Sarajevo ile yolum 2010 yılının sonbaharında kesişti. Klasik bir tabir olan “her işte bir hayır vardır” sözünün anlamını buraya geldikten sonra daha iyi anladım. Herhangi bir Boşnak tarafımın ya da genel tabirle Bosna-Hersek’le herhangi bir bağımın olmamasına rağmen, Viyana Devlet Üniversitesi’nin yerine kendimi Bosna-Hersek’in başkenti Sarajevo’da, International University of Sarajevo’da 3.sınıf Uluslararası İlişkiler bölümü okurken buluverdim.
Okul ile ilgili detaylara girmeden önce, Sarajevo hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Tartışmaya ve yoruma açık olarak bir genelleme yapıldığında ‘Balkanların kalbi’ söylemi yaygın olarak “Belgrad” için kullanılır, çünkü eski Yugoslavya’ya başkentlik yapmış bir şehrin tarihi ve kültürel yapısı bu söze belki biraz daha “uygun”dur. Fakat bana göre Sarajevo ‘Balkanların kalbi’ söylemine layık olabilecek bir şehirdir.
Sarajevo; buradaki durum, yaşayış, göründüğünün aksine çok farklıdır. 20 sene önce “Avrupa’nın”, genel söylemde ise ‘İnsanlığın’ gözü önünde yapılan, utanç abidesi diye tabir edip, insanlık ayıbı diye niteleyebileceğimiz bir soykırımdan bahsediyoruz. O zamandan bu zamana, Bosna-Hersek yapanları ve yapılanları “unutmadan” yaralarını sarmaya çalıştı. Bunda özellikle son 10 senedir Türkiye Cumhuriyeti’nin rol aldığı ‘aktif Balkanlar politikası’ inkâr edilemez. Osmanlı’dan gelen ve günümüze kadar canlı kalmayı başarabilen kültür mirasını ve aynı zamanda tarihi paylaştığımız Bosna-Hersek ile ilişkilerimiz artık çok farklı noktalara gelmiş bulunmakta.
Bunun bir örneği de Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegovic’in vefat etmeden birkaç gün önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a “aynı kültürü ve tarihi paylaşan bu iki milletin yeni nesilleri için, Bosna-Hersek’te, Saraybosna’da bir üniversite açın” vasiyeti üzerine kurulan Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’dir.
Her ne kadar benim için “international” yani “uluslararası” olma kavramı koskoca bir soru işareti olsa da kurulduğu günden beri yavaş da olsa ilerleme kaydeden, Balkanların ortasında bir köprü vazifesi kuran bu kurumun bir öğrencisi olarak, okuduğum bölüm ve yaşadığım coğrafya bakımından kendimi şanslı hissediyorum. Sanırım, tek ayırıcı farkın “din” olduğu, üç farklı milleti içinde barındıran bir ülkede uluslararası ilişkiler okumak büyük bir fırsat. Soru işareti olan kısma gelince, sadece bir soru sorarak bunu sizlerin yorumuna bırakmak istiyorum. ERASMUS gibi uluslararası alanda herhangi bir öğrenci değişim (exchange) programına katılmayan bir okulun “internationality” yani ‘uluslararası olma’ anlayışından ne kadar bahsedilebilir? Bu konuda takdir sizlerin.
Okul ile ilgili biraz daha detaya inersek, yeni binamızın hizmete girmesiyle, Ilidza bölgesindeki bulunan üç üniversite içerisinde en güzel kampüse ve ortama sahip bir üniversite olduğumuzu belirtmek isterim. Sunulan bu imkânlardan ziyade Türkiye’den Bosna Hersek’e gelen Türk öğrencilerinin yerel halkta bıraktığı intibaya bakarsanız, pek de iyi değil. Özellikle ev sahibi-kiracı ilişkilerinden yola çıkarsak öğrenci davranışları konusunda maalesef çok iyi izlenim oluşturulduğu söylenemez. Çok açık konuşmak gerekirse bu durumun en büyük kabahatlisi kuşkusuz biz, burada okuyan Türk öğrencileridir. Kimse kimseyi kandırmasın, bırakılan izlenim gün geçtikçe kötüye gitmekte.
Unutmadan şu konuya da değinmek istiyorum. Dışarıdan bakıldığında, bazı özel ya da tüzel kişi, kurum ya da kuruluşlar yüzünden, Bosna-Hersek denilince kamuoyunda, aşırı muhafazakâr, yerine göre `radikal` İslamcı bir ülke portresi çizilmeye veya çizdirilmeye çalışılıyor. Nüfusa göre çoğunluk Boşnakların olsa da Merhum İzetbegovic’in de dediği gibi, ‘Bosna-Hersek sadece Müslümanlardan ve Boşnaklardan oluşan bir ülke değildir.’ Bu ülke içinde Boşnakların yanı sıra Sırp ve Hırvatlarda yaşamaktadır. Saraybosna’da bir kilisenin 100 metre çaprazında veya arkasında bir caminin olduğu, ezan seslerinin duyulabildiği gibi çan seslerinin de duyulduğu unutulmamalıdır. Buradaki Müslüman halk, kendi örf, adet ve göreneklerine gösterdiği saygıyı, diğer milletlerin inanış ve yaşam biçimlerine de gösterir. Fakat yukarıda da bahsettiğim gibi bazı kişi ve kuruluşlar yüzünden, Saraybosna’nın sanki cemaatlerin, vahabilerin fink attığı bir yer olarak lanse edilmesi bu ülkeye maalesef zarar vermektedir ve vermeye de devam edecektir.
Bunun aksi bir örnek verirsem, her yıl düzenlenen “Sarajevo Film Festivali” Bosna-Hersek’in dışarıya açılmasında çok önemli yeri olan bir organizasyondur. Balkanların en büyük ve Avrupa’da Cannes Film Festival’den sonra ikinci büyük film festivali olması hem Bosna Hersek’teki film sektörü hem de dış dünyaya verilen imaj bakımından ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu bizlere gösteriyor. Maalesef, malum kişi ve kurumların bu tarz festivallere dahi karşı çıkmaları, kendi çevrelerine nasıl bir “Bosna-Hersek” görüntüsü oluşturmaya çalıştıklarını bizlere gösteriyor.
Anlatılacak çok şey olduğundan konudan konuya geçmek mecburiyetinde kaldım fakat en nihayetinde size söyleyebilirim ki Sarajevo’ya gelin, Bascarsija’da bir `bosanska kafa` için, `cevapi` nin tadına bakın, Ferhadija caddesinde bir yürüyüş yapın. Kısacası, Saraybosna’nın tadını çıkarın, güzelliklerini keşfedin. Avrupa’nın orta yerindeki bu güzel Osmanlı mirasını birlikte keşfedelim, yaşayalım, koruyalım ve daha da güzelleştirelim.
Mustafa Burak ALAN
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü 3. Sınıf
Merhaba,
Türkiye’den Bosna Hersek’e öğretmenlik alanında Erasmus yapılabiliyor mu?