BRICS ülkeleri Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin in ve son zamanlar da Güney Afrika’nın da katılımıyla oluşan grubun içini kapsadığı ülkeler manasına gelmektedir. Son zamanlar da BRIC ülkelerinde ki milyarderlerin sayısında artış gözlemleniyor ve buna bağlı olarak yatırım yönü genişliyor en zengin ülkelerden biri olan ABD ile yarışır hale geliyor bunun yanında ise güçlü olarak bilinen Japonya sıralamalarda gerilerde kalmış görünüyor. Peki, BRIC ülkeleri nedir neye karşı oluşmuşlardır. İlk olarak ekonomist Jim O’Neill bu literatürü BRIC i kullanmaya başlamıştır. Dünya nüfusunun yarısına yakınını kapsayan bu ülkeler giderek büyüyen ekonomilere sahiplerdir. Ayrıca bu ülkeler dolara bağımlılığı azaltmak için kendi fonlarında dahi kendi ülkelerinin paralarını kullanma yoluna gitmişlerdir bu durum da alternatif bir para birimi oluşturacaklarına işaret olabilir. Çin ve Rusya’nın BM de koltuk sahibi olması grup üyelerinin birleşmiş milletler de daha fazla söz hakkına sahip olma isteklerini ortaya çıkarmıştır. BU durumu Libya müdahalesine olumsuz bakış açılarıyla ispatlayabiliriz. Burada Türkiye’nin bu gruba girmesi grubun daha çok faydasına olacakken neden Güney Afrika’nın grup toplantısına çağrıldığı da bir soru işareti olarak akıllar da kalıyor.
BRIC ülkeleri sağladıkları güçlü ekonomi ile zirveye oturmaya doğru ilerleyerek şu durumda oturmuş uluslar arası organizasyonları söz hakkının genişletilmesi için baskı yapıyorlar. IMF de ki hakkı %10 a yaklaşan bu ülkeler tek başına % 10-15 ile tüm organizasyon üzerinde söz hakkına nerdeyse sahip olan ülkeye ya da ülkelere karşı çıkıyorlar kendilerinin hak ettikleri söz hakkına sahip olmaları gerektiğini tek başına bir ülkenin birkaç yüz milyar dolarlık bir organizasyonu %20 gibi bir katkıyla yönetmesine karşı çıkıyorlar eğer bu durum da söz hakkı tanınmazsa gelecek yeni bir ekonomik oluşumu getireceğini gösteriyor gibi. Bu ülkeler daha çok hammadde, üretim, iş gücü ve hizmet de öne çıkıyorlar bu göstergeye bakarak orta sınıfın yükselmesi devam ederse bu ülkeler global platform da ekonomik ibrelere yön veren ülkeler konumuna yerleşeceklerdir. Bu ülkelerin (BRICS) durdurulamaz yükselişi ve bu ülkelerin refah seviyelerinin artışı kendi iç toplumunda insan haklarına ve ve diğer haklara saygıyı önemsemez bir konuma itebilir bu durum bahsettiğimiz büyüyen ülkelerin demokratik ve insan haklarından yoksun gelişmesi ilerde domino etkisi benzeri bir isyan dalgası yaratabilir bu durumu süspanse etmek için BRICs ülkeleri insan hakları ve özellikle demokratik haklarda yeni ve bir çok açılımlar ortaya koymalıdır. Burada ekonomisi yükselen ve istikrarlı bir ivme kazanan, küresel krizlerin diğer dünya devletleri kadar etkileyemediği Türkiye’ye baktığımız da Ak Parti hükümeti döneminde yapılan demokratik açılımlar ve ekonomik gelişmeler bununla birlikte dış siyaset de özelikle orta doğuda dragon’s head ( ejderha kafası) olarak başı çeken ülke olan Türkiye oldukça başarılı bir proses devam ettirmiştir. BRIC ülkeleri nasıl ABD için çıkar tehdit unsuru olarak görülüyorsa bugün Türkiye de İsrail için çıkar tehdit unsuru olarak bölge de görülmektedir. Bu durumda Türkiye’nin ileriki günler de bir çatı altında özellikle orta doğu ülkelerini kapsayan bir organizasyon altında önce lokal olarak bölge ülkelerini toplaması şu an ki konjonktürde uzak görünmüyor.
Dünya siyasetinde inovatör olarak öne çıkan Türkiye çeşitli ülkelere İsrail, Fransa Çek Cumhuriyeti gibi ülkelere tavır koyarak dış siyasetinde belli bir vizyon çizgisinde gideceğini yumuşak geçişlerle ya da sert tavırlarla belli etmiştir. Burada Ak parti hükümetinin de tüm game theory (oyun teorisi) çalışmalarını ve karşılaşabilecek dilemmaları önüne koyup derinlemesine bu süreci değerlendirmesi en doğru tespit olacaktır. Bu zaman da Libya, Suriye ve domino etkisi ülkelerle ilgili izleyeceği politikaları iyi belirlemesi gerekir çünkü burada Türkiye; Edward Said in orientalism (Oryantalizm) kitabında bahsettiği gibi orta doğu ülkeleri kendini yönetemez, onların yönetilmesi gerekir şeklindeki batı görüşünü onlara karşı sert tavırlarıyla kırmış hükümet ve devlet olarak bir liderliği çekmiş ve orta doğu ülkelerinin global platformda ne kadar önemsenir olduklarını hissettirmiştir. Ayrıca Ak Parti hükümeti devletin militarist yaklaşımdan uzak, silahlanmaya gitmeden sürekli büyüyen ekonomisi ile güç vitrinini daha ön plana çıkarmıştır. Artık günümüzde devletlerin eskiden kurdukları müttefik ya da bloklar gibi kurumsallaşmış bir organizasyona ya da organizasyonlara yöneldikleri ya da buna mecbur kaldıkları kaçınılmaz bir gerçektir. Bu durumda 2023 vizyonu olan Ak Parti hükümetinin balkanları, Türk devletlerini ve İslam coğrafyasının çoğunluğunu kapsayan orta doğu da nasıl bir at hamlesi yapacağını hep birlikte göreceğiz.
Teyfik EREL