Bosna Avrupa’yı Nasıl Krize Sürükleyebilir?

Sırp Milliyetçiliğinin Geri Dönüşü Kıtada Yeni Bir Savaşı Tetikleyebilir

Avrupa lideri olmak için zor bir dönemden geçiliyor. Avrupa’nın geleneksel en önemli müttefiki olan Washington, NATO’dan yüz çeviriyor ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le daha yakın ilişkiler geliştiriyor. ABD ayrıca neredeyse tüm Avrupa ürünlerine kapsamlı gümrük vergileri getirerek kıtanın ekonomik büyümesini tehlikeye atmış durumda. Öte yandan Rus birlikleri, Ukrayna’da yavaş ama istikrarlı ilerleyişini sürdürüyor ve ülkenin egemenliğini tehdit ediyor. Avrupa’nın şu an en son ihtiyacı olan şey, yeni bir kriz.

Yine de, tam da kıtanın ortasında yeni bir kriz mayalanıyor. Milorad Dodik liderliğindeki Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska)—Sırpların kontrolündeki bölgelerden oluşan bir yapı—Bosna-Hersek’ten ayrılma girişiminde bulunuyor. Rusya yanlısı bir Sırp milliyetçisi olan Dodik, on yılı aşkın süredir Bosna’nın merkezi otoritelerini zayıflatmak için çalışıyor. Paralel devlet kurumları inşa etti, etnik gerilimleri körükledi ve Sırp halkını korumak adına Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna’dan ayrılması gerektiğini ileri sürdü. Bölgedeki toprakların neredeyse yarısından Bosnalı yetkilileri çıkardı. Tüm bu eylemlere son vermek amacıyla Bosna Devlet Mahkemesi, Dodik’i görevden men etti ve hapis cezasına çarptırdı. Ancak Dodik o zamandan beri İsrail, Rusya ve Sırbistan’a resmi ziyaretlerde bulundu. Ülkesinde ise yerel polis tarafından korunuyor.

Eğer Sırp Cumhuriyeti gerçekten ayrılırsa, Avrupa büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilir. 1992–1995 yılları arasında Bosna, Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar arasında bir savaşın sahnesi olmuştu—bu iki grup, komşu Hırvatistan ve Sırbistan tarafından desteklenmişti. Savaş acımasızdı: binlerce insan hayatını kaybetti ve Sırp liderler ile yetkililer, Srebrenica’da bir soykırım gerçekleştirdi. Çatışmalar, ancak NATO’nun müdahalesi ve dış aktörlerden oluşan bir koalisyonun mevcut Bosna devlet yapısını inşa etmesiyle sona erdi. Eğer Bosna-Hersek çöküşe sürüklenirse, pek çok kişi yeniden şiddet olaylarının patlak vermesinden endişe ediyor.

Olası bir felaketi önlemek için, Avrupa ve ABD’li liderlerin ülkeye daha fazla kaynak ayırması gerekecek. Barış sürecini korumak adına, Bosnalı yetkilileri desteklemek için daha fazla barış gücü göndermeleri şart. Savaşın sona ermesinden bu yana Batı’nın Bosna’da elinde tuttuğu olağanüstü denetim yetkisini kullanarak, ülkenin merkezî hükümetini mevcut kısıtlarından kurtaracak anayasal reformları desteklemeleri gerekecek. Ayrıca, Bosna’nın ulusal kurumlarını güçlendirmeliler ki, Sırp Cumhuriyeti yetkilileri (veya başka bir bölgesel yapı) merkezi otoriteye karşı bu şekilde meydan okuyamasın.

Avrupalı yetkililer, halihazırda uğraşmaları gereken onca sorun varken, Bosna’ya yönelik böyle önlemlere yatırım yapma konusunda tereddüt yaşayabilir. İzolasyonist bir yönelime giren ABD’nin yeniden angajmana girmesi ise daha da düşük bir olasılık. Ancak eğer bir çatışma patlak verirse, Dodik’i ve onun bölgesel ve uluslararası destekçilerini şimdi durdurmak, o zaman müdahale etmekten çok daha ucuz ve kolay olacaktır. Özellikle Avrupa, aynı anda hem Bosna’da hem Ukrayna’da iki savaşı birden kaldırabilecek durumda değil. Kıtasını korumak isteyen liderler, Bosna’da bir çatışmanın başlamasını önlemek zorundadır.

