Bu röportaj, Doç. Dr. Burcu Türkcan ile “Birleşmiş Milletler’in ekonomik etkileri” üzerine yapılmıştır.
1-Öncelikle merhaba. Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba ben Doç. Dr. Burcu Türkcan. Ege Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü öğretim üyesiyim. 2005 yılında Ege Üniversitesi İktisat bölümünden mezun oldum. 2006-2008 yılları arasında üniversitemizde yüksek lisans eğitimimi alırken İzmir Ekonomi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştım. 2008 yılında yine Ege Üniversitesi’nde İktisat doktorasına başladım ve aynı yıl Ege Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak da göreve başladım. Doktora sürecimde Tübitak bursiyeri olarak araştırmalarımın bir bölümünü İtalya’da University of Turin’de yürüttüm. 2012 yılında doktoramı tamamladıktan sonra 2013 yılında yardımcı doçent olarak bölümümde dersler vermeye başladım. 2018 yılında Üniversiteler Arası Kurul’dan doçentliğimi aldım ve halen bölümümde lisans düzeyinde İstatistik, Turizm Ekonomisi ve Ağ Ekonomisi gibi dersler; lisansüstü düzeyde ise Uluslararası İktisadi Kuruluşlar ve Ekonomik Karmaşıklık Teorisi gibi dersler veriyorum.
2- BM’nin savaş ve çatışma alanlarında ne kadar etkili olduğu birçok kez tartışmalara ve tepkilere sebep oldu. Peki siz BM’ye bağlı kuruluşlardan ILO, IMF ve Dünya Bankası’nın etkinliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce ekonomik kalkınmaya, ekonomik ve kültürel iş birliği amaçlarına karşı etkin çalışıyorlar mı?
Birleşmiş Milletlere bağlı kuruluşların ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelerin ihtiyaç ve isteklerine hitap ettiğini bugün artık hepimiz açıkça biliyoruz. Bu açıdan bakıldığında evet ekonomik kalkınmaya, ekonomik ve kültürel işbirliğine yönelik etkin çalışıyorlar ancak gelişmiş ülkelerin ekonomik kalkınmasına, ekonomik ve kültürel işbirliğine yönelik daha etkin çalışıyorlar diyebiliriz. Bu konuda en açık eleştiri bir dönem Dünya Bankası başekonomisti olarak da çalışmış olan Joseph E. Stiglitz’den gelmişti. Stiglitz, Dünya Bankası’nın giriş katında büyük bir levhada açıkça yazan az gelişmiş ülkelerin kalkındırılması hedefinin, uygulamada hiç de etkin işlemediğini, “Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı” kitabında kendi tecrübe ve gözlemleriyle anlatmaktadır. Dünya Bankası’nın günümüzde deklare edilmiş temel amacı “yoksul ülkelerde yoksulluğun azaltılması, sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve üye ülkeler arası işbirliğinin desteklenmesi”dir. IMF ve Dünya Bankası’nın az gelişmiş ülkelere yönelik verdikleri krediler, yardımlar ve beraberinde dayattıkları kalkınma politikalarının özellikle bu ülkeleri uzun vadede nasıl gelişmiş ülkelere bağımlı hale getirdiği kitapta örnekleriyle açıklanmaktadır. Bu uluslararası iktisadi kuruluşların işleyiş yapılanmaları da zaten bu yönde oluşturulmuştur. Örneğin, IMF’ye üye ülkeler IMF sermayesine farklı oranlarda katkı vermektedir. Üye ülkelerin katılım paylarına kota adı verilmektedir. Bu kota, üye ülkenin ekonomik büyüklüğüne göre değişmektedir. Kritik olan nokta, bu kotanın üye ülkenin oy gücünü de belirliyor olmasıdır. Aynı zamanda kotanın yüksekliğine göre ülkenin ihtiyaç halinde alabileceği finansal destek miktarı da artış göstermektedir. Dolayısıyla ekonomileri zaten istikrarsız olan, sık sık krizlerle karşılaşan ve bu krizlerden derin yaralar alan özellikle az gelişmiş ülkelerin alabilecekleri kredi miktarı da hem nispeten az olmakta hem de bu ülkelerin kaderini belirleyen kredi oylamalarında gelişmiş ülkeler belirleyici rol oynamaktadır. Belki çok ufak bir ayrıntı gibi düşünülebilir ancak Dünya Bankası başkanının daima ABD vatandaşı olması kuralı bulunmakta ve aday, daima ABD tarafından gösterilmekte. Bu bile kanımca kurumun yanlılığı açısından önemli bir gösterge.
