ÖZET
Birleşmiş Milletler (BM) neredeyse tüm egemen devletleri içinde barındıran uluslararası bir örgüttür. İkinci Dünya Savaşı’nın vahim sonuçlarından sonra uluslararası barış ve güvenliği tesis etmenin yanında sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlara çözüm bulmak amacıyla kurulmuştur. En önemli organlarından Güvenlik Konseyi ise hızlı ve etkin kararlar alma açısından tüm üyeleri için bağlayıcı özellik taşımaktadır. Bu özelliği göz önüne alındığında daimi üyelerin veto yetkisi ile kendi ulusal çıkarları ve politikaları etrafında hareket etmeleri büyük bir eşitsizliğe sebep olmaktadır. Bu durum da BM’nin en önemli organını işlevsiz hale getirmektedir. BM nezdinde Güvenlik Konseyi’nin eşitsizlik ve şeffaflık gibi konularda adaletsiz bir yapıya sahip olması günümüzde hala tartışma konusudur. Bu makalede “Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi neden eleştirilmektedir?”, “BM geleceği için ne tarz reformlar yapılmalıdır?”, “Sunulan reform önerileri nelerdir?” soruları cevaplanmaya çalışılacaktır. Bu şekilde kapsamlı ve güçlü bir uluslararası örgütün tekrar kurulması mümkün gözükmediği gibi değişen dünya şartlarına uyum sağlayabilmesi için kendini yenilemesi şarttır.
Anahtar Kelimeler: Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi, Reform Tartışmaları, Veto Yetkisi, Daimi Üye
ABSTRACT
The United Nations is an international organization that includes almost all sovereign states. It was established after the dire consequences of the Second World War to establish international peace and security as well as find solutions to social, cultural and economic problems. The Security Council, one of its most important organs, is binding for all its members in terms of making quick and effective decisions. Considering this feature, the veto power of permanent members and acting around their own national interests and policies causes great inequality. This situation renders the most important organ of the UN dysfunctional. The unfair structure of the Security Council in matters such as inequality and transparency in the UN is still a matter of debate today. In this article, “Why is the United Nations Security Council criticized?”, “What kind of reforms should be made for the future of the UN?”, “What are the proposed reform proposals?” questions will be tried to be answered. In this way, it does not seem possible to re-establish a comprehensive and strong international organization, and it is necessary to renew itself in order to adapt to changing world conditions.
Key Words: United Nations, Security Council, Reform, Veto, Permanent Members
1. Birleşmiş Milletler Kuruluş Süreci
Dünya tarihi birçok yıkıcı savaşa tanık olmuştur. Bunlardan 20. yüzyılda yaşanan Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı insanlığa büyük acılar yaşatmış, tahribatlara sebep olmuştur. Savaşların geri dönülmez kayıpları, silahların güçlenmesi, uluslararası ilişkilerin giderek artması bir çözüm yolu arayışına girmeyi gerektirmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik devletlerin savaşların tekrarını önlemek amacıyla aralarında karar verdikleri Birleşmiş Milletler Örgütü 1945 yılında kurulmuştur.
Uluslararası barış ve güvenliği korumak, devletler arasındaki dostluk ilişkilerini geliştirmek; kültürel, sosyal, ekonomik alanlarda uluslararası problemleri çözmek ve insani hakları korumak amacıyla uluslararası iş birliğini sağlamak gibi unsurların yer aldığı kurucu anlaşmanın ilk maddesi örgütün temel ilkelerini açıkça ifade etmektedir. Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Vesayet Konseyi, Genel Sekreterlik ve Uluslararası Adalet Divanı ise BM’nin ana organlarıdır (Birdişli, 2010: 3-5).
BM Şartı’nın 26 Haziran 1945 tarihinde San Francisco’da imzalanmasının ardından, Polonya’nın da şartı imzalamasıyla kurucu ülke sayısı 51’e çıkmıştır. Günümüzde ise üye sayısı ile en ayrıcalıklı ve egemen devletlerin neredeyse tümünün içinde olduğu bir örgüttür. Barışın sağlanması amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler, Milletler Cemiyeti’nin başarısızlıklarından ders çıkarılarak inşa edilmiştir. Kuruluş metninde de geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması adına birtakım tedbirler düzenlenmiştir ve oldukça geniş bir yapıya sahiptir. Milletler Cemiyeti’ne kıyasla üye devletlere daha zorlayıcı önlemleri ve egemen devletleri kısıtlama yetkisine göre daha bağlayıcı niteliktedir.
Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın ikinci maddesinde devletlerin kendi geleceklerini tayin etmeleri, uluslararası arenada halkların hak eşitliğinin sağlanması, barışçı bir düzen için dostane ilişkilerin kurulmasını öngören birtakım düzenlemeler bulunmaktadır. Ayrıca, “uluslararası ilişkilerde devletlerin toprak bütünlüğüne veya siyasal bağımsızlığına karşı BM amaçları ile bağdaşmayan bir şekilde” kuvvet kullanmaktan kaçınma konusunda devletlerin iç işlerine karışmayı engellediği görülür. (Sur, 2012: 5). Tüm üyeler girişilen eylemlerde örgüte yardım eder, Birleşmiş Milletler aleyhine güç kullanma amacıyla bir devlete yardım etmekten uzak dururlar.
Henüz savaş bitmeden Almanya, Japonya ve İtalya’dan oluşan Mihver devletlere karşı savaşan ülkelerin imzasıyla oluşturulan “Birleşmiş Milletler Bildirgesi” örgütün savaşı kazananlar tarafından oluşturulduğunu göstermektedir. BM organlarından Güvenlik Konseyi 24. madde uyarınca örgütün hızlı bir şekilde karar verip harekete geçmesini sağlamak sorumluluğunu üstlenmiştir.
Tüm bunlar göz önüne alındığında örgüte bir otorite sağlanmıştır. Güvenlik Konseyi’ne yetkiler ve sorumluluklar verilerek bu durum pekiştirilmiştir. Beş daimi üyenin çıkarlarına karşı bir karar alınması söz konusu olmadığı gibi alınacak kararların uygulanması yine süper güçlerin elindedir.
2. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Yapısı
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler’de savaş galiplerinin izlerine en çok Güvenlik Konseyi’nde rastlanmaktadır. Beş daimi/sürekli ve on daimi olmayan üye ülkeden oluşan bu organda daimi olmayan üye ülkelerin isimleri iki yılda bir Genel Kurul seçimi ile belirlenmektedir. Dünyada barış ve güvenliği korumakla yetkilendirilmiş olan on beş üyeli bu organın karar alma mekanizmasında beş daimi üye olan ABD, Rusya (kuruluşundan önce SSCB), Fransa, Birleşik Krallık ve Çin’in rolü oldukça fazladır. Birleşmiş Milletler’in Kurucu Antlaşması olarak da bilinen tüzükte bahsi geçen beş daimi üyeye Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi olmayan on üyesine tanınmayan veto yetkisi tanınmıştır. Güvenlik Konseyi’nde bulunan her üye ülke bir oy hakkına sahiptir, herhangi bir karar alınırken ise toplam on beş ülkeden dokuzunun onaylaması yeterlidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta beş daimi üye ülkeden herhangi birinin veto yetkisini kullanmamasıdır (Sağlam, 2014: 3). Tüm üye ülkelerin onayladığı bir karara yalnızca bir daimi üye ülkenin veto yetkisini kullanması, o kararın sonuca ulaşmasını engellemektedir. Bu durumun daimi ve daimi olmayan üye ülkeler arasında büyük bir fark yaratması daimi olmayan üyeler tarafından hoşnutsuzlukla karşılanmaktadır.
Güvenlik Konseyi’nde alınan kararların geri kalan tüm Birleşmiş Milletler üye ülkelerini kapsaması tüzükte güvence altına alınmıştır. Genel olarak, Birleşmiş Milletler örgütünün geniş kapsamı ile karşılaştırıldığında Güvenlik Konseyi oldukça dar bir kapsama sahiptir. Ancak bu duruma tam zıt olarak az üyeli Güvenlik Konseyi’nin yetkileri diğer organlara kıyasla çok daha fazla ve etkilidir. Bu yetkilerden ilki diplomatik, ekonomik ve askeri olmak üzere üç çeşidi olan yaptırım haklarıdır. Uluslararası sistemde barış ve güvenliği tehdit altına sokan bir durumu engellemek amacıyla bu yaptırımlar devreye sokulabilir. Diplomatik yaptırımlar bahsi geçen durumu engellemekte genellikle fazla manevi kaldığı ve başarılı olamadığı için pek tercih edilmemektedir. Uluslararası güvenliği tehdit eden devletlere karşı uygulanan çeşitli ambargolar (ticari ilişkileri kısıtlamak, ithalat ve ihracat ürünlerine yüksek vergiler koymak) ekonomik yaptırımlarda en çok başvurulan yöntemler arasındadır. Eğer bu iki yaptırım sonuç vermezse ve söz konusu ihlal devam ederse Güvenlik Konseyi son olarak askeri yaptırım kararı alır. Askeri yaptırımların kapsamında silah ambargosu ve askeri müdahaleler yer almaktadır (Birdişli, 2010: 8). Askeri müdahaleler genel ismiyle Barış Operasyonları ile gerçekleştirilse de bu kavramın Barışı Koruma, Barışa Zorlama, Barış İnşası, Barış Yapma gibi alt alanları mevcuttur. Üye ülkeler bu operasyonlara gönüllülük esasıyla fon, asker ve teçhizat sağlamaktadır. Tüm bunlara ek olarak, Güvenlik Konseyi’ne bağlı Barışı Koruma, Yaptırım, Anti-Terör, Tazminat, Silahlı Çatışmalar Komiteleri gibi alt komiteler de bulunmaktadır.
3. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Mevcut Olan Altı Temel Kusur
Güvenlik Konseyi’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki düzenini hala koruması devletler tarafından tepkiye yol açmaktadır. Hem mevcut olan yapısal sorunlar hem de askeri harekatlarda meydana gelen başarısızlıklar (Ruanda, Somali, Bosna Hersek vb.) dolayısıyla Güvenlik Konseyi yüksek miktarda eleştiri almaktadır. Bahsi geçen eleştiriler genel olarak eşitsizlik, seçkincilik, dönen koltuklar, temsiliyet, şeffaflık ve hesap verilebilirlik başlıkları altında toplanabilmektedir (Lattila, 2019: 2).
3.1. Eşitsizlik
Güvenlik Konseyi’nde eşitsizlik öncelikle daimi ve daimi olmayan üye ülke ayrımından kaynaklanmaktadır. Bazı üye ülkelerin daimi sayılması ve Güvenlik Konseyi’nin temel yapı taşları olmasına karşıt olarak diğer üye ülkelerin yalnızca iki yıllık sürelerle görev yapması ayrımcılığa sebep olmaktadır. Bu duruma ek olarak veto yetkisinin yalnızca daimi üye ülkelere tanınması ve veto yetkisi başlangıç kabul edilerek sunulan diğer haklar ise eşitsizlik konusunda en çok eleştirilen durumdur. Güvenlik Konseyi’nin ekonomik ya da askeri birçok karar alabildiği ve bunların geri kalan tüm üye ülkeleri bağladığı göz önünde bulundurulduğunda daimi üye ülkelerinin diğer üye ülkelere oranla daha güçlü pozisyonda olduğu aşikardır. Bu durum Güvenlik Konseyi’nde meydana gelen eşitsizliğin temel kaynağını teşkil etmektedir. Her ülkenin davranabileceği gibi daimi üye ülkelerin de kendi ulusal çıkarlarını takip ederek davranış sergilemesi Güvenlik Konseyi’ni zora sokabilecek bir durumdur. Önemli kararların alındığı ve alınan kararların geri kalan tüm üye ülkeleri bağladığı bu organda ulusal çıkarları ile karar alma sürecinin gidişatını belirleyebilecek daimi üye ülkelerin olması Güvenlik Konseyi’ne karşı güvensizliğin artmasına sebep olmaktadır.
3.2. Seçkincilik
Birleşmiş Milletler’in kuruluş yılından beri Güvenlik Konseyi’nin sahip olduğu sınırlı üye sayısı bu organı seçkinci olmakla itham eden eleştirilerin kaynağı haline gelmiştir. Birleşmiş Milletler’in üye sayısı yıllar içinde hızla artsa da Güvenlik Konseyi’ndeki tek değişiklik 1965 yılında olmuş ve ilk kurulduğunda 11 olan üye ülke sayısı günümüzdeki sayı olan 15’e çıkarılmıştır (Gölçek, 2019: 3). Daimi üye ülkelerin savaş galiplerinden oluşması seçkinciliğin en temel sebebi iken bu duruma ek olarak daimi olmayan üye ülke sayısının da sınırlı tutulması Güvenlik Konseyi’nin tamamı ile seçkinci bir organ olması sonucunu doğurmuştur. Bu durum aynı zamanda “temsiliyet” maddesi ile de ilintidir. Çünkü dünyadaki çeşitli coğrafyalar göz önünde bulundurulduğunda Güvenlik Konseyi’nin sınırlı üye sayısı çoğu bölgenin adaletli bir biçimde temsil edilmesine engel teşkil etmektedir.
