BRIC(S)’e Doğru Akan Vahşi Cennet: Avrupa Birliği

 

Son dönemde medya ve basında çıkan haberlere göre Avrupa’nın “Zenginler Kulübü” olarak tabir edilen Avrupa Birliği, pek de iç açıcı bir durumda değildir. Aslında dönemin liderleri arasında yapılan son zirvede alınan iki karar da bunu görmek mümkündür: İlki, parasız pulsuz kalan fakat Avrupalı ve Kuzey Amerikalılara göre dünya medeniyetinin doğduğu yer olan ve bundan dolayı özel imtiyazlara haiz olan Yunanistan’ın borcunun yarıya indirilmesidir. İkincisi ise parasız pulsuz kalan AB’nin dünya medeniyetinin yeni yükselen güçleri olan BRIC(S) ülkelerinden mali yardım istemesidir.

Alınan söz konusu kararlar, aynı zamanda, Dünya Devi’nin (ABD) ebeveynleri olan Avrupalılar ve AB ile ilgili birçok düşünce kalıbını da yerle bir etmiştir. Örneğin, II. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan “AB embriyosu” temelde Alman-Fransız işbirliğine dayanıyordu ve söz konusu iki ülke kimine göre Birlik’in motoru kimine göre ise lokomotifiydi. Lakin son yapılan zirveler göstermiştir ki, Almanya, Birlik’in tartışmasız lideridir ve Birlik içinde, altında imzasının olmadığı hiçbir karar alınamamaktadır. Bu dönemde Fransız lider Sarkozy’nin ise tek yapabildiği, zirvelerde Merkel’in yanında dolgu topuklu ayakkabılarıyla boy göstererek “Birlikteyiz.” havası vermesiydi. Kaldı ki, bunda da pek başarılı olduğu söylenemez. Çünkü Brüksel merkezli siyasi kaos/kriz gösterdi ki, Almanya tekrar bölgenin yeni devidir.

Ayrıca son alınan kararlar gösterdi ki Cameron, geldiği bölgenin temel karakteristiği olan Anglo-Sakson kurnazlığını fazlasıyla taşımaktadır. Avro Bölgesi’nde yer almayan İngiltere’nin, kriz döneminde, ne olursa olsun karar alma/verme mekanizmasından dışlanamayacağı yönündeki açıklaması ve tutumu bunun açık bir göstergesiydi. Sarkozy’nin ve Merkel’in acımasız eleştirilerine ve çıkışlarına rağmen neredeyse her zirveye katılan Cameron, aynı zamanda Doğu ve Güneydoğu Avrupalı liderler tarafından da öykülenir oldu. Diğer yandan söz konusu son zirve Cameron tarafından savaş-barış eksenindeki zirve olarak nitelendirilmekte, zirveden olumsuz bir sonucun çıkması durumunda Birlik’in tekrar II. Dünya Savaşı’na doğru yuvarlanacağı düşünülmektedir. Bundan dolayı, daha önce iki yüzyıl boyunca “dengenin dengeleyicisi” olan İngiltere’nin bu savaş-barış durumundaki dengenin de dengeleyicisi olması gerekir ki, Cameron’un zirvelere katılmasının bir diğer sebebini de bu oluşturmaktadır. Çünkü Merkel’in yanı sıra Cameron’a göre de, asırlardır Avrupalı uluslar tarafından birbirlerine karşı duyulan öfkenin, kinin ve nefretin sebep olduğu acılar tekrar yaşanmamalıdır ve her şeyden öte, Birlik’in birincil görevi budur.

Aslında liderler, maddi bir anlam içermeyen bu sözleri sarf ederek temeli maddi ve ekonomik olan Birlik’in içinde bulunduğu zor durumdan dünyanın gözünü başka yere çekmeye çalışmaktadır. Tabiri yerindeyse dünyaya, “Bizim birincil amacımız eski, kötü hatıraların tekrar yaşanmasını engellemektir. Ancak bu sağlanırsa; refahımızı arttırmayı, ticaret hacmimizi yükseltmeyi ve ülkeler arasındaki var olan duvarları düşürmeyi ve sonunda kaldırmayı düşünebiliriz.” mesajı verilmektedir. Bu mesaj ise ne yazık ki Birlik’in temel dinamiklerine tamamen aykırıdır ve bir yanıltma olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Çünkü Birlik’in kuruluş öyküsünü açıklamak için inşa edilen Uluslararası İlişkiler literatüründeki Avrupa Birliği Bütünleşme Yaklaşımları’nın her biri, liderlerin söylediklerini yalanlamaktadır.

