Suriye’deki gelişmeleri değerlendirirken sürekli Arap baharı etkisinde ele alıyoruz. Kanaatimce Beşşar Esad’ın psikolojisini hesaba katmadan bu şekilde bir değerlendirme yapmak yanlış olur.
Hafız Esad bir asker. Havacı. SSCB’de pilotluk eğitimini ilerletiyor. Dönünce Suriye’nin Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden çıkmasını eleştirerek Baas hareketinde önemli rol oynuyor. Daha sonraki darbede önemli bir rol daha oynayıp hava kuvvetleri komutanı oluyor. Son olarak kansız bir darbeyle 1971’de yönetimi ele geçirip devlet başkanı oluyor. Kısacası Hafız Esad asker kökenli ve darbelerin eleğinden gelen despot bir lider. Hama katliamı ile resmi rakamlara göre 10 bin, gayri resmi rakamlara göre 40 bin kişilik bir katliama sebep olmuş bir figür. Müslüman Kardeşler’in isyanını kanlı bir şekilde bastırmış bir soğuk savaş dönem politikacısı.
Beşşar Esad ise Şam Üniversitesi tıp fakültesi mezunu. İngiltere’de göz konusunda ihtisas yapmış. Babasının ölümünden sonra normalde devlet başkanı olabilme yaşı 40 iken meclis kararı ile 34 yaşında mecburen devlet başkanı olmuş bir tıp adamı. Hem karakter hem de idari bakış açısı olarak babasından çok farklı bir lider.
İlk dönemlerinde daha çok olmak üzere hala babasının etrafındaki kitleler tarafından etki altında kalan bir isim. Tam böyle zor bir geçiş sonrası iktidarı ele almaya başlamışken karşısında Arap baharını buldu. Yıllar önce babasının çok kanlı bir şekilde bastırdığı Hama ayaklanması bu kez Beşşar Esad’ın başına dert oldu. Tabii ki sadece mesele Hama değil. Beşşar Esad babasından farklı olarak reformlara daha açık ve bu süreci kansız bir şekilde yönetebilirdi. Daha önemli ve yapıcı bir rol üstlenebilirdi ama olmadı.
Zaten olmasını da beklemek zor. Çünkü Beşar Esad’ı her daim babasıyla kıyaslayan Hafız Esad sempatizanları ve eski ekibi; babasının baskıcı yollarını kendisine telkin eden bir zümre, reformu ve ödün vermeyi devlet zafiyeti ve yumuşaklık olarak gören bir zihniyet var. Böyle ciddi bir baskı karşısında Beşşar Esad gibi kendisini tıpa adamış askeri veya siyasi bir geçmişi olmayan liderin dik durmasını beklemek zaten zordu. Neticede Beşar Esad isyancıları terörist olarak adlandırıp ödün vermeyeceğini ifade etti ve önlemlerini iyice sertleştirdi. Kaddafi’nin yargılanma istemiyle aranması, Mübarek’in hasta yatağında idam ile yargılanması ise Esad’ın iktidarı bırakması halinde başına gelecekleri tahmin edip iktidarına ödün vermeden dört elle sarılmasına neden oldu. Bu da hem Esad’ı hem de Suriye’yi ciddi bir çıkmaza soktu.
Esad’ın işi çok da kolay değil. Zaten ABD ve Avrupa’yı karşısına almışken bir de yakın dostu ve dayanağı Türkiye ile de ayrı düşünce Esad için işler içinden çıkılmaz bir hal aldı. Bu aşamada Esad’ın bir kaç avantajı var. İlki şüphesiz Esad yönetiminin devrilmesi halinde İran’ın çok etkisinde kalma ihtimali olan Müslüman Kardeşler ağırlıklı yeni bir Suriye yönetimi ABD başta Avrupa’yı ve İsrail’i de tedirgin ediyor. Bu değişimin daha radikal bir Suriye yaratmasından korkan Batı dünyası Libya tarzı bir müdahaleye çok soğuk bakıyor.
İkinci mesele ise Libya’ya yapılan müdahalenin birçok açıdan eleştiri yaratması. Aynı tepkilerle 2012 seçimleri öncesi karşılaşmak istemeyen Obama bir NATO müdahalesine daha temkinli. George W. Bush’un Ortadoğu’ya askeri müdahale yapan tavrını eleştirerek iktidar olan Obama Ortadoğu müdahalelerinin seçimlerde kendi karşısına çıkmasını çok istemiyor.
Diğer bir unsur ise İsrail. Suriye’de Esad sonrası olması muhtemel radikal bir yönetim değişikliğinin İsrail için yaratacağı güvenlik sıkıntısı müdahale opsiyonunu geri plana itiyor.
Bu üç önemli nokta şüphesiz ki müdahaleyi geri plana atan, ancak imkânsız kılmayan etkenler. Esad’ın bu üç unsurun kendisine açtığı yeni pencereyi iyi kullanması ve babasından farklı olduğunu artık idrak edip etrafının etkisinde kalmadan reformlara hız vermesi gerekmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Burak Küntay
Bahçeşehir Üniversitesi
Hükümet ve Liderlik Okulu (HLO) Başkanı