3.3. Dönen Koltuklar
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üye ülkeleri iki yılda bir Genel Kurul tarafından yapılan seçimle üye olabilmektedirler. Daimi olmayan bir üye ülkenin Güvenlik Konseyi’ne ve dünya barışına yaptığı katkı ne kadar fazla olursa olsun görev süresi iki yıl ile sınırlıdır dolayısıyla görev süresi bittiğinde yerini yeni bir üye ülke alacaktır. Bu durumdan hareketle, Güvenlik Konseyi gibi önem teşkil eden bir yapıda iki yıllık kısa bir üyelik süresi karar alma mekanizmasına katılımda daimi olmayan üye ülkeler için dezavantaja sebep olmaktadır. Tüm bunlar ise Güvenlik Konseyi’nde mevcut olan daimi üye ülkelerin baskınlığını ve otoritesini daha da arttırmaktadır.
Sonuç olarak, bahsi geçen bu altı temel kusur birbiriyle iç içe geçmiş durumdadır. Güvenlik Konseyi’nin tüm bu eleştirilen yönlerini ortadan kaldırmak amacıyla hem Birleşmiş Milletler üye devletleri hem de genel sekreterleri tarafından çeşitli reform talepleri ve iyileştirme girişimlerinde bulunulmuştur. Bahsi geçen reform taleplerinin sayıları özellikle Soğuk Savaş Dönemi sonrasında doruk noktasına ulaşmıştır. Soğuk Savaş yıllarında uluslararası sistemdeki iki başat güç olan ABD ve SSCB’nin (günümüzde Rusya) sürekli olarak veto yetkilerini kullanması Güvenlik Konseyi’ni çıkmaza sokmuş ve bu organ o dönemde meydana gelen olumsuz durumlara cevap vermekte yetkisiz bir hal almıştır. Kullanılan veto sayılarına bakıldığında; yaklaşık olarak ABD’nin 162, SSCB’nin 127 kere veto yetkisini kullanmasına karşılık diğer daimi üye ülkelerin kullandıkları toplam veto sayısının 55 olması diğer üye ülkelerin de dikkatini çekmiş ve bu duruma yönelik reform talepleri sunmuşlardır (Birdişli, 2010: 7). Soğuk Savaş Dönemi’nden sonra ortaya çıkan dekolonizasyon süreci ile bağımsızlığını kazanarak uluslararası arenada yerini alan devletlerin de Güvenlik Konseyi’nde temsil edilme beklentisi içerisine girmeleri reform taleplerini arttıran bir durum haline gelmiştir. Güvenlik Konseyi’nin karar alma mekanizmasında yer alan daimi üye ülkelerin veto etmemesi gerekliliği reform taleplerinin sonuca gitmesine bir engel teşkil etmektedir. Çünkü gücü ve otoriteriyi tekelinde toplamış olan Güvenlik Konseyi daimi üye ülkeleri diğer üye ülkeler tarafından kendi pozisyonlarını kısıtlayacak olan reform taleplerine katılmamaktadırlar. Reformların gerçekleştirilmesi için ortak paydada buluşulması gerekliliği ise reform süreçlerinin uzamasına sebep olmaktadır (Öğüt, 2013: 152).
3.4. Temsiliyet
BM örgütünün işlerliği açısından en önemli organı olan Güvenlik Konseyi’nde her üyenin sürekli bir temsilci bulundurması gereklidir. Belirli dönemlerde yapılan toplantıların yanı sıra her an Konsey Başkanı’nın çağrısı üzerine toplantılar yapılabilmektedir. Her üyenin bir temsilci bulundurması durumu demokratik bir ortamın yaratılmasını öngörse de devletler arasında bir anlaşmazlık söz konusudur. Devletler, başkaları tarafından temsil edilmek istememektedirler. Bir örnek olarak, Afrika grubu hala müzakereler sonucunda bile temsil edecek kişileri belirleyememiştir. Bunun yanı sıra daimî üyelerin veto haklarının bulunması demokratik yapıyı sağlayamayan diğer bir faktördür (Lattila, 2019).
Güvenlik Konseyi’nin yapısının sınırlayıcı oluşu da temsil konusunda diğer bir eleştiridir. BM örgütünün 1965 yılında 117 üyesinin olması ve temsilde adaletin sağlanması için Güvenlik Konseyi’nin geçici üye sayısının 15’e yükseltilmesi, 2012 yılına gelindiğinde ise 193 üyeli BM örgütünün hala 15 geçici üyeye sahip olması temsilde demokrasiyi sağlayamadığını göstermektedir (Öğüt, 2013: 114).
Güvenlik Konseyi’ndeki Avrupalı temsilcilerin ağırlığı ile doğru orantılı bir şekilde örgütün Avrupa’daki sorunlara daha hızlı müdahale ettiği dikkat çekmektedir. Asya kıtasının dünyanın yarı nüfusunu oluşturmasına rağmen sadece 2 geçici üye ile temsil edilmesi de eleştirilen noktalardandır (Gölçek, 2019: 2).
Birleşmiş Milletler’in, İkinci Dünya Savaşı’nın kazananları arasında oluşturulmuş bir örgüt olduğunu göz önüne alırsak en önemli organı olan Güvenlik Konseyi’nin inşasında mevcut güç ilişkilerinin ön planda tutularak oluşturulduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu yüzden temelde devletlerin temsil edildiği demokratik bir platform oluşturulamamıştır.
3.5. Şeffaflık
Güvenlik Konseyi’nin temsiliyet gibi şeffaflık konusunda da zayıf olduğu eleştirilen konular arasındadır. Konseyin karar alma mekanizmasında ve üye kabul etme veya etmeme gibi noktalarda şeffaf bir yol izlemediği günümüzde hala tartışılmaktadır.
