Bosna’nın Geleceği ve Republika Srpska Sorunsalı-1

Başladığı günden bu yana gündemi hayli meşgul eden Bosna’daki protestolar bizlere unutulmuş ve saklı kalmış olan Bosna sorununu hatırlattı. Dayton Antlaşması’nın savaşı sonlandırmasına rağmen ülkede tam anlamıyla bir barışın tesis edildiğini söylemek hayli zor.

Ülkenin karmaşık ve devasa yönetim modeli, ekonominin bir türlü istenen düzeye ulaşamaması, AB reformları kapsamında özelleştirilen ve iflaslarını açıklayan firmalar nedeniyle ortaya çıkan işsizlik, yolsuzluklar ve geleceğe yönelik büyük umutsuzluk halkın sabrını taşırmış oldu. Öyle ki savaştan bu yana Bosna halkı ilk kez bu denli büyük çapta protestolar düzenleyerek değişimden yana olan taleplerini açıkça gösterdi.

Ülkede protestolar ilk zamanki şiddetini kaybetmiş olsa da aralıklarla barışçıl şekilde devam ediyor. Tüm bu gösteriler gerçekleşirken Republika Srpska protestoların ilk gününden bu yana ayrılıkçı taleplerini yüksek sesle dile getirmeye başladı. Bu protestolar gösterdi ki, ayrılıkçı taleplerini her daim muhafaza eden Republika Srpska ülkedeki en ufak olumsuzluğu dahi bu taleplerine dayanak noktası olarak kullanabiliyor.

Republika Srpska fırsat mı kolluyor?

Bosnalı Sırplar, savaşı başlatan ve soykırıma ve etnik temizliğe varan eylemleri gerçekleştiren taraf olmasına rağmen, savaş sonrasında imzalanan Dayton Antlaşması ile birlikte ülkenin yüzde 49’unu egemenliği altına alan Republika Srpska’yı kurmuş oldular. Müslüman Boşnak ve Hırvatların yönetimindeki Federasyon ile birlikte Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin iki entitesinden biri olan Republika Srpska kendi ordusu, polis teşkilatı ve gümrük sistemine sahip olmaya kadar varan geniş haklara sahip. Ek olarak Sırbistan ile özel ilişki geliştirme hakkına da sahip olan Republika Srpska, eşi olmayan bu devlet modeli içerisinde kısaca otonom bir bölgeden çok daha fazla haklara sahip; tam bağımsız bir devletten ise çok az farkı bulunuyor.

Savaşın sona ermesinden bu yana geçen sürede Bosnalı Sırpların bağımsızlık taleplerinden vazgeçeceğini ve barışın tesisi adına çaba harcayacağını düşünen uluslararası toplum büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Zira Bosnalı Sırp siyasetçiler her fırsatta bağımsızlık, Bosna’nın dağılması veya Sırbistan ile birleşme yönündeki taleplerini açık şekilde beyan ediyor. Geçtiğimiz yıllarda Republika Srpska Meclisi’nin Sırbistan ile birleşme yönünde bir karar alması ise bunun en büyük kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.

Protestoların başlangıcından bu yana başta Bosnalı Sırpların lideri Başkan Milorad Dodik olmak üzere Bosnalı Sırp siyasetçiler, protestoların Republika Srpska ve Bosna Sırp varlığına karşı olduğunu dile getiriyor. Milorad Dodik farklı tarihlerde yaptığı “Protestolar, Bosna Sırp varlığına ve Republika Srpska’ya karşı”, “Protestolar gösteriyor ki, Bosna dağılmalı” ve “Mutsuz halk, ancak ülke üçe ayrıldığında barış içinde yaşayabilir” şeklindeki açıklamaları Bosna’nın geleceği ve toprak bütünlüğü adına hayli endişe verici.

Protestolardan açıkça anlaşılacağı üzere, Bosna halkı ülkede yapısal ve köklü bir değişim istiyor. Belki de bu Bosnalı Sırp, Hırvat ve Müslüman Boşnakların tek ortak talebi ancak her ne kadar talep müşterek olsa da yöntem konusunda hayati farklılıklar bulunuyor. Müslüman Boşnaklar Republika Srpska’nın varlığına son vererek merkezî bir devlet kurmak isterken Republika Srpska ise entitede düzenlenecek bir referandum ile Bosnalı Sırpların kendi kaderlerini tayin edebilmesi hakkını talep ediyor. Böyle bir referandumdan çıkması arzu edilen sonucu tahmin etmek ise zor değil: Republika Srpska’nın bağımsızlığı ya da Republika Srpska’nin Sırbistan’a ilhakı.

