GİRİŞ
Uluslararası sistemde Soğuk Savaş sonrası dönemde değişen güç dengeleri ve çift kutuplu sistemin çökmesiyle birlikte çeşitli küresel meseleler ortaya çıkmıştır. Bu meselelerden biri de Avrupa’nın merkezinde yaşanan Bosna Savaşı’dır. Uluslararası düzeyde bir etkiye sahip olan Bosna Savaşı, arkasında büyük bir katliamın izlerini taşıyan bir bölge bırakmıştır. Bu çalışmada Bosna Savaşı’nın tarihsel açıdan ortaya çıkış süreci, savaşın gelişim aşamaları ve Aliya İzzetbegoviç, Radovan Karadziç gibi siyasetçilerin savaşa olan etkisi incelenecektir. Bireyler, uluslararası ilişkileri etkileyen temel aktörler arasında bulunmaktadır. Gandi’nin Hindistan’da veya Mandela’nın Güney Afrika’da bıraktığı etkiyi göz önüne aldığımızda bu sonucu çıkarmak zor görünmemektedir. Usame bin Ladin’e baktığımızda da kendisi, güvenlik paradigmasının temelden bir değişim yaşamasına neden olmuş bir birey olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel olarak baktığımızda devlet, insanlardan oluşur ve savaş kararları da aslında bireylerin zihinsel bir ürünüdür. Ancak bireyler her ne kadar dünya siyasetinde etkili olsalar da bu durumun yansımalarının birey temelli olduğunu fark etmek zaman almaktadır. Bu nedenle uluslararası ilişkilerde temel bir aktör olan bireyin, dünya siyaseti ve küresel sisteme olan etkilerini anlamak için belirli bir zamana ihtiyaç vardır.[1] Küreselleşme kavramı da uluslararası ilişkiler disiplininin kapsamını genişleterek birey üzerine odaklanma ihtiyacını artırmıştır. Bireyler, küreselleşme sürecinin de etkisiyle birlikte neredeyse dünyanın bütün noktalarına erişim fırsatı bulmuştur. Fikirlerini ve eylemlerini, küresel düzeyde tanıtma olanağına erişen bireyler, güvenlik ve strateji alanlarında lider faktörüne olan eğilimi artırmıştır.[2] Bu bağlamda Bosna Savaşı’nın, Aliya İzzetbegoviç’ten bağımsız incelenmemesi, disiplin adına daha verimli çalışmalar doğması için gerekli görünmektedir.
Bu çalışmada ayrıca Srebrenitsa Katliamı’nın analizi yapılacak ve son olarak Dayton Anlaşması’na değinilecektir. Çeşitli teoriler, tezler ve disiplinlerarası çalışmalarla ilgili konular detaylandırılacaktır. Aynı zamanda uluslararası ilişkileri şekillendiren diğer aktörlerin (devlet, uluslararası örgüt, devlet-dışı örgüt düzeyinde) Bosna Savaşı sürecine olan etkileri incelenecektir.
BOSNA SAVAŞI’NA GİDEN SÜREÇ
Balkanlar’da etnik açıdan mozaik bir yapıyı içerisinde barındıran Bosna Hersek, 400 yıl kadar Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde yaşayıp 1878’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na dahil olmuştur.[3] Bu mozaik yapıyı oluşturmasındaki en önemli etken ise bölgenin çağlar boyunca çok çeşitli medeniyetlerin politik, dini ve kültürel anlamda yaşayıp geliştiği bir yer olmasıdır. Bosna Hersek bütün bu etnik ve dini farklılıkları barındırmasına karşın uzun yıllar boyunca çatışma ortamından uzak bir şekilde yaşamış olsa da 19. yüzyıldan itibaren halklar arasındaki hasmane tutum, çeşitli nedenlerle ortaya çıkmaya başlamıştır. Nitekim, Rusya’nın güney odaklı emperyalist politikaları, Rusya’yı bölge halkları arasında etno-sentrik fikirleri yaymaya itmiştir. ”Yaşlı Adam”dan pay alma amacı güden devletlerin ekonomik silahlarla da ateşlediği kargaşa, milliyetçilik ayaklanmaları formuna evrilmiştir. Ortodoks ve Slav motifleri ile ideolojik temelleri oluşan Slavların düşmanca tutumları, Avusturya tarafından işgal edilen Bosna’da veya Kosova ile Arnavutluk gibi Müslüman nüfusun barındığı bölgelerde katliam boyutuna kadar ulaşmıştır.[4]
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı ile birlikte yıkılması sonucunda ortaya çıkan ve Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya’dan oluşan Yugoslavya; Josip Broz Tito önderliğinde 1946’da bildiğimiz hali ile kurulmuştur.[5] Yugoslavya lideri Tito, cumhuriyet bünyesindeki Sırp ve Hırvatların, birbirlerine karşı olan sert tavrını göz önüne alarak iktidarı Müslüman ağırlıklı oluşturmuştur. Ancak Tito’nun amacı, Soğuk Savaş döneminde bağımsız ve güçlü bir Yugoslavya için gerekli olan etnik çatışmaların yoksunluğunu sağlayacak eşitlik ortamıydı.[6]
Tito, etnik yoğunluğu yüksek olan Yugoslavya’yı bir arada tutan önemli bir liderdi ve Tito’nun ölümü, Yugoslavya’nın parçalanmasında önemli bir etken olmuştur. 1980’den itibaren Yugoslavya halkını bir arada tutmak için gerekli faaliyetler oldukça azalmış ve bu ortamda etnik grupların milli kimliklerine vurgu yapan propagandalar, halk tarafından daha çok dikkate alınmaya başlamıştır.[7] Ayrıca 1960’lardan itibaren süregelen, Hırvatlar ve Karadağ’daki Müslümanlar ile Boşnaklar arasındaki bağları ve etkileşimi koparma amacı güden ‘heterojenite politikası’, Bosna Savaşı’nın temellerini atan başka bir önemli etkendir. Bu politikaya göre Bosna Hersek’in, yukarıda söz edilen halklarla olan irtibatını kesmek için stratejik bölgelere Sırp köylüler getirilmekte ve bu bölgeler Sırplaştırılmaktaydı. Böylelikle Bosna Hersek bünyesindeki Sırp azınlıklar uzun yıllar boyunca yaşamaya devam etmiş ve 1992’de Sırbistan ile kurulan bağlantılar ve işbirliği sonucu irredentist bir politika takip ederek Bosna’da dökülecek kanların kuramsal çerçevesini tamamlamışlardır. Sırbistan’ın desteği ile silahlanan ve artık paramiliter bir forma evrilen bu azınlıklar, Boşnaklara saldırmaya başlamıştır.[8]
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte her ne kadar Bağlantısızlar Hareketi’nin öncülerinden olsa da, Yugoslavya da multi-etnik yapısı nedeniyle ve sosyalist bir federal cumhuriyet sıfatıyla Tito’nun ölümünden sonra dağılmaktan kurtulamamıştır. Yugoslavya’nın fiilen dağılmaya başlaması ise 25 Haziran 1991’de Slovenya ile Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilan ederek Yugoslavya’dan ayrılmaları ile gerçekleşmiştir. Bosna Hersek’te ise 1990 Kasım ayında çoğunluğu elde eden Müslüman Demokratik Hareket Partisi, 15.10.1991’de bağımsızlık kararını duyurmuş ve bu karar, yaklaşık 4 ay sonra yapılacak olan halk oylaması ile Müslüman ve Hırvatların büyük çoğunluğu tarafından desteklenmiştir. Ancak bu bağımsızlık kararını desteklemeyen ve boykot eden Sırplar, gösterdikleri sert tepkiyle Bosna Savaşı’nın sinyallerini vermiştir.[9]
