“Bilgi” kavramı tarih boyunca hep sorun olmuştur. Bu sonunun özünde hem bilgi edinme araçları ve amaçları hem de bilgiyle edinilen sonuç ve bilginin neye yarayacağına dair kaygılar ve endişeler yatmaktadır. Bazen yönetimler, bazen insanlar, bazen dinler bilginin sınırlarına dair kurallar ortaya koymuş, kimisi bilgiyi teşvik etmiş, kimi yasaklamış kimi de sınırlamıştır. Bu sınırları koyarken de bilginin gerekli olanı ve olmayanı ya da meşru olanı veya olmayanı konularında ayırımlar yapmış ve bilginin bir tehdit alanı olduğu düşüncesiyle kimileri bir kısım bilgi unsurlarını insanın kapsama ya da kavrama alanı dışına çıkarıp kendilerine koruma alanları oluşturmuştur.
Kimi devirlerde -şimdi olduğu gibi- hakim güçler bilinmemesi gereken bilgilerden bahsetmişler veya kendilerini alaşağı edeceği düşüncesi ile bilgi yerine ilgiyi oturtup yani bilgiye giden rayları makaslayarak ilgiye kaydırmıştır insanları. Makaslamaya rağmen bir yolunu bulup bilgiye ulaşanları ise cezalandırma yoluna gitmişlerdir. Bu bilginin bir kısmı doğaya ve doğaüstü unsurlara, bir kısmı da bizzat insanın kendisine dair olan bilgilerdir.
Bilginin fikre tahvil edilmesi, nadasa bırakılan beyinlerin fikir filizlerine beşiklik etmesi, fikir sahiplerinin bedenlerine dünyayı zindan, sürgün ve mezar etmiştir. Lakin, buna rağmen fikirler hem bedenin mezarlıklarını hem de zindanlarını aşmış, yaşamaya ve hürriyete dair maniaları tek tek yırtmış, asırları aşarak sonraki nesillere intikal etmiştir. Bilginin ve fikrin önündeki engelleri koyanlar ise ademe mahkûm olmuştur.
Bilgiye vurmak isteyenler ya onun gerçekliğini ya dayanağını ya da onu edinmenin özündeki “merak” kavramını cezalandırmak suretiyle meşru gördükleri şu veya bu statükoyu devam ettirmek böylece iktidarlarını devam ettirmek niyetini izhar etmişlerdir.
Yahudi-Hıristiyan geleneğinde bilgiyle ilgili sorun Tevrat’ın daha ilk sayfalarında ortaya çıkar. Bilgi ile iktidar arasındaki bağlantı açık bir çatışma alanına dönüşür. Bilgi bir iktidar unsuru olur, hem psikanalitik hem epistemolojik hem de ideolojik anlamda. Bilgi bir sembolik fallustur yani; bilgisizlik ise bir cendere, bir fanus. Tekvinde geçtiği şekliyle Yehova’nın insanları öncelikle bezeyip donattığı ve mükemmelen kullanımlarına sunduğu cennetten kovulmasını temel sebebi, insana koyduğu yasakla ilgilidir. O yasak, yılanın Havva’yı, Havva’nın Âdem’i teşvik etmesi sonucu yenilen “iyilik ve kötülüğün bilgisi”dir. Böylesine bir yasak ağaçtan yenilmesi Yehova için kendi iktidar alanına müdahale gibidir ve ilk müdahalenin kadından gelmesi de ayrıca bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim insanlar meyveyi tattıklarında “insan bizden biri oldu” der.
Yani Yehova tanrısallığı bilgi ve dolayısıyla iktidar ile özdeşleştirmekte ve onu tadan inanı ise bahşettiği cennetten kovmaktadır. Ona göre diğer tanrısallık unsuru olan şey ise “ölümsüzlüktür” bu da diğer ağaçla yani “hayat ağacı” ile ifade edilmektedir. Birinci ağacı insanların ihlal ettiklerini görünce Yehova, ikinci ağacı derhal koruma altına alır ki böylece tanrısallığın diğer yarımküresinden insanları mahrum kalsınlar. İnsanın ödediği bedel ağır olur; cennet gitmiş, acı, meşakkat ve ölüm gelmiştir yerine. O bir tarihe mahkûm, tarihsel varlıktır artık…
Greko-Romen geleneğinden bilginin ilk defa sorun şeklinde ortaya çıkması Hesiod ile başlar. M.Ö. 9. asırda yazılan Theogony’de, daha önce babasını tahtından indiren ve “tanrıların tanrısı” ve “insanların tanrısı” olan Zeus, daha sonra yarı tanrı olan Prometheus’u “tanrılardan” ateşin bilgisini alıp insanlara verdiği için acılara maruz bırakır. Bir anlamda teknolojik bilgi, dil, muhayyile ve şuur anlamına gelen ateş, Prometheus’un asi ilan edilip kardeşi Epimetheus’a da Pandora’nın musallat olmasına yol açar. Pandora’nın sepetinin açılması dünyadaki bütün kötülüklerin, acının ve meşakkatlerin nedeni olan bir “hediye”dir insanlığa. İroni’nin en acı örneklerinden olan Pandora hikâyesi, psikanaliz doğrultusunda okununca ortaya GR ve YH geleneklerini birleştiren bir mefhum ortaya çıkar: Pandora ve Havva’nın düşüncesizce istihdam ettikleri “merakları” hem kendilerine hem insanlığa bela getirmiştir. Bu meraklar sepet açma ve meyve tatma şeklinde sembollere bürünen meraklarını giderme usulleridir. Çünkü kadın insana bilgi yolunu açmakla kalmamış, ıstırap tünellerini de kazmıştır geleneğe göre.
Burada bitmez tabii. Nuh tufanından sonra insanların yeni şehirler imar etmesi, bir anlamda Yehova’nın yarattığı dünya içinde insanların kendi dünyalarını yaratması olarak algılandığından Yehova bunu kendisine yönelik bir başka tehdit ve bilgi ve teknoloji birikimi olarak algılar. “Teknoloji,” yapım ve yaratma bilgisidir. İnsanlar arasındaki birikim dil ile taşınıp kaydedildiğinden dolayı Yehova Babil’deki insanların dillerini, dolayısıyla zihinlerini, entelektüel ve fiziki coğrafyalarını ve netice olarak güç birlikteliklerini bozar. Babil kulesi burada bir fallik sembol olarak algılanması gereken bir iktidar temrinidir. Yehova inananları kendisine rakip görmekte, sarsılan iktidar alanını muhafaza ve müdafaa etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda Yehova hem diğer tanrı ve insanlara karşı devamlı teyakkuz halinde olan Zeus hem de kendi halkından gelebilecek tehlikeleri idaresi altındaki halkından aldığı güçle bastıran Firavun’un rollerini üstlenir.
Yehova’nın korkusu kendi iktidarına dair meşruiyet kaygılarıdır. Küresel siyasetin korkularına ne kadar da benziyor değil mi?
Metin Boşnak
http://www.haber7.com/haber/20110522/Bilgi-neden-ceza-gerektirir.php