Bin Ladin’in Ardından…

Bin Ladin’in öldürülmesinin ardından yaşanacak olan olaylar hem Amerika Birleşik Devletleri, hem Pakistan hem de dünya politikası açısından büyük önem taşıyor. Bin Ladin’in öldürülmesiyle birlikte yapılan yorumlara baktığımız zaman birçok konunun öne çıktığını ve öne çıkan bu konuların dünyayı nasıl etkileyeceği konusunda farklı görüşlerin ortada olduğunu görmek mümkün.

Öncelikle bu hadisenin Amerikan iç politika etkisini doğru anlamak gerekir. George Bush’un bütün başkanlık süresini meşgul eden global terörle mücadele hadisesi, Afganistan ve Irak operasyonlarına rağmen Bin Ladin’in yakalanamamış olmasından dolayı hiçbir zaman halk nezdinde başarı olarak görülmedi. 11 Eylül saldırıları sonrası Amerikan halkı Pearl Harbor’la bile kıyaslandığında çok daha büyük bir travma yaşamıştır. Pearl Harbor bir savaş sırasında Amerika’nın ana topraklarından millerce uzakta bir üssüne, başka bir ülkenin ordusu tarafından yapılan bir baskındı. 11 Eylül saldırıları ise New York’un tam göbeğindeki, Amerika için çok büyük önem arz eden ve sembol olmuş iki büyük binaya, Amerikan iç hat uçakları kullanılarak ve Amerika’nın güvenlik zafiyetinden istifade edilerek yapılmış ve 3000 kişinin ölümü ile sonuçlanmış bir faciaydı. Dokunulmaz denen Amerika’ya dokunulmuş, akıllardaki birçok tabu yıkılmış ve insanlar nezdinde büyük bir travmaya yol açmıştı. Bu hadisenin ardından Amerika’nın hızlı gelişen ve sözüm ona çabuk netice veren Afganistan operasyonu, ardından uluslararası organizasyonların (BM ve NATO gibi) desteği olmaksızın bir de üstüne üstlük yetersiz delillere dayandırılan Irak savaşına rağmen Amerikan halkının beklentisi her daim Bin Ladin’in yakalanması olmuştu. Halkın gözünde Soğuk Savaşın galibi, yenilmez, gerek CIA’i, gerek ordu istihbaratıyla dünyanın her yerinde gözü, kulağı olan büyük Amerika’nın teknolojik olanaklardan yoksun bir teröristi yakalayacağına olan inanç sonsuzdu. Ancak geçen yıllar, yaşanan olaylar, alınan yeni önlemlere rağmen bu büyük travmaya neden olan kişi yakalanamamıştı. Kimilerine göre Bin Ladin Afganistan’daki dağlarda, mağaralarda saklanmaktaydı, kimilerine göre ABD’deydi, kimilerine göre ise zaten yaşamakta olduğu sağlık sebeplerinden dolayı ölmüştü ve gizlice yakınları tarafından gömülmüştü. Bu varsayımlar hiçbir zaman komplo teorilerinden öteye gidemedi. Ancak 11 Eylül saldırılarından neredeyse 10 sene sonra Pakistan’ın İslamabad kentine 50 km uzaklıktaki Abbadabad şehrinde, gayet iyi korunaklı bir kompleksin içinde öldürüldüğü haberi dünya kamuoyu için olduğu kadar şüphesiz Amerikan kamuoyu için de çok önemliydi. Bu hadisenin Amerikan dış politikasına etkisini başka bir yazıda ele alacağız ancak iç politikadaki değişimi kavramak, dış politikayı daha iyi anlamak açısından büyük önem arz etmektedir.