AYRILIK YARATAN BAĞLAR

Birçok etnik olarak bölünmüş devlette olduğu gibi, Bosna-Hersek de özel bir güç paylaşımı çerçevesiyle yönetilmektedir—bu sistem, ülkenin savaşını sona erdiren 1995 tarihli Dayton Barış Anlaşması’yla kurulmuştur. Anlaşmaya göre, Bosna’daki iki ana idari yapı—Boşnak ve Hırvatların çoğunlukta olduğu Bosna-Hersek Federasyonu ile Sırpların çoğunlukta olduğu Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska)—ulusal politika değişikliklerine veto hakkına sahiptir. Temsiliyet bu üç ana etnik grup etrafında şekillenmiştir. Üstelik tüm bu düzenlemelere rağmen, ülke yönetimi hâlâ Batı destekli bir yapı olan Yüksek Temsilcilik Ofisi’ne (OHR) karşı sorumludur. Bu ofis, Bosna’nın yasalarını tek taraflı olarak değiştirme yetkisine sahiptir.

Bu sistem, siyasi liderlere kendi etnik toplulukları içinde fiilen sınırsız yetkiler verdiği gibi, merkezi hükümeti felce uğratma gücü de sunmaktadır. Bu imkânlardan en fazla yararlanan kişi hiç şüphesiz Dodik olmuştur. Son yirmi yılda çeşitli liderlik görevlerinde bulunan Dodik, Bosna devlet kurumlarını sistematik biçimde zayıflatmak için çalıştı. Örneğin, kendisi ve yetkilileri, Bosna hükümetinin NATO ve Avrupa Birliği’ne entegrasyon çabalarını defalarca veto etti. Ancak belki de daha önemlisi, Dodik kendi kontrolündeki bölgeleri merkezî hükümetin yargı, gümrük ve güvenlik kurumlarından ayırmaya çalıştı.

Bu sürenin büyük bölümünde Dodik eylemleri nedeniyle herhangi bir hesap verme durumuyla karşılaşmadı. Batılı yetkililer onu rahatsız edici bulsalar da, genellikle karşı karşıya gelmek yerine onu yatıştırmayı tercih ettiler. Ancak son birkaç yılda bu yaklaşım değişmeye başladı. Önce 2023 yılında, Yüksek Temsilcilik Ofisi (OHR), Washington’un desteğiyle, kendi kararlarına karşı gelmeyi suç sayan bir yasal düzenlemeyi hayata geçirdi—bu düzenleme büyük ölçüde Dodik’in davranışlarına yanıt niteliğindeydi. Ardından, bu yılın Şubat ayında, Bosna devlet mahkemesi Dodik’i Yüksek Temsilcilik kararlarına uymamak suçundan mahkûm etti. Mahkeme, Dodik’e bir yıl hapis cezası verdi ve altı yıl süreyle kamu görevinden men etti. Bu karar, Bosna kurumlarının Sırp Cumhuriyeti’ndeki ayrılıkçıları ilk kez ciddi biçimde hesap vermeye zorladığı çarpıcı bir dönüm noktasıydı.

Ancak Dodik, mahkeme kararını kabul etmeyi reddetti. İstifa etmek ve teslim olmak yerine, faaliyetlerini daha da tırmandırdı. Sırp Cumhuriyeti parlamentosuna, Bosna devlet mahkemesi, Bosna başsavcılığı, Yüksek Yargı ve Savcılık Konseyi ile Bosna polisinin kendi topraklarında faaliyet göstermesini yasaklayan bir yasa geçirtti. Bu yasa, Bosna devlet kurumlarının Sırp Cumhuriyeti içinde varlık göstermesini suç sayıyor ve merkezi hükümetin yetkilileriyle iş birliği yapan yerel görevliler için ağır cezalar öngörüyor. Dodik ayrıca, sivil toplumu hedef alan ve izleyen bir “yabancı ajanlar sicili” uygulaması başlattı.

Bu ayrılıkçı yasaların tamamı yasa dışı ve Bosna Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Ancak buna rağmen Bosna devlet kurumları, fiilen Sırp Cumhuriyeti topraklarından kısmen çekildi. Dodik ise geri adım atmak yerine, Sırp Cumhuriyeti anayasasında değişiklik önerileri sunarak yeni bir bağımsız ordu, bir sınır polisi ve “RS düşmanları” olarak adlandırdığı kişileri yargılayabilecek istihbarat yetkilerine sahip özel bir başsavcılık kurmayı teklif etti. Bu tür adımlar, Bosna devletiyle Sırp ayrılıkçılar arasında çatışmayı yeniden alevlendirme riski taşıyor.

Buna karşılık, Bosna başsavcılığı da devlet mahkemesiyle birlikte Dodik hakkında tutuklama kararı çıkardı. Interpol’e uluslararası yakalama emri çıkarılması için başvuruda bulunuldu. Ancak Interpol, Sırbistan’ın baskısıyla bu talebi reddetti. Bosna devlet polisi ise Dodik’i tutuklamaya cesaret edemiyor; çünkü bu tür bir girişimin şiddetli bir çatışmaya yol açabileceğinden endişe ediyor. Hatta Sırp Cumhuriyeti’ne bağlı polis güçleri, böyle bir durumu zorla engelleyecekleri tehdidinde bulundular.

Bosna-Hersek Bir Egemenlik Kriziyle Karşı Karşıya

Bugün Bosna-Hersek, doğrudan bir egemenlik kriziyle yüz yüze. Eğer devlet, Dodik’e doğrudan müdahale ederse, savaş riski doğar. Ancak mevcut durum devam ederse, ülkenin fiili olarak bölünmesi kaçınılmaz olur. Dodik ve diğer ayrılıkçı liderler, kendi topraklarındaki kalan Bosna kurumlarını da ortadan kaldırabileceklerini anlayacaklardır. Bu durum, Sırp Cumhuriyeti’ni doğrudan Sırbistan’a entegre etme girişimlerine kadar varabilir—ki Sırp Cumhuriyeti, coğrafi olarak parçalıdır ve Sırbistan’la arasında başka Bosna toprakları bulunmaktadır.

Bosna devleti, ne kadar zor durumda olursa olsun, kendini savunacaktır. Ancak bu krizi önceki krizlerden ayıran temel unsur, hem Bosnalı siyasetçiler hem de kısmen uluslararası aktörler arasında, Sırp Cumhuriyeti’nin mevcut siyasi liderliğinin artık görevde kalamayacağı yönünde artan bir farkındalığın oluşmasıdır. Sırp Cumhuriyeti meclisinin anayasal düzeni, barışı ve istikrarı tekrar tekrar tehdit edebilecek yasalar üretme kapasitesi, hem Bosna hem de Avrupa için artık taşınamaz bir yüke dönüşmüştür.

BATI CEPHESİNDE SESSİZLİK

Dodik ve yerel destekçileri, Bosna’dan ayrılma girişimlerinde yalnız değiller. Dodik’in mahkumiyet kararının ardından Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, Sırp Cumhuriyeti’ni ziyaret etti; kararı antidemokratik ve yasa dışı ilan etti ve bölge halkına, kurumlarına ve liderliğine destek sözü verdi. Vučić’in açıklamaları şaşırtıcı değil: Tıpkı Dodik gibi o da bir milliyetçi ve “Büyük Sırbistan” vizyonunu gerçekleştirmek, yani Sırp Cumhuriyeti’ni Sırbistan’la birleştirmek istiyor. Vučić ayrıca Bosna’daki krizi kendi iç politikasına bir nimet olarak görüyor. Aylardır, giderek otoriterleşen yönetimine karşı ülkesinde kitlesel protestolarla karşı karşıya. Dodik’e destek vererek ve etnik gerilimleri körükleyerek kamuoyunun dikkatini iç meselelerden uzaklaştırmayı ve kendi desteğini sağlamlaştırmayı umuyor.

Macaristan Dışişleri Bakan Yardımcısı Levente Magyar da Dodik’in darbesine destek vermek üzere Sırp Cumhuriyeti’ni ziyaret etti. Macaristan, Dodik’i Avrupa’daki liberal karşıtı liderlerden oluşan bir koalisyon kurma çabalarında bir müttefik olarak görüyor; Dodik’in Rusya yanlısı tutumu da bu çerçevede önemli bir ortaklık zemini oluşturuyor. Balkanlarda yeniden bir savaş çıkarsa, Magyar açıkça şöyle dedi: “Macaristan kenarda durmayacak… Sırp Cumhuriyeti halkının yanındayız.” Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ise bu tür bir çatışmayı hızlandırmakla açıkça ilgileniyor. 2020’den bu yana Bosna’nın iç işlerine agresif biçimde müdahale ediyor. Şubat ayında, Macaristan’ın terörle mücadele özel kuvvetlerinden 78 polisi, Sırp Cumhuriyeti’nin polis gücüyle ortak tatbikat yapması için gönderdi.