Güvenlik Konseyi çok sınırlı üyelerden oluşmaktadır. Yapılan resmi toplantılarda bilgiler paylaşılırken, gayri resmî toplantılarda gizlilik büyük önem arz etmektedir. Karar alma sürecinde kısıtlı katılımcının var oluşu ile bu alan daha da daralırken, gayri resmî toplantılarda alınan bilgilerin paylaşılmaması bu noktada resmî toplantılarda yayınlanan bilgilerle haberdar olabilen diğer üyeler için de şeffaflık noktasında bir eleştiri getirmiştir (Arsava, 2018: 7).
Gayri resmî toplantılar farklı devlet grupları arasında düzenlenmektedir. Mesela beş daimi üyenin de katıldığı toplantılar P-5 toplantısı olarak adlandırılırken ABD, Fransa, İngiltere’nin toplandıkları toplantılar P-3 olarak adlandırılmaktadır. Bu tarz toplantılarda resmî görüşmelerde bir sorun çıkmaması için Güvenlik Konseyi’ne üye olmayanların konuşmaması hususuna varılmıştır (Öğüt, 2013: 243).
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin karar alma ve katılım mekanizmasında genellikle büyük devletlerin temsiliyette bulunmaları örgütü egemen devletlerin yönettiği bir sisteme çevirse de ABD ve diğer daimi üyeler başka devletlerin bu sürece katılmasını istememektedir. Aksi takdirde karar alma sürecinin daha karmaşık bir yapıya sürükleneceğini öne sürmektedirler. Aynı zamanda şeffaflık ve karar alma hızı konusunda da aynı düşünceyi paylaşan üye devletlerin aslında Güvenlik Konseyi’nin bu mekanizmasını şeffaflıktan daha uzak bir noktaya çektiği görülmektedir.
3.6. Hesap Verilebilirlik
Güvenlik Konseyi üyelerinin kullandıkları herhangi bir oyda gerekçe açıklamak gibi bir zorunlulukları yoktur. O yüzden üyelerin kendi devletlerinin çıkarlarını uluslararası sistemin ihtiyaçlarının üzerinde tuttuğu seçimlerde görülmektedir. Bu amaçlar doğrultusunda da devletlerin veto haklarının kullanmaktan çekinmedikleri ortadadır. Ayrıca sürekli üyelerin oylarını çoğu zaman jeopolitik ve jeoekonomik çıkarlarına ulaşmak için kullandıkları görülmüştür (Kutlu, 2018: 8).
Hesap verilebilirlik şeffaflık ve demokrasiyle beraber işlediğinde üye devletlerin Güvenlik Konseyi’nin görevlerine daha fazla katılım sağlayacağı görüşü vardır. Fakat bunların önünde en göze çarpan engel Birleşmiş Milletler’in yüksek katılımlı uluslarüstü bir organizasyon olmasıdır. Katılan üye devletler ve onların çıkarları ile şeffaflık da giderek azalmaktadır. Bu da hesap verilebilirliğinin önünü kapatmaktadır. Güvenlik Konseyi’nin bazı durumlarda aksiyon aldığı bazı durumlarda ise hareketsiz kaldığı eleştirisi de Konseyin sorumlu tutulmasının gerekliliğini bir kez daha vurgulamaktadır (Öğüt, 2013: 253).
4. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi için Sunulan Reform Talepleri
Yıllar boyunca Birleşmiş Milletler genel sekreterleri ve üye ülkeleri tarafından Güvenlik Konseyi’nde sorun olarak algılanan durumları düzeltmek adına sayısız reform talebi sunulmuştur. Bu reform taleplerinin tek başarısı Güvenlik Konseyi’nin 1960’lı yıllarda genişlemesi olsa dahi bahsi geçen kişiler ve gruplar reform önerileri geliştirmekten vazgeçmemişlerdir. Sunulan reform taleplerinin içerikleri genellikle Güvenlik Konseyi’ndeki sınırlı üye sayısını genişletip adaletsiz temsiliyet sorununu çözmek ve veto yetkisini kısıtlamak maddeleri üzerinde yoğunlaşmaktadır (Gölçek, 2019: 6).
4.1. Birleşmiş Milletler Bünyesinde Sunulan Reform Talepleri
Birleşmiş Milletler’in diğer örgütlere göre temsil oranı daha fazla olmasıyla küresel sorunlarda daha aktif rol oynaması ve etkili çözümler bulması beklenir. 21. yüzyılın değişen şartları temelinde şekillendirilmesi gerektiği düşünülen BM’nin ilk organı Güvenlik Konseyi’dir. Konseyde idari ve diğer konularda da karar alabilmek için 15 üyeden 9’unun onaylamasına ihtiyaç vardır. Ancak beş daimi üyeden her birinin olumlu oy kullanması gerekmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı tüm kararları diğer üyelerin kabul edip uygulaması gerekmektedir.
BMGK daimi üyelerinin belirlendiği dönemde dahil edilen ülkeler en geniş topraklara sahip ülkelerdi. Tek başına Çin ve SSCB Asya kıtasının büyük bir çoğunluğunu oluşturuyordu. ABD önemli derecede askeri ve ekonomik güce sahip, İngiltere ve Fransa birçok sömürgeye sahipti. Kurulduğu dönemin şartlarına göre üstünlüğe sahip olan İngiltere ve Fransa hala belirli bir statüye sahip olsa da 21. yüzyılda yalnız değillerdir. Bu konu da reform tartışmalarının bir bölümünü oluşturmaktadır (Çolak ve dig., 2020).
BM Güvenlik Konseyi’ne yönelik reform tartışmaları yeni değildir. Soğuk Savaş’ın bitimi ile Güvenlik Konseyi’nin de görevleri farklılaşmıştır. Sovyetler Birliği’nin Afganistan eylemlerini önlemesi, ABD’nin Vietnam’da veto hakkı kullanması gibi döneminde birçok olumsuzluk yaşanmasına rağmen Konsey daimi üyelerin çıkarlarına göre hareket etmiştir. Bu açıdan her daha demokratik bir konseyin varlığı tartışması her zaman güncelliğini korumuştur.
