Özet
Sosyal etkileşimin en önemli faktörlerinden olan beden, toplumsal yapılara göre tarihsel perspektifte değişmiş ve bedenlerin toplum içindeki konumlarını da belirlemiştir. Bu çalışmada ise günümüz toplumundaki kadın bedeni sosyolojik kavramlar ile incelenecektir. Günlük yaşam pratiklerinde kadın bedeninin benliğin sunumu, biyopolitika, panoptikon, damgalama, dramaturji ve tampon kurum gibi kavramlar temelinde beden sosyolojisi ile ilişkisi açıklanmaya çalışılacaktır.
Bu çalışmada değinilen her kavram beden sosyolojisi ile ilişkilendirilerek tanımlanmış ve açıklanmıştır. Sonuç bölümünde ise kadın bedeninin toplumsal cinsiyet kalıplarına göre görünümünün değişmesiyle aslında toplumsallaşma süreçlerini sosyolojik perspektifte inceleyerek tespitler ile anlaşılmasını sağlamıştır. Bu çalışma, beden sosyolojisinin toplumsal cinsiyet boyutu hakkında farkındalık kazandırma amacı doğrultusunda tasarlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Beden, Kadın, Sosyoloji.
Abstract
One of the most important factors of social interaction’s the body, which changed with historical perspective according to social forms and also determined the positions of bodies in society. In this study, woman’s bodies will analyze in sociological terms in present society. In daily life praxises woman’s body, to express itself, like biopolitics, panopticon, stigmatizing, dramaturgy and cushion mechanism etc. will be tried to explain its relationship with body sociology on the basis of terms.
In this study, every term that was mentioned is determined to identify and explain body sociology. In the conclusion section, with the change in the appearance of the woman’s body according to gender stereotypes, socialization periods analyzing with a sociological perspective and be understood actually. This study was designed with the aim of raising awareness about the gender dimension of body sociology.
Keywords: Body, Woman, Sociology.
Giriş
Bedenler ile varlığımızı sunmadan önce bir birey olarak var olmak ve cinsiyetten öte aslında fikirlerimizin oluşturduğu kimlikler ile sosyalleşmek mümkün olmaktadır. Ancak sosyologlar, insanı toplumsal eğilimlere ve sınırlara sahip, toplumsal olarak yapılanmış bir gerçeklik olarak ele almışlardır (Cirhinlioğlu, 2003: 137). Bu toplumsal yapılanmanın içerisinde ise sosyolojik perspektiften bakıldığında insan bedeninin boyutları, sosyal beden ve sosyokültürel beden olarak görülmektedir. Bahsedilen boyutlarda çeşitlilik arttığı gibi uyum ve özgün olma konuları üzerinde durulduğunda günümüzde de görüldüğü gibi özgür olmayan bedenler ile karşılaşabilmek mümkündür. Çünkü konuya bedene müdahaleler çerçevesinde bakıldığında bedenin toplumsal ve kültürel yapı içinde inşa edildiği söylenebilmektedir.
Bu çalışma, araştırmalar ve gündelik yaşam pratikleri ile edinilen tecrübeler ışığında toplumsallığı ile çeşitlenen ve sıkça gündeme gelen beden olgusuna sosyolojik bir perspektifte yaklaşarak madalyonun görünmeyen yüzündeki gerçeklikler hakkında fikir sunmak ve farkındalık yaratmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu doğrultuda varlığımızı devam ettirdiğimiz sürece görünür olmaya ve anlaşılmaya, toplumsallaşmak için bedenlerin işlevselliği ile bedenin sosyolojik yapısının incelenmesi önemli bir konu olarak anlaşılmaktadır. Çalışma sonucunda sosyolojik teorilerin anlaşılır bir biçimde sunularak bedenlere yaklaşımın beden politikaları ekseninde aslında toplumun benden üzerindeki etkisi vurgulanmaktadır. Bedenin toplum içinde ne kadar değiştirilerek belirlendiği ve kontrol edilme ölçülerini sunarak toplumun beden üzerindeki etkilerinin ne olduğu sorusuna cevap vermektedir.