Aliya İzzetbegoviç, Yugoslavya’nın başına gelenlerin Bosna Hersek’in de başına gelebileceğinin farkında olup bu durum karşısında hazırlıklı olabilmek için Müslüman Boşnakları tek bir çatı altında toplama amacı gütmekteydi. İzzetbegoviç bunu Müslüman Demokratik Hareket Partisi ile pratiğe dökmüştür.[10] Bağımsız Bosna Hersek’te; Müslüman Boşnaklar %44, Sırplar %33, Hırvatlar ise %18’lik bir paya sahip olmakla birlikte Müslüman Demokratik Hareket Partisi (SDA), Sırp Demokratik Partisi (SDS) ve Hırvat Demokratik Birliği (HDZ) olmak üzere farklı amaçlar güden siyasi partileri barındıran, etnik bakımdan oldukça kompleks bir yapı mevcuttu. Bosna’nın nüfus açısından Müslüman ağırlıklı bir istatistiğe sahip olması, Sırplar üzerinde politik anlamda bir tehdit algısına yol açmış ve Sırp çoğunluğunu barındıran bölgeleri ele geçirme hedefi ile bilenen Sırpların ideali zamanla ”Sırbistan’a bağlanabilecek bağımsız bir devlet” kurma halini almıştır.[11] Sırp siyasetçi Karadziç’in amacı, Sırplardan oluşan bir Yugoslavya ve Büyük Sırbistan hayali iken İzzetbegoviç, ‘Titovari’ denebilecek bir yaklaşıma sahip olmuştur. Nitekim Bosna Hersek’in bağımsızlığı, Sırpları rahatsız etmiş ve Karadziç bunun üzerine bu bağımsızlığı tanımayarak Bosna Sırp Cumhuriyetini ilan etmiştir. Karadziç’in bu tutumu savaşı kaçınılmaz kılmıştır.[12]
1945 doğumlu Radovan Karadziç, 15 yaşındayken eğitim almak adına günümüzün Karadağ’ından Saraybosna’ya gelmiş ve psikiyatri öğrenimi görmüştür. Gerek şairlik, gerekse ticaretle uğraşmış ancak çevresinde saygın ve kabul gören bir insan profiline erişememiştir. Ancak komünist blokun çökmesi, Karadziç’in kimlik bunalımının üstesinden gelmesi için çok önemli bir fırsat olmuştur. Zira siyasi kariyeri bu dönemde başlamış ve kendisini Yugoslavya’nın gerçek sahibi olarak niteleyen Sırpların milliyetçilik rüzgarını arkasına almıştır. Her ne kadar önceki yazılarında ırkçılığı kötüleyen bir tutum sergilemişse de etnik çizgilerle bölge üzerinde yarı özerk bir Sırp Cumhuriyeti kurup devlet başkanı olmuştur.[13] Bu noktada Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde yerini alan kendini gerçekleştirmenin, aslında ne düzeyde önemli ve gerçek bir ihtiyaç olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir. Zira bir birey nasıl ki aç kaldığında bu temel ihtiyacını gidermek için her türlü yola başvurabilirse; kendine bir misyon edinmeyip toplum tarafından saygı duyulmayan bir birey de bu boşluğu doldurmak adına her türlü yola başvurma tehlikesini barındırmaktadır. Aslında Karadziç’in zihni ve geçmişi, bugün toplu mezarlarda yatan binlerce Boşnak Müslüman için bir parametre olarak ele alınabilir.[14] ‘Büyük Sırbistan’ idealinin pratikteki uygulayıcılarından olan Karadziç, Sırbistan’ın sınırlarını Bosna Hersek’in zararına olacak bir şekilde genişletme amacı taşımaktaydı. Bu amacın gerçekleştirilmesinin yolu savaşmak, savaşta başarılı olmanın yolu ise etnik temizlik olarak belirlenmişti. Karadziç, Belgrad ile nitelikli bağlantılar kurarak Miloseviç’in ve eski Yugoslavya ordusunun desteğini arkasına alarak Bosna’ya saldırmıştır.[15] Karadziç’in Sırp sınırlarını genişletmek adına savaşa ve soykırıma varacak kadar büyük girişimlerde bulunması, aslında Ratzel’in Darwinist görüşlerine bir örnek teşkil etmektedir. ‘Lebensraum’ kavramı ile ilişkilendirilen jeopolitiğin kurucularından Alman coğrafyacı Friedrich Ratzel; devleti, bir hücreden meydana gelen bir organizmaya benzetmektedir. Kendi gelişim kurallarına sahip olan bu organizma, sürekli gelişmeyi ve yayılmayı amaçlamaktadır. Bunun için gerekirse diğer canlıların yaşam kaynaklarını sömürmekte ve onlarla bir mücadele içine girmektedir. Sırpların, lebensraum için Boşnakların yaşam kaynaklarını ve hatta Boşnakların kendilerini yok etme arzusu ise Ratzel’in biyolojik gelişim düşüncelerinin 20. yüzyıl sonundaki dünya perdesine yansımış halidir.[16]
Hırvatistan Devlet Başkanı Tujman ve Sırbistan Devlet Başkanı Miloseviç, Karaderdova Anlaşması ile Bosna-Hersek’i kendi nüfuz alanlarına göre paylaşmışlardır. Bu anlaşma ile saldırı, Hırvat ve Sırp tarafında kağıda da dökülmüştür.[17]
ALIJA İZETBEGOVİÇ
Tarihler 8 Ağustos 1925’i gösterdiğinde Bosna Hersek tarihini derinden etkileyecek olan Aliya İzzetbegoviç, Bosanski Samas’ta doğmuştur. İzzetbegoviç’in Bosna Savaşı’na olan etkisini anlamak için hayatının mühim bir kısmını Saraybosna’da sürdürmüş olan bu liderin dünyaya bakışını incelemek gerekmektedir. Kendisinin dünya bakışını şekillendiren parametreler arasında ”Genç Müslümanlar” adındaki teşkilat bulunmaktadır. Katıldığı bu teşkilatta yürüttüğü faaliyetler ve gerçekleştirdiği okumalar, İslam topluluğuna yönelik revizyonist bir paradigma bağlamında şekillenmiştir. Buradaki amaç, İslam dünyasını modernize etmek ve hızla değişen dünyada İslami uyanış adına gerekli adımları atmaktır.[18] Bununla birlikte Aliya’nın ailevi yapısı, onu dinine bağlı bir birey olma konusunda oldukça etkilemiştir. Çocukluğunu geçirdiği yıllarda Sırp baskısına şahit olmuş ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı adı altında I. Yugoslavya’da her ne kadar faşist bir düzen etrafında şekillenen bir dönem geçirmiş olsa da, İslam’a olan inancını yeniden kazanıp daha sıkı kurduğu bağlarla inancını siyaset felsefesinin temel dinamikleri arasında konumlandırmıştır. Avrupa’nın felsefi dünyasını anlamak için gerçekleştirdiği okumalar, İzzetbegoviç’in entelektüel yapısına başlangıç için en önemli adımlar olmuştur. Anti-komünist faaliyetlerle birlikte yukarıda bahsedilen Genç Müslümanlar teşkilatı, Tito’nun baskıcı olarak değerlendirilen yönetimine karşı gelmek suretiyle çeşitli girişimlerde bulunmuş ve İzzetbegoviç de bu girişimlerin içinde yer alarak 1946-1949 yılları arasında hapisle cezalandırılmıştır.[19] Hapisteki yıllarında okumalarına devam Aliya, Batı ile Doğu arasındaki değişkenleri incelemiş ve iki kutuplu dünyanın kimliksel bunalımlarını başarılı bir şekilde analiz etmiştir. Kendisinde iz bırakan isimler arasında Batı dünyasından Kant, Hegel ve Spengler gibi düşünürler bulunur. Diğer taraftan Doğu dünyasına ait isimlerden ise Seyyid Kutub, Fazlurrahman, Muhammed İkbal gibi toplumsal değişimlerde önemli roller oynayan kişilerden etkilenmiştir.
