ÖZET
Uluslararası alanda geçerliliğini sürdüren ve asıl amacının barışı koruma olduğunu söyleyebileceğimiz Birleşmiş Milletler (BM), geçmişten günümüze etkinliği tartışmalara neden olmuş bir örgüttür. Örgütlerin birincil amaçları savaşın olmaması ve barışın sürdürülebilir bir durum olarak devam etmesidir. Bu çalışmada, ilk olarak Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Milletler Cemiyeti’nden kısaca bahsedilip sonrasında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler’in gelişimi anlatılmış, Güvenlik Konseyi’nin yapısı ve işlevi, maddeler ve kararlar üzerinden açıklanmıştır. Karar alma mekanizması olarak 5’li sistemin neden olduğu sorunlar aktarılmaya çalışılmıştır. Ulus devleterin iç meseleri olan iç savaşlara müdahil olma çabaları ve kararları Suriye örneği üzerinden anlatılarak analiz edilmiştir. Sorunlara neden müdahil olunamadığı, alınan veya alınamayan müdahale kararlarının nedenleri, sonuçları anlatılarak konuya açıklık getirilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Suriye, İç Savaş, Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi, Müdahale
ABSTRACT
The United Nations (UN), which continues its validity in the international arena and whose main purpose is to preserve the peace, is an organization whose effectiveness has been controversial from the past to the present. The primary objectives of the organizations are the absence of war and the continuation of peace as a sustainable condition. In this study, the League of Nations, established after the First World War, will be briefly mentioned, and then the development of the United Nations, that was established after the Second World War, will be explained as well as with the structure and function of the Security Council in light of the articles and resolutions that were made. The problems caused by the decision making mechanism of the organization and the system of 5 will be pointed out. The resolutions and efforts for intervening into civil wars, that are internal issues of the nation states, were analyzed through the example of Syria. The reasons why the issues could not be intervened and why resolutions for intervention had been taken or not, are tried to be clarified by explaining their consequences.
Keywords: Syria, Civil War, United Nations, Security Council, Intervention
1. Milletler Cemiyeti’nden Birleşmiş Milletler’e
Milletler Cemiyeti savaş sonrası dönemde kurulmasıyla hem Avrupa’nın hem de genel bir dünya görüşü içerisinde, ortak bir nokta olarak hayata geçirilmiştir. Sadece belli bir kıta için değil, küresel bir dünya hayaliyle oluşturulmaya çalışılmıştır. 1919 yılında, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kurulan ve asıl amacı devletleri ortak bir paydada birleştirmek olan Milletler Cemiyeti, Woodrow Wilson’un 14 Nokta olarak açıkladığı ilkelerin dünya düzeninin temeli olacağını ve Birinci Dünya Savaşı sonrası asıl oluşturulmak istenen sistemin bu olduğunu dile getirmiştir (Sander, 2015, s. 35). Bu, aslında Amerikan Başkanı’nın 8 Ocak 1918’de savaşın ardından oluşan dünya sistemi hakkındaki düşüncelerini belirttiği bir konuşmasıdır. Bu 14 Nokta’nın hayata geçirilmesi, hem kendi için hem de ülkesi için önem teşkil eden bir plandır. Fakat bütün çabalarına rağmen, Paris Barış Konferansı’nda dahi bu konuya verilen önem düşünüldüğünde, ülkesinin bu kurulan örgütün içinde yer alması gerektiğini dile getiren görüşleri ciddiye alınmamış ve Senato’ya bunu kabul ettirememiştir. 1919 yılında, Paris Barış Konferansı’nda, ortak bir amaç uğruna ve buna barış adını verebileceğimiz bir kararlılıkta, konferans konusu olmuş ve bu oluşum sağlanmıştır. (Sönmezoğlu, 2014, s. 864-865). Ortak paydanın uluslararası barış ve düzenin korunması bağlamında en önemli amacı olacağı, o dönem için kararlaştırılmıştır, diyebiliriz. Konunun başlangıcında da belirtildiği gibi, bu kuruluş, bir dünya örgütü şeklinde düşünülerek hayata geçirilmiştir. Fakat kuruluşunun ilerleyen zamanlarında görülmektedir ki Amerika Birleşik Devletleri’nin örgüte katılamayışı ile birlikte örgüt, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinin inisiyatifine kalmıştır. Amacın dışında ve artık bir Avrupa örgütü niteliğine bürünmüş bir topluluk olarak görülebilmektedir. Fakat ülkeler içinde olduğu gibi, örgüt içinde de amacına yönelik birtakım farklı düşünceler üretilmektedir. İki büyük gücün inisiyatifine kalan Milletler Cemiyeti’nin görevleri konusunda anlaşmazlıklar yaşanmıştır ve Fransa’nın farklı bir amacı, İngiltere’nin ise farklı bir amacı veya isteği mevcuttur (Sander, 2015, s. 36).