4.1.1. Razali Planı
Soğuk Savaş Dönemi’nden sonra bağımsızlıklarını kazanarak Birleşmiş Milletler’e üye olan birçok devletin temsil istemesi üye ülkeleri ve Birleşmiş Milletler’i Güvenlik Konseyi’ndeki sorunları gidermek amacıyla birbirinden farklı reform talepleri oluşturmaya itmiştir. Özellikle Kofi Annan’ın “Ucu Açık Çalışma Grubu (Open-Ended Working Group)” girişiminden sonra Güvenlik Konseyi’nin reform edilmesini isteyen birçok farklı fikir ortaya çıkmıştır. Bahsi geçen taleplerin bir sonuca ulaşmasına yardımcı olmak amacıyla Malezyalı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanı Ismael Razali tarafından “Razali Planı” geliştirilmiştir. Razali, o dönemde sunulan tüm reform taleplerinin ancak kendi geliştirdiği plan ile sonuca ulaşabileceğini savunmuştur. Ayrıca Razali’nin bu planı geliştirmesindeki bir diğer amacı ise Ucu Açık Çalışma Grubu’nu yalnızca reformların tartışılacağı bir platform olmaktan kurtarmaktır (Öğüt, 2013: 172). Ancak bu planın oluşturulması fikri 1992 yılında Cakarta’da toplanan Bağlantısızlar Konferansı’nda ortaya atılmıştır. Bunun üzerine çalışmalarını gerçekleştiren Ismael Razali, üç aşamalı planını 1997 yılında tamamlamıştır (Gölçek, 2019: 6).
Ismael Razali’nin geliştirmiş olduğu Razali Planı sunulan reform taleplerinde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesini bahsettiği üç aşamanın gerçekleştirilmesine bağlamıştır. İlk aşama, ikisi gelişmiş üçü gelişmekte olan ülkelerden olmak üzere, Genel Kurul’un Güvenlik Konseyi’ne beş yeni daimi üye ülke eklenmesine dair kararı oylamaya sunması ile başlamaktadır. Razali’ye göre bahsi geçen gelişmekte olan ülkeler Afrika, Asya, Latin Amerika ve Karayipler bölgelerinden denge unsurunu sağlama amacını göz önünde bulundurarak seçilmelidir. Tüm bunlara ek olarak ise plan, Güvenlik Konseyi’ne dört adet yeni daimi olmayan üye ülke eklenmesini de öngörmektedir. Bu ülkeleri seçerken daimi üyelerin bölgelerine ek olarak Doğu Avrupa bölgesini de içine alarak bir denge unsuru sağlama amacı güdülmüştür.
İkinci aşama; Güvenlik Konseyi’ne eklenmesi planlanan yeni daimi ve daimi olmayan üye ülke isimlerinin Genel Kurul tarafından belirlenmesine odaklanmaktadır. Planda doğrudan isimlerine geçmemesine rağmen Ismael Razali’ye göre gelişmiş daimi üye ülke tanımına en iyi uyum sağlayan devletler G-4 Grubu’nda da gördüğümüz Almanya ve Japonya’dır. “Önemli Sorunlar” kapsamına dahil olduğu için Güvenlik Konseyi’ne daimi olmayan yeni üye ülkenin belirlenmesi ve seçimi Genel Kurul’da oy çokluğu ile gerçekleştirilebilir ancak bu durum daimi üye ülke seçiminde geçerli değildir.
Üçüncü aşama; ancak ilk iki aşamanın başarıyla geçilmesi durumunda ulaşılabilecek bir aşamadır. Beşi daimi dördü daimi olmayan dokuz yeni üye ülke isimlerinin belirlendiği varsayılsa dahi bu aşamada Güvenlik Konseyi’nin yapısına uygun olması açısından değişiklik yapılabilme hakkı baki tutulmuştur. Razali Planı Güvenlik Konseyi’ne yeni eklenecek olan beş yeni daimi üye ülkeye veto hakkı sunulmamasını öngörmektedir. Eski daimi üye ülkelerin veto yetkilerini kullanım hakları ise Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün 7. Bölümü olan, “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Alınacak Önlemler”de kullanmak üzere sınırlanacaktır (Öğüt, 2013: 173-176).
Birleşmiş Milletler içerisine Razali Planı’nı destekleyenler olduğu kadar desteklemeyenler de olmuştur. Yeni eklenecek olan daimi üye ülkelere veto yetkisi tanınmaması adaletsiz bulunurken gelişmiş ülkelerden seçilecek olan yeni daimi üye ülke kategorisinin zaten Almanya ve Japonya için oluşturulması tepkiye yol açmıştır. Bu duruma ek olarak, Razali Planı’na destek vermeyenler arasında en dikkat çeken topluluk oldukça kalabalık olan Bağlantısızlar Grubu’dur (Öğüt, 2013: 178). Gelişmekte olan ülkelerden oluşan Bağlantısızlar Grubu, Güvenlik Konseyi’ne yeni daimi üye ülkeler eklenmesinin o ülkelere daha fazla güç sağlayacağından emin olması ve uluslararası düzende mevcut olan “status-quo” durumunu bozmak istememesi dolayısıyla bu plana destek vermemiştir.
4.1.2. Açık Uçlu Çalışma Grubu
Soğuk Savaş döneminden sonra Güvenlik Konseyi’ne reform çağrıları daha da artmıştır. Güvenlik Konseyi’nde neden ve nasıl reform yapılacağı tartışmalarının arttığı dönemde BM bünyesinde Açık Uçlu Çalış Grubu (Open-Ended Working Group) oluşturulmuştur.
Ucu Açık Çalışma Grubu, Varşova Paktı’nın dağılması ve SSCB’nin yıkılmasının ardından Rusya Federasyonu’nun daimi üye olarak konseye katılmasının hemen ardından oluşturulmuştur. Genel Kurul kararı ile oluşturulan grup Güvenlik Konseyi’nde devletlerin ne kadar demokratik bir şekilde savunulduğunu ve Konsey üye artışının sorgulanması görevini taşımaktadır. Bu doğrultuda yapılan tartışmalar göstermektedir ki Güvenlik Konseyi bünyesinde bir reform oluşturmaktan uzaktır. Soğuk Savaş’taki yapısal değişim süreci tamamlanmadan reform oluşturmak mümkün gözükmemektedir. Araştırma sürecinin ardından mevcut hegemonik dünya düzeninin zayıflamakta olduğu fakat kendi içerisinde barındırdığı potansiyel hegemonik gücün BM nezdinde Güvenlik Konseyi’nde de gözlemlenmiştir. Değişen yeni dünya düzeni ile yapısal dönüşümün henüz sağlanmamasının BM Güvenlik Konseyi’ndeki reform hareketlerinde kendini göstereceği ve ancak küçük çaplı değişikliklerin yapılabileceği sonucuna varılmıştır (Sağlam, 2016).