Şüphesiz Amerikan halkının Bin Ladin yakalandığından beri yaptığı kutlamalardan da görüleceği üzere bu hadise Amerikan toplumu açısından muazzam bir rahatlama etkisi yarattı. Halkın ve analistlerin gözünde terör örgütünün liderinin yakalanması, Amerika’nın eninde sonunda kendisine zarar veren düşmanlarını yakalayabileceğine olan inancı halk nezdinde yeniden tesis etti. 11 Eylül saldırılarıyla Amerika’nın başlatmış olduğu terörle mücadele kavramının artık bir klişe haline gelmesi ve kanıksanmış olmasına rağmen Bin Ladin’in öldürülmesi, halk nezdinde başlanan bir işin bitirilmesi hissiyatını yarattı. Halk nezdinde yaşanan bu psikolojik ve sosyolojik gelişim haricinde şüphesiz Amerikan iç siyaseti açısından da önemli bazı gelişmelere vesile olmaya başladı.

İktidara geldiğinde %67’lere varan genel kabul oranına sahip başkan Obama’nın bu oranı, gerek ekonomik sebepler ama bilhassa dış politikada yaşananlar yüzünden %43’lere kadar geriledi. Nisan ayında Obama’nın başkanlık dönemi için aldığı kamuoyu desteği %43 ile en düşük popülariteye sahip olduğu bir dönemdi. Obama’nın popülaritesindeki düşüşün şüphesiz en önemli sebebi Obama’nın ekonomik politikalarının halka henüz yansımaması dışında Obama’nın dış politikada İran ve Libya çıkışlarına rağmen çok da güven vermemesi hususuydu. Birçok kişinin aklında Bush döneminde başlayan, Amerika’nın terörle mücadelesinin Obama döneminde ihmal edildiği, Obama’nın kampanyası esnasında en çok öne çıkardığı Afganistan, Pakistan meselesinde başarısız olduğu hususu, gerek halk nezdinde, gerek politika yapıcıları nezdinde hakim olmaya başlayan bir düşünce haline gelmişti. İşte bu, Obama’nın başkanlığının popülaritesinin genel seçmen teamülü olarak %67 destekle başlayıp Nisan ayı itibariyle %43’lere, demokratlar nezdinde ise %88’lerle başlayıp, %70’lere kadar inmesinin sebebiydi.

Şüphesiz bu hadise, Amerika’daki 2012 Başkanlık seçimlerine giden yolda başkan Obama’ya en az 4-5 puanlık bir artış getirecektir. Obama’nın bu dönemden sonra uygulayacağı dış politikadaki esneklik, hem de uluslararası örgütlerle aktif çalışma gidişatı, bir de halk nezdinde güven tesis eden politikalar uygulamaya başlaması daha bir buçuk sene olan başkanlık seçimine doğru Obama’nın %4-5 civarı artmasını beklediğimiz oyunun ömrünü uzatacak ve bir buçuk senede erimemesini sağlayacaktır. Tabii ki seçimlere daha bir buçuk sene olması Obama için biraz önce ifade ettiğim hususların hayata geçirilmesi halinde avantaj sağlayacağı gibi, doğru adımların atılmaması halinde ise Obama’nın yakaladığı bu büyük seçim avantajı, seçime kadar eriyip gidecektir. Önümüzdeki aylar içerisinde ara seçimlerde ciddi bir mağlubiyet alan demokratların, bu hadiseden yakalayacakları çıkış imkanıyla, dış politikalarını yeniden tanzim etmeleri ve muhafazakarlardan da oy alabilecekleri ama demokrat oyları da kaybetmeyecekleri bir sağ-sol harmanlaması içine girmeleri şarttır. Bahsettiğimiz hadiseler, Bin Ladin’in öldürülmesinin Amerikan iç politikasına yapacağı etkilerdir. Amerikan dış politikasına ve dünya politikasına etkilerini bu mihvalde bir diğer yazımızda daha detaylı bir şekilde inceleme fırsatı bulacağız.

 

Yrd.Doç.Dr.Burak Küntay

Bahçeşehir Üniversitesi

Hükümet ve Liderlik Okulu (HLO) Başkanı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...