır. Kendi markasını oluşturmak anlamında sıkıntı yaşayan Türkiye, ithalat sebebi ile açık vermektedir. Tarım ve turizm anlamında ise güçlü sektörlerde yer alsak da potansiyelimizin altında kalmaktayız. Petrole olan bağımlılık ve başında bahsettiğimiz gibi dış güçlerin hakimiyetinden gerekli sıçramayı gösterememiştir.
Bunların yanında İsveç, Kanada gibi birçok ülkede bu duruma dahildir. Sonuç olarak diyebileceğimiz şey dünyada büyük güç olmak birçok aktörün etkin olmasıdır. Bunlar coğrafya, nüfus, tarih ve yönetim yapısından tutunda ekonomik, teknolojik ve dış aktörleri kullanması anlamında geniş bir çerçeve ile alınmalıdır.
Gamze KACAR
TUİÇ Stajyeri
Kaynakça:
http://blog.milliyet.com.tr/dunyanin-en-guclu-ulkeleri/Blog/?BlogNo=258473
http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_g%C3%BC%C3%A7
Tayyar ARI – Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika 5. Baskı syf: 120-125.