Milletler Cemiyeti ya da herhangi bir barış örgütü, kuruluşunun amaçları doğrultusunda, üye devletlerin örgütü benimsediği, desteklediği ya da ortak bir görüş içerisinde bulunabildiği oranda başarılı olabilmektedir. Ancak Milletler Cemiyeti üyelerinin, özellikle büyük üyelerinin, bunların hiçbirini yapmada başarılı olamadığı görülmektedir (Sander, 2015, s. 36). “Cemiyetin, uluslararası barışın korunmasında başarılı olmamasının bir sebebi İngiltere ve Fransa’nın yönetim eksiklikleri ise; diğer bir sebep de Amerika ve Sovyetler Birliği gibi iki büyük gücün cemiyette yer almamasıdır” (Kıran, 2008, s. 34). Başarılı olduğu alanlar o zamanlar için mevcut ise de İkinci Dünya Savaşı’nı engelleyememiş bir örgüt olarak görülmektedir. Örgütün içinde bulunduğu durum, yenilen devletlerle ilgilenilmemesi ya da bu devletlerin dışlanması, daha önce değinildiği gibi Amerika Birleşik Devletleri’nin örgüte üye olmaması, örgütün İngiltere, Fransa gibi büyük Avrupalı güçlerin inisiyatifine bırakılması rahatsızlık uyandırmıştır ve başarısızlığının nedenleri arasında görülebilmektedir (Ateş, 2016, s. 140).
İkinci Dünya Savaşı sırasında bir birliğe tekrar ihtiyaç duyulmuştur. Ortak amaçlar doğrultusunda oluşturulacak bir topluluk kurmak hedeflenmiştir. 1941 yılında, Atlantik Bildirisi için harekete geçen Amerika ve İngiltere bunu imzalamış ve ardından yirmi yedi ülke 1 Ocak 1942’de imzaladıkları Birleşmiş Milletler Bildirisi ile Atlantik Bildirisi’ni kabul ettiklerini taahhüt etmişlerdir. Daha sonra bu bağlamda çeşitli konferanslar düzenlenmiş ve örgütün temel ilkeleri oluşturulmuştur. 1942 tarihli Dumbarton Oaks, 1945 tarihli Yalta Konferansı bunlara örnek olarak gösterilebilir. Son olarak ise Birleşmiş Milletler Bildirisi’ni imzalayan ve aynı zamanda mihver devletlere savaş ilan etmiş olan bu ülkelerin katıldığı 1945 tarihli San Francisco Konferansı’nda, Birleşmiş Milletler Antlaşması, 24 Ekim 1945 tarihinde tamamen yürürlüğe girmiştir (Sönmezoğlu, 2014, s. 886). Birleşmiş Milletler’in temel dayanağı uluslararası barışı ve güvenliği sağlamaktır ve bunun üzerine kurulmuştur. Uluslararası düzende çeşitli savaşlar olabilmektedir, bu yüzden etkili bir örgüt kurulması önem arz eden bir durum haline gelmiştir. 1945 yılında kurulmasıyla birlikte Birleşmiş Milletler, küresel dünyada, yeni düzenin tam ortasında yer alan en önemli organizasyon olma niteliğindedir (Heywood, 2015, s. 533).
Genel olarak Birleşmiş Milletler’in yapısına bakıldığında ise altı ana organdan oluşmaktadır. Bunlar Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Vesayet Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı ve Genel Sekreterlik’tir (Sönmezoğlu, 2014, s. 888). “193 devletin üyeliğiyle tek gerçek uluslararası kurumdur” (Heywood, 2015, s. 532). Karar alma mercii olarak görülen Güvenlik Konseyi ise önem derecesi en yüksek organı olma niteliğindedir. Güvenlik Konseyi, asıl konu bağlamı olması sebebiyle daha detaylı incelenecektir.