Yugoslavya gibi etnik mozaik bir yapıya sahip olan bir bölgede birçok farklı yaklaşımı ve siyasal yapılanmayı tanıma fırsatı bulan İzzetbegoviç, Müslüman dünyasının iki kutuplu dünyada herhangi bir yerinin olmadığını düşünerek kendilerine yeni bir yol çizmeleri gerektiği inancıyla yoğrulmuştur. Kendi eserlerinde de bu inancın yansımalarını görmek mümkündür. Bu bağlamda Aliya; özgürlük, medeniyet, ütopya, adalet, kültür gibi felsefenin temel konularına yönelik bir eğilim içinde olmuştur. İzzetbegoviç’in okumalarının farklı dünyaları içermesi ve tek yönlü olmaması, ona septik bir perspektif kazandırmıştır. Bu perspektifi, rasyonel bir siyasi bakış açısıyla birleştirdiğinde ise Bosna Savaşı’ndaki başarısı kaçınılmaz olmuştur.[20]
Aliya, özgün bir siyaset felsefesiyle hareket eden bir lider olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu siyaset felsefesinde temel aldığı varlık insandır. Aliya’ya göre siyasetin amacı, insanların iyiliğine yönelik hamleler yapmaktır. Siyaset felsefesi ise, bu hamlelerin nasıl yapılacağının yollarını ve yöntemlerini açığa çıkarıp analiz etmektir. İnsana bu kadar değer veren Aliya, insana yönelik herhangi bir tehdit oluşturan yönetimleri de totaliter olarak tanımlamaktadır. Faşist ve komünist yönetimler de Aliya için totaliter rejimdir ve bu iki rejimin başarısızlığını da totaliter rejimlerin başarısızlığa mahkûm olmasına bağlamaktadır. Baskı, sahte bir itaatkârlık getirmektir. Bu sahte itaatkârlık ise ilk fırsatta patlak verecektir. Dolayısıyla İzzetbegoviç, Machiavelli’nin çıkar odaklı realist paradigmasına uymak yerine sorumluluk temelli ahlak felsefesine odaklanarak hareket etmiştir. İnsana verdiği değeri anlamak için Bosna Savaşı’nda Sırplara yönelik bütünsel bir bakış açısına sahip olmayışını örnek gösterebiliriz. Zira Aliya, bütün Sırplara düşman gözüyle bakmamış ve saldırgan olmayanları da göz önünde bulundurarak bütün Sırplara yönelik ötekileştirici bir tavır takınmamıştır.[21] Aliya İzzetbegoviç’in Sırplara yönelik bu tavrı, aslında yüksek strateji alanında bir başarı örneğidir. Hart’a göre, savaş durumundayken barış durumunun da hesabını yapmak gereklidir. Ancak bu gerekliliğin çoğu savaş durumunda atlanması nedeniyle taraflardan her birinin acı sonuçlarla karşılaştığı savaş sayısı fazladır. Bununla birlikte Aliya’nın, Bosna Savaşı sırasında Müslüman Boşnaklara verdiği manevi destek de ”Dolaylı Tutum Stratejisi”nin ‘sine qua non’ unsurlarından biridir. Moral unsur, yüksek stratejide de nicel faktörler kadar önemli bir değişkendir.[22]
Dört yıl süren Bosna Savaşı’nda bağımsızlık mücadelesinin ihtiyaç duyduğu liderliği gerçekleştiren Aliya İzzetbegoviç, siyasi rolünün yanında entelektüel rolüyle de bölge üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahip olmuş ve Müslüman Boşnakların ana tetikleyicisi konumuna gelmiştir. Batı dünyasının felsefi birikimini içselleştirmiş olan Aliya, Doğu kimliğiyle birlikte birleştirdiği bu kozu, çatışma alanında ve siyasi platformda oldukça etkili bir şekilde kullanmayı başarmıştır. Soğuk Savaş’ın ruhunu dikkate aldığımızda alışılmışın dışında bir hareket tarzı benimsemiş ve savaş hukukuna bir ufuk kazandırmıştır. İntikam duygularının esiri haline gelmemeye çalıştığı girişimleriyle birlikte toplumsal kaygıları dikkate almış ve bu bağlamda uluslararası ilişkiler disiplininde, özellikle Soğuk Savaş döneminin gerekleri çerçevesinde bir model oluşturmuştur.[23] Savaşta moral unsurunun taşıdığı önemi en belirgin şekilde hissettiren Aliya, harp alanında askerleriyle birlikte mücadele etmiş ve hatta Saraybosna’nın bombalandığı sırada da şehri kendi kaderine bırakmayıp bölgede kalmaya devam etmiştir. Taktik ve strateji anlamında sahada verdiği mücadelenin yanı sıra diplomatik ilişkilerle de ilgilenip barışa ulaşma amacıyla fikirlerini pratiğe dökmüştür. Dört yıllık mücadelenin ardından özgürlüğüne erişen Bosna halkı, ülkede gerçekleştirilen seçimlerle birlikte Aliya İzzetbegoviç’i, bağımsız Bosna Hersek’in ilk cumhurbaşkanı ilan etmiştir.[24]
BOSNA SAVAŞI VE ULUSLARARASI SİSTEM
1992 ile 1995 yılları arasında yaşanan Bosna Savaşı, Soğuk Savaş sonrası hareketlenen Balkanlar’da Yugoslavya’yı oluşturan halkların kendi devletlerini kurma çabalarının nihai formu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sırpların ‘Büyük Sırbistan’ ideali için Yugoslavya’yı büyük bir adım olarak görmesi, Yugoslavya’dan ayrılan devletlere karşı çıkmaktaydı. Bu nedenle Hırvatistan ile başlayan Sırp mücadelesi, Bosna Hersek’in 3 Mart 1992 tarihinde bağımsızlık ilanı ile Sırplar, Müslüman Boşnaklar ve Katolik Hristiyan Hırvatlar arasında bir savaşa evrilmiştir.[25]
1.Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın gördüğü en kanlı savaş olan Bosna Savaşı; Müslüman, Sırp ve Hırvatların kompleks bir çerçevede birbirleriyle çetin bir mücadeleye girişmeleri sonucunda tarihe geçmiştir. O kadar kompleks bir savaştır ki bir şehirde (Saraybosna) Müslümanların destekçisi olarak mücadele eden Hırvatlar, başka bir şehirde (Mostar) Müslümanlara karşı savaşmışlardır.[26]