AB imkânsızı istiyor

Protestolarda en fazla tepki gösterilen konulardan biri ise Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği üyeliği yolunda yapılan reformlardı. Ülkede işlemez durumda olan devlet yapısının en önemli halkalarından olan ve olağanüstü yetkilerle donatılmış AB Komiseri; serbest pazar ekonomisine uyum için özelleştirilen devlet iştirakleri ve bunların kısa zamanda iflası; AB ile uyum çerçevesinde yapılamayan reformlar nedeniyle AB’nin 2014 yılında Bosna’ya verilecek fonlarda ciddi bir kesintiye gitmesi AB’ye gösterilen tepkilerin ana sebepleri olarak sayılabilir. Bunların ötesinde AB’nin Dayton’u dizayn eden büyük uluslararası aktörlerden biri olması, hâlihazırda ülkede AB’ye yönelik saklı bir tepki olduğunu da bize gösteriyor.

AB uzun süredir AİHM’de görülen Seydiç-Finci davasının sonucu bağlamında Bosna’dan gerekli yasal düzenlemeleri yapmasını istiyor. Ancak ülkenin karmaşık yönetim modeli içerisinde Sırp, Hırvat ve Müslüman Boşnakların bir arada karar almasını gerektiren bu düzenleme, tarafların anlaşamaması nedeniyle bir türlü yapılamadı ve AB bu nedenle 2014 yılı için Bosna’ya verilmesi öngörülen fonlarda ciddi bir kesintiye gitti. Şu an AB üyeliği yolunda ülke önündeki en büyük engel olarak gösterilen bu dava, esasında ülkede yasal düzenleme yapılmasının ne kadar zor olduğunu göstermek adına iyi bir örnek.

AB Bosna’daki karmaşık yönetim ve karar alma mekanizmasını bilmesine, hatta bu sistemin mimarı olmasına rağmen iç dinamikler çerçevesinde yukarıda bahse konu olan tarzda düzenlemeler istiyor. Bu yöndeki talepler zaten AB reformları nedeniyle ekonominin kötü durumda olduğunu düşünen halkın aklında “AB, bizi kendisine muhtaç etti; şimdi de kendi yaptığı bu sistem nedeniyle bizi cezalandırıyor” yönündeki düşüncelere mahal veriyor. Bu şartlar altında AB’nin ülkede köklü reformlar beklemesi ise AB’nin imkânsızı istediği yönündeki eleştirilere sebep oluyor.

Bosna’nın yeniden inşası Saraybosna’da olmalı, Brüksel’de değil (!)

Yukarıda da belirtildiği gibi protestolarda en fazla tepki gösterilen kurumlardan biri Avrupa Birliği’ydi. Halkın böyle bir tepki göstermesine rağmen Sırp, Hırvat ve Müslüman Boşnakların kabul ettiği az sayıdaki şeylerden bir tanesi ise AB’nin üç tarafın da kabul edebileceği tek arabulucu aktör oluşu. AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle’nin Bosna ziyareti ve ziyaret süresince tüm tarafları bir araya getiren toplantılar düzenlemesi bunun bir göstergesi. AB gözetiminde gerçekleşen bu toplantılar sonrasında protestocuların geçtiğimiz hafta açıkladığı ortak talep listesi ise bu hafta içerisinde Bosna Parlamentosu’nda konuşuldu ve değişiklik yapılması için çalışmalara başlandığı açıklandı. Böylece protestolar, ilk olumlu sonucunu vermiş oldu.

Bosna’da gerçekleşmesi muhtemel köklü ve yapısal bir değişim konusunda, Bosna halkı bu değişikliklerin Dayton’da olduğu gibi dışarıdan dayatılarak yapılmasını istemiyor. Hâlihazırda başkaları tarafından dizayn edilen barış modellerinin bölge dinamikleri içerisinde işlemediğini Dayton bizlere göstermiş bulunuyor. Bu minvalde Bosna halkının istediği -belki de gerçekten ihtiyacı olan şey- taraflar arasında arabulucu rolü üstlenebilecek hiçbir modeli dayatmayacak ve taraflar üzerinde baskı oluşturmayacak bir uluslararası aktör. Bu isteklerini halk “Bosna’nın yeniden inşası Saraybosna’da olmalı, Brüksel’de değil” sloganı ile protestolar boyunca sürekli olarak dile getirdi. Halkın bu tepkisini ise sadece AB ile sınırlandırmamak gerekiyor. Esas itibariyle halk, Saraybosna dışında ülkenin gelecek tasarımının Washington, Londra, Moskova, Belgrad ya da Ankara gibi sayısını çoğaltabileceğimiz yerlerin hiçbirinde yapılmasını istemiyor; aksine kendi geleceklerini kendileri tayin etmek istiyor.