2. BM’nin Karar Alma Organı; Güvenlik Konseyi’nin İşlevi
Birleşmiş Milletler’in amacı barış ve güvenliktir, sonrasında ise bunların devamlı şekilde sağlanmasıdır. Yapısı gereği çeşitli organları içerisinde barındıran örgüt, icra organı olarak barışın sağlanmasında en fazla yetkiyi Güvenlik Konseyi’ne vermiştir. Genel olarak anlatıldığı üzere, uluslararası barış ve güvenliği sağlaması bakımından birtakım önemli bağlayıcı yetkilere sahiptir (Dalar, 2016, s. 3). Güvenlik Konseyi, toplamda 15 üyeden oluşmaktadır ve bunlardan sadece 5 tanesi daimi üye niteliğindedir. Bu beş üye ise; Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti ve İngiltere’dir. Bu 5 daimi üye ülkenin Konsey’de karar alma sırasında kullanabilecekleri veto hakkı mevcuttur (Birdişli, 2010, s. 174). Birlik, Güvenlik Konseyi’ne verdiği yetkiler çerçevesinde, kuvvet kullanımını da içeren önlem alma yetkisi vermiştir. Karar alma durumuna bakıldığında 15 üyeden 9 üyenin olumlu oy vermesinin yanında, daimi 5 üyenin de olumsuz oy vermemesi gerekmektedir. Veto kullanan herhangi bir daimi üye olduğunda karar Güvenlik Konseyi’nden geçememektedir. Büyük güçler arasında herhangi bir kararın geçmesinin ülkelerin çıkarlarına göre farklı vetolara maruz kaldığı görülmekle beraber, Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi yapısı gereği bu sistemi ile ilgili farklı yorumlara ve tartışmalara sebep olmuştur.
Maddeler bağlamında Güvenlik Konseyi’nin işlevine bakıldığında, Kurucu Antlaşmanın 7. bölümü gereği, uluslararası barış ve güvenliğin bozulması halinde, Güvenlik Konseyi’ne barışın yeniden sağlanması için çeşitli yetkiler verilmiştir. Aynı şekilde 24. ve 25. maddelerine bakıldığında uluslararası alanda yaşanan herhangi bir barış tehdidinin önlenmesinde başlıca sorumlunun Güvenlik Konseyi olduğunu kabul ettiklerini ve aynı zamanda alınan kararların hayata geçirilmesinde ve onaylanmasında ortak bir bakış içerisinde olacaklarını kabul etmişlerdir (Dalar, 2016, s. 3). 7. Bölüm: Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumunda Alınacak Önlemler çerçevesinde aşağıdaki maddeler Güvenlik Konseyi’nin işleyişi bakımından önem arz etmektedir.
“39. Madde: Güvenlik Konseyi, barışa yönelik herhangi bir tehdidin, barışın ihlali veya saldırı eyleminin varlığını belirleyecek ve uluslararası barışı sürdürmek veya yeniden tesis etmek için 41 ve 42. maddeler uyarınca tavsiyelerde bulunacak veya hangi önlemlerin alınacağına karar verecektir.
41.Madde: Güvenlik Konseyi, kararlarının yürürlüğe girmesi için silahlı güç kullanımını içermeyen hangi önlemlerin kullanılacağına karar verebilir ve Birleşmiş Milletler Üyelerini bu tür önlemleri uygulamaya çağırabilir. Bunlar, ekonomik ilişkilerin ve demiryolu, deniz, hava, posta, telgraf, radyo ve diğer iletişim araçlarının tamamen veya kısmen kesilmesini ve diplomatik ilişkilerin kesilmesini içerebilir.
42 Madde : Güvenlik Konseyi, 41. Maddede öngörülen önlemlerin yetersiz olduğunu veya yetersiz olduğunu kabul ederse, uluslararası barış ve güvenliği sürdürmek veya yeniden sağlamak için gerekli olabilecek hava, deniz veya kara kuvvetleri tarafından bu tür önlemleri alabilir. Bu tür eylemler, Birleşmiş Milletler Üyelerinin hava, deniz veya kara kuvvetleri ile gösterileri, abluka ve diğer operasyonları içerebilir.” (www.un.org).