Bosna Savaşı, bütün Bosna halkı için büyük bir yıkım getirmekle birlikte özellikle Boşnaklar adına çok ağır bir etki bırakmıştır. Zira Bosna Savaşı, soykırım ve etnik temizlik kavramlarını beraberinde getirmiştir. Bu kanlı mücadelede Boşnak nüfusun yaklaşık olarak %10’u ölmüştür. Bu sayı, savaşta ölen 200.000 kişinin 160.000’ne tekabül etmektedir. Savaşta ölen nüfusun dışında Boşnakların neredeyse %50’si evlerini terk etmek durumunda kalmışlardır. Boşnakların hem ölümlerine hem de evlerini terk etmelerine neden olan en önemli aktör ise Sırbistan’dan gelen paramiliter grup olmuştur. Ayrıca tek dayanakları Sırbistan değil, aynı zamanda Yugoslavya’nın düzenli orduları olmuştur. Yukarıda bahsedildiği gibi savaş oldukça kompleks bir yapı içinde gerçekleştiğinden, Bosna Savaşı 3 ayrı döneme ayrılmaktadır. 1992-1993 dönemi Müslüman-Hırvat ittifakı ile Sırplar arasındaki mücadele, 1993-1994 dönemi Müslümanlarla Hırvatlar ve Müslümanlarla Müslümanlar arasındaki mücadele, son dönem ise NATO birlikleri ve Müslüman-Hırvat güçlerinin Sırplara karşı mücadelesi olarak belirtilmektedir.[27]
Sırpların uluslararası alanda bir baskı ile karşı karşıya kalmaması ve Avrupa devletlerinin Sırplara karşı önleyici bir tavır takınmamalarının ve/veya bu tavrın gecikmesi, Bosna Savaşı’nı Avrupa’nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı en kanlı savaş haline getirmiştir. Ancak bunun da belli nedenleri vardır. Hem Hırvat ve Sırpların yaşadığı bölgelerin Hırvatistan ve Sırbistan’a bağlanma ihtimalinin onların saldırgan tutumlarını önleyecek olması, hem de Avrupa’nın merkezinde ortaya çıkacak Müslüman bir devletin Avrupa’nın teolojik birliğine zarar verme olasılığı Avrupalı devletleri tedirgin etmekteydi. Bunun yanı sıra Müslüman Boşnaklara verilecek bir destek, Kosovalıları cesaretlendirip Avrupa’da İslami bir bütünleşmeyi doğurabilirdi. Fakat Soğuk Savaş sonrası hegemon güç olarak ortaya çıkan Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisi ile 6 Nisan 1992’de ABD ile Avrupa Birliği devletleri, Bosna Hersek’in bağımsızlığını tanımışlardır.[28] Tıpkı II. Dünya Savaşı’ndan sonra olduğu gibi ABD, Soğuk Savaş sonrasında da Avrupa’da istikrarın korunmasına stratejik ve ekonomik çıkarları (Bkz. Dewey Döngüsü) bakımından önem vermiştir. Ayrıca NATO mekanizması ile Avrupa üzerinde yapılacak müdahaleler, ABD’nin askeri ve siyasi üstünlüğünü uluslararası kamuoyuna gösterecek ve Avrupa’nın güvenlik sorunlarının, ABD olmadan çözülemeyeceğini yeniden hatırlatacaktı.[29] Bosna Savaşı sürecinde Rusya Federasyonu, her ne kadar geçmişte Slav kimliğini öne çıkaran ve çıkarları adına bu kimliğe yönelik kışkırtmalarda bulunsa da (Sovyetler Birliği döneminde) mevcut konjonktürden ötürü Batı ile düzelen ilişkilerinin zedelenmemesi ve uluslararası politikada izolasyona maruz bırakılmaması adına Sırplara destek vermekten çekinmiş ve bölge taraflarına yönelik eşit uzaklıkta pasif bir politika izlemiştir.[30]
Aslında Bosna’nın böylesine bir iç savaşla karşı karşıya kalması ülke içinde de öngörülmüştü. Buna dayanarak ülkedeki etnik dengelere bağlı bir yönetim kadrosu oluşturulmuştu. Lizbon Anlaşması ile belirlenen bu düzene göre, Devlet Başkanı Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç, Parlamento Başkanı Sırp Radovan Karadziç ve Başbakan ise Hırvat Mate Boban olmuş idi.[31] Saraybosna’nın kuşatılmasıyla birlikte Müslüman Boşnaklar kadın çocuk ayırt edilmeden katledilmiştir ve bu durum yalnızca Saraybosna ile sınırlı kalmamıştır.
Bu sırada barış görüşmeleri için yurtdışında bulunan İzzetbegoviç, Bosna’ya döndüğünde Karadziç’in askerlerince bir ülkenin cumhurbaşkanı olmasına rağmen tutuklu muamelesiyle alıkonulmuştur. Ancak buna karşılık Müslüman Boşnaklar da Sırpların generalini kaçırmış ve iki taraf arasında yapılan takas sonucu İzzetbegoviç, yeniden halkın yanında yerini almıştır. 20 Haziran 1992 tarihinde Müslüman Boşnak tarafında İzzetbegoviç’in meclisi feshetmesinin ardından savaş durumu ilan edilmiştir. Başkomutan sıfatına bürünen İzzetbegoviç, tüm yetkiyi ve sorumluluğu eline almıştır. Nitekim Müslüman Boşnaklar’ın, İzzetbegoviç’in ileri görüşlü ve mücadeleci yapısına ihtiyaçları vardı. Her ne kadar Müslüman Boşnakların Sırplardan ele geçirilen ve Türkiye’den alınan silahları bulunsa da Avrupa’nın 3. büyük ordusuna karşı yeterli teçhizatı bulunmamaktaydı.[32] Bu durumun nedeni ise Boşnakların, Sırplar veya Hırvatlar gibi bir ‘grand stratejiye’ veya büyük bir devlet idealine sahip olmamalarıydı. Zira böyle bir ideale sahip olmadıklarından dolayı Sırp düzeyinde bir askeri birikim veya hazırlıkları bulunmamaktaydı.[33]
Bu kısımda İzzetbegoviç’in girişimleri büyük önem arz etmektedir. Zira İzzetbegoviç’in ordunun kurulması ve teçhizatlanması gibi konulardaki çabaları, Müslüman Boşnaklar’ın direnişi adına atılan en önemli adımlar arasında yer almaktaydı. O dönemde 70 yaşına yaklaşan İzzetbegoviç, geçkin yaşına bakmaksızın ve asker olmamasına rağmen askerlerinin yanında yer alarak onlara manevi anlamda büyük destek sağlamıştır.[34] Ayrıca İzzetbegoviç, ordu için önemli bir rol model ve lider olmuştur. Askerlerin yeri geldiğinde sorunlarını dahi onlarla birebir konuşmayı tercih eden İzzetbegoviç, katliam sırasında halkının yanında olarak onlara umut olmuş ve Bosna’daki direnişin temel motivasyon kaynaklarından birisi olmuştur.
