Birleşik Kıbrıs Partisi’nin Açıklamaları Üzerine

Geçtiğimiz hafta Birleşik Kıbrıs Partisi Genel Sekreteri  İzzet İzcan’ın açıklamaları medyada yer buldu. İzcan’a göre Türk tarafı müzakerelerde samimi değil, Maraş’ın “yasal sahiplerine” verilmesi müzakereler için olumlu katkılar sağlar. Böyle bir açıklamayı bir Kıbrıslı Türk’ten duymak son derece üzücü. Evet AK Parti(AKP) dönemine kadar Türkiye ve KKTC birleşmeye mesafeli duran bir politika izlediler. Ancak kabul edilmesi gereken gerçek AK Parti’yle Türkiye’nin Kıbrıs Politikası’nın geçmişte olduğundan çok farklı bir noktaya geldiğidir. Bu, olaylara objektif olarak bakan dış politika analistleri tarafından sıklıkla dile getirilen bir olgudur.

Sayın İzcan Türk tarafının samimi olduğuna inanmıyor, bu nedenle 2004’teki referandumu hatırlatmadan edemeyeceğim. Kuzey’den çıkan ezici evet aslında Türk tarafının tutumunun ne kadar değiştiğinin çok açık bir göstergesiydi. Kıbrıs Türk Halkı tüm dünyaya birleşmeden yana olduklarını haykırmış, çözümsüzlüğü yaratanların kendilerini olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Rumların hayır kararı ise adada çözümü istemediklerinin açık bir göstergesi olmuştur. Başka bir ifadeyle Rumlar yıllardır ileri sürdükleri Türkler birlikte yaşamak istemiyor bahanelerini kendileri yıkmıştır. Kıbrıs Türk Halkı ve Türkiye Annan Planı’nı, yani birleşmeyi tüm samimiyetiyle desteklerken, Avrupa Birliği evet çıkması için teşvik edici sözler vermiş, Rumların hayır Türklerin evet demesi halinde KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılacağını beyan etmişti. Ancak referandum sonrasında gördük ki verilen sözler yerine getirilmedi. Gerek Türkiye gerek KKTC referandumdan çıkan evet’in verdiği mesajı algılamadığı için başta AB olmak üzere tüm dünyaya kırgın. Ancak tüm bu kırgınlığa rağmen devam eden müzakere süreci destekleniyor. Öyle görünüyor ki Kıbrıs Türk’ü masadan kaçan taraf olmayacak. Sayın İzcan’ın samimi olmayanın kim olduğunu tüm bu noktaları dikkate alarak bir kez daha değerlendirmesini tavsiye ederim.

Gelelim Maraş’ın “yasal sahiplerine” iadesi meselesine. Müzakere süreci hali hazırda devam ediyor olsa da iki taraf içinde bir güven sorunu olduğu aşikardır. Böyle durumlarda tarafların samimiyetlerini göstermek ve birbirlerine olan güvenlerini tazelemek adına karşılıklı attıkları adımlar uluslararası ilişkiler disiplininde “güven arttırıcı önlemler” olarak geçer. Sayın Genel Sekreter’in ortaya koyduğu öneri bir güven arttırıcı önlem maddesi olarak ele alınabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki amaç güven arttırmaksa adımların tek taraflı atılması adil bir durum olmaz. Başka bir deyişle Türk Tarafı’nın Maraş’ı Mağusa Limanı’nın doğrudan ticarete açılması gibi oldukça küçük bir karşılıkla iade etmesi adil bir takas olmaz. Ortadaki güven sorununu Maraş gibi önemli bir müzakere başlığını küçük bir kazanım elde ederek çözemezsiniz. Kıbrıs’ta Son’a doğru başlıklı yazımda izolasyonların kaldırılması karşılığında Türkiye’nin bir miktar asker çekmesini bir güven arttırıcı önlem olarak önermiştim. Bu çok daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Maraş müzakere sürecinin çok önemli bir başlığıdır, Maraş’ın nihaiyi statüsü ancak adil ve kalıcı bir çözümün tahsisi halinde belirlenebilir. İzzet İzcan’ın ortaya koyduğu başka bir iddia ise Kuzey Kıbrıs’ın Tayvanlaştırılmak istendiğidir. Tayvanlaşma , müzakerelerden bir sonuç alınamamasıyla kalıcı bir ayrılığın kesinleşmesi durumunda gündeme gelecek alternatiflerden biridir. Tayvan tanınmayan bir ülke olmasına rağmen bugün tüm dünyayla ticaret yapmakta, dolaylı olarak kendini tanıtmaktadır. Ancak BKP bu iddiayı ortaya temelsiz bir şekilde atmıştır. Tayvan 2009 yılı rakamlarına göre dünya’nın 19. büyük ekonomisidir. Tayvan dış ticaret fazlası veren güçlü ekonomisiyle dolaylı yollardan tanınmaktadır. Ancak KKTC’ye baktığımızda halen milli havayolu şirketinin durumu muallaktadır. KTHY, KKTC’nin kendi öz kaynaklarıyla kurtarılamazken “Kuzey’in Tayvanlaşması” ciddiye alınacak bir iddia olamaz.

AK Parti’nin ortaya koyduğu dış politikayla Kıbrıs’ta birçok şey olumlu yönde değişmiştir. Kıbrıs Türk Halkı 2004’te birleşmeye yönelik iradesini ezici bir çoğunlukla ortaya koymuştur. Rumların hayır demesiyle çözülemeyen Kıbrıs Sorunu’nda Türk tarafını samimiyetsizlikle suçlamak son derece yanlış ve yanlı bir tutum olacaktır. Olaylara objektif olarak bakıldığında birleşmeyi istemeyenin Rum Tarafı olduğu açıkça görünmektedir. Türkiye, KKTC’yi tanıtmak yönünde bir politika izlememektedir, zaten bu aşamada böylesine bir çaba son derece yanlış olacaktır. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Türk Tarafı kati suretle masadan kaçan taraf olmamalı, çözümsüzlüğün sebebi olarak görünmemelidir. Tayvanlaşma gibi ihtimaller ancak çözümsüzlükle gündeme gelebilir.Kuzey’in Tayvanlaştırıldığını iddia edenlerin Tayvan’ı çok iyi inceleyip KKTC’yle kıyaslaması gerekmektedir. 

 

 {jcomments on}

Uluhan CERAN

[email protected] 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...