Bu maddeler üzerinden bakıldığında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne barış ile ilgili herhangi bir sorun teşkil eden bir durum gerçekleştiğinde tam yetki vermiştir. Bu durumu tespit etmesinin ardından Güvenlik Konseyi, 41 ve 42. Maddeler üzerinden diplomatik ekonomik yaptırımlara başvurabilir ve son çare olarak kuvvet kullanımını öngören yetkisini kullanılabilmektedir.
Güvenlik Konseyi’nin işlevi açısından bakıldığında sorumlu olduğunu ve bunun kabul edildiğini içeren daha birçok madde bulunmaktadır. Fakat konu özelinde Suriye konusu ele alındığından bu, örneğimiz üzerinden açıklanmaya devam edilecektir.
3. Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye Müdahale Girişimleri
Suriye, 2011’de, Arap Baharı’nın patlak vermesiyle bu durumdan etkilenen ülkelerden biridir. İç çatışmalar artarak devam etmekte ve kanlı bir savaş ortamı oluşmaktadır. Güvenlik Konseyi üzerinden bakılmadan önce, Suriye’de iç çatışmanın tarafları -küresel devletler bazındaki taraflar da dâhil- anlaşılmaya çalışılmalıdır. Suriye’de yaşanan bu iç çatışma hem uluslararası alanda yankı uyandırmış hem de bölgesel olarak ülkelere çeşitli yükler getirmiştir. Başta Türkiye olmak üzere, diğer komşu devletler de bu yükü üstlenmişlerdir. Suriye’de taraflar arasında süren bu çatışmalar, hükümet taraftarları ile muhalif güçler arasında sürmektedir. Aynı zamanda muhalif güçlerin kendi aralarında süren çatışmaları da mevcuttur. Uluslararası alanda da destek gören taraflar, çeşitli yardımlar almış ve bu iç savaş artık vekâlet savaşına dönüşmüştür (Dalar, 2016, s. 1). Esad’ın muhalif halka olan zulmü her geçen gün artmış ve muhalifler acımasız bir şekilde bastırılmaya çalışılmıştır. Uluslararası sisteme ve genel olarak topluma bakıldığında, bu konuda herhangi bir karşı önlem sergilenememiştir. Aynı zamanda orada yaşayan sivil halk için de bu durumun zorunlu göçü doğurması, kaçınılmaz bir son olarak düşünülebilir. Güvenlik Konseyi’ne bakıldığında ise büyük güçlerin, yani ABD ve Rusya gibi ülkelerin, farklı çıkarları ve amaçları doğrultusunda karşı karşıya gelmeleri ile birlikte bu durum, Suriye üzerinde ortak bir karar alınmasını zorlaştırmaktadır. Orta Doğu’nun kaynakları, stratejik konumu ve güç gösterimi açısından önem arz eden bir bölge olması sebebiyle hassas bir konu olma özelliğini taşımaktadır. Hem uluslararası toplum için hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üye devletleri için bu böyledir (Ağır & Aksu, Aralık 2017, s. 50). Suriye’de taraflar ve onları destekleyen gruplara, ülkelere bakıldığında; Esad rejimi ve onun arkasında duran ve gitmesini istemeyen Hizbullah gibi gruplar yanında İran, Rusya gibi ülkeler vardır. Diğer yanda ise Esad rejiminin yıkılmasını isteyen Amerika Birleşik Devletleri ve yanında Türkiye gibi bölgesel ülkelerin desteklediği muhalif taraf; ayrıca Irak Şam İslam Devleti(IŞİD) gibi, toprakların bir kısmını yöneten gruplar da mevcuttur. Bu kaotik ortama bakıldığında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yaşanan istikrarsız durum ile ilgili gerekli yaptırımları yapması ihtiyacı doğmuştur (Dalar, 2016, s. 10).