Açık Uçlu Çalışma Grubu Güvenlik Konseyi reformuna çözüm aramak için kurulmuş, reform önerilerine yeni bir ruh getirmiş olsa da uzun yıllardır bir ivme kazanamamıştır.
4.1.3. Yüksek Seviyeli Panel
Savaşı kazanan ülkeler kendilerini diğer devletlerden daha eşit ve elit bir statükoda görmekteydi. Bu da zamanla elit olmayan diğer ülkelerin reform isteğine yol açmıştır. BMGK reform önerilerine Razali Planı’ndan sonra en fazla katkıyı yapan BM Genel Sekreteri Kofi Annan’dır. Soğuk Savaş sonrası değişen jeopolitik değişimlere vurgu yapan Annan, reform tartışmalarında 2003 yılında Irak Savaşı’ndan sonra BMGK’nın sessiz kalışına yapılan eleştiriler üzerine süreci dönüm noktasına getirmiş ve akil adamlardan oluşan High Level Panel kurulmuş ve yapısal sorunlarla ilgilenmiştir. (Sağlam, 2016: 7)
Yüksek Seviyeli Panel 2003 yılının Eylül ayında toplanmıştır. Annan BM örgütünün bir yol ayrımına geldiğini ve daha dikkatli olması gerektiğini belirtmiş ve devamında şu sözleri kullanmıştır: “Ben Güvenlik Konseyi reformunun gerekliliğinin sorgulanmadığını düşünüyorum. Fakat yolda devam edebilmek için yapmak zorundayız. Bunun için Birleşmiş Milletlerin kurulduğu 1945’ten beri, daha kesin bir an olamaz. BM’yi kuvvetlendirmek için gereken yapısal değişiklikler ve temel ilkelere bakış için gereken zaman gelmiştir. Tarih kaba bir yargıçtır ve eğer bu anın geçmesine izin verirsek bizi affetmeyecektir”. Annan alınması gereken radikal kararların şimdi alınması gerektiğine de özellikle dikkat çekmiştir (Öğüt, 2013: 195).
Yüksek Seviyeli Panel’e 16 ülke katılmıştır. Katılımcı ülkeler arasında daimi beş üyenin yanı sıra; Almanya, Japonya, Hindistan, Brezilya, Pakistan, Avustralya, Norveç, Tayland, Uruguay, Tanzanya ve Gana katılmıştır. Panelin toplanmasında BM’nin yüzleştiği tehditler ve sorunlar hakkında görüş birliğine varma amacı vardır. Soğuk Savaş sonrası 21. yüzyılın jeopolitik gerekçelerine göre daha organize olmuş ve etkili kararlar alabilen Güvenlik Konseyi oluşturulması hedeflenmiştir. Bu noktada ilk çatlak daimi üyelerden Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşmuştur. İkinci olarak, Güvenlik Konseyi artık daha fazla sivil çatışmaya girmeye başlamıştır. Son olarak, Güvenlik Konseyi, süper güç rekabeti için bir sahne olmaktan çıkmıştır (Ercan, 2017: 11).
Panel sonucunda 2004 yılında Güvenli Bir Dünya Bizim Ortak Sorumluluğumuz (A More Secure World: Our Shared Responsibilty) adlı 141 sayfalık bir rapor yayınlanmış ve bu raporda Güvenlik Konseyi’nin demokratik ve şeffaflığının kazandırılması için iki modele yer verilmiştir.
4.1.3.1. A Modeli
Modelde BM için yapılacak reformların tüm organlar için gerekli olduğu vurgulanmıştır. 21. yüzyılın değişen şartlarına göre Güvenlik Konseyi’nin yapısal değişikliğinde daimi üye sayısının artırılmasını öngörmektedir. Bu model veto yetkisine sahip olmayan 6 ülkenin daha daimi üye statüsüne sahip olmasını ve toplamda 13 üyeden oluşan bir daimi üyeler grubu kurmayı amaçlamaktadır. Bu seçim belirlenirken Afrika bölgesinden iki, Asya-Pasifik bölgesinden iki, Amerika bölgesinden bir ve Avrupa bölgesinden bir şeklinde bölgelere göre dağılım yapılmıştır (Akçadağ Alagöz, 2018: 2).
Seçilen yeni daimi üyelere veto hakkı verilmemesi planlanmaktadır. Bunun yanı sıra geçici üyelere de ana bölgeler dikkate alınarak 3 adet geçici üye eklenmesi ile 24 üyeli bir konsey tasarlanmıştır. Yeni geçici üyelerin de mevcut üyeler gibi iki yılda bir konsey tarafından belirlenmesi usulü devam edecektir. Veto yetkisi verilmeyen daimi üyelerin oluşturulması da tamamen yeni bir sistemi belirginleştirmekte ve bunun sebebinin Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisi verilen ülkelerin aşılması zor problemlere yol açtığı düşünülerek geliştirildiği varsayılmaktadır.
Yüksek Seviyeli Panel’de belirtilen görüşlere dair pek çok eleştiri vardır. Öncelikle Birleşmiş Milletler Örgütü’nün en başında oluşturduğu kurumsal kimlik amacına tamamen ters bir şekilde savaşı kazanan devletlerin veto yetkisine sahip olması örgütün demokratikleşmesinde önemli bir sorun taşımaktadır ve bu yetki sadece gerekli olduğu durumlarda kullanılması gerekmektedir. Bir diğer eleştiriyi getiren Yehuda Blum, yeni açılması planlanan koltukların hangi ülkelere gideceğini önceden saptamanın çok zor olmadığını ifade etmiştir. Mesela Avrupa’ya düşecek olan koltuğa Almanya’nın, Asya-Pasifik koltuğuna seçilecek iki ülkenin Hindistan ve Japonya olacağının aşikar olduğunu vurgulamaktadır. Bunu söylerken bölgesel güç dağılımından yararlanmıştır. Fakat seçilen ülkelerin bölgedeki diğer devletler ile rekabet içinde olacağı eleştirisini de getirmekten geri durmamıştır. Bu noktada birazdan göreceğiniz B modelinin daha kapsamlı olduğu, A modeline göre daha fazla olanaklı olduğu düşünülmüştür (Çolak ve dig., 2020: 16-18).
