Her şeyden önce Türkiye-İsrail Mutabakatı, yapılmasını gerektirecek tarihsel arka planda ele alınmalı. Bu bağlamda neler olduğunu kısa bir şekilde hatırlamak gerekirse;
- 2010 yılında sivil toplum örgütleri vasıtasıyla organize edilen Gazze’ye yardım filosu Akdeniz’de uluslararası sularda İsrail Savunma Kuvvetleri’nin yaptığı uluslararası hukuka aykırı müdahale ile durdurulmuş ve bu müdahalede 9 aktivist İsrailli askerler tarafından öldürülmüştür. Hatırlanacağı üzere vefat edenlerden 8’i Türk vatandaşı birisi ise Türk asıllı ABD vatandaşıdır. Askeri harekat sonucu ağır yaralanan bir Türk vatandaşı ise daha sonradan hayatını kaybetmiş ve böylece hayatını kaybedenlerin sayısı 10’a yükselmiştir.
Bu vahim olayın akabinde gerçekleşen olaylar ise şöyle seyretmiştir;
- Türkiye Cumhuriyeti saldırıyı derhal sert bir dille eleştirmiştir. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı ilk açıklamada “Bu saldırı gerekçesi ne olursa olsun uluslararası hukuka aykırı bir devlet terörüdür” olarak olayı yorumlamıştır
- Türkiye Tel Aviv Büyükelçisini ülkeye derhal geri çağırmış ve İsrail’den derhal özür dilemesini, hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödemesini ve Gazze’deki ablukayı kaldırmasını istemiştir.
- İsrail’in yapıcı bir adım atmaması üzerine ise Türkiye, İsrail ile olan ilişkilerini en düşük seviyeye indirmiştir.
Mavi Marmara saldırısı üzerine biri İsrail tarafından diğeri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından olmak üzere iki soruşturma açılmıştır. İsrail Ordusu Soruşturma Komisyonu’nun olayın yaşanmasından iki ay sonrasında açıklanan raporunda müdahale “kısmen başarısız” olarak değerlendirilmiştir. BM tarafından yayınlanan raporda ise İsrail Ordusu’nun uluslararası hukuku ihlal ettiğinin altı çizilirken İsrail askerlerinin yaptığı müdahalede orantısız güç kullandığı, insanlık dışı muamele ve kasti acı çektirmeye yönelik eylemlerde bulundukları vurgulanmıştır.
2013 yılında ABD Başkanı Barack Hussein Obama’nın Ortadoğu turu dahilinde İsrail’i ziyaretinin ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu mevkidaşı dönemin başbakanı R.Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayıp resmi özür dilemiş ve Türkiye’nin 3 yıl öncesinde şart koştuğu üzere hayatını kaybedenlerin ailelerine de tazminat ödemeyi kabul ettiğini bildirmiştir.
2013 yılından 2016 yılına değin karşılıklı müzakereler aracılığı ile Türkiye – İsrail ilişkilerini normalleştirecek adımlar görüşülmeye devam etmiş ve 27 Haziran 2016 tarihinde iki ülkenin başbakanlarının yaptığı açıklamalar bu karşılıklı görüşmelerin iki ülkeyi ortak bir tabanda birleştirecek şekilde noktalandığını ifade etmiştir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkileri normalleştirebilmek için 2010 yılında öne sürdüğü resmi özür dileme şartı 2013 yılında İsrail başbakanı tarafından yerine getirilmiş, 2016 yılında ise hayatını kaybedenlerin yakınlarına 20 milyon Amerikan doları tutarında tazminat ödenmesi karara bağlandığı açıklanmıştır. Fakat şartlardan üçüncüsü olan Gazze ablukasının kaldırılması anlaşıldığı üzere iki tarafın bu konu üzerinde karşılıklı taviz vermesi ile bir orta noktada çözümlenmiştir. Bu bağlamda Gazze ablukası kaldırılmamış ancak Türkiye lehine esnetilmiştir. Buna istinaden Türkiye Gazze’ye insani yardım götürme konusunda ayrıcalıklı bir statü elde etmiş ancak aynı zamanda da İsrail’in Gazze’ye yönelik uyguladığı ablukayı bir anlamda resmi olarak tanımış veya başka bir deyiş ile İsrail’in Gazze üzerinde uyguladığı yaptırımlardaki siyasi otoritesini kabul etmiştir.
Diğer bir yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 27 Haziran açıklamalarında dikkati çeken iki hususun da altını çizmek gerekmektedir. Bunlardan birincisi; “Bu anlaşma Türkiye’den İsrail’i hedef alan herhangi bir terörist eylemi engelleyecektir” açıklamasıdır. Bu bağlamda daha önceki yıllarda İsrail’in Türkiye’den Hamas liderlerini ağırlamamasını talep ettiğini hatırlamak gerekir. Başka bir açıdan bakılırsa İsrail bu güne değin Hamas ile doğrudan bir temasa girmemiştir. Buna istinaden, anlaşma metni henüz açıklanmış olmasa da, konuya ilişkin uzmanlar Türkiye’nin, İsrail ile Hamas arasında bir arabuluculuk pozisyonu alma sözü vermiş olabilme ihtimalinden bahsetmektedirler.
Açıklamalarda dikkati çeken bir başka husus ise doğalgaz meselesidir. Bilindiği üzere Rusya Federasyonu ile yaşanan düşen uçak krizi ve akabinde Rusya’nın Türk Akımı projesini askıya alması Türkiye’yi enerji bağımlılığında alternatifler arama yoluna itmiştir. Bu bağlamda İsrail doğalgazı güçlü bir alternatif olarak karşımıza çıkmaktadır. Anlaşmanın yapılacağının haberinin yayılmasını takiben Rusya enerji devi GAZPROM’un “Türk Akımı için her zaman olduğu gibi bugün de diyaloğa açığız” açıklamasını da bu bilgiler ışığında değerlendirmek gerekmektedir.
Sonuç olarak Türkiye tarihsel bağları ve insani yardım konusundaki hassasiyeti bağlamında Gazze’ye altyapı ve hastane yatırımları gerçekleştirecek ayrıca on bin tonu aşan bir insani yardımı Başbakan Binali Yıldırım’ın aktardığı üzere önümüzdeki cuma mersin limanından kalkacak bir gemi ile ulaştıracaktır. Bölge istikrarı için en önemli ülkelerin başında gelen iki ülke olan Türkiye ve İsrail’in ilişkilerini normalleştirmesi siyasi kriz ve çatışmalarla çalkalanan Ortadoğu’nun da normalleşmesi adına atılmış önemli bir adımdır. Bu bağlamda Ortadoğu’nun hak ettiği istikrara ulaşmasına bir adım daha yaklaştıran bu gelişme gelecekte de siyasi krizleri aşmak isteyen ülkelerin incelemek isteyebileceği önemli bir örnek teşkil edecektir.
Peki İsrail’in doğalgazını uluslararası piyasaya sunacağıTürkiye’den başka alternatifi var mıdır? Zaten onlar bu konuda Türkiye’ye mahkum değiller mi?
Türkiye jeopolitik konumu açısından hiçbir ülkenin tam anlamıyla sırtını dönemeyeceği bir odak noktasıdır. Bu anlamda evet enerji kaynaklarını pazarlamak isteyen ülkelerin yolları bir şekilde Türkiye ile kesişmek zorundadır. Fakat anlaşmadaki doğalgaz meselesi çıkarılacak İsrail doğalgazının dünyaya pazarlanmasından daha çok Türkiye’nin iç piyasasına sürülmekle ilgili. Bu bağlamda İsrail’in çevre ülkelerinde yaşanan siyasi ve askeri bilinmezlikler bir yana iç pazar hacimlerinin ve nüfuslarının düşük olması da İsrail’i Türkiye ile anlaşmak durumunda bırakıyor doğalgaz konusunda. İsrail doğalgazının Avrupa piyasası için de Rusya’ya karşı bir alternatif oluşturduğunu düşünürsek gelecekte yine Türkiye’nin kilit rol oynayacağı doğalgaz hattı projelerini duyacağımızdan eminim. Umarım sorunuza cevap verebilmişimdir.
sayın İstanbullu,
bu yazınızdan dolayı sanırım hem Türkiye hem de İsrail yetkililerinden bir nişan ile taltif edilirsiniz?
İsrail ile ilişkileri bozarmış gibi gözüken one munite olayına değinmeden işi iyi bağlamışsınız. Enerjide eli meçburluğumuzu ortaya koymuşsunuz. İsrail’e eli mecburuz.Rusya’ya eli mecburuz da bu kavgaları neden yaparız?
Hem konumumuzun uygunluğundan bahsediyorsunuz.hem de onların konumumuza mecburluluklarını ülke olarak iyi kullanamadığımıza dikkat çekmiyorsunuz.
dedimya size özel ödül gerekiyor.yükselme ve dikkat çekme yolunda yolunuzu döşemişsiniz maşallah.
Bu analizi yeterli bulmuyorum daha da detaylandirilmasi gerek ozellikle hangi maddeler var bilinmesi gerek.anlasmanin tam metni maddeleri verilmeden kalbur ustu bir analiz olmus.
Sokaktaki ali amca bile bunlari soyler bence….yinede iyi calismalar
Sayın İstanbullu öncelikle yazınızın yeterince açıklayıcı ve başarılı bir çalışma olarak görüyorum. Burada ikili dış ilişkiler analizinde ve uluslararası ilişkilerde sıfır toplamlı oyun stratejisine bağlı olarak Türkiye ve İsrail’in orta vadede getirisinin küçük fakat ileri vadede iyi bir ikili dış politika getireceğine inanıyorum. Yine de burada İsrail’in çok uluslu şirketlerinin bilindik yaptırımlarını ve katı uygulamalarını değinilmesi ve anlatılması gerektiğini düşünüyorum. İyi çalışmalar dilerim.