Uluslararası arenada, bu soruna ilişkin, Güvenlik Konseyi birtakım kararlar için toplantılar yapmıştır. Konunun bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir yankı uyandırması ve orada yapılan zulümlere karşı durulmasında hemfikir bir davranış sergilenmesi konusu tartışılmıştır. İç savaş sürecinde bu sorun, ilk defa 21 Nisan 2011 tarihinde Güvenlik Konseyi’nin önüne gelmiştir. Fakat Rusya ve Çin bu soruna olumsuz bakarak Suriye iç işlerine müdahale edilmesinin doğru olmadığını ve karar karşılarına geldiğinde kabul etmeyeceklerini belirterek karşı çıkmışlardır (Dalar, 2016, s. 10). Konu tekrar gündeme getirilmeye çalışılsa da bu iki devlet, uluslararası alanda herhangi bir sorun teşkil etmediği gerekçesiyle bunu kabul etmemiştir. Ardından bu iç savaşın bitirilmesine yönelik girişimlere devam edilmiş, Cenevre I ve Cenevre II konferanslarında, yaşanan bu durumla ilgili çeşitli önlemler alınmaya çalışılmış fakat sonuçlandırılamamıştır (Dalar, 2016, s. 12-13). Müdahale edilmesinin önünde engel teşkil eden ve genel olarak bakıldığında ilk taslak karar 4 Ekim 2011 yılında 6627. oturumunda gerçekleşmiş olmasına rağmen, Rusya ve Çin vetosu ile bu karar düşmüştür. Bu kararla planlanan amaçlar; ortak bir görüş ile Suriye’de yaşanan katliamın bir an önce durması, özgür bir toplum yapısının oluşturulması, bunları yapanların, yani hükümet güçlerinin, kınanması şeklinde sıralanabilir. Ardından yine konuya ilişkin olarak ve çatışmaların devam etmesini engellemek amacıyla Kofi Annan’ın 6 maddelik barış planı uygulanmaya çalışılmış fakat uygulama konusunda başarılı olunamamıştır (Dalar, 2016, s. 14-15). Daha sonra 19 Temmuz 2012 yılında, tekrar 2012/538 sayılı taslak karar yayınlanmış ve 41. Madde uyarınca herhangi bir karşıt davranış sergilenmezse Birleşmiş Milletler çeşitli tedbirler alacağını söylemiştir (www.securitycouncilreport.org). Sonuç olarak, bu kararda da Rusya ve Çin’in olumsuz bakışları ve veto etmeleri sebebiyle karar yine geçememiştir. Bu konuya ilişkin olarak Rusya tarafının savunduğu teze bakılacak olursa; bu kararın Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 7. Bölümü çerçevesinde değerlendirileceği için müdahale girişimlerine, özellikle askeri güç anlamında, imkan sağladığını dile getirerek Suriye’ye yapılacak bu girişimlerden olabildiğince uzak durulması gerektiğini söylemiştir. Çin de yine benzer düşünceleri savunarak karşı çıkmıştır. 2015 yılında, tekrar bir girişim gerçekleşmişse de bu da başarılı olamamıştır (Dalar, 2016, s. 21).
Güvenlik Konseyi’nin alamadığı kararlar yanında alabildiği askeri müdahale gerektirmeyen kararlar da mevcuttur. Bunlara neden olan olayların başında ise kimyasal silahların kullanılması gelmektedir. Esad rejiminin 2013 yılında, Şam’a bağlı Doğu Guta adlı topraklarında kimyasal silah kullanması ve -Amerika Birleşik Devletleri’nin bunu ‘kırmızı çizgi’ olarak gördüğü bir anlayışta- yaklaşık 1500 kişinin hayatını kaybetmesi ile birlikte, müdahale kararları tekrar gündeme gelmiştir. Fakat Rusya’nın arabuluculuğu ile birlikte Suriye ile anlaşmaya varılarak uluslararası toplumda Suriye’nin herhangi bir askeri müdahalede bulunmayacağı konusunda uzlaşılmıştır (SETA, 