4.1.3.2. B Modeli
Yüksek Seviyeli Panel raporunun B Modeli Güvenlik Konseyi’nin üye sayısını daimi üye sayısında bir değişiklik yapmadan arttırmayı hedeflemektedir. Daimi üye sayısının artırılmasına muhalefet ülkeler için göz önüne alınmış bir model olduğu söylenebilir.
Modelde yine bölgesel dağılıma göre belirlenen koltuklara üye seçmeyi hedeflemektedir. Dört yılda bir yenilenecek 8 yeni geçici üye koltuğu belirlenmiştir. Bu yöntem ile dört yıllık bir dönem için seçilen geçici üyelerin tekrar seçilebilmesi söz konusu olabilecektir. Bunun yanı sıra mevcut geçici üyelik koltuğuna Afrika bölgesinden bir tane olmak üzere ek geçici üyelik tanımlanarak toplamda 9 koltuk olarak belirlenmiştir.
Kofi Annan, her iki modelde de BM şartının 23. maddesini göz önüne alarak uluslararası barış ve güveni sağlamada devletleri teşvik etmeye yöneltmeyi ummuştur. Ayrıca bu reform önerilerinde iki sorun vardır: Güvenlik Konseyi’nin yapısına ilişkin sorunlar ve Güvenlik Konseyi’nin işleyişindeki yöntem ve tekniklerin şeffaflığı konusundaki sorunlar. İki modelde de üzerinde durulan daimi üye devletler ve veto hakları Güvenlik Konseyi’nin devletlerin isteğine göre hareket ettiğini vurgulamaktadır. Konseyin 24 üyeye çıkartılması da her iki model için geçerlidir. Bu da konseyin bir yandan demokratik bir şekilde ilerlemesini bir yandan da verimli ve etkin çalışmayı mümkün kılmayı hedeflemektedir (Öğüt, 2013, s.207).
5. Birleşmiş Milletler Üye Ülkeleri Tarafından Oluşturulan Reform Grupları
Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen iyileştirme girişimlerinin yanı sıra çeşitli devletler de Güvenlik Konseyi’nde görmek istedikleri değişiklikler özelinde bir araya gelerek reform grupları oluşturmuşlardır. Bahsi geçen reform grupları kuruluş dönemleri karışık olarak G-4, Uzlaşma için Birlik, Afrika Grubu, Arap Grubu, L-69 ve ACT gruplarıdır.
5.1. Group of Four (G-4)
Almanya, Japonya, Hindistan ve Brezilya’dan oluşan bu grup kendilerini Güvenlik Konseyi’nin yeni daimi üyeleri olarak görmek istemektedirler. Almanya ve Japonya Birleşmiş Milletler bütçesine halihazırda büyük katkılar yapmaları, Hindistan ve Brezilya ise hem büyüyen ekonomileri hem de sahip oldukları kalabalık nüfus nedeniyle daimi üyelik istemektedirler. Ancak bu gruba dahil olan dört ülke, Güvenlik Konseyi’nin yeni daimi üye ülkeleri haline geldiklerinde veto yetkilerinden feragat etmeyi kabul etmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, dört ülkenin sundukları reform isteklerini Razali Planı ile aynı paralelliği sağlayacak biçimde belirtmeleridir (Öğüt, 2013: 206-209).
5.2. Uzlaşma İçin Birlik (Uniting for Consensus)
İtalya, İspanya, Arjantin, Kanada, Meksika, Malta, San Marino, Kosta Rica, Güney Kore, Türkiye, Pakistan ve Kolombiya ülkelerinden oluşan “Uzlaşma/ Mutakabat için Birlik Grubu” aynı zamanda “Kahve Kulübü” olarak da kaynaklara geçmiştir. Bu grup Güvenlik Konseyi’ne yeni daimi olmayan üye ülkeler eklenmesini ve mevcut olan daimi üye ülkelerin veto yetkilerinde bir sınırlandırma yoluna gidilmesi konuları üzerinde odaklanmıştır. Bu grubun temel amacı Güvenlik Konseyi’ni daha eşit, adaletli, temsilci, etkin ve sorumlu bir organ haline getirmektir (Öğüt, 2013: 209-212).
5.4. Afrika Grubu (African Group)
Afrika Birliği üyelerinden oluşan bu grup (toplamda 53 adet Afrika devletini barındırmaktadır) Güvenlik Konseyi’ne daimi bir Afrika koltuğu dışında yeni üye ülkeler eklenmesi konusunda herhangi bir reform önerisi sunmamıştır. Bu grubun asıl amacı daimi üye ülkelerin sahip olduğu ve Güvenlik Konseyi’nde eşitsizliğe neden olan veto yetkisini kendilerine de tanınması yoluyla üye ülkeleri eşitlemeyi amaçlayan bir reform gerçekleştirmektir. (Öğüt, 2013: 215-216)
5.5. Arap Grubu (Arab Group)
Yirmi iki adet Arap devletini kapsayan bu reform grubu, Güvenlik Konseyi’nde Arap devletlerini temsil etmesi amacıyla daimi bir Arap koltuğu talep etmektedir. Buna ek olarak eski daimi üye ülkelerin sahip olduğu ya da yeni daimi üye ülke olarak gördükleri Arapların sahip olacağı veto yetkisi ile ilgili herhangi bir öngörüde bulunmamışlardır.
5.5. L-69 Grubu
Afrika, Latin Amerika ve Karayipler bölgelerinde bulunan ve 41 adet gelişmekte olan ülkenin bir araya gelerek oluşturdukları bu grup Güvenlik Konseyi’nin genişlemesi konusu ile ilgilenmiştir. Güvenlik Konseyi’nin yeni daimi ve daimi olmayan üye ülkeler bazında genişletilmesini öngören bu grup, temsil açısından dezavantajlı olan grupların eşit temsile kavuşması amacıyla talepler belirtmiştir. (Öğüt, 2013: 218).
5.6. ACT (Accountability, Coherence, Transparency) Grubu
Güvenlik Konseyi’nin reform edilmesi gerektiğini savunan ACT Grubu diğer bahsi geçen gruplarda farklı olarak Güvenlik Konseyi’nin çalışma metotlarını iyileştirmeyi odak noktası edinmiştir. Avusturya, Estonya, Finlandiya, Lihtenştayn, Norveç, İsveç, İsviçre vb. gibi görece küçük 21 adet devleti içermektedir. Grubun adından da anlaşılabileceği üzere hesap verilebilirlik, uyumluluk ve şeffaflık gibi ilkelerden yola çıkarak Güvenlik Konseyi’nin işleyişini daha demokratik hale getirmek amaçlanmıştır. Buna ek olarak, Güvenlik Konseyi’nin karar mekanizmasında yalnızca Güvenlik Konseyi üye ülkelerinin değil, tüm Birleşmiş Milletler üye ülkelerinin katılımcı olması talebi de dile getirilmiştir (Lattila, 2019: 2).