Ancak belki de Dodik’e destek vermekten en çok memnun olan kişi Putin. Moskova uzun zamandır Batı Balkanları istikrarsızlaştırmaya çalışıyor—hem Ukrayna’dan dikkat dağıtmak hem de genel olarak Avrupa’ya baskı uygulamak amacıyla. Kremlin, Batı Balkanlar’ı Avrupa’nın “yumuşak karnı” olarak görüyor ve Bosna-Hersek’i Avrupa güvenliğini istikrarsızlaştırmak ve Avrupa-Atlantik entegrasyonunu engellemek için kilit cephe olarak değerlendiriyor. Bu nedenle, Sırp Cumhuriyeti’ne koşulsuz destek sağlamanın yanı sıra, Putin geçtiğimiz hafta Moskova’ya giden Dodik ile de bir görüşme gerçekleştirdi. Rusya’nın bir sonraki adımının, Bosna’daki Batı destekli Yüksek Temsilcilik Ofisi’ni (OHR) tasfiye etmek olması muhtemel.

Avrupa Sözle Değil, Eylemle Yanıt Vermeli

Avrupa, elbette ki Dodik’in girişimlerine karşı çıkıyor. Avrupa Birliği’nin dış ilişkilerden sorumlu kurumu olan Avrupa Dış İlişkiler Servisi (EEAS), yayımladığı bir açıklamada Dodik’in Bosna-Hersek’in anayasal ve hukuki düzenine tehdit oluşturduğunu, kamu idaresini zayıflattığını ve temel özgürlüklere saldırdığını duyurdu. Amerika Birleşik Devletleri de benzer bir duruş sergiliyor. Mart ayında bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Dodik’in “Bosna-Hersek’in kurumlarını zayıttığını ve ülkenin güvenliği ile istikrarını tehdit ettiğini” ifade etti.

Ancak sözler ucuz; şimdi harekete geçme zamanı. Kısa vadede Batı’nın ayrılıkçılara yaptırım uygulaması gerekiyor. Avusturya ve Almanya, Dodik ve ekibini şimdiden yaptırımlarla hedef aldı. Diğer Avrupa ülkeleri de aynı yolu izlemeli. Amerika Birleşik Devletleri ise mevcut yaptırım çerçevesini genişletmeli. Batılı devletler aynı zamanda Bosna’daki fiziksel varlıklarını da artırmalı. Savaşın sona ermesinden bu yana, Bosna-Hersek’te önemli bir Avrupa barış gücü misyonu bulunuyor. Bu misyona katılan ülkeler daha fazla asker göndermeli; böylece Bosna devlet polisinin Dodik’i tutuklama çabalarına destek olabilirler. Barış gücü birlikleri aynı zamanda, Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić’in müdahalesini önlemek amacıyla Bosna-Sırbistan sınırına konuşlandırılabilir.

Uzun Vadede Siyasal Reform Şart

Uzun vadede ise Batı, Bosna’nın siyasi sistemini reforme etmek zorunda. Merkezkaç bir yapıya dayanan mevcut güç paylaşımı sistemi barışı korumaya yardımcı oldu; ancak aynı zamanda Dodik’in Bosna hükümetini felç etmesine ve böylece Sırp Cumhuriyeti’ni güçlendirmesine olanak tanıdı. Saraybosna’da işlevsel bir merkezi hükümet olmayınca, Dodik’in yönetimi adeta “devlet içinde devlet” gibi hareket edebildi ve bu darbe girişimi için yeterli yetkiyi ve alanı biriktirdi.

Batılı yetkililer, Yüksek Temsilcilik Ofisi (OHR) aracılığıyla, herhangi bir etnik grup ya da bölgesel yapının veto mekanizmasını kötüye kullanamayacağı bir anayasal düzenleme yapabilir. Aynı zamanda yürütme erkini güçlendirmek için bir başbakanlık makamı oluşturulabilir ve merkezi hükümet yapısına yeni bakanlıklar kazandırılabilir: örneğin bağımsız bir askeri istihbarat teşkilatı, içişleri bakanlığı, enerji ve madencilik bakanlığı, tarım ve ormancılık bakanlığı, sanayi bakanlığı ve spor ile kültür bakanlığı gibi. Bu adımlar Bosna-Hersek’i hem Avrupa Birliği hem de NATO üyeliğine bir adım daha yaklaştıracaktır.