2014, s.19). Buna yönelik alınan karara bakıldığında Suriye, Güvenlik Konseyi’nin 27 Eylül 2013 tarihli, 2118 sayılı kararıyla Kimyasal Silahların Yasaklanması Sözleşmesi’ne dâhil olduğunu, bu silahlarını ortadan kaldıracağını öngörmüştür ve bu silahları uluslararası kontrole dâhil edeceğini, kullanmayacağını kabul etmiştir(www.securitycouncilreport.org, 2013). Daha sonra ikinci olarak Suriye’ye insani yardımın ulaştırılması konusunda ve ilerleyen kaotik ortamın bir an önce sakinleşmesi konusunda, tarafları ortak noktada birleştirme kararlarıdır (Dalar, 2016, s. 27). Güvenlik Konseyi, 22 Şubat 2014 yılında, 2139 sayılı kararında, oy birliği ile artık Suriye’de bu istismarların son bulması, gönderilecek olan insani yardımların diğer karşıt taraflarca engellenmemesi, şiddetin her tarzına bir an önce son verilmesi ve genel olarak bu topraklar ile ilgili alınan her türlü çözüm yollarının yerine getirilmesi gerektiğini belirtmiştir(www.securitycouncilreport.org, 2014; Dalar, 2016, s.27). Son olarak Suriye’de iki grup arasında ateşkesin sağlanması ile ilgili karardır ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ilk defa bu konuda bir uzlaşma sağlanmıştır denilebilir (Dalar, 2016, s. 28). 18 Aralık 2015 tarihli, 2254 sayılı karar, yapılacak ateşkes ile birlikte Birleşmiş Milletler’in gözetiminde her Suriyeli’nin özgürce katılabileceği bir seçim olması, yeni düzenin kurulması için siyasi sürecin ortaklaşa devam ettirilmesi, tarafların yapıcı bir tavır ile yaklaşmaları gibi hususları içerisinde barındırmaktadır (www.un.org; Dalar, 2016, s. 28).
Süregelen birçok önlem ve müdahale girişimleri bağlamında bakıldığında Suriye konusu Birleşmiş Milletler nezdinde her zaman önem teşkil eden bir konu ve sorun olmuştur. Alınamayan müdahale kararlarının arkasında çeşitli sebepler yatmakla beraber, bunları sadece Birleşmiş Milletler sistemi içinde bulunan Güvenlik Konseyi yapısına mal etmek yeterli olmasa da çoğunluğunun bu yapıdan kaynaklandığı söylenebilir.
4. Sonuç
Birinci Dünya Savaşı denilince akla gelen ilk örgüt olan Milletler Cemiyeti ortak bir paydada buluşmayı amaçlayan devletlerce kurulmak istenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde adımı atılacak olan bu birliğe, ABD’nin kendisinin üye olmaması en büyük varlık sorunu halini almışsa da diğer büyük devletlerin de içinde bulunduğu bir küresel birlik olmaktan ziyade başka bir amaçla varlığı sürdürmüştür. Fransa ve İngiltere, kendi inisiyatiflerine bırakılan Milletler Cemiyeti’ni, farklı amaçları ve çıkarları doğrultusunda hareket ettirebilecekleri düşüncesiyle davranmışlar ve örgütün kuruluş amacı konusunda görüş ayrılıkları yaşamışlardır. Başarılı olduğu konular yanında başarısız olduğu konular daha fazladır denilebilir. Çünkü birlik ortak gayesini kaybetmiş, iki büyük devletin elinde deyim yerindeyse bir oyuncak gibi şekillenebilen bir yapıya dönüşmüştür. Örgütün eksiklikleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nin bütün çabalarına rağmen katılamamış olmasının yanında, üye devletlerin ortak bir bilinci benimsemede isteksiz olmaları da sayılabilir. En büyük başarısızlığı ise, İkinci Dünya Savaşı’nı engelleyememesi olarak gösterilebilir.