3- BM, Türkiye ve Libya arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan ve iki ülkenin Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmasını kayıtlara geçirdiğini duyurmuştu. Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğini değiştiren, Türkiye için stratejik bir şah mat hamlesi olarak görülen bu durum hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Bu olaylar Türkiye ekonomisini nasıl etkiler?
Biliyorsunuz bu anlaşma özellikle Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’ın büyük tepkisini aldı. Hatta Yunanistan bir misilleme niteliğinde Mısır ile anlaşma yapma yoluna gitti. Ancak uluslararası arenada hedeflediği etkiyi yaratamadığını söyleyebiliriz. Zira Birleşmiş Milletler Türkiye ve Libya arasında 2019 yılında imzalanan anlaşmayı kayda geçirdiğini açıkladı ve dolayısıyla da Akdeniz’deki dengeler hem Türkiye hem de Libya lehine değişim gösterdi. İmzalanan anlaşma şüphesiz sadece Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin tepkisini çekmedi aynı zamanda Fransa ile de gerginlik yaşandı. Ayrıca İsrail’in de üyesi olduğu Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu’na Türkiye davet edilmedi ve o tarafta da bir gerginlik hâsıl oldu. Öte yandan Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşma sizin de tabir ettiğiniz gibi şah-mat niteliğinde bir anlaşmaydı ve yıllardır Güney Kıbrıs’ın ve Yunanistan’ın deniz yetki alanlarında keyfi dayatmalarına da uluslararası arenadan aldığı destekle bir son verme özelliğine sahip. Biliyorsunuz bölge özellikle gaz hidrat yatakları açısından kritik bir bölge. Deniz yetki alanı ise doğalgaz arama çalışmaları açısından özel önem arz ediyor. Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervinin Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyede olduğu düşünülüyor1. Bu rezervlerden sondaj çalışmaları ile doğalgaz çıkarılması durumunda Türkiye’de doğalgaz fiyatlarında bir düşüş yaşanması ve dışa bağımlılığın da azalması söz konusu olacaktır. Bu ise ekonomik büyüme ve kalkınmaya şüphesiz katkıda bulunacaktır.
4-BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı yani UNCTAD’ın açıkladığı 2020 yılının “En Az Gelişmiş Ülkeler Raporu”na göre 32 milyon insanın aşırı yoksulluğa sürüklenebileceği uyarısında bulunuyor. Bu durumun işsizliğin artmasına, cari açığın artmasına ve gelirlerin azalmasına sebep olacağı söylendi. Cenevre’de açıklanan raporda salgın sonrası dünyadaki en fakir ülkelerin ekonomilerini yeniden inşa etme çabalarının, üretim kapasiteleri büyük ölçüde iyileştirilmediği sürece yetersiz kalacağına dikkat çekiyor. Raporda uluslararası topluma, En Az Gelişmiş Ülkelere finansal destek sağlanması çağrısından bulunuldu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Günümüzde pandemi ile birlikte dünyada küreselleşmenin sınırlarına varıp varmadığımız tartışılıyor. Zira Covid-19 salgını gösterdi ki insan dolaşımı yoğunluğu salgının seyrini olumsuz etkiledi ve dolayısıyla ülkelerin neredeyse tümü yurtdışı seyahat yasakları ve turist kabulüne kısıtlamalar getirdiler. Bu kısıtlamalar dünyanın en büyük sektörlerinden biri olan turizm sektörünü