1. Beden ve Toplum
Beden, varlığımızın simgesi olarak toplum içinde görünür olma biçimidir. Ancak bu görünüm yaşanılan çağlara göre değişim göstermekle birlikte normlar çerçevesinde sıkıştırılmış görünümün oluşmasına sebep olmaktadır. Anlaşılacağı üzere hiçbir birey bedeni olmadan sosyalleşememekte ve toplum içinde var olamamaktadır. Bu bağlamda sosyoloji yapabilmek için beden göz ardı edilmemesi gereken bir olgu olarak bilinmektedir. Sosyolojinin konusu olan sosyal davranışlar, eğitim, kültür, inançlar ve etkileri aslında bedenlerin toplumdaki varlığı ile gerçekleşmektedir. Ancak bu varlık toplum tarafından şekillenir ve belirlenir. Böylece bedenler, toplumsal ilişkileri, kurumları ve toplumsal yapıyı meydana getiren, toplumsal bedenlere dönüştürülmektedir. Beden ideolojiktir, bu nedenle bedene her dönemde ve toplumda mutlaka bir kimlik edindirilmektedir. Beden, toplumsal döngüyü değiştirmekte ve sürdürmektedir.
Toplum ise kültür ve değerlerin bileşimi ile farklı toplumsal yapıları oluşturmaktadır. Toplumsal yapı ise toplumun sosyalleşmesi, bireyin toplum içindeki konumu ve toplum yapısına entegre olma süreci olarak farklılaşmaktadır. Beden olarak ele aldığımızda; yaşlı bedeni, göçmen bedeni, çocuk bedeni, engelli bedeni, kadın bedeni, erkek bedeni, LGBT+ bedeni gibi birçok kategoriye ayrılmış bedenler olduğu gibi bu bedenlerin toplumsallaşmaları da toplum yapısına göre birbirinden farklı olmaktadır. Toplum içinde bireyin gördüğü değer kadar bireyin cinsiyetine gösterilen değer de önemli bir konu olarak bilinmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda Anthony Giddens’ın Toplumun Kuruluşu (1999) kitabında da ifade ettiği gibi; yapı-eylem ekseninde bireyin iradesinin toplum iradesi ile kolektif bilinç arasındaki dualite temelinde hem bedenin toplum üzerindeki etkisi hem de toplumun beden üzerindeki etkileri incelenebilmektedir. Toplumsal normlara göre farklılaşan bedenlerin yansımaları, toplumsallaşma sürecini etkileyerek toplumların gelişmesine öncü olma veya öncü olamama gibi niteliklere sahip olmaktadır. Tekin’e göre (2016: 1157) değişimin temeli ise “Sosyologlar 1980’li yılların başında “biyolojik beden”den ayrı olarak bir “sosyal beden”in var olduğunu öne sürerek bedenin sosyo-kültürel yönüne vurguda bulunmuşlardır”. Ancak buna ek olarak “Beden sosyolojisinin gelişmesinde sıklıkla vurgulandığı gibi Michel Foucault, Gilles Deleuze, J. Derrida, Jean Baudrillard, J. F. Lyotard, Pierre Bourdieu gibi Batılı yazarların belirli çözümlemelerinin öncülük rolü olmuştur” (Çakı, 2011: 184) ifadesi ile beden sosyolojisi tarihsel perspektifte teoriler ile incelenebilmektedir. Foucault’un ruh bedenin hapishanesidir anlayışına göre “iktidar şeklinin değişmesiyle birlikte beden, cezalandırılabilir bir nesne olmaktan çıkar ve uysallaştırılan, edilgenleştirilen bir nesne halini alır. Bedenin uysallaşması hapishane başta olmak üzere, tımarhane, karantina, hastane, okul gibi kurumlar aracılığıyla sağlanır” (Demir Güneş, 2015: 62). Dolayısıyla yaşanılan toplumda da öğrenilen toplumsal cinsiyet bağlamında bedenler incelendiğinde uysallaştırılan ve edilgenleştirilen kadın bedenine sıklıkla rastlanmasının sebebi iktidarın bedenleri inşa etmesi ile ilgilidir.
2. Bedenin Sosyolojik Teoriler ile Açılımları
Beden politikası kavramı, ilk defa 15. yüzyıl sonlarında Fransızcada “örgütlü bir hükümet ya da devlet altında yaşayan tüm insanların bedeni” ekseninde bedenlerin incelenmesi için türetilmiştir. Kavram, politikalar ve toplumsal pratikler aracılığıyla insan bedeni üzerinde uygulanan toplumsal kontrolü, düzenlemeyi ve denetlemeyi ifade ederek toplumsal bir çok soruna ışık tutmayı amaçlamaktadır.
İletişime görünür olduğumuz ilk an başladığımız bilinmektedir. İletişim için değişen benlik sunumları toplumsallaşma sürecini de etkilemektedir. Toplumun değişen sınıfsallığı örneğin alt sınıf, orta sınıf ve üst sınıf gibi sınıfsal düzlemde ekonomik anlamda bireylerin gruplandırılması benliğin sunumunu da etkilemektedir. Örneğin moda akımlarına uyarak gösterişli bedenler sergilenirken ekonomik gücü daha az seviyede kalan bireylerin süslü bedenler yansıtamaması sosyalleştiği mekanlarını da değiştirerek sınıflar arası sınırların belirginleşmesine sebep olmaktadır. Bu doğrultuda bedenlerin ekonomik faktörlere göre değiştiği ve çeşitli benlik sunumlarının inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Bir başka doğrultuda ise beden sosyolojisinin biyopolitik açılımları incelendiğinde Foucault, “Biyopolitika, modernleşen toplumlarda nüfusun yaşam süreçlerine özgü karakteristik fenomenlerin (sağlık, hıfzıssıhha / hijyen, doğum oranı, yaşam süresi, ırk vs.) nasıl rasyonalize edildiğini ifade eder” (Foucault, 2008: 317). “Bedenin biyopolitik bir gerçeklik olarak kavranması bizi nüfusun biyopolitikasının hangi pratikler içerisinde gerçekleştiğini tartışmaya yönlendirir ve bu bağlamda bedenin politik bir kategori olarak sorunsallaştırılması, nüfusun sorunsallaştırılmasıyla yakından ilişkilidir” (Arpacı, 2016: 82). Bu durumda toplum, hayat süreçlerini nüfus düzeyinde düzenlemeyi ve yönetmeyi amaçlayarak bedenlerin görünürlüğünü sağlamasında belirleyici bir roldedir. Düzenleme ve yönetilme gibi kavramlarını kapsayıcı nitelikte olan Jeremy Bentham’ın (1785) tasarladığı hapishane ile Foucault’un geliştirdiği panoptikon kavramı, ‘İktidarın Gözü’ denilen ‘göz’ göstergesinden söz etmek gerekmektedir” (Özdel, 2012: 25) böylece toplumun gözetlenip yönetilerek iktidarın kurulması anlamı taşımaktadır. Bu bağlamda bedenlerin denetlendiği toplumsal yapıda beden üzerindeki panoptik etkiden bahsetmek mümkündür.
“Bedenin toplumsal zeminde sorun yaratan birçok bağlamı vardır. Yaşlılık, engellilik, hastalık, ucubeliğe ek olarak erillik/dişilik gibi örnekler bedenin problemli noktalarına işaret eder” (Öztürk, 2012: 9). Ancak bu ifade ideolojilerin savunuculuğu ekseninde göreceli problem olarak adlandırılması gerekmektedir. Bu bağlamda Goffman damgalamayı “Toplumun bir üyesi olan insanın herhangi bir özelliğinden dolayı yine toplum tarafından itibarının sarsılması olarak tanımlar ve bu bağlamda üç farklı damga biçiminden söz eder; bunlar bedenin korkunçlukları, zayıf irade, baskıya müstahak ya da doğal olmayan tutkular, sapkın ve katı inançlar, ahlaksız olarak bireysel karakter bozuklukları, ırk, ulus ve din gibi etnolojik damgalar” (Goffman, 2014: 33). Çünkü, özgürlük ve geleceklerine müdahale, imaj kültürü ve güzellik algısı ile psikolojik olarak da sağlıksız bedenlerin dışlanması ile Goffman’ın damgalanma kavramı görülmektedir. Damgalama anlamına karşılığında olan Stigma ile bazı semboller bir birey veya grup hakkında olumsuz, ‘aşağılayıcı’ bilgiyi vurgulayarak toplum içindeki yerini belirleme faktörü olarak nitelendirilebilir. “Toplum içinde yaşayan beden toplumun kültürüyle toplumun alışkanlıkları, değerleri, normları, yasakları ödülleri ve cezalarıyla hareket etmektedir. Beden yaşadığı sürece farklı sosyal birimler arasında sürekli el değiştirmektedir” (Bingöl, 2017, s.87). Buradan da anlaşılacağı üzere beden çok boyutlu bir olgu olarak görülmeli ve interdisipliner çalışmalar ile bedenin toplumsallığının refahı sağlanmalıdır.
Toplumsal nüveler olarak karşımıza çıkan kültür ve etkileri aslında bedeni belirleyici faktörler arasında yer aldığını da belirtmektedir. Değişen kültürel yapıların bedenleri belirlediği gibi “bedenin değişimi ise tarihi ve toplumsal süreçlere, ortaya çıkan yeni bireye bir şekilde yön verebilmiştir” (Bingöl, 2017: 97). Karşılıklı değişim ve müdahale sonucunda gerçekleşen olumsuz dönüşümü ise Foucault’nun “rasyonel aklın ve iktidarın bedeni ve bireyi dönüştürmektedir” ifadesi ile beden ve iktidar arasındaki ilişkinin yorumlanmasıyla toplumsallaşma süreci nitelendirilebilmektedir.
Bir başka boyut olarak Foucault (2000), modern batılı toplumlarda insan türünün biyolojik özelliklerinin politikaya ve genel iktidar stratejilerine dâhil edilmesini sağlayan mekanizmaları biyo-iktidar kavramı ile açıklar. Bu durumda iktidarın cinsiyete kategorize edildiği anlaşılmaktadır. Bedenlerin iktidar tarafından kontrolü ve kullanılması Foucault’ya göre bir yönetme sanatıdır. Modern toplumlarda bedenin kontrolü baskıcı iktidardan ziyade ‘içselleştirilen normlar’ vasıtasıyla yapılır. Yani bir bakıma “öz yönetim” kavramı ortaya çıkar. Bireyi zorlayan ve baskılayan bir egemenin varlığındansa, bireyin isteyerek ve arzulayarak kısmen kendi iradesiyle kabullendiği bir iktidar. Foucault modern zamanların bu yeni yönetme sanatından ‘yönetimsellik’ olarak bahsedecektir (Eren, 2016: 28-29). Bedenin söz konusu değişimi temelde iktidar olgusuyla ilişkilendirilmektedir. Ele alınacak nesne yalnızca toplumsal beden de değildir. Beden sosyolojisinin odağına kendi ve diğerlerini kontrol eden, diğerlerince kontrol edilen, iktidarlarla iç içe geçmiş bir beden yerleştirilmektedir. Beden ve iktidar ilişkilerini çözümlemenin başlıca amacı ise bedeni üzerinden kontrol edilebilirliği yüksek olan yeni bireye, özneye ulaşmaktır. İktidar beden üzerinde hakimiyet kurarak bireyi ve toplumu da kontrol altına almaktadır.
3. Kadın Bedeninin Sosyolojik Açılımları
Bu çalışmada kadın bedeninin toplumsallığını sosyolojik kuramlar ile açıklamak hedeflendiği için bu bölümde bu toplumsallığı farklı perspektiflerden değerlendirerek açıklamak amaçlanmıştır.
“Bedenin feminist hareket tarafından politikaya dâhil edilmesi ise Batı Avrupa ve Amerika’da, 1960’ların sonunda ve İkinci Dalga Feminist Hareket içinde gerçekleşmiştir. Özel olan politiktir (İng. “the personal is political”) (Hanisch, 1969) sloganıyla gündeme gelen beden politikaları, temel olarak kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet, kadın bedeninin nesneleştirilmesi ve kürtaj hakkı çerçevesinde ele alınıyordu” (Eroğlu, 2021). Bedenin cinsiyete göre metalaştığı ve aslında taşıdığımız bedenlerin bizim bedenlerimiz olmadığı da beden politikalarından kaynaklanmaktadır.
Öncelikle bedenin toplumsallığına bakıldığında; bireylerin ataerkil zihniyet ile denetimi, iktidarın bedeni kontrol altına alması ile başladığı gibi iktidar, toplumsal cinsiyet ve cinsellik konularında erkek egemen görüşün yansımaları olarak görülmektedir. Kadın ve erkek üreme organlarına dayandırılarak kurulan ikili kategori (biyolojik cinsiyet), bu iki cinsiyete atfedilen bir takım görevler ve rollerle (toplumsal cinsiyet) özdeşleştirilmektedir. Bahsedilen iktidar, bedeni denetleme ile başlayarak toplumun en küçük yapı birimi olan ailede öğretilmeye başlamaktadır. İlk sosyalleşebildiğimiz alanın ardından okullarda ders kitaplarındaki kadınlık ve erkeklik rollerini tanımlayan tablolarla birlikte toplumsal cinsiyetin öğrenildiği bilinmektedir. Tüm bu öğrenilenler neticesinde toplumsal cinsiyet rollerinin güce dönüşmesiyle kadınların dezavantajlı gruplar arasında yer aldığı zeminler oluşturulmuştur. Ancak bu noktada hangi kadınlar sorusu sorulması dezavantajlı olma durumunu göreceli bir hale getirmektedir. Yaşlı kadın, engelli kadın, genç kadın, çalışan kadın, göçmen kadın, anne, ücretsiz ev işçisi kadın ve benzeri gibi gruplar aslında “Goffman’ın damga kuramı, etiketleme kuramını geliştirerek daha kapsamlı hale getirmiştir. Damga kuramı toplumsal gelişmeleri, değişimleri ve dönüşümleri çözümleyebilmesi dolayısıyla etiketleme kuramından daha geniş bir bakış açısına sahiptir” (Yurdakul, 2019: 127). Böylece toplum içinde yaş, cinsiyet, yaşadıkları mekan, meslekleri ve tercihleri sonucunda ayrıştırılarak ötekileştirilmektedir.
Çalışan kadının kamusal alanda var olma çabası ile özel alandaki varlığı arasındaki yerinin toplum tarafından bedenin denetleniyor olması doğrultusunda normlar çerçevesinde hareket ederek Goffman’ın Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu (2009) kitabında bahsettiği dramaturji kavramı ve damgalama/etiketleme kuramı bağlamında ev içi sorumlulukların ataerkil toplum yapısında kadına atfedilmesi ve denetlenmesi gibi durumlar karşısında farklı benlik sunumların yansıtılmasına sebep olmaktadır. Tek bir bedenin toplumsallaşma sürecinin farklılaşması ise Goffman’ın sahne-önü ve sahne-arkası tanımına sahip olan dramaturji kavramını anımsatmaktadır. Sahne önü göstermek istediğimiz ve beklenen pratiklerin sergilendiği hayat iken, sahne arkası gerçek olan hayatımız olarak bilinmektedir. Sahne önünde veya sahne arkasında kadından aile ilişkilerinde de olduğu gibi Mübeccel Kıray’ın (1998) kent ve kırsal alandaki ilişkilerin sağlanmasında kullandığı tampon mekanizmaları görevi kavramı ile benzerlik taşımaktadır. Tampon kurum mekanizmasındaki bireylerin, hemşehrilik ilişkileri altında kırsaldan kente göç eden bireyler için köprü görevi niteliğinde kentte sosyalleşebilmeleri ve yaşamlarını devam ettirebilmelerini sağlıyorsa toplum içinde de kadının tıpkı bir tampon kurum mekanizma olması yönündeki beklentiler de bulunmaktadır. Bu durum kadınların farklı mücadele tipleri ile toplum içinde var olma pratiklerini oluşturmaktadır. “Beden, kimlerle ne zaman ve nasıl yaşadığına, hangi şekillere büründüğüne bağlı olarak karakter edinmektedir. İnançlar, eğitim, toplumsal cinsiyet ya da sosyal davranışlar, başta bedenlerin toplumdaki varlığıyla karakter gerçekleşmektedir” (Bingöl, 2017: 88). Bu durumda bireyden önce bedenler üretilirken varlık sürecinde de cinsiyetin belirli bedene atfedilmesiyle kültürel yapıda normlara uygun bireyler yetişmektedir.
Biyo-politika ile asıl istenilen var olmak ve yaşamaktır. Günümüzde de kadın bedenini incelediğimizde sosyal medyanın etkileri yadırganamayacak derece de elzem bir konudur. Sosyal medya aracılığı ile sunulan benlikler, değiştirilerek rol yapılan bedenlerin sunulması için bir araç haline gelmektedir. Bedeni etkileyen teknolojiler bir bağlamda bedenin olduğu gibi kabul edilen bir şey olmaktan çıkıp ”yaratılmak” zorunda olan bir şeye dönüşmesini kastetmektedir. Ancak toplumsal hayatımıza yön veren teknolojiler sonucunda, yaratılan bedenler özgün beden olmak yerine taklit edilen bedenler olarak yaratılmaktadır. Toplumun beğenisini alan ve ideal beden olarak nitelendirilen bir bedene göre uyum sağlanmaya çalışması için estetiksiz kişilerin güzel olarak adlandırılmaması ve kadın cinsiyetinin olması gerektiği güzelliğe uygun olmadığı görüşünün dayatılması sonucunda yine Goffman’ın damgalama kavramının işlevselliği ile ötekileştirilmenin bedenlerin üzerindeki etkisinin anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda bilim ve teknoloji bedenin sınırlarını çizen faktörler olarak tanımlanabilir.
“Foucault’ya göre beden ancak hem üretici bir beden hem de tabii kılınmış bir beden olduğunda kullanışlı bir güce dönüşür” (Butler, 2012: 276) ancak bedenlerin ayrıştırılması sonucunda bu güç ellerinden alınarak güçsüz bedenler topluluğu ile birlikte tekerrür eden beden yansımaları görülmektedir.
Sonuç
Sonuç olarak bedenin toplum içinde görüşlere göre belirlendiği anlaşılmaktadır. Toplumun görüşleri, görünüşleri etkilemektedir. Kadın bedeni, erkek bedeni ve benzeri gibi çeşitli bedenlerin kategorize edilerek aslında toplum, toplumsal cinsiyet bağlamında bedenlere karşı beklenti içerisine girmektedirler. Bu beklentilerin aslında bedenlerin asıl olan varlıklarını sunma konusunda bir engel olduğu da anlaşılmaktadır. Gerek damgalanma gerek denetim ile düzenlenen bedenler, belirlenen sınırlar içinde var olarak asıl kimlikleri yansıtıl(a)mamaktadır. Bu bağlamda Foucault’un (Onedio, 2015) “Normal insan kurgudur” ve “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir” ifadeleri ışığında iktidar denetimi ve toplumun denetimi bedenleri edilgenleştirerek topluma uygun biçimde var olmaları sonucunda dizginlenen bedenlerin yok oluş süreci başlamaktadır. Buna en iyi örnek ise kadın bedenidir. Toplumun beklentileri ve sözde ihtiyaçları neticesinde varlığını sürdüren bedenler, sergilenmek istenilen bedenlerden çok toplumun arzuladığı bedenler olarak sunulmaktadır. Oysaki toplumun dayanışmacı gücünden faydalanılarak kimliklerin var edildiği bedenlerin sergilenmesi gerekirken toplumun eleştirel yönü ile sınırları çizilmiş bedenler sergilenmektedir. Özel olan politik olduğu gibi bedenlerin de özel alan olarak görülmesi gerektiği ve bedenin, o bedenin sahibine ait olduğu bilinmelidir. Toplumsal normların bireyler üzerinde yıkıcı etkide bulunmayacağı beden politikaları ile bedenlerin varlığının devam etmesi sonucunda, toplumsal refahın artarak sosyolojik problemlerin azalacağı düşünülmektedir. Bu farkındalığın oluşması adına interdisipliner çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Böylece beden sosyolojisinin önemi anlaşılarak bireylerin var olma ve sosyalleşme süreçlerindeki olumlu değişimin de oluşması kaçınılmaz bir son olarak karşılaşılması beklenmektedir.
Hayra ÜSKÜP
TUİÇ Sosyoloji Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça:
Arpacı, M . (2016). Foucault, Biyopolitika ve Biyotarih:Tarihsel Çalışma Alanları Olarak Tıp, Beden ve Nüfus. ViraVerita E-Dergi, (3), 80-97.
Bentham J. (t.y.). Panoptikon. Erişim Adresi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Panoptikon
Bingöl, O. (2017). Bedenin Sosyolojisi: Nasıl? Niçin?. Mavi Atlas Gümüşhane Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Elektronik Dergisi, 86-96.
Butler, J. (2012). Bedenler ve İktidar, Tekrar. (Çev. Öztürk, Ş.) Yapı Kredi Yayınları.
Cirhinlioğlu, Z. (2003). Post-modern Çözülüş ve Sağlık. Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 131-148.
Çakı, F. (2013). Türk Sosyolojisinde yeni arayışlar: Beden sosyolojisi üzerine ilk kitap. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 1(2), 184-192.
Çetin, E. (2009). The changing appearance of the body in working life. Journal of Human Sciences, 6(1), 73–83.
Eren, E. (2016). Biyopolitika ve Toplumsal Bedenin Denetimi: Türkiye’de 2010-2015 Yılları Arasında Beden Politikaları Tartışmaları. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Çalışmaları Bilim Dalı, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Eroğlu, D. (2021). Beden Politikaları. Erişim Adresi: https://feministbellek.org/beden-politikalari/
Foucault, M. (2000) Hapishanenin Doğuşu (Çev. Kılıçbay, M. A.). İmge Kitabevi.
Foucault, M.(2008). The Birth of Biopolitics. (Çev. Burchell, G.), New York: Palgrave.
Giddens, A. (1999). Toplumun kuruluşu: Yapılaşma kuramının ana hatları. (Çev. Özel, H.). (1 .Baskı). Bilim ve Sanat Yayınları.
Goffman, E. (2009) Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu. (Çev. Cezar, B.). Metis Yayınları.
Goffman, E. (2014). Damga: Örselenmiş Kimliğin İdare Edilişi Üzerine İdare Edilişi Üzerine Notlar (Çev. Ş. Geniş, L. Ünsaldı, & S. N. Ağırnaslı) (1. Baskı). Heretik Yayıncılık.
Güneş, C. D. (2015). Ruh bedenin hapishanesidir: Michael Foucault. EKEV Akademi Dergisi, 19(64), 59-72.
Günindi Ersöz, A . (2010). Tüketim Toplumunda “Sıfır Beden” Söylemi: Neden ve Sonuçları Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 27(2), 37-53.
Hanisch, C. (1969). The Personal is Political. Erişim Adresi: http://carolhanisch.org/CHwritings/PIP.html
Kıray, M. B. (1998). Kentleşme yazıları. Bağlam Yayınları.
Okumuş, E. (2009). Bedene Müdahalenin Sosyolojisi, Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2, 1-15.
Onedio. (2015). Michel Foucault’dan 17 Alıntıyla Kalabalıklar İçinde İnsan Olmak. Erişim Adresi: https://onedio.com/haber/michel-foucault-dan-17-alintiyla-kalabaliklar-icinde-insan-olmak-533883
Özdel, G. (2012). Foucault Bağlamında İktidarın Görünmezliği ve “Panoptikon” ile “İktidarın Gözü” Göstergeleri. Turkish Online Journal of Design Art and Communication, 2(1), 22-29.
Öztürk, N. (2012). Bir Beden Sosyolojisi Problemi Olarak Namus Kavramı ve Kadın Bedeni. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
Tekin, F. (2016). Geleneksel Dönemden Post-Modern Döneme Beden Anlayışının Değişimi, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 11(2) 1153-1172.
Yurdakul, H. (2019). Damgalama ve Çerçeveleme Boyutlarıyla Yazılı Basında Suriyeli Göçmenler. [Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi.