Aradan neredeyse 10 yıl geçmiş, nasıl anlatırım bilmem… Aslında uzun zamandır da yazmıyorum, kalemim hakkıyla konuşur mu şüpheliyim ancak bazı şeyleri anlatmak mecburiyetindeyim ve açıkçası, belki de sadece bu mecburiyeti seviyorum. TUİÇ için yazmak mecburiyeti, TUİÇ için okumak mecburiyeti, TUİÇ için yollara çıkmak, uyumamak, konuşmak, tartışmak, düşünmek, sunum hazırlamak, sorulara cevap vermek, grup önünde konuşmak mecburiyetleri…
Henüz 20’li yaşların başındayken (maalesef yaşımız 30 oldu bile) bir çocuk sevmiştik. Durun! Öyle bir aşk hikayesi beklemeyin benden, çünkü bizim hikayemiz biraz vazgeçme hikayesi oldu. Bugün belki de bizim gibi yapmayın gezi-tozun-eğlenin diyeceğim ancak, günümüzde artık ikisini birlikte ve bir amaca doğru yapmak mümkün. İsteseniz de bizim gibi yapamazsınız, bu da hem size hem de bize kıskançlık olsun.
Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmaları birkaç çocuğun “dış politika yapım sürecine dahil olmak” iddiasına sahip “hayaliyle” çalışmalarına başladı. Hayaller kolay gerçek olmuyor ve henüz bizim hayalimiz de gerçekleşmiş değil. Dolayısıyla senin de omuz vermen, destek olman, elini taşın altına koyarak fedakarlık yapman gerekiyor! Hayallerimiz gerçek olmadı ancak boşa kürek de çekmedik. Çok yol aldık, çok tecrübe edindik. Bugün sayıları iki elin parmaklarından da az olan düşünce kuruluşlarının hemen hepsi ile görüştük, ortak etkinlikler yaptık. O günler çok aktif çalışmalar yürüten Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ile adeta mekik diplomasisi gerçekleştirdik. Biz yola çıktığımızda 34 mü 38 mi işte o kadar uluslararası ilişkiler bölümü vardı. Yolda sayılar çoğaldı, 50’ye yakınında temsilcilikler oluşturduk. Herhalde şimdilerde sayıları 100’e dayanmıştır. Uluslararası kongre tecrübemiz Kıbrıs, Azerbaycan, Bosna, İstanbul çevresinde 4 defa oldu. Bir o kadar yaz ve kış kampı organize ettik. Anadolu üniversitelerini öncelikli gördüğümüz uluslararası ilişkiler kongreleri sayısı 30’u aştı. Gerek gündem başlıklarını gerekse farklı konuları ele aldığımız yuvarlak masa toplantılarının sayısını ise hatırlamam mümkün değil. Bizatihi konuşmacısı olduğum “Uluslararası İlişkilerci Olmak” ve “Diplomaside Kariyer” seminerlerinde ise kuş misali Anadolu’yu dolaştım. Trabzon’a, Mersin’e, Malatya’ya, İzmir’e ve daha nicelerine uzun otobüs yolculukları ile gittim ve toplamda neredeyse 2000 kişiye hitap etme fırsatını yakaladım. Bu arada çok önemli olduğunu düşündüğüm bir işi de başardık; “Türkiye’de Uluslararası İlişkilerci Olmak” adıyla konusunda yetkin 14 akademisyenle gerçekleştirdiğimiz röportajlardan oluşan ilk kitabımızı çıkardık. (Maalesef ikincisi çıkamadı) Kitabımız en son 2. baskıyı yapmıştı. Uluslararası İlişkiler okumaya başlayan, okumak isteyen ve bu alanda nasıl kariyer yapacağım diye soran herkese tavsiye etmeyi de unutmayayım. Kitaptan bahsetmişken elbette “Akademi Sokakta” sloganıyla (maalesef sadece 2 sayı çıkarabildiğimiz) “TUİÇ Akademi” dergimizi de söylemezsem olmaz. Çok güzel bir danışma kurulu vardı ama ondan daha güzel olan yayın yönetmenimiz ve ekibinin ortaya koyduğu muhteşem işlerdi. (İsmini anmıyorum çünkü isim andığım zaman çok insandan bahsetmem lazım, o da epey yorucu olacak). Peki tüm bunları nasıl gerçekleştirdik? Bu hemen akla gelen ve bizi de inanılmaz yıpratan bir soruydu. Değirmenin suyu nereden dönüyor arkadaşlar? Çok kimse inanmadı, halen dahi kabul etmeyenler olabilir ama bu değirmenin suyu kendi kendine oluştu. Bosna Hersek’teki kongremiz için Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nden aldığımız 8 bin lira gibi bir rakamın dışında TUİÇ yaptığı işleri hep kendi öz kaynakları yani “gönüllülük” ve “fedakarlık” ile gerçekleştirdi.
Reklamlar kısmını bitirdiğime göre şimdi neredeyiz, ne yapıyoruz kısmına gelebilirim. Fakat bundan önce staj programlarımızdan, bölge çalışmalarına odaklı araştırma gruplarımızdan bahsetmezsem olmaz. Aslında o zamanlar Türkiye’de pek de bölge çalışması yapılmazdı. Ya terör ya Kıbrıs ya da Avrupa birliği konusu konuşulurdu, bir de tabi Ermeni Meselesi… Pek kimse Yakındoğu, hiç kimse Avrasya, az kimse Balkanlar, istisnalar Latin Amerika, yok hükmünde olanlar Uzak Asya ve Afrika ile ilgilenirdi. Bugün de durum eskisinden çok farklı mı bilmem… Yok yok elbette biliyorum ve sırf bu nedenle TUİÇ’e daha çok ihtiyaç var diye düşünüyorum. Bölgeyi geçip ülke uzmanlığına gitmemiz, konu odaklı çalışmamız gerekiyor düşüncesindeyim. Tam reklamlar bitti diyorum ama aklıma başka bir reklam geliveriyor, affınıza sığınarak uzatıyorum. TUİÇ olarak yukarıda sayılanların yanında farklı kurumların etkililiklerine gerek burslu katılımlar sağladık, gerekse referans olmak suretiyle bir çok arkadaşımıza staj imkanları oluşturduk. Ah TUİÇ tedrisatından geçenlerin dili olsa da konuşsa, hoş dilleri yok değil ama belki vakitleri belki de ahde vefaları yoktur kim bilir J
Mazimiz pek bir şanlı ancak son birkaç senedir adeta yok hükmünde olduğumuzu da kabul etmek durumundayız. Bu süreçte o-staj (online staj) programı ve gerekli yönlendirmeler ile derneğimizi ayakta tuttuk, özellikle Murat Elbeye ve Ahmet Aydın (eyvah isim geçirdim) kimselerin hatta benim de olmadığım bu dönemde derneğimizi online platforma taşıyarak çok iş çıkardılar, emeklerine sağlık. Son birkaç yıldır düşen verimliliğimiz ve aktifliğimizi bir çok nedene bağlamak mümkün, maalesef ülkemizde siyasetin dışında kalıp iş yapmak çok zor, hal böyle olunca da bizim ekibin de fazla siyasallaşması ve Türkiye’nin de içine girdiği türbülans TUİÇ’e etki etmedi diyemeyiz. Belki bu süreç henüz bitmedi, Türkiye zor bir dönemeçten geçiyor ve “milli birliğe ihtiyaç duyulan günlerdeyiz” söyleminin hiç olmadığı kadar revaçta olduğu bir dönemdeyiz ancak;
Sağduyulu, tüm tartışmalardan münezzeh bir gençlik olması gerektiği ve hatta siyasetçileri çok da umursamayıp dünya ile entegre olmuş, kaliteli işler yapmak isteyen bir gençliğin ülkeyi terk ettiği bir süreçteyiz. İktidardan ve muhalefetten ümidini kesmiş ve bu ülke düzelmez diyen gençlerin arttığı bir dönemi yaşıyoruz.Devlet gibi düşünmeyip ve bu dayatmalara aldırmayıp insanca, olduğu gibi ve çok yalın düşünen gençlerin güzel fikirleri üretmede yaşadığı sıkıntıların çokluğunu gözlemliyoruz.
TUİÇ olarak biz de bu yola çıktığımızda “non-partisan”, “gönüllü”, “sivil inisiyatife inanan” bireylerdik. Tıpkı bugün gençlikte hakim olan duyguya benziyordu ruh halimiz. Zaman zaman öyle kalamadık, bu sebeple de dağıldık ancak toparlanmak istiyoruz. Güzel insanların hepsi atlarına binip gitmiş değiller, kalanların ilk gün ki hayallere ulaşmak için enerjileri var ancak yeterli değil. Yukarıda ifade edilen gençlerin, taze kanların, güzel insanların omuz vermesi, hatta başı çekmesi gerekiyor.
TUİÇ olarak yeniden yapılanıyoruz, bize ait ilk etkinliğimiz Aralık 2017’de Eskişehir’de gerçekleştirilecek ve orada bir “temsilciler zirvesi” düzenleyeceğiz. Mevcut temsilciler ve yenileri ile bir araya geleceğiz. Sen de merak ediyorsan, hayal ediyorsan, gitmeden de bir şeyler yapabiliriz, çok güzel fikirlerimiz var diyorsan… Buyur gel, bir çay içelim, olmazsa sade kahve… Çaydan ve kahveden kime ne zarar gelmiş. Hem kahve değil mi herkesi mutlu etme kapasitesine sahip olan. TUİÇ’i de kahve gibi yapalım, sen olmazsan bir eksik kalıyoruz bilesin.
Burak Yalım
TUİÇ Yönetim Kurulu Başkanı