Yeni İşlevselcilik’e göre, Birlik’le alakalı teknik ve ekonomik konularda başlayan işbirliği sıçrama etkisi (spillover effect) ile diğer alanlara sıçrayarak Birlik üyelerini, istemeseler de, kültürel ve siyasi alanlarda da işbirliğine yöneltecektir. Gümrük duvarlarının kaldırılması sonucu başlayan farklı ürünlerin sirkülâsyonu sonucunda ortaya çıkan gıda güvenliği sorunlarını çözecek ve gıda ürünlerinde bir standardizasyon sağlayacak siyasi kararların alınması buna bir örnektir. Demokratik Barış Teorisi’ne göre ise serbest piyasa ekonomisine sahip olan ve hukukun üstünlüğü prensibine inanan demokrasiler birbirleri ile asla savaşmazlar ya da son sürümüyle, savaşma ihtimalleri, demokrasi olmayan ve yukarıda dile getirilen değerleri taşımayan ülkelere göre daha düşüktür. Yukarıda örnekleri verilen her iki yaklaşıma göre de öncelik ticaretin arttırılması, ekonomide serbest piyasa ekonomisinin hâkim kılınması ve demokratikleşmenin hızlandırılmasıdır. Toplumlar arasındaki barış, güven ve istikrar bu alanlardaki başarıların meyvesi olarak ortaya çıkacaktır. Kısacası liderler, verdikleri mesajlar ile içinde bulundukları durumdan en az hasarla çıkmaya çalışmaktadır. Fakat Yunanistan-Avro-Birlik sarmalının yüksek kapasiteli bir domino etkisine sahip olduğu herkesin malumudur.

Son tahlilde denilebilir ki, Almanya’nın Birlik içindeki kudreti gün yüzüne çıkmıştır. Lakin herkes tarafından paylaşılan bir fikir var ki, bu da, bunun, Birlik’in diğer üyelerinin yararına olmadığı için Fransa’nın bugüne kadar Birlik’in diğer üyeleri tarafından Almanya’nın dengelenmesi amacıyla desteklenmişliğidir. Fakat bu desteğin gerçek anlamda Almanya’yı dengelemek için yetmediği, yaşanan son krizde ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, Birlik’in diğer üyeleri, Almanya’nın Birlik içerisinde daha fazla baskın hale gelmemesi ve kalıcı bir şekilde dengelenmesi için BRIC ülkelerine çağrı yapmışlar ya da yapmaya zorlamışlardır[1]. Amaç, olası bir domino etkisi nedeniyle oluşacak bir mali tsunaminin etkilerini en kısa sürede gidermektir. Araç ise Avrupa Mali Yardım Fonu’nun, en azından ilk etapta 1 trilyon avroya çıkarılmasıdır.