Sırbistan sessiz…

Bosna’da tabiri caizse kazanlar kaynarken ve bizim tabirimizle “yavru vatan” Republika Srpska ise açık bir şekilde bağımsızlık ve Bosna’nın dağılması yönünde açıklamalar yaparken Sırbistan, Dodik’in Sırbistan’ı oyuna dâhil etmek isteyen tutumuna rağmen, Bosna’daki olaylar ve ülkenin geleceği üzerine açıklama yapmaktan sürekli kaçındı. Olayların ilk haftasında Hırvatistan ve Sırbistan devlet başkanlarının ve Bosnalı liderlerin bir toplantı düzenlemesi dışında Sırbistan olaylara çok fazla dâhil olmadı.

Sırbistan’dan Bosna’daki olaylar üzerine en önemli ve en yetkili ağızdan yapılan açıklamalardan biri ise geçtiğimiz çarşamba günü Sırbistan Başbakan Yardımcısı ve Sırbistan İlerleme Partisi Lideri Vuçiç’ten geldi. Avusturya Dışişleri Bakanı ile ortaklaşa düzenlenen basın toplantısında Bosna’daki olayları yorumlaması istenince Vuçiç “Bosna sorunu Sırbistan’ı korumaya çalıştığım bir sorun” cevabını vererek Sırbistan’ın tutumunu net olarak göstermiş oldu. Not etmek gerekir ki, 16 Mart’ta Sırbistan’da düzenlenecek erken seçimlerde Vuçiç’in Sırbistan İlerleme Partisi’nin büyük bir farkla seçimi lider olarak bitirmesi bekleniyor. Bu bize Sırbistan’ın uzun vadede Bosna ve Republika Srpska konusundaki politikasını değiştirmeyeceğini gösteriyor.

Sırbistan’ın bu sessizliğinin arkasında ise tek bir neden bulunuyor: “Sırbistan’ın AB üyeliği”. AB’nin Birlik üyeliğini Kosova ile ilişkilerini normalleştirmesi şartına bağladığı Sırbistan, Kosova konusunda attığı cesur adımlar ve Brüksel’de imzalanan antlaşma neticesinde 21 Ocak tarihinde üyelik müzakerelerine başladı. Kısaca ve net bir şekilde söylemek gerekirse, Kosova konusunda Sırp diasporasının, ülke dışındaki Sırpların ve ülke dâhilindeki aşırıcı milliyetçilerin muhalefetine rağmen cesur adımlar atan ve AB yolunda kararlı şekilde ilerleyen Belgrad, Republika Srpska’nın söylemlerine ve Bosna’daki olaylara AB üyeliğini kurban etmek istemiyor. Başka bir deyişle Republika Srpska Bosna’nın geleceğine olduğu kadar Sırbistan’ın şu an sahip olduğu gelecek vizyonuna da büyük bir tehdit oluşturuyor.

Sırbistan’ın yapacağı en kısa açıklama ve olaylara müdahil olması yönündeki bir hareket, ülkeyi olayların tam ortasına çekebilir; bu sebeple Sırbistan sessiz kalmayı tercih ediyor. Kosova’daki ve Republika Srpska’daki Sırplar ise Sırbistan’ın bu tutumundan hayli rahatsız ve kendilerini terkedilmiş hissediyor. Her fırsatta Sırbistan’ın AB yolundan vazgeçirecek adımlar atmaktan geri durmayan ülke dışındaki Sırplar, son olarak 16 Ocak’ta Kosova’da Sırbistan’ın müdahil olmasıyla gerçekleşen yerel seçimlerde kazandıkları belediye başkanlıklarını kabul etmeyerek yeni bir krize neden oldular. Bu, bize Sırbistan’ın AB üyelik konuşmalarına sadece beş gün kala yapılması hasebiyle Sırbistan’ın AB üyeliği yolunun ülke dışındaki Sırplar tarafından ne kadar zorlaştırılabileceğini gösteriyor.

Hamdi Fırat Büyük

 

Not: İki bölüm halinde yayınlanacak olan yazının ikinci kısmında Bosna için gelecek senaryoları, uluslararası kurumlar ve bölge-çevre ülkelerinin Bosna’nın geleceğindeki rolü incelenecektir.

 

Bu yazı ilk olarak 03.03.2014 tarihinde USAK’ta (www.usak.org.tr) yayınlanmıştır.

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...