de derinden etkiledi. Dünya Turizm Örgütü’nün 2020 yılında yayınladığı rapora göre 2020 sonu itibariyle turizm sektörü turist sayısı açısından 30 sene önceki düzeyine geri dönmüş durumda2. Ocak – Ekim 2020 döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre uluslararası turist sayısı küresel çapta %72 düşüş gösterdi. Bu düşüş, 935 milyar ABD doları tutarında olup küresel finans krizinin ardından 2009 yılında yaşanmış olan düşüşten 10 kat daha fazla. Yalnızca turizm sektöründe değil ürün ticaretinde de 2020 yılında ciddi daralma yaşandı ki Dünya Ticaret Örgütü genel sekreteri pandeminin ilk aylarında yaptığı açıklamada sene sonunda pandemi nedeniyle ticaretin %70 civarı azalacağını beklediklerini ifade etmişti. Ticaret ve turizmdeki bu daralmalar dünyayı yepyeni bir küresel krize sürükledi. Turizm sektöründeki daralma işten çıkarmaları beraberinde getirdi. Özellikle ekonomisi turizm gelirlerine dayalı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ağır yara aldılar. Kriz şüphesiz sadece turizm ve ticareti etkilemedi. Karantina ve kapanmalardan tüm sektörler payını aldı.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün verilerine göre Asya ve Pasifik bölgesinde 81 milyon kişinin işini kaybettiği tahmin ediliyor3. Birleşmiş Milletler Kadın Çalışmaları Birimi (UN WOMEN) ise özellikle az gelişmiş ülkelerde kayıtdışı işlerde çalışan kadınlara dikkat çekiyor ve salgının Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edildiği Mart ayından itibaren sadece 1 ayda kayıtdışı işlerde çalışan kadınların gelirlerinde %60 oranında düşüş yaşandığını tahmin ettiklerini ifade ediyor4. Alt Sahra Afrikası için Dünya Bankası’nın yaptığı bir araştırma gösteriyor ki, Malawi, Nijerya ve Uganda’da ailelerin yaklaşık %80’inin bütçeleri kriz nedeniyle daralmış5. Bunun temel sebebi ise pandemi nedeniyle kapatılan işyerleri ve artan işsizlik. Birçok ülkede birbiri peşi sıra yaşanan karantina ve kapanma dönemleri, özellikle KOBİ statüsündeki firmalar için zorlayıcı oldu. Birçok ülke bu noktada çeşitli destekler sunarak özel sektöre yardımcı olmaya çalıştılar. Kimi ülkeler salgın sürecinde bazı sektörlerde alınan vergileri düşürdü veya erteledi, kimi ülkeler doğrudan kredi ve sübvansiyonlar ile firmalara destek olmaya çalıştılar. Ancak Dünya Ticaret Örgütü Genel Direktörü Roberto Azevedo’nun Mart sonunda yaptığı konuşmasında6 da ifade etmiş olduğu üzere hiçbir ülke bu krizden tek başına çıkabilecek durumda değil. Ne kadar zengin ya da gelişmiş olursa olsun her ülkenin ihtiyacı olan şey şu anda işbirliği. Dolayısıyla ben de UNCTAD’ın en az gelişmiş ülkelere finansman çağrısını çok yerinde bir çağrı olarak görüyorum. Küresel krizin yaraları ancak küresel işbirliği ile sarılabilir. Ayrıca az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için de ciddi bir pazar ve girdi kaynağı olduğunu unutmayalım. Az gelişmiş ülkelerin tecrübe ettiği krizin derinleşmesi ve uzaması küresel krizin de süresinin ve etkisinin uzamasına yol açacaktır. Bu bağlamda az gelişmiş ülkelere yapılacak yardımlar yine gelişmiş ülkelerin de orta ve uzun vadede yararına olacaktır.
5-BM, çoğu Afrika’da bulunan 47 ülkeyi dünyadaki en az gelişmiş ülkeler olarak sınıflandırıyor. Aralarında Mali, Sudan ve Etiyopya’nın yer aldığı en az gelişmiş ülkelerin nüfusunun 1.06 milyar olduğu belirtiliyor. UNCTAD Afrika Bölgesi Direktörü Paul Akiwumi ise bu ülkelerin yatırımları arttırması ve istihdam yaratması gerektiğini belirtti. Afrika’da salgının ekonomik etkisi kıta için çok yıkıcı oldu. Dünya Bankası salgın nedeniyle Afrika’da 25 yıldır ilk kez resesyon bekliyor. Sizce bu ülkeler yatırımlarını nasıl arttırabilir? Bir ekonomist olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ülkelerin kendi başlarına yatırım düzeylerini arttırmaları pandeminin yol açtığı küresel kriz koşullarında maalesef mümkün görünmüyor. Pandemi öncesinde de bu ülkeler Dünya Bankası’ndan kalkınma yardımları alan ülkelerdi. Mevcut koşullarda bu ülkelerin yatırım düzeylerini arttırmalarının en hızlı yolu yabancı yatırım çekmek olabilir ki, bu da salgının bölgedeki seyri açısından çok mümkün görünmüyor. Bölge sağlık sistemi ve mevcut sağlık koşulları açısından yabancı yatırımcılar için pandemi koşullarında çok elverişsiz. Ayrıca bu ülkeler uzun yıllardır güvenlik sorununu da çözebilmiş değiller ki bu durum da yabancı yatırımcıları bölgeden uzak tutan nedenlerden biri. Bu noktada Dünya Bankası’nın 2021 yılında bölgeye verdiği yardımları arttırması gerekiyor. Ayrıca verilen yardımların yerli yatırımları arttıracak kalkınma programları çerçevesinde kurgulanması gerekiyor. Bu ülkelerde verilen yardımların önemli bir kısmının altyapının geliştirilmesine aktarıldığını görüyoruz. Şüphesiz kalkınma açısından az gelişmiş ülkelerde altyapı yatırımları çok önemli. Ancak bu aşamada elde edilecek her türlü yardımın ve kredinin imalat yatırımlarına dönüştürülerek hem üretimin hem de istihdamın bölgede artırılması gerektiği de aşikar.
6-2012’de Rio De Janeiro’da BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansında ortaya çıkan Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin amacı dünyamızın karşı karşıya olduğu acil çevresel, siyasi ve ekonomik sorunları ele alan evrensel hedefler kümesidir. BM’nin öncü kalkınma ajansı olan UNDP (BM Kalkınma Programı) bunların politikası ve finansmanına rehberlik ediyor. Açıklanan 7 hedef birbirine bağlıdır. Birindeki başarı diğerlerini etkileyecektir. Örneğin, barışın ve kapsayıcı toplum yapılarının desteklenmesi eşitsizlikleri azaltır ve ekonomik refahın artmasını sağlar. UNDP, hükümetlerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini kendi ulusal kalkınma planları ve politikalarına entegre etmelerine destek sağlamaktadır. Hedef, bu amaçların hepsine 2030’a kadar ulaşmaktır. Yapılan çalışmaları yeterli görüyor musunuz? Sizce 2030’a kadar bu amaçlara ulaşılabilir mi?
Günümüzde 17 adet sürdürülebilir kalkınma amacı tanımlanmakta. Bunlar: yoksulluğa son vermek, açlığa son vermek, sağlık ve kaliteli yaşam, nitelikli eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği, temiz su ve sanitasyon, erişilebilir ve temiz enerji, insan onuruna yakışır iş ve ekonomik büyüme, sanayi-yenilikçilik ve altyapı, eşitsizliklerin azaltılması, sürdürülebilir şehirler ve topluluklar, sorumlu üretim ve tüketim, iklim eylemi, sudaki yaşam, karasal yaşam, barış-adalet ve güçlü kurumlar ile amaçlar için ortaklıklar şeklinde sıralanmakta7. UNDP sürekli bu amaçlar doğrultusunda çalışmalar yürütüyor. Birleşmiş Milletler alt organları ve kurumları da bu amaçlar doğrultusunda eşgüdümlü olarak çalışmalarını sürdürüyorlar. Ancak UNDP’nin sürekli vurgu yaptığı üzere ülkelerin de kendi kalkınma planları çerçevesinde etkin uygulamalar ile bu amaçlar doğrultusunda çalışmaları gerekiyor. Günümüzde yaşadığımız Covid-19 salgını