İkinci Dünya Savaşı sonunda, Birleşmiş Milletler gibi bu zamana kadar uzanan köklü bir örgüt meydana gelmiştir. Milletler Cemiyeti’nde olduğu gibi, aynı ortak amaçlardan hareketle, ortak barış ve güvenliğin korunmasını hedefleyen Birleşmiş Milletler de bu yapının bozulması durumunda etkisini ortaya koyacağı düşünülen bir örgüt niteliğini almıştır. San Francisco Konferansı ile birlikte yürürlüğe giren bu örgütün yapısı, bazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Suriye özelinde bakılırsa; BM’nin orada yaşanan baskıyı ve çatışmaları durdurmada etkili bir örgüt olma özelliği yok denilecek kadar azdır. En önemli organı olan Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye müdahale girişimleri kapsamında olumlu bir sonuç alamayışı ve bunu 5 daimi üyeden Rusya ve Çin’in veto etmesi üzerine artan iç çatışmalar, ölümler karşısında şu sonuca varabiliriz: Birleşmiş Milletler etkisiz kalmıştır. Sistem, yapısı gereği ve büyük güçlerden oluşması sebebiyle de farklı alanlarda çıkarlarını gözeten iki kutup halini almıştır diyebiliriz. Amerika Birleşik Devletleri her ne kadar müdahalenin gerçekleşmesini istemişse de Rusya ve Çin uluslararası herhangi bir sorunun teşkil etmediğini, Suriye’nin iç işlerine karışılmaması gerektiğini savunmuştur. Rusya ile Çin’in, Amerika Birleşik Devletleri’nin etki alanının artmasını istememeleri bunlara sebep olarak gösterilebilir. Diğer üye devletlerin bu konuda fazla istekli olmamaları da karar alınamamasında bir etkendir. Konsey’e getirilen kararların ardından alınamayan müdahale kararlarının yanında, askeri bir etki yaratmayan uzlaşmalara varılmıştır. En önemlisi sayılabilecek 2254 sayılı karar, özgür bir seçimi öngören hususları içerisinde barındırmaktadır. Ancak ne derece başarılı olabildiği tartışmalıdır.
Son olarak Birleşmiş Milletler ve en önemli organı olan Güvenlik Konseyi hangi taraftan bakılırsa bakılsın Suriye özelinde başarılı bir politika yürütebildiğini söylemek güçtür. İç çatışmalar zaman içerisinde aralıklarla devam etmekte ve mülteci sorunu küresel çapta bir sorun halini almaktadır. Yani ülkesel sorunlar artık küresel niteliğe bürünmüştür.
Ebru Akyol
Uluslararası Örgütler Staj Programı
Kaynakça:
Ağır, O., & Aksu, Z. (Aralık 2017). Birleşmiş Milletler’in Suriye Krizine Yönelik Politikalarının Değerlendirilmesi. ASSAM Uluslararası Hakemli Dergi, 43-55.
Ateş, D. (2016). Uluslararası Örgütler, Devletlerin Örgütlenme Mantığı. Bursa: Dora Basım-Yayın Dağıtım.
Birdişli, F. (2010). Birleşmiş Milletler (BM)’in Uluslararası Sorunları Önleyebilme Yeteneği. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 173-182.
Dalar, M. (2016). Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye Krizindeki Tutumu. F. Taşdemir (Ed.), Suriye Çatışma ve Uluslararası Hukuk, içinde (s. 1-44), Ankara: Nobel.
Heywood, A. (2015). Siyaset. Ankara: Liberte Yayın Grubu, Adres Yayınları.
https://www.un.org/en/sections/un-charter/chapter-vii/index.html, Birleşmiş Milletler Resmi İnternet Sitesi, Erişim Tarihi: 28.01.2021
https://www.un.org/press/en/2015/sc12171.doc.htm, Birleşmiş Milletler Resmi İnternet Sitesi, 2254 Sayılı Karar, Erişim Tarihi:28.01.2021
https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/s_res_2139.pdf,UN Security Council, 2139/2014 Erişim Tarihi: 28.01.2021
https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/Syria%20S2012%20538.pdf, UN Security Council, 538/2012 Erişim Tarihi: 28.01.2021
https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/s_res_2118.pdf, UN Security Council, S/2118/2013 Erişim Tarihi:28.01.2021
Kıran, A. (2008). Milletler Cemiyeti ve Önlenemeyen Savaş. Girne American University Journal of Social and Applied Sciences, 19-36.
Sander, O. (2015). Siyasi Tarih (1918- 1994). Ankara: İmge Kitabevi.
Sönmezoğlu, F. (2014). Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi. İstanbul: Der Kitabevi .
Ulutaş, U., Acun, C., Akkaya, G. N., Amrov, S., Ataman, M., Emin, N., Torlak, F. (2014). 2013’te Dış Politika. SETA, 85, s.19 http://file.setav.org/Files/Pdf/20140311135555_2013te-dis-politika-pdf.pdf, Erişim Tarihi: 28.01.2021