Güvenlik Alanında Somut Destek Şart

Aynı zamanda, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri, Bosna’nın savunma ve güvenlik kapasitesini geliştirmesine yardımcı olmalıdır. Örneğin, ABD’li yetkililer; Norveç, Türkiye ve Birleşik Krallık’la birlikte, Bosna NATO üyeliğini tam anlamıyla kazanana dek güvenlik garantileri sunan dört taraflı bir ortaklık kurabilir. Bu ortaklık, Bosna savunma sanayisine yönelik eş finansman esasına dayanan bir savunma yardımı çerçevesiyle yapılandırılabilir. NATO da bu sürece paralel olarak, Bosna-Hersek’e açık bir üyelik yolu ve takvimi sunmalıdır.

Bu reform çalışmaları sürerken, ABD ve Avrupa’nın özellikle dikkat etmesi gereken bir başka stratejik bölge Brčko’dur. Bu küçük toprak parçası, Sırp Cumhuriyeti’nin iki yarısını birbirinden ayırıyor ve şu anda hiçbir entiteye tam olarak ait değil. Ancak uluslararası hukuka göre, eğer taraflardan biri Dayton Anlaşması’na uymuyorsa, Batılı güçler Brčko’yu Sırp Cumhuriyeti’ne ya da Federasyon’a dahil edebilir. Mevcut durumda, Dayton’a uymayan taraf Sırp Cumhuriyeti olduğu için, Batı Brčko’yu Bosna-Hersek Federasyonu’na katmalıdır. Bu adım, olası bir ayrılma girişimini fiilen imkânsız hâle getirecektir.

Zamanla Yarışılıyor: Avrupa Kendini Kanıtlamalı

Her şeyden önemlisi, Avrupa ve ABD hızla harekete geçmelidir. Sırp ayrılıkçılar şimdiden cesaret kazanmış durumda. Moskova da öyle. Bosna, kısa tarihinin en kırılgan döneminden geçiyor—ve bu da, şiddetin yeniden patlak verme olasılığını son derece artırıyor. Dodik’in Bosna devlet kurumlarını dışarı attığı bölgeler, tesadüf değildir; 1990’larda Sırp kuvvetlerinin Boşnaklara soykırım uyguladığı yerlerdir. O dönemde ölümden kaçmak için bölgeden kaçan birçok Boşnak, sonraki yıllarda geri döndü. Ancak şimdi, bu insanlar Sırp Cumhuriyeti polisinin insafına terk edilmiş durumda—aynı polis gücü, geçmişteki katliamların failleri arasında yer alıyor.

Dolayısıyla Dodik’in eylemleri, İngiltere Başbakanı Kier Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Friedrich Merz ve “Washington’un bıraktığı boşluğu doldurabiliriz” iddiasındaki diğer Avrupa liderleri için bir turnusol niteliğinde. Eğer Avrupa, Dodik’in bu güç gaspını durdurmayı başarırsa, kıtanın kendi kendini savunma konusunda ne kadar ciddi olduğunu kanıtlamış olur. Ancak başaramazsa, Avrupa’nın içten çözülme riski ortaya çıkar. Sonuçta, eğer Avrupa Dodik’i durduramazsa, Putin’i—ya da Trump’ı—nasıl durdurabilir?

Bu yazı, İsmet Fatih Cançar tarafından kaleme alınan ve 9 Nisan 2025 tarihinde Foreign Affairs dergisinde yayımlanan “How Bosnia Could Break Europe: The Return of Serbian Nationalism Could Start Another War on the Continent” başlıklı makalenin Türkçeye çevirisidir.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Avrupa Birliği ile Türk Devletlerinin Yakınlaşması Ne Anlama Geliyor?

Avrupa Birliği'nin Orta Asya politikasında yeni bir evreye girildiği...

Dünya Ticaret Krizi: Türkiye’ye Arabulucuk Görevi Görünüyor

2024 yılına ait Dünya Ticaret verileri değerlendirdiğinde, tüm dünyayı...

Türk Cumhuriyetlerinin Güney Kıbrıs Açılımı

2024 yılının sonlarından itibaren Orta Asya'dan dikkat çekici diplomatik...

Sırbistan Protestolarının Anatomisi: Bir Altyapı Felaketinden Siyasal Krize

Sırbistan’da Protestoların Anatomisi: Bir Altyapı Felaketinden Siyasal Krize Hatice Deniz...