Avrupa açısından durum böyleyken BRIC ülkeleri açısından bu yardım çağrısı büyük bir siyasi fırsattır. Örneğin Rusya’nın “ortak ev Avrupa” konusundaki güvenlik temelli hassasiyetleri göz önüne alındığında ve söz konusu müzakerelere eski Sovyetlerin ön hinterlandına füze ve radar sistemleri inşa etmeye uğraşan ve bu yönde birçok antlaşma yapan ABD’nin ve NATO’nun dâhil edilmesi durumunda konunun ne kadar karmaşık ve makro boyutta olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu ise acil alınması gereken kararların daha ne kadar uzun süre beklenilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Çin ise hala “bekle ve gör politikası” uygulamayı sürdürmektedir. Fakat Avrupa açısından 3 trilyonu aşkın rezerviyle Çin, kaçırılmaması gereken büyük bir balıktır. Kaldı ki söz konusu Çin, krizin başlangıcından beri, Amerika’nın düşüşü ile görkemi sallantıda olan dolar rezervleri ile üslendiği rizikoların dağıtımı için yarım trilyon avro rezerv daha edinmiştir. Sessiz diplomasi yoluyla kulislerde dillendirilen ise Çin’in, ancak Amerika ve Avrupa’nın Çin’e karşı uyguladığı ticari kotaların kaldırılması durumunda fona para aktaracağı yönündedir[2]. Brezilya ise Avrupa’nın bu sorunu daha çok kendi içinde çözmesinden yanadır. Çünkü Brezilya, söz konusu yardımın büyük riskler içerdiği düşünmekte ve kendisinin yapacağı muhtemel yardımın ise IMF çatısı altında gerçekleştirilmesini arzu etmektedir. Bu sayede irtifa kaybeden bir ABD de olsa, yardımının eski dev ABD’nin garantisi altında olacağını düşünmektedir.

Tüm bunların yanı sıra, Avrupa Parlamentosu tarafından sürekli dile getirilen Rusya ve Çin içerisindeki insan hakları ve fikir ve ifade özgürlüğü ihlalleri üzerine iki ülke üzerindeki baskıların sona erdirilmesi, bu mümkün değilse bile bir süreliğine buzdolabına kaldırılması istenecektir. Çünkü Çin’in Doğu Türkistan bölgesinde, Rusya’nın ise özellikle hapishanelerde yaşananların gündemden birden düşmesi, iki hükümetin de işini kolaylaştıracaktır.

Kısacası; borç krizi Avrupa Birliği içerisinde bir kanser gibi yayılmaktadır. Diğer yandan, eskiden “bakir cennet” olarak isimlendirilen Avrupa, alınan sert tasarruf önlemleri sonucunda artık vahşi cennet olarak isimlendirilmektedir. Neticesinde Drang nach Süden (Güneye Hamle) içerisinde olan Almanya’dan ürken/korkan Almanya’nın diğer Avrupalı arkadaşlar ise BRIC(S)’e sarılmayı kendilerine uygun görmüşlerdir. Lakin bu sefer karşılarında güçsüz sarı benizliler (Asyalı BRIC üyeleri) olmayacak, beyaz olanlar (Rusya) ise kendilerinin istedikleri gibi davranmayacaklardır. Bu sefer satranç tahtası Avrupa üzerindedir ve bir tarafın bekleyecek çok zamanı varken; diğer tarafın ani olarak bir hamle yapması gerekmektedir. Oynan bu oyun ise, Einstein’ın İzafiyet Teorisi’nin temel tezi olan zamanın göreceliliğini bir kez daha kanıtlayacaktır. Çünkü Avrupa için bir saniye bir gün gibi geçecekken; BRIC(S)[3] üyeleri için bir gün bir saniye gibi geçecektir.

Deniz TÖREN


[1] Almanya’nın bu yükü tek başına, Herkül’den daha fazla kasa sahip ve bu nedenle daha güçlü olan mitolojik Tanrı Atlas misali, omuzlamak istemediği de benzer bir şekilde doğrudur.

[2] Ticari kotaların kaldırılması durumu Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Çünkü AB tarafından Çin’e uygulanan ticari kotalar sayesinde Türkiye biraz olsun Çin firmaların rekabet gücünden korunmaktadır. Çin’e uygulanan ticari kotaların kaldırılması durumunda Türkiye’ye rahat bir şekilde giriş yapabilecek olan Çin firmalarının yüksek rekabet gücü Türk ekonomistlerini ciddi bir şekilde tedirgin etmektedir.

[3]Söz konusu ekonomik blok üzerine ilk yapılan açıklamada Güney Afrika yoktur. Buna karşın söz konusu ülke ilerleyen dönemde BRIC ülkeleri ile anılır olmuştur fakat henüz tam olarak BRIC ülkeleri ile bütünleşememiştir. Bu nedenle de BRIC(S) ifadesindeki Güney Afrika’yı simgeleyen (S) parantez içinde yer almakta ve parantez tam kaynaşma için gerekli olan süreci ifade etmektedir.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...