7. Sonuç
İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sistemde düzeni ve barışı sağlamak amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler aldığı tüm eleştirilere rağmen hala sistemin en geniş kabul gören örgütüdür. Birleşmiş Milletler’in eleştirilmesine sebep olan noktaların başında uluslararası sistemde barış ve güvenliği korumakla yükümlü tutulmuş olan organı Güvenlik Konseyi gelmektedir. Örgütün kuruluşundan bu yana Güvenlik Konseyi’nin oldukça sınırlı tutulmuş üye sayısı ve üye ülkelerin arasında üyelik çeşitleri bazında yapılan ayrımcılık eleştirilere sebep olan temel konulardır. Özellikle Güvenlik Konseyi’nin daimi üye ülkelerine sunulan veto yetkisi eşitsizliği tetiklemiş ve daimi olmayan üye ülkeleri bu durumu değiştirmeye dair çalışmalar yapmaya itmiştir. Uluslararası sistemde mevcut olan devletlerin sayısına bakıldığında Güvenlik Konseyi’nin yalnızca on beş üye ülkeden oluşan yapısı coğrafi bölgelerin adaletli bir biçimde temsil edilmemesi sonucu doğurmaktadır. Avrupa bölgesi daimi üye ülkeler arasında yer alan İngiltere ve Fransa tarafından temsil edilirken Orta Doğu, Afrika gibi bölgeler daimi temsiliyete ulaşamamışlardır. Güvenlik Konseyi’nde alınan kararların geri kalan tüm Birleşmiş Milletler üye ülkelerini bağlaması durumu göz önünde bulundurulduğunda bahsi geçen organda her bölgeden temsilci bir ülkenin bulunmaması haksızlık ve adaletsizliğe yol açmaktadır. Bahsi geçen durumlar Güvenlik Konseyi’nin farklı kesimlerce eleştirilmesine sebep olmuştur. Güvenlik Konseyi’ne eleştiri getiren noktalar Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılan girişimler ve üye ülkelerin bir araya gelerek oluşturdukları gruplar yoluyla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Oldukça kapsamlı ve sistemli çalışmalar gerçekleştirilmesine rağmen reform talepleri gereken desteği bulamamıştır. Bu durumun en temel nedeni tüm ülkelerin kendi ulusal çıkarlarına göre hareket etmesidir. Reform isteyen devletler ele alındığında dahi reform taleplerindeki ulusal çıkar arka planı göze batmaktadır. Dolayısıyla üye ülkelerin bir araya gelerek spesifik bir reform talebi üzerinde anlaşamaması reformun gerçekleşmesi için gereken desteğin bulunamaması ile sonuçlanmıştır. Bu duruma ek olarak diğer üye ülkelere göre avantajlı konumda bulunan Güvenlik Konseyi daimi üye ülkeleri kendi yetkilerinin ve ayrıcalıklarının kısıtlanmasına işaret eden reform taleplerini kendi ulusal çıkarlarına ters düşmesi dolayısı ile reddetmişlerdir. Sonuç olarak, yıllardır süregelen Güvenlik Konseyi taleplerinden hiçbiri başarıya ulaşamamıştır.
Ayşe Ecem DENİZ
Merve VARLI
Uluslararası Örgütler Staj Programı
KAYNAKÇA
Akçadağ Alagöz, E. (2018). BM Güvenlik Konseyi’nde Reform Tartışmaları. İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü E-Bülten. 7:2.
Aktaş, H.E. (2016). Birleşmiş Milletler İçin Daha Demokratik, Adil ve Etkin Bir Yapı Önerisi. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 20.2: 767-784.
Birdişli, F. (2010). Birleşmiş Milletler’in Uluslararası Sorunları Önleyebilme Yeteneği. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi.
Candemir, A. (2007). Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Harekatlarının Hukuki Esaslarının Değerlendirilmesi (PhD’s Thesis, İstanbul Üniversitesi, 2007). İstanbul.
Çolak, Ö., Köse, İ., (2020). Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Reformu Sorunsalı: İtalya’nın Beklentileri ve Stratejileri. Gazi Akademik Bakış Dergisi. 13.26:16-18.
Ercan, A. (2017). Birleşmiş Milletler ve Önlenemeyen Silahlanma. Research Gate. https://www.researchgate.net/publication/321184043_BIRLESMIS_MILLETLER_VE_ONLENEMEYEN_SILAHLANMA (24 Şubat 2021).
Gölçek, Ş. G. (2019). Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Reform Sorunsalı. Ömer Halisdemir Üniversitesi İİBF Dergisi.
Gould, M., Rablen, M.D. (2017). Reform of the United Nations Security Council: equity and efficiency. Public Choice 173: 145–168.
Kutlu, İ. (2018). Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Reform Tartışmaları. Bilge Strateji Dergisi. 10.19: 177-200.
Keleş M. (2015). BMGK yeniden yapılandırılmalı. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bmgk-yeniden-yapilandirilmali/79672 (24 Şubat 2021).
Lättilä, V. (2019), A New Proposal For UN Security Council Reform, 20 Şubat 2021 tarihinde Oxford Research Group: https://www.oxfordresearchgroup.org.uk/blog/a-new-proposal-for-un-security-council-reform adresinden alındı.
Sağlam, Z. (2014). Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İçin Reform Talepleri. İHH İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Dergisi.
Savaş Cazala, M. (2018). Koruma Sorumluluğu’nun Normatif Statüsü. Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi. 50: 65-89.
Security Council Reform. https://archive.globalpolicy.org/security-council/security-council-reform.html (Erişim Tarihi: 24 Şubat 2021).
Sur M. (24-25 Eylül 2012) Uluslararası Hukuku ve Adaleti Yeniden Düşünmek (Rethinking International Law and Justice) konulu uluslararası konferansta sunulan bildiri. T.C. Kültür Üniversitesi
Öğüt, S. (2013). Yüzyılda Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Yeniden Yapılandırılması (PhD’s Thesis, Marmara Üniversitesi, 2013). İstanbul.