gösterdi ki maalesef bu amaçları gerçekleştirmekten henüz çok uzağız. Zararlı gazların aşırı salınımı ozon tabakasındaki hasarı arttırarak küresel ısınma sürecini hızlandırdı. Bazı kıtalarda yaşanan büyük yangınlar, kontrolsüz avlanma ve toplu hayvan itlafları, aşırı plastik üretimi ve tüketimi, yenilenemeyen enerji kaynaklarının yoğun kullanımı ve kullanılabilir su kaynaklarının hızla kirlenmesi ve tükenmesi biyoçeşitliliğe ciddi zarar verdi. Bazı ara türlerin neslinin tükenmeye başlaması ise doğanın dengesini bozarak Covid-19 salgınında gördüğümüz üzere ölümcül salgın hastalıklara dair riski en üst düzeye çıkardı. Pandeminin sadece ilk birkaç ayında insanların evlerine kapanması, üretimin yavaşlaması ve küresel çapta araç trafiğinin azalması ile sera gazı emisyonunun ciddi anlamda düştüğü, okyanusların ve denizlerin daha temiz hale geldiği, bazı bölgelerde artık çok nadir görülen bazı canlı türlerinin yeniden görülmeye başladığı tespit edildi. Bu durum, insanın kendi eliyle, üzerinde yaşadığı Küre’ye nasıl ciddi zararlar verdiğini açıkça gözler önüne serdi. Bugün biyoçeşitliliğin korunması, sürdürülebilir tarım, kuraklıkla mücadele ve gıda güvenliği konularını tartışıyoruz. İnsan türü bu gezegen üzerinde türünün devamlılığını ancak sürdürülebilir kalkınma amaçlarını yerine getirerek sağlayabilir. Gelecek kuşakların ihtiyaçlarından ödün vermeden bugünkü kuşağın istek ve ihtiyaçlarını karşılamak olarak tanımlıyoruz hep sürdürülebilir kalkınmayı. Ama insanoğlunun bugüne kadar bu konuda çok da başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Covid-19 pandemisinin sürdürülebilir kalkınmanın önemi ve amaçları konusunda farkındalığı arttırdığını düşünüyorum. Şimdiye dek sürdürülebilir kalkınma amaçlarını gözardı etmiş ülkelerin dahi bundan sonra bunları gözardı etme şansı olmayacak. Bu nedenle bu alandaki çalışmaların yoğunlaşacağını düşünüyorum. Ancak 2030 yılına kadar hedeflerin tümüne ulaşılabileceğini de sanmıyorum. Özellikle cinsiyet eşitliği, güvenlik, adalet gibi sosyal boyutlu hedeflerin, Covid 19 pandemisinin yol açtığı küresel kriz ortamında az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından daha zorlayıcı hedefler olacağı görünüyor. Bu tür toplumsal hedeflerin gerçekleştirilmesi için eğitim ve sosyal hizmet politikalarının birçok ülkede iyileştirilmesi gerekiyor ki içinde bulunduğumuz dönemde görünen o ki öncelikler daha çok yatırımın ve istihdamın yeniden canlandırılması olacak. Dünya reel Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYİH) geçtiğimiz yıl %4.2 oranında daraldı8. Bu ortamda sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde ekonomik boyutu ağır basan hedefler şüphesiz öncelikli olacaktır.
Zeynep Üstkanat
Uluslararası Örgütler Staj Programı
Dipnotlar:
1 https://bau.edu.tr/haber/15966-dogu-akdeniz%E2%80%99deki-hidrokarbon-rezervleri turkiye%E2%80%99nin-572-yillik-ihtiyacini-karsiliyor
2 UNWTO. (2020). World Tourism Barometer. 18(6), 1-36. https://www.e unwto.org/doi/epdf/10.18111/wtobarometereng.2020.18.1.7
3ILO. (2020b). Asia-Pacific Employment and Social Outlook 2020 – Navigating the Crisis Towards a Human-Centred Future of Work. https://www.ilo.org/
4 UN WOMEN. (2020). Will the Pandemic Derail Hard-Won Progress on Gender Equality? – Spotlight on Gender, Covid-19 and the SDGS. Ed. Catharine Way. https://www.unwomen.org/en/digital-library/publications/2020/07/spotlight-on-gender-covid 19-and-the-sdgs
5 https://blogs.worldbank.org/opendata/labor-market-impacts-covid-19-four-african-countries 6 https://www.youtube.com/watch?v=v_-ZY1QAr2g
7 https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals.html
8 OECD. (2020). OECD Economic Outlook – December 2020. No.108. http://www.oecd.org