Soğuk savaş sonrası dönem Türk dış politikasına baktığımızda, Orta Asya kuşkusuz en geç kalınan bölge olarak göze çarpmaktadır. Gerek bölgedeki kökleşmiş Sovyet genlerinin engelleri, gerek Türkiye’nin iç politikadaki zaaflarının dış politikaya yansımaları ve bu coğrafya üzere nitelikli insan gücü “olmayışı” Türkiye’nin Orta Asya konusunda haddinden fazla zaman kaybetmesine sebep olmuştur. Fakat Ahmet Davutoğlu faktörü ile hareketlenen Türk dış politikasında Yakın doğu, Balkanlar ve kısmen de olsa Kafkaslar’da ki aktifleşmenin ardından sıranın yavaş yavaş Orta Asya’ya da geldiği görülmektedir. Özellikle son yıllarda Kazakistan ve Türkmenistan ile olan ilişkilerin hızlı bir ivme kazanmasını takiben Kırgızistan ile de ilişkilerin iyiden iyiye hareketlenmesi bu savı doğrular nitelikte dersek yanlış olmaz. Fakat bu bağlamda Türkiye-Kırgızistan ilişkilerinin Türkiye başta olmak üzere iki ülke açısından da ayrı bir yere konulması gerektiği kanaatindeyim.
Bağımsızlığından itibaren 2000’li yılların başlarına kadar süren sancılı iç karışıklardan dolayı sıkıntılı günler yaşayan Kırgızistan, özellikle mevcut cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev’in 2011 yılında demokratik geçiş süreci ile devlet başkanı olmasının ardından yavaş yavaş gelişme yolunda adımlar atmaya başlamıştır. Bu yolda Türkiye ile olan ilişkiler Kırgızistan için özel bir anlam taşımaktadır. Zaten, Atambayev’in göreve geldikten sonra ilk resmi yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapması bunun en net kanıtıdır. İki ülke arasındaki yoğunlaşması muhtemel ilişkilerde kuşkusuz başı çekecek konular ekonomi ve siyaset olacaktır. Özellikle Kırgızistan’ın coğrafi olarak denizlere çıkışı olmayan (landlocked) bir coğrafi konuma sahip olması ve diğer Orta Asya cumhuriyetleri gibi zengin yer altı kaynaklarının olmayışı ülkeyi ekonomik açıdan dış yatırıma açık bir hale getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında ülke Türkiyeli yatırımcılar için bir cazibe merkezi olabilir. Mevcut yönetim ile birlikte ülkenin yavaş yavaş istikrara kavuşması sürecine Türkiye’nin ülke olarak yapacağı katkıyı da göz önünde bulundurursak bu durum da Türk yatırımcıların işini daha da kolaylaştıracaktır. Bu bağlamda Kırgızistan’ın bölgedeki “hegemon” güç olan Rusya ve agresif bir yayılma politikası izleyen Çin’e karşı kendi geleceği açısından Türkiye’yi tercih etme olanağının da fazla olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Türkiye tarafından yapılacak katkılar sayesinde “Yeni Türkiye”, “Yeni Kırgızistan’ın” oluşturulmasında başrolü oynayabilir.
Türkiye’nin Orta Asya politikası oluşturma çabaları üzerinden Kırgızistan’ın önemine bakacak olursak, şayet üzerinde doğru çalışıldığı takdirde Kırgızistan Türkiye’nin bölge politikasını oluşturma konusunda orta ve uzun vadede iyi bir fırsat olacaktır. Türkiye’nin bu coğrafyada yakın ilişkiler içerisinde olduğu diğer devletler olan Kazakistan ve Türkmenistan ile olan ilişkilerine bakrığımızda karşılıklı çıkar esasını görmekteyiz. Ayrıca bu devletlerin sahip oldukları zengin enerji kaynakları sayesinde kendilerini iyiden iyiye yenilemeleri ve Rusya ile Batılı devletler arasında izledikleri denge siyaseti Türkiye’nin bu devletler üzerinden bölge siyasetine entegre olma ihtimalini kısıtlamaktadır. İşte bu aşamada baktığımızda Kırgızistan tam da Türkiye için bölge siyaseti oluşturma konusunda biçilmiş kaftan olabilir. Baktığımız vakit Kırgızistan diğer devletlerden ziyade siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklardan kurtulmak için gerekli yerli enstrümanlara sahip olmadığından dolayı Çin’in bölgedeki yayılmacı dış politikası ile Rusya ve ABD’nin askeri politika merkezli dayatmalarının arasında sıkışıp kalmıştır. İşte bu noktada Türkiye ile iyi tesis edilmiş ilişkiler Kırgızistan için bir nefes borusu olabilir. Ayrıca Kırgızistan’ın ekonomik ve sosyolojik yapısı itibari ile Türkiye’nin kapasitesini çok zorlamayacak bir ülke olması, yapılması muhtemel yardımlar konusunda Türkiye’yi sıkıntıya sokmayacaktır. Diğer bir açıdan baktığımızda ise, gelişen Türkiye’nin dünya ülkelerinin gözünde uzun vadede oluşabilecek muhtemel küresel güçlerden birisi olarak algılanması ve Türkiye’nin “Yeni Kırgızistan’ın” oluşturulmasında üstleneceği kritik rol başarılı olursa, bu durum uzun vadede bölgedeki diğer devletler için de işbirliği konusunda Türkiye’yi seçenekler arasına katacaktır. Bu bağlamda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bakanlar kurulunun en üst düzey bakanları ve 104 iş adamı ile birlikte gerçekleştirdiği Kırgızistan ziyareti ve ikinci oturumu gerçekleştirilen “Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi” bölge ve bölge politikalarının artık daha fazla önemsendiğinin mesajını vermiştir.
Sonuç olarak baktığımızda, bölgede hızla söz sahibi olma yolunda ilerleyen Kazakistan, günden güne kendisini yenileyen Türkmenistan, halen daha iç istikrarsızlıklar ile boğuşan Tacikistan ve dış politikada aynaya baktığında kendisinden bile şüphelenen bir Özbekistan’dan ziyade, suların hızla durulduğu, halk ve yönetim olarak yönünü istikrar ve gelişmeye çevirmiş ve bu hedeflerine daha hızlı ve sağlıklı ulaşabilmek adına yeni ve makul çıkış yolları arayan bir Kırgızistan Türkiye için bölge siyasetine entegre olmak adına ilk etaptaki en uygun adım olabilir. Türkiye’nin Kırgızistan merkezli yapacağı olumlu işler ise bölgede Kırgızistan gibi, içerisinde bulunduğu sıkıntılardan çıkış arayacak olan Tacikistan, Moğolistan ve hatta uzun vadede Özbekistan gibi devletler için Türkiye’yi işbirliği konusunda bir seçenek haline getirecektir. Elbette ki Türkiye’yi bu coğrafyada derin tecrübe ve hâkimiyet sahibi iki ülke olan Rusya ve Çin ile bir yarış beklemektedir. Türkiye’nin çok gerilerden başlayacağı bu yarışta Türkiye için avantaj olarak değerlendirilebilecek noktalar ise, Türkiye’nin maksimum oranda karşılıklı fayda üzerine temellenmiş ikili ilişki anlayışı ile bu bölgelerde sömürgeci ve yıkıcı bir geçmişinin olmayışı olacaktır.
Uğur Ertaş
TUİÇ Avrasya Çalışmaları Merkezi Direktörü
Twitter: UghurErtash