Emekli Boşnak general İsmet Hadzic’in açıklamalarına göre İzzetbegoviç hızlı kararlar alan biri olmamıştır.[35] Zira nörolojik ve bilişsel veriler dikkate alındığında hızlı kararlar, genelde başarı getirmemektedir. Duygular, reaksiyonerdir ve dolayısıyla davranışların şekillendirilmesinde birincil rol oynama olasılığı daha yüksektir. Düşünce ise sonradan gelmektedir. ”Düşünmeden önce hissederiz.” Böylelikle önce gelen karar verme sistemine ‘sezgisel’, düşünce temelli ikinci sisteme ise ‘mantıklı’ karar verme sistemi denilmektedir. Mantıklı karar verme sistemini, sezgisel karar verme sisteminin önüne taşıyan karar alıcılar ise dış politikada başarıyı yakalama olasılığı daha yüksek bireylerdir. General Hadzic’in, İzzetbegoviç hakkındaki yorumlarının bilişsel psikolojideki analizi, Bosna Savaşı’nda bütün olumsuzluklara rağmen İzzetbegoviç’in kendi zihnini başarılı bir şekilde yönettiğini söylemek mümkündür.[36]
Bölgede çatışmalar sürerken Birleşmiş Milletler temsilcisi ve ABD Eski Dışişleri Bakanı Cyrus Vance ile David Owen (Eski Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı ve dönemin BM temsilcisi), savaşı durdurma çabalarına yönelik bir çalışma yapmışlardır. Vance-Owen Barış Planı olarak bilinen bu çalışmaya göre Bosna Hersek 3 halk ve 10 eyaletten oluşacak (Saraybosna özel statü taşımak kaydıyla) ve böylece karma bir etnik yapı oluşturulacaktı. Ancak plan, etnik toprak ilkesinin uygulanabilmesine veya içselleştirilmesine olanak sağladığı için riskli bir durum doğurmuştur. Sonuç olarak, bu plan hem Sırplar tarafından kabul edilmemiş hem de etnik temizliğin Sırpların çıkarları doğrultusunda meşruiyet kazanma algısına yol açmıştır.[37] Bütün bu algıların ve Karadziç-Miloseviç ortak tutumlarının nihai formlarından biri de Saraybosna’da gerçekleşen ‘Pazaryeri Katliamı’dır. Zira bu saldırıda tümü sivillerden oluşan 37 kişi hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 700 kişi de yaralanmıştır.[38]
Müslümanlara olan düşmanlığı ile bilinen Arkan Kaplanları adlı milisler, liderleri Bilahare ile birlikte meşru olduklarına inandıkları katliamda büyük bir rol oynamışlardır. Savaş sonrasında ise grubun lideri savaş suçlusu hükmü giymiştir. Bu Sırp paramiliter güçler, birçok sivilin katledilmesinden sorumlu olarak karşımıza çıkmaktadırlar.[39] BM’nin uyguladığı silah ambargosu ise yalnızca Boşnakları olumsuz etkilemekteydi. Zira Sırpların teçhizatları zaten Boşnaklara göre oldukça üstündü. Her ne kadar Avrupa’nın ortasında ‘Hitlervari’ uygulamalar görülse de Boşnaklar, İzzetbegoviç önderliğinde ordularını toparlayabilmiş ve Sırp kuvvetleri karşısında üstün duruma gelmeye başlamıştır.[40] Ancak savaş bitmeden önce Sırplar son bir hamle yapmış ve bu hamle, 2007’de Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nda ‘soykırım’ olarak nitelendirilmiştir.
SREBRENİTSA SOYKIRIMI, BOSNA SAVAŞI’NIN SONA ERMESİ VE SONUÇLARI
1995’te savaşın son evrelerinde yaşanan ve 8000’den fazla Bosnalının öldüğü bu olay, Srebrenitsa Katliamı olarak tarihe geçmiştir.[41] Aslında bu katliamın yaşanmasını önlemesi gereken Birleşmiş Milletler Koruma Gücü (UNPROFOR), oldukça savurgan tutumu ile başarısız olmuş, daha doğrusu başarısız olmaya itilmiştir. Yukarda bahsedilen Avrupa politikası çerçevesinde, Avrupa ülkeleri Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da çıkan bir problemde bölgesel çıkarlarını göz önünde bulundurarak belki de Avrupa Birliği’nin bir Hristiyan birliği olduğu iddialarını haklı çıkarma pahasına Bosna’daki katliamlara gereken titizlikle yaklaşmamıştır.
Srebrenitsa Katliamı 10 Temmuz günü başlamış ve 28 Ağustos günü ABD’nin girişimiyle başlayan NATO müdahalesi, bütün Bosna’daki katliamı sonlandırmıştır. Bu durum, aslında bu soykırımın ve genel anlamda Bosna Savaşı’nın kolaylıkla önüne geçilebileceğini ortaya çıkarmıştır.[42] 13-18 Temmuz 1995 tarihli bu katliam, BM tarafından Boşnaklar adına ‘güvenli bölge’ olarak deklare edilen Srebrenitsa bölgesinde yaşanmıştır. Hem bu nedenle hem de BM barış gücüne sığınan Boşnakların Hollandalı askerler tarafından Sırplara teslim edilmesi ve barış gücünün bölgedeki otoritersizliği nedeniyle BM’ye karşı duyulan güven, Bosna Savaşı’ndan sonra oldukça azalmıştır.[43]
Boşnak halkı, Srebrenitsa’da adeta bir felaket yaşamış ve reel politiği sonuna kadar hissedip büyük bir sefalete maruz bırakılmışlardır. Bu soykırım, Bosna Savaşı’nın köşe taşı haline gelip barış sürecine giden yolu kısaltmıştır. Zira Bosna Savaşı için gerçekleştirilen ‘nitelikli’ barış görüşmeleri, ancak bu katliamdan sonra gerçekleştirilmiştir. Hitler’in Avrupa’da yaşattığı kanlı savaştan sonraki en büyük kıyım olarak nitelendirilen bu katliam, Avrupa’da hukuksal olarak belgelenmiş ilk soykırım olması yönüyle de dikkat çekmektedir.[44] Aynı zamanda Srebrenitsa Soykırımı, savaştan sonra gerekli cezaların verilmesi adına ‘Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi’nin kurulmasında önemli bir faktör olmuştur. Savaşın sonlandırılması adına yapılan ve NATO ile BM’nin işbirliğinin bir ürünü olan ‘Deliberate Force’ operasyonu da Srebrenitsa Katliamı sonrasında gerçekleştirilmiştir.[45] Binlerce Boşnak’ın katledildiği bu katliam aslında tamamen öngörülemez değildi. Zira ABD istihbaratı, bu saldırının olabileceğini BM’ye rapor etmiş ancak BM’nin bu öngörüyü dikkate almadığını saldırı sırasında bölgeye gelen Hollandalı barış gücü askerlerinin Sırplarla girdikleri eğlenceli iletişimi ve alkollü eğlencelerini içeren video kayıtlarına bakarak anlamak güç görünmemektedir.
