Başbakan Erdoğan’ın Irak Ziyaretinin Ardından

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yaklaşık bir buçuk yıl sonra yeniden Irak’ı ziyaret etti. En son 15 Ekim 2009’da Irak’a giden Erdoğan’ın bu ziyaretinde Irak’la 48 mutabakat zaptı imzalandı. İmzalanan mutabakat zaptları güvenlikten siyasete, ticaretten kültürel iş birliğine oldukça geniş konuları kapsadı. 2007’den sonra gelişmeye başlayan Türkiye-Irak ilişkileri, 2009’daki bu ziyaretin ardından daha da pekişti. 28-29 Mart 2011 tarihlerinde Erdoğan’ın yaptığı Irak ziyareti ise Türkiye’nin Irak ve Orta Doğu politikasına yeni bir soluk getirecek gibi gözükmekte. Ancak bu noktada Türkiye’nin Irak politikasındaki yaklaşıma dikkat çekilmelidir. Türk yetkililer, Türkiye’nin Irak’ın üniter bütünlüğünü savunduğunu her platformda dile getirmekte. Ancak Irak’taki konjonktür gereği, Türkiye’nin Irak politikasında iki farklı yönelim göze çarpmaktadır: Türkiye, Irak’ın yönetimsel yapısına uygun olarak merkezi ve yerel politikasını farklılaştırmaktır.

Başbakan Erdoğan’ın 28-29 Mart 2011’de yaptığı Irak ziyaretinde beraberindeki bakanlar, iş insanları ve bürokratlardan oluşan heyetle Bağdat, Necef ve Erbil’de temaslarda bulunarak Irak Başbakanı Nuri El-Maliki, Irak İslam Yüksek Konseyi Başkanı Ammar El-Hekim, Irak Parlamentosu Başkanı Usame Nuceyfi, Şiilerin dini lideri Büyük Ayetullah Ali Sistani ve Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani ile bir araya geldi. Ayrıca Iraklı Türkmen milletvekilleri ile de bir akşam yemeğinde görüşme yapmıştır.

Bölgesel Perspektiften Irak Politikası

Erdoğan’ın Irak ziyareti ilkleri de beraberinde getirmiştir. Irak Parlamentosu’nda ilk kez bir yabancı devlet adamı olarak Başbakan Erdoğan konuşmuştur. Konuşmasında Irak’ın birliğine, kardeşliğine ve Türkiye ile Irak arasındaki yakınlığa vurgu yapmıştır. Ayrıca bir Şii türbesini ziyaret eden ilk Sünni devlet adamı da Erdoğan olmuştur. İlk olarak beraberindeki heyetle Şiilerin 12 İmam’ından olan 7. İmam Musa El Kazım ile 9. İmam El-Cevad Muhammed Taki’nin mezarlarının bulunduğu Kazımiye türbesini, daha sonra Sünni Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin türbesini ziyaret etmiştir. Öte yandan Necef’te Hz. Ali’nin de türbesini ziyaret eden Erdoğan, burada Büyük Ayetullah Ali Sistani ile görüşmüştür. Bu anlamda Türkiye’nin tarafsız tutumuna bir kez daha vurgu yapmaya çalışıldı. Son dönemde Bahreyn, Yemen, Suudi Arabistan gibi ülkelerde ortaya çıkan mezhepsel ayrışma ve mücadele, Erdoğan’ın Irak ziyaretiyle yakınlaşma olarak algılanabilir. Her ne kadar net biçimde ortaya konmasa da Türkiye’nin Arap ülkelerinde Sünni-müslüman bir ülke olarak algılanmaktadır. Bu anlamda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Sünni Müslüman bir lider olarak İmam Musa Kazım ve Hz. Ali’nin türbelerini ziyaret etmesi, mezhebi algılamaların kırılması noktasında çok önemlidir. Müslümanlar arasındaki ayrışmanın bölgedeki hiçbir devlete fayda sağlamayacağı açıktır. Hz. Ali, hem dördüncü halifedir hem de Hz. Muhammed’in damadı ve amcası Ebu Talib’in oğludur. Yani bir Müslüman’ın hangi mezhepten olursa olsun Hz. Ali’nin türbesini ziyaret etmesi dini bir olgudur.

Türkiye’nin Irak Şiiliğine Yaklaşımı

Diğer taraftan Büyük Ayetullah Ali Sistani ile yapılan görüşme siyasi algılamalar bakımından önemlidir. Sistani, tüm Şiiler arasında en çok takipçisi olmasının yanında Irak’taki siyasete de yön veren bir dini liderdir. Her ne kadar Irak Şiiliği velayeti fakih (din adamlarının siyaset dahil her konuda hakim güç olması) görüşüne uzak durarak İran Şiiliğinden ayrılsa da (bilindiği gibi İran’da Ayetullah Ali Hameney, devletin ve dinin önderidir) 2003 sonrası Irak’taki siyasi ortam, Sistani’yi de siyasallaştırmış ve siyasi konulara müdahil olmasına neden olmuştur. Bu açıdan düşünüldüğünde Irak’taki Şiiliğin en önemli mercii olan Sistani ile yapılan görüşme, Türkiye’nin Iraklı Şiilerle ilişkilerini geliştireceği gibi Türkiye’nin Irak siyasi denklemindeki önemini daha net biçimde ortaya çıkarabilir. Zira Sistani’nin 16 Aralık 2010’da İstanbul Halkalı’da yapılan Aşure Günü etkinliklerine katılarak konuşma yapması sebebiyle Erdoğan’ı tebrik etmesi, Iraklı Şiileri hem Türkiye’yi yakından takip ettiklerini hem de Türkiye’den beklentilerini gösterir niteliktedir. Türkiye’nin Irak’ta oynadığı rolün Orta Doğu’daki politikaya da olumlu yansıyacağı düşünülebilir. Bu kapsamda Erdoğan’ın Sistani ile görüşmesinde Bahreyn’deki gelişmeleri de ele alması ve bu konuda Türkiye’de bir toplantı yapılabileceğine işaret etmesi dikkat çekicidir. Türkiye, Irak siyasetine dair algılamasını bölgesel konjonktüre ile aynı düzlemde tutmaya çalışmaktadır.

Kürt Bölgesi İle İlişkileri

Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerini genel Irak politikasından farklı bir konuma oturtmaktadır. Bugünkü süreçte Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerinin 2003 sonrasındaki en yüksek noktasına ulaştığı söylenebilir. 2007’ye kadar Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile arasındaki gerginlik politikası, ABD’nin Irak politikasındaki değişiklikle beraber farklılaşmaya başlamıştır. ABD’nin bölge ülkelerinin Irak’taki süreçte etkin unsur olarak rol almasına imkan tanıması ve Irak’taki İran etkisine karşı Türkiye’yi dengeleyici bir konuma yerleştirmesi Türkiye’nin Irak politikasında önemli etkenler olarak karşımıza çıkmıştır. Türkiye’nin de Irak politikasındaki etkinliğinin artmasına rağmen İran’a karşı değil bölgenin salahiyetine yönelik adımlar atması ve komşularıyla iyi ilişkiler kurması Türkiye’nin Irak’taki konumunu güçlendirmiştir. Bu doğrultuda Irak’ta yerel politikada da adımlar atan Türkiye, Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerini kuvvetlendirmiştir. Özellikle terör örgütü PKK’nın Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik yaptığı eylemler, Türkiye’nin Kürt Bölgesel Yönetimi ile yakınlaşmasına bir neden teşkil etmiştir. Türk şirketlerinin Kürt Bölgesinde yaptığı yatırımlar ve artan etkinliği, siyasi yakınlaşmayı da beraberinde getirmiştir. Başbakan Recep Erdoğan’ın ziyareti sonrasında yaptığı açıklamada olduğu gibi, kademeli olarak gelişen ilişkiler iyi bir noktadadır. İlk kez bir Türk Başbakan Erbil gitmiş ve ilk kez bir Türk yetkili, “Kürt Bölgesel Yönetimi bayrağı” altında konuşmuştur. Başbakan Erdoğan, 14 Nisan 2011’de de Türk Hava Yollarının Erbil’e direkt uçuşlara başlayacağını açıklamıştır.

Kürt Bölgesel Yönetimi tarafından düşünüldüğünde de Türkiye ile gerginlik politikasının bir sonuç vermediği görülmektedir. Saha çalışmalarımız sırasında Kürt yetkililerle yaptığımız görüşmelerde, Türkiye’ye rağmen bir politika üretmenin mümkün olmadığı ve Kürt Bölgesi’nin geleceğinin Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaktan geçtiği, ortak dil olarak konuşulmaktadır. Buna rağmen Türkiye’nin ilişkilerdeki iyi niyetini, Kürt Bölgesel Yönetiminde şimdilik görmek mümkün değildir. Başbakan Erdoğan Erbil’deyken, Türkiye’nin Irak politikasındaki en önemli noktalardan biri olan Kerkük’teki peşmerge varlığı halen devam etmektedir. Bir ay önce Kerkük’e yerleşen peşmergeler, Kerkük’teki yerlerini sağlamlaştırmaktadır. Ayrıca yine Erdