Bir Afrika Trajedisi: Güney Sudan İç Savaşı

2011 Temmuz’unda elde ettiği bağımsızlık sonrası dünyanın en genç bağımsız ülkesi haline gelen ve Afrika’nın kuzeydoğusunda yer alan Güney Sudan, bugünlerde iç savaşın pençesine düşmüş durumdadır. Etno-kültürel ve dinsel anlamda farklılaştığı Sudan’a karşı uzun yıllar boyunca mücadele etmiş ve bu uzun mücadelenin ardından bağımsızlığını kazanmış olan bu ülke, şimdilerde kendi içerisinde çatışmaya başlamıştır.

An itibarıyla yaşanan iç savaşın altında kişisel, siyasal/bölgesel ve etno-kültürel nedenler yatmaktadır. Şu ana kadar binden fazla insanın hayatını kaybettiği, yüz binlercesinin de evsiz kaldığı ve BM kamplarına sığındığı Güney Sudan’daki iç savaşa “dur” diyebilmek için Afrika Birliği de harekete geçmiş durumdadır. Afrika Birliği; operasyonel, ekonomik ve siyasal yetersizliğine karşın, Güney Sudan’daki iç savaşın durdurulabilmesi ve en azından ateşkes sağlanabilmesi noktasında elini taşın altına koyan tek aktör konumundadır. Çatışan tarafların temsilcilerinin, Afrika Birliği’nin merkezinin bulunduğu Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da görüşmelere başlamış olmaları dahi önemli bir adım olarak görülmelidir.

Güney Sudan’daki iç savaşın görünür sebebi; devlet başkanı ve ülkenin bağımsızlığını kazanmasında çok önemli bir rolü olan Sudan Halk Kurtuluş Örgütü (SPLA)’nün lideri Salva Kiir Mayardit’in, eski yardımcısı Riek Machar’ı Temmuz 2013’te görevden alması ve daha sonrasında da Machar’a bağlı askerlerin Salva Kiir’e karşı bir darbe girişiminde bulunmasıdır. En azından, Salva Kiir’in açıklaması bu yöndedir. Bu darbe girişiminin engellenmesi sonrasında ise Machar’a bağlılığını bildiren Güney Sudan Ordusu’nun belli bir kesimi ve milis kuvvetleri, özellikle ülkenin petrol zengini kuzey kesiminde devlet güçlerine karşı mücadeleye başlamış ve birçok bölgede de kontrolü ele geçirmişlerdir. Bu yönden bakıldığında, ülkede yaşanan iç savaşın bağımsızlık sürecinde önemli bir rol oynamış iki isim arasında bir kişisel mücadelenin ürünü olduğu söylenebilir. Her iki tarafın da geri adım atmamakta direnmesi, ülkeyi etno-kültürel ve bölgesel manada belirginleşen toplumsal ayrım çizgileri üzerinden çatışmaya itmektedir.

Ülkedeki iç savaşın arka planına dair siyasal/bölgesel anlamlandırma ise, genel itibarıyla Sudan-Güney Sudan İlişkileri ve yine Ömer El Beşir’in liderliğini yaptığı Sudan’ın komşu devletlerle ilişkileri bağlamında değerlendirilebileceği söylenebilir. Afrika’yı adeta bir hegemonya alanı haline getirmiş olan Çin’in rolü de bu çerçevede değerlendirilmelidir. Sudan-Güney Sudan sınırında yer alan petrol zengini Muglad Havzası iki ülke arasında sınır sorunlarına yol açmaktadır. Bu havzada konumlanmış olan ve Güney Sudan’ın bağımsızlığı sonrası, Sudan ile Güney Sudan’ın anlaşamamaları nedeniyle özel bir yönetimsel statü verilmiş Abyei Bölgesi’nin hangi ülkeye bağlı olacağına dair belirsizlik sürerken, Muglad Havzası’nın en önemli petrol rezervlerine sahip Heglig Bölgesi’ni kontrol altına alabilmek için iki ülke 2012 yılında askeri mücadeleye girmiştir. An itibarıyla bölge Sudan’a bağlıdır. Ancak siyasal statüsü Abyei’ye benzer bir şekilde belirsizdir.

Muglad Havzası’nın büyük bir bölümü Güney Sudan’da kalmıştır ve Güney Sudan’ın petrol rezervleri açısından çok zengin olduğu söylenebilir. Nitekim ülkenin en önemli ihraç kalemi petroldür ve petrol ihracı ülke gelirinin %97’sine denk gelmektedir. Ne var ki, Güney Sudan Hükümeti, çıkarılan petrolü arıtacak ve yurtdışına sevk edecek rafineri ve boru hattı gibi altyapı unsurlarından yoksundur. Bu nedenle Güney Sudan petrolü, bağımsızlık öncesi dönemde inşa edilmiş boru hattı üzerinden Sudan’a gitmekte, orada arıtılmakta ve Büyük Nil Petrol Boru Hattı aracılığıyla Cibuti üzerinden ihraç edilmektedir. Hartum’un, Juba’yı kendisine bağlı kılmak için çok önceleri uygulamaya koyduğu bu strateji, Güney Sudan’ın Sudan’a hem siyasal hem de ekonomik anlamda bağımlı olmasına yol açmaktadır.

Güney Sudan’da yaşanan iç savaşı bu gerçeklik çerçevesinde ele aldığımızda, Ömer El Beşir’in, Güney Sudan ile aralarında probleme neden olan ve 2012 yılında çatışmaların dahi yaşandığı Heglig ve Abyei bölgelerini kendisine bağlama yönünde Juba’yı zorlamak ve iç savaşı Muglad Havzası’na yayarak, Güney Sudan’ın ekonomik anlamda elini kolunu bağlamayı hedefleyen bir strateji benimsemiş olduğu da ifade edilebilir. Machar’ın önderliğini yaptığı isyancı güçler ile Sudan yönetimi arasında bir bağ olduğu henüz kanıtlanamamış olsa da, böyle bir ittifakın varlığı hiç de sürpriz olmayacaktır.

Sudan’ın böyle bir girişim başlatması yönünde, Çin’den aldığı güvence de etkili olmuş olabilir. Zira Sudan petrolünün en önemli müşterisi Çin’dir. Güney Sudan ile Sudan arasındaki anlaşmazlığın büyümesi ve petrol bölgelerini ilgilendiren siyasal istikrarsızlığın sürekli olarak konsolide olması, Güney Sudan’ın ABD ile olan yakınlığı ile birlikte ele alındığında, Pekin’i, Hartum’un iç savaşı kışkırtma stratejisine destek vermeye itmiş olabilir. Çin, bu iç savaşın ardından, Güney Sudan ile Sudan arasında krize neden olan statüsü belirlenememiş bölgelerin Hartum’a bağlanma yönünde bir irade beyan edeceklerini düşünmüş olabilir. Nitekim Muglad Havzası’ndaki kaynakların güvenliğinin sağlanması ve kontrolünün başta ABD ve son dönemde Afrika’da fazlaca görünür olan Fransa’ya kaptırılmaması, Çin açısından stratejik önemdedir.

İç savaş bağlamında, Uganda’nın Güney Sudan hükümetine destek verirken, Etiyopya’nın taraflar arasında barışı sağlayabilmek için Afrika Birliği ekseninde ciddi bir çaba verdiğini görüyoruz. Bu iki ülkenin bu tarz bir strateji benimsemelerinde etkili olan birtakım faktörler vardır. Zira Uganda-Sudan İlişkileri neredeyse düşmanlık seviyesine varmış durumdadır. Zira Uganda, Ömer El Beşir liderliğindeki Sudan’ın, Lord’s Resistance Army (Lord’un Direniş Ordusu-LRA) tarafından Uganda’nın kuzeyinde sürdürülen ayrılıkçı girişimlere destek olduğunu düşünmektedir. Ayrıca Güney Sudan’ın bağımsızlığını göremeden ölen, ancak bu ülkenin bağımsızlık mücadelesinde çok önemli bir rolü olan John Garang, Uganda lideri Yoweri Museveni’nin çok yakın bir dostuydu. Ancak en önemlisi, Güney Sudan hükümetinin, Uganda’nın en önemli ihraç pazarı olduğu gerçeğidir.

Uganda, Riek Machar ve milislerinin, Ömer El Beşir tarafından kışkırtıldığını düşünerek ve çok önemli bir pazarı kaybedeceği korkusuyla Güney Sudan hükümetinin yanında durmaktadır. Etiyopya ise, Sudan ile olan sınır sorunlarına karşın, Güney Sudan’daki iç savaş çerçevesinde taraflı bir pozisyon almamış ve Sudan’ın, Güney Sudan’daki iç savaştan bağımsız olarak değerlendirdiğini göstermek istemiştir. Ne var ki, Etiyopya’nın petrol alımı konusunda Sudan’a bağımlı olduğu da bilinmektedir ve Sudan’dan gelen petrolün kaynağı da bugün isyana konu olan Güney Sudan topraklarıdır. Yani Etiyopya, kendi ekonomik istikrarı için bu savaşa son vermek zorundadır.

Güney Sudan’da yaşanan iç savaşı körükleyen ve sivil kayıpların bu denli fazla olmasına neden olan en önemli faktörlerden biri de tarafların iki ayrı etnik grup çerçevesinde kutuplaşmış olmalarıdır. Nitekim Güney Sudan’ın 8,5 milyona yaklaşan nüfusu, 100’e yakın farklı etnik gruptan oluşmaktadır. Bu etnik gruplar da kabile temelinde birbirinden ayrılmaktadır. Dinka, Bari, Nuer ve Zande kökenliler nüfusun büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Güney Sudan devlet başkanı Salva Kiir Mayardit, ülkede çoğunluğu oluşturan Dinka etnik grubu kökenlidir. Eski yardımcısı ve bugünün isyancısı Riek Machar ise Nuer etnik grubundan gelmektedir. Etnik kimlik ve kabile farklılıklarının iç savaşlar ve anlaşmazlıklar çerçevesindeki rolü göz önünde bulundurulduğunda ve Afrika’da yaşanan iç savaşlardaki rolü değerlendirildiğinde, Güney Sudan’daki iç savaşın daha da kanlı bir hale gelmesi endişesi normal karşılanmalıdır.

Bugün itibarıyla Güney Sudan’ın petrol zengini kuzey eyaletleri olan Unity (Birlik) ve Jonglei, genel hatlarıyla Riek Machar’ın birliklerinin kontrolündedir. Bu durum, meselenin bir an önce çözümlenmesinde, gerek bölge ülkelerini, gerekse de Çin, Fransa ve ABD gibi aktörleri harekete geçmeye zorlamaktadır. Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde gerçekleştirdiği askeri operasyonlarla Afrika’da post-modern bir sömürge yaklaşımı sergileyen Fransa’nın aksine, Çin ve ABD meseleye oldukça soğukkanlı yaklaşmaktadırlar. Ve özellikle Afrika Birliği bağlamında yürütülecek Addis Ababa müzakerelerine büyük bir önem atfetmektedirler. Orta vadede, Güney Sudan’daki trajedinin, Salva Kiir ve Riek Machar arasında gücün paylaşılmasına yönelik yeni bir anlaşma ile sona ermesi beklenmelidir. Ancak, ülkenin kuzeyinde yer alan Muglad Havzası’nın taksim edilmesine ilişkin Sudan ile yaşanan problemlerin uzun vadede Güney Sudan’ın geleceğini ipotek altına alması muhtemeldir.

 Yrd. Doç. Dr. Göktürk TÜYSÜZOĞLU

 Giresun Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Srebrenitsa Soykırımı Mahkumu Radislav Krstic’in Mektubu

Srebrenitsa’da soykırımın desteklenmesi ve yardım edilmesi suçundan Lahey’de 35...

Trump’ın Ukrayna’da Batı/NATO Barış Gücü Planına Yönelik 10 Engel

Andrew Korybko 10 Obstacles To Trump’s Reported Plan For Western/NATO...

Türkiye-AB İlişkilerinde Kırılma Noktası: AK Parti Döneminde Yaşanan Gelişmeler ve Güncel Durum

Dr. Aziz Armutlu Giriş: Türkiye AB İliskileri Türkiye ile Avrupa Birliği...

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...