Yalnızca dinleri farklı olduğu için katledilen Müslüman Boşnaklar, katliam sırasında Sırplardan ”Allah size yardım edemez ama Miladiç eder” nidalarını duymaktaydı. Bu dini ve/veya etnik düşmanlık, ”Türklerden intikamımızı aldık” sözleriyle pekişmekteydi. Her şeye rağmen BM’nin bu süreç üzerinde olumsuz etkisinin ağır basmasıyla birlikte BM genel sekreteri Türkiye’de ‘persona non grata’ ilan edilmiştir. Ayrıca Türkiye’nin sorunu çözmek adına çok sayıda diplomatik girişimde bulunması ve hatta Hırvatların Sırplara karşı yaptığı saldırının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in katıldığı bir zirvede planlandığı iddiaları, Türkiye’nin bu süreçte Müslüman Boşnakların lehine yönelik milletlerarası diplomasiyi kullandığını göstermektedir.[46] Türkiye, Bosna Savaşı sırasında doğrudan askeri bir müdahalede bulunmasa da Bosnalı askerlere eğitim ve silah yardımında bulunmuş ve Boşnak mültecilere kapılarını açık tutmuştur. Katliamlarda yaralanan insanların bakımıyla ilgilenip diplomatik girişimlerle birlikte Srebrenitsa’daki soykırımı engellemek için kamuoyunun da baskısıyla etkin bir politika izlemeye özen göstermiştir.[47] Srebrenitsa, Bosna Savaşı’nın ve Tuzla ile birlikte ‘etnik temizliğin’ zirve yaptığı bölgeler olmuştur. Ardından aşırı düzeyde sivil ölümlerinin yaşanmasıyla birlikte uluslararası toplum daha sert bir tutum izlemiş ve NATO’nun hava harekâtı sonrası Kasım 1995’te imzalanan Dayton Anlaşması, savaşı sona erdiren anlaşma olmuştur.[48]
Dayton Anlaşması, 5 ana ilke çerçevesinde imzalanmıştır. Bu ilkelerden birincisi, Bosna’nın güncel sınırlarıyla birlikte egemen bir devlet olarak tanınması olmuştur. ”Ardından %51 Boşnak-Hırvat Federasyonu, %49 Sırp Cumhuriyeti oranlarıyla kendi güvenlik birimleri, parlamentoları ve devlet başkanları bulunan iki entiteden oluşacak Bosna Hersek’in Boşnak-Hırvat biriminin başkenti bölünmez bir şekilde Saraybosna olarak belirlenmiştir.” [49] Sivil ve askeri olarak iki başlıkta ayrılan düzenlemelerin askeri kanadının uygulanmasının, NATO ve NATO üyeliği bulunmayan devletlerin birlikleriyle oluşturulan Uygulama Gücü (IFOR) aracılığıyla yapılması kararlaştırılmıştır.[50]
‘Medeniyetler Çatışması’ tezinin sahibi Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington’a göre Bosna Savaşı, ”medeniyetler savaşı” olarak nitelendirilmiştir. Zira Asya ile Avrupa arasında kalan bu bölge, medeniyet çatışmasının en kilit noktası olarak göze çarpmaktadır.[51] Bosna Savaşı, halkların etnik ve ulusal kimliklere göre ayrıştırılmasının ne denli ağır sonuçlar vereceğinin bir göstergesi olmuştur. Dolayısıyla Avrupa’nın merkezinde çıkan bu büyük savaşın etnik açıdan en mozaik bölgelerden olan Bosna’da yaşanması oldukça doğal görülmektedir.[52]
Bosna Savaşı, uluslararası sistemde Balkanlara yönelik paradigma değişimine de neden olmuştur. 19. yüzyılda cesaretli, eğlenceli toplum yapısıyla takdir toplayan bölge, 20. yüzyılda Avrupa’ya ayak uydurma potansiyeli olan ancak Avrupa tarafından izole edilmiş bir alan olarak nitelendirilmiştir. Bugün ‘Balkanlaşma’ terimi ile birlikte bölgenin parçalanma sürecini ifade eden bu jeopolitik kavramın olumsuz bir anlama ev sahipliği yapmasında Bosna Savaşı’nın etkisi büyüktür.[53] Uzun yıllar boyunca devam eden savaşın ve katliamların sona ermesiyle birlikte geride büyük bir enkaz kalmıştır. Bölgede rehabilitasyon programları başlatılmıştır, ancak Bosna Hersek halkı için bu savaşın etkileri hissedilmektedir. Köklü bir çözüme ulaştırılamayan etnik problemlerin gelecekte de patlak verebileceği düşüncesi, Bosna halkı ve uluslararası sistem için mevcut bir tehdit olarak yerini almaya devam etmektedir.[54]
SONUÇ
Balkanlar’da etnik çeşitliliğin yüksek düzeylerde olduğu Bosna Hersek, ev sahipliği yaptığı Bosna Savaşı ile uluslararası ilişkiler literatüründeki birçok kavrama adeta örnek olmuştur. Soğuk Savaş’ın bitimiyle birlikte dağılmaya başlayan Yugoslavya’nın Bosna Hersek eyaletinde Boşnak Müslümanların bağımsızlık ilanları sonrası gördükleri muamele, bölgede asla unutulamayacak izler bırakmıştır. Bu bağlamda Bosna Savaşı, Antik Yunan tarihçi Polybius’un fikirleri için önemli bir örnek teşkil etmektedir. Polybius’a göre, uluslararası sistemdeki küresel bir güvenlik krizinin ve ‘bozulma’nın temel nedeni, kendisi için daha iyisini isteyen bir halk ayaklanmasıdır. Yugoslavya’nın dağılmasını takip eden bütün bu süreç veya Büyük Sırbistan hayali, statükonun bozulmasını ifade ettiği için bir tehdittir.[55] Büyük Sırbistan hayali ile donanan Karadziç ve Sırp askerleri, Bosna’nın aleyhine olacak toprak kazanımı için sivilleri öldürmekten çekinmeyerek Avrupa’nın merkezinde Hitlervari uygulamalarla katliamlar yapmışlardır. Ratzel’in organizmatik teorisinin pratikteki uygulaması olarak adlandırılabilecek Bosna Savaşı, yüzbinlerce kişinin ölümüne neden olmuştur.
Boşnak lider Aliya İzzetbegoviç’in sağlam duruşu ve halkına sağladığı yüksek manevi güç ile birlikte Boşnak Müslümanlar, Avrupa’nın en büyük 3. ordusuna karşı büyük bir direniş göstermişlerdir. Uluslararası sistemdeki büyük güçlerin çıkarları doğrultusunda BM’nin etkisiz kalması ve yine Batılı güçlerin de aslında kolayca bitirilebilecek bu savaşa nitelikli müdahalelerde bulunmaması, savaşın uzamasına neden olmuştur. Ancak 1995’te yaşanan Srebrenitsa Katliamı, 8000’den fazla kişinin ölümüne neden olunca uluslararası toplumda yükselen baskılarla birlikte NATO’nun müdahalesi sonrası Dayton Anlaşması ile savaş sonlandırılmıştır. Huntington’ın Medeniyetler Çatışması tezine de konuk olan Bosna Savaşı, halkların etnik ve ulusal kimliklere göre ayrıştırılmasının ne denli ağır sonuçlar vereceğinin bir göstergesi olmuştur. Köklü bir çözüme ulaştırılamayan bu etnik temelli problemler ise zihinlerde devamlı bir tehdit olarak yaşamaya devam edecek gibi görülmektedir.
MUSTAFA ÖZVEREN
Güvenlik ve Strateji Çalışmaları Stajyeri
KAYNAKÇA
Kitap Kaynakları
Dedeoğlu, Beril, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Yeniyüzyıl Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2018
Hart, Liddell B. H., Strateji Dolaylı Tutum, Çeviren: Selma Koçak, Doruk Yayımcılık, 3. Baskı, 2015
Hasanov, Ali, Jeopolitik, Çeviren: Azad Ağaoğlu & Fuad Şammedov, Babıali Kültür Yayıncılığı: 240, Birinci Baskı, İstanbul, Ekim 2012
Kayapınar, Doç. Dr. Ayşe – Arslantaş, Yrd. Doç. Dr. Selim – Hacısalihoğlu, Yrd. Doç. Dr. Mehmet – Tangör, Yrd. Doç. Dr. Burak – Oktay, Doç. Dr. G. Emel, Balkanlarda Siyaset, T.C. Anadolu Üniversitesi, 1. Baskı, Eskişehir, 2012
Mazower, Mark, Bizans’ın Çöküşünden Bugüne Balkanlar, Çeviren: Ayşe Ozil, Alfa Basım Yayım, 2. Baskı, İstanbul, 2017
Smith, Steve – Hadfield, Amelia – Dunne, Tim, Dış Politika, Çeviren: Nasuh Uslu, Uluslararası İlişkiler Kütüphanesi, 2. Baskı, Eylül 2016
Sönmezoğlu, Faruk – Güneş, Hakan – Keleşoğlu, Erhan, Uluslararası İlişkilere Giriş, Der Yayınları, Yayın No: 346, İstanbul, 2015
Viotti, Paul R. – Kauppi, Mark V., Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti, Çeviren: Ayşe Özbay Erozan, Nobel Akademik Yayıncılık, 5. Basımdan Çeviri, Ankara, 2014
Makale / Tez Kaynakları
Arı, Tayyar – Pirinççi, Ferhat, Soğuk Savaş Sonrasında ABD’nin Balkan Politikası, Alternatif Politika, Cilt: 3, Sayı: 1, Mayıs 2011
Bağcı, Yrd. Doç. Hüseyin, Bosna-Hersek Soğuk Savaş Sonrası Anlaşmazlıklara Giriş, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 27, 1992
Çetintaş, Oya, Aliya İzzetbegoviç’in Siyaset Felsefesi, Yüksek Lisans Tezi, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs 2018
Dağcı, Gül Tuba – Dal, Adnan, Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsızlık Süreci ve Aliya İzzetbegoviç, Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 11, 2016
Dal, Adnan, Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsızlık Süreci Ve Aliya İzzetbegoviç, Yüksek Lisans Tezi, Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Ocak 2015
Dalar, Mehmet, Dayton Barış Antlaşması ve Bosna-Hersek’in Geleceği, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 1, Yıl: 9, Sayı: 16, 2008
Dikici, Ali, Bosna Savaşı’nda Srebrenica Savunmasının Komutanı Naser Oriç’in Hikâyesi, Avrasya Etüdleri, Cilt: 50, Sayı: 2, 2016
Emgili, Fahriye, Bosna-Hersek Trajedisinde (1992-1995) Türk Birliği, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı: 21, 2012
Hıra, Betül, Uluslararası İlişkilerde Siyasi Aktör Olarak Liderler: Aliya İzzetbegoviç Ve İdeolojisi, Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Karaman, 2020
Karasu, Mithat Arman, Bir Kentin Ölümü: Kentkırım (Bosna-Hersek Örneği), Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 3, 2008
Şafak, Yasin, Bosna Savaşı ve Yugoslavya’nın Parçalanması, Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Küreselleşme Bölümü, İstanbul, 2010
Yenigün, Cüneyt – Hacıoğlu, Ümit, Bosna-Hersek: Etnik Savaş, Eksik Andlaşma, Kitapta: Dünya Çatışma Bölgeleri, Basım: İlk, Nobel Yayınevi, Editör: Kemal İnat
İnternet Kaynakları
Asimetrik Savaşlar, Bosna Savaşı, https://asimetriksavaslar.wordpress.com/2011/03/30/bosna-savasi, çevrimiçi: 22 Mayıs 2020
BBC, Srebrenitsa Katliamı: 2. Dünya Savaşı Sonrası Avrupa’daki En Büyük İnsanlık Trajedisi, 11 Temmuz 2019, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42074470, çevrimiçi: 25 Mayıs 2020
Dünya Bülteni, Bosna’nın Cesareti, Direnişi: Aliya İzzetbegoviç, https://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/bosna-nin-cesareti-direnisi-aliya-izzetbegovic-h179638.html, çevrimiçi: 16 Ağustos 2020
Gündüz Aktan, Srebrenitsa Soykırımı, Radikal, 14/07/2005, http://www.radikal.com.tr/yazarlar/gunduz-aktan/srebrenitsa-soykirimi-751954/, çevrimiçi: 25 Mayıs 2020
ThoughtCo., Maslow’s Hierarchy of Needs Explained, https://www.thoughtco.com/maslows-hierarchy-of-needs-4582571, çevrimiçi: 22 Mayıs 2020
Yeni Şafak, ‘Aliya, Bosna Savaşı’nın mucizesiydi’, https://www.yenisafak.com/dunya/aliya-bosna-savasinin-mucizesiydi-3403167, çevrimiçi: 26 Mayıs 2020
Belgesel Kaynakları
Cüneyt Polat (Yapımcı) & K. Gökhan Demir (Yönetmen), Dünden Yarına: Bosna, Belgesel Dünyası, A Haber Ajansı, 2010, https://www.youtube.com/watch?v=2tNXHzEA3fs, çevrimiçi: 22 Mayıs 2020
Racih Ömer, Karadziç’in İki Yüzü, Al Jazeera Turk, https://www.youtube.com/watch?v=P4PEP4CuIXw, çevrimiçi: 22 Mayıs 2020
Bibliyografya
[1] Paul R. VIOTTI, Mark V. KAUPPI, Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti, Çeviren: Ayşe Özbay Erozan, Nobel Akademik Yayıncılık, 5. Basımdan Çeviri, Ankara, 2014, sy. 14
[2] Betül HIRA, Uluslararası İlişkilerde Siyasi Aktör Olarak Liderler: Aliya İzzetbegoviç Ve İdeolojisi, Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Karaman, 2020, sy. 17
[3] Faruk SÖNMEZOĞLU & Hakan GÜNEŞ & Erhan KELEŞOĞLU, Uluslararası İlişkilere Giriş, Der Yayınları, Yayın No: 346, İstanbul, 2015, sy. 181
[4] Cüneyt YENİGÜN & Ümit HACIOĞLU, Bosna-Hersek: Etnik Savaş, Eksik Andlaşma, Kitapta: Dünya Çatışma Bölgeleri, Basım: İlk, Nobel Yayınevi, Editör: Kemal İnat, sy. 2-3
[5] Yrd. Doç. Dr. Hüseyin BAĞCI, Bosna-Hersek Soğuk Savaş Sonrası Anlaşmazlıklara Giriş, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 27, 1992, sy. 258
[6] SÖNMEZOĞLU & GÜNEŞ & KELEŞOĞLU, Uluslararası İlişkilere Giriş, sy. 181
[7] Yasin ŞAFAK, Bosna Savaşı ve Yugoslavya’nın Parçalanması, Yüksek Lisans Tezi, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler ve Küreselleşme Bölümü, İstanbul, 2010, sy. 83
[8] YENİGÜN & HACIOĞLU, Bosna-Hersek: Etnik Savaş, Eksik Andlaşma, sy. 6
[9] BAĞCI, Bosna-Hersek Soğuk Savaş Sonrası Anlaşmazlıklara Giriş, sy. 257-258
[10] Cüneyt POLAT (Yapımcı) & K. Gökhan DEMİR (Yönetmen), Dünden Yarına: Bosna Belgeseli, Belgesel Dünyası, A Haber Ajansı, 2010, çevrimiçi: 7 Ağustos 2020, https://www.youtube.com/watch?v=2tNXHzEA3fs
[11] Mehmet DALAR, Dayton Barış Antlaşması ve Bosna-Hersek’in Geleceği, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 1, Yıl: 9, Sayı: 16, 2008, sy. 95
[12] POLAT & DEMİR, Dünden Yarına: Bosna Belgeseli, çevrimiçi: 8 Ağustos 2020
[13] Racih ÖMER, Karadziç’in İki Yüzü Belgeseli, Al Jazeera Turk, çevrimiçi: 9 Ağustos 2020, https://www.youtube.com/watch?v=P4PEP4CuIXw
[14] ThoughtCo., Maslow’s Hierarchy of Needs Explained, çevrimiçi: 13 Ağustos 2020, https://www.thoughtco.com/maslows-hierarchy-of-needs-4582571
[15] ÖMER, Karadziç’in İki Yüzü Belgeseli, çevrimiçi: 13 Ağustos 2020
[16] Ali HASANOV, Jeopolitik, Çeviren: Azad Ağaoğlu & Fuad Şammedov, Babıali Kültür Yayıncılığı: 240, Birinci Baskı, İstanbul, Ekim 2012, sy. 45
[17] Asimetrik Savaşlar, Bosna Savaşı,çevrimiçi: 14 Ağustos 2020, https://asimetriksavaslar.wordpress.com/2011/03/30/bosna-savasi/
[18] Gül Tuba DAĞCI & Adnan DAL, Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsızlık Süreci ve Aliya İzzetbegoviç, Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 11, 2016, sy. 116
[19] Oya ÇETİNTAŞ, Aliya İzzetbegoviç’in Siyaset Felsefesi, Yüksek Lisans Tezi, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mayıs 2018, sy. 4-7
[20] DAĞCI & DAL, Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsızlık Süreci ve Aliya İzzetbegoviç, sy. 116-117
[21] Adnan DAL, Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsızlık Süreci Ve Aliya İzzetbegoviç, Yüksek Lisans Tezi, Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Ocak 2015, sy. 66-67
[22] B. H. Liddell HART, Strateji Dolaylı Tutum, Çeviren: Selma Koçak, Doruk Yayımcılık, 3. Baskı, 2015, sy. 447-448
[23] DAĞCI & DAL, Soğuk Savaş Sonrası Bosna-Hersek Bağımsızlık Süreci ve Aliya İzzetbegoviç, sy. 126
[24] Dünya Bülteni, Bosna’nın Cesareti, Direnişi: Aliya İzzetbegoviç, çevrimiçi: 16 Ağustos 2020, https://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/bosna-nin-cesareti-direnisi-aliya-izzetbegovic-h179638.html
[25] Mithat Arman KARASU, Bir Kentin Ölümü: Kentkırım (Bosna-Hersek Örneği), Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 3, 2008, sy. 55-56
[26] ŞAFAK, Bosna Savaşı ve Yugoslavya’nın Parçalanması, sy. 96
[27] DALAR, Dayton Barış Antlaşması ve Bosna-Hersek’in Geleceği, sy. 96
[28] YENİGÜN & HACIOĞLU, Bosna-Hersek: Etnik Savaş, Eksik Andlaşma, sy. 6
[29] Tayyar ARI & Ferhat Pirinççi, Soğuk Savaş Sonrasında ABD’nin Balkan Politikası, Alternatif Politika, Cilt: 3, Sayı: 1, Mayıs 2011, sy. 24
[30] Doç. Dr. Ayşe KAYAPINAR & Yrd. Doç. Dr. Selim ASLANTAŞ & Doç. Dr. Mehmet HACISALİHOĞLU & Yrd. Doç. Dr. Burak TANGÖR & Doç. Dr. Emel G. OKTAY & Balkanlar’da Siyaset, T.C. Anadolu Üniversitesi, 1. Baskı, Eskişehir, 2012, sy. 234
[31] Asimetrik Savaşlar, Bosna Savaşı, çevrimiçi: 17 Ağustos 2020
[32] POLAT & DEMİR, Dünden Yarına: Bosna Belgeseli, çevrimiçi: 18 Ağustos 2020
[33] KARASU, Bir Kentin Ölümü: Kentkırım (Bosna-Hersek Örneği, sy. 56
[34] POLAT & DEMİR, Dünden Yarına: Bosna Belgeseli, çevrimiçi: 18 Ağustos 2020
[35] Yeni Şafak, ‘Aliya, Bosna Savaşı’nın mucizesiydi’, çevrimiçi: 18 Ağustos 2020, https://www.yenisafak.com/dunya/aliya-bosna-savasinin-mucizesiydi-3403167
[36] Steve SMITH & Amelia HADFIELD & Tim DUNNE, Dış Politika, Çeviren: Nasuh Uslu, Uluslararası İlişkiler Kütüphanesi, 2. Baskı, Eylül 2016, sy. 140-141
[37] ŞAFAK, Bosna Savaşı ve Yugoslavya’nın Parçalanması, sy. 118
[38] KARASU, Bir Kentin Ölümü: Kentkırım (Bosna-Hersek Örneği, sy. 56
[39] Paul R. VIOTTI & Mark V. KAUPPI, Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti, Çeviren: Ayşe Özbay Erozan, Nobel Akademik Yayıncılık, 5. Basımdan Çeviri, Ankara, 2014, sy. 276
[40] POLAT & DEMİR, Dünden Yarına: Bosna Belgeseli, çevrimiçi: 18 Ağustos 2020
[41] KARASU, Bir Kentin Ölümü: Kentkırım (Bosna-Hersek Örneği, sy. 57
[42] Gündüz AKTAN, Srebrenitsa Soykırımı, Radikal, 14/07/2005, çevrimiçi: 18 Ağustos 2020, http://www.radikal.com.tr/yazarlar/gunduz-aktan/srebrenitsa-soykirimi-751954/
[43] BBC, Srebrenitsa Katliamı: 2. Dünya Savaşı Sonrası Avrupa’daki En Büyük İnsanlık Trajedisi, 11 Temmuz 2019, çevrimiçi: 19 Ağustos 2020, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42074470
[44] Ali DİKİCİ, Bosna Savaşı’nda Srebrenica Savunmasının Komutanı Naser Oriç’in Hikâyesi, Avrasya Etüdleri, Cilt: 50, Sayı: 2, 2016, sy. 183
[45] ARI & PİRİNÇÇİ, Soğuk Savaş Sonrasında ABD’nin Balkan Politikası, sy. 8
[46] POLAT & DEMİR, Dünden Yarına: Bosna Belgeseli, çevrimiçi: 19 Ağustos 2020
[47] Fahriye EMGİLİ, Bosna-Hersek Trajedisinde (1992-1995) Türk Birliği, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Sayı: 21, 2012, sy. 80-81
[48] SÖNMEZOĞLU & GÜNEŞ & KELEŞOĞLU, Uluslararası İlişkilere Giriş, sy. 182
[49] ARI & PİRİNÇÇİ, Soğuk Savaş Sonrasında ABD’nin Balkan Politikası, sy. 9
[50] KAYAPINAR & ASLANTAŞ & HACISALİHOĞLU & TANGÖR & OKTAY & Balkanlar’da Siyaset, sy. 220
[51] Mark MAZOWER, Bizans’ın Çöküşünden Bugüne Balkanlar, Çeviren: Ayşe Ozil, Alfa Basım Yayım, 2. Baskı, İstanbul, 2017, sy. 108
[52] VIOTTI & KAUPPI, Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti, sy. 137
[53] SMITH & HADFIELD & DUNNE, Dış Politika, sy. 106
[54] SÖNMEZOĞLU & GÜNEŞ & KELEŞOĞLU, Uluslararası İlişkilere Giriş, sy. 182
[55] Beril DEDEOĞLU, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Yeniyüzyıl Yayınları, 4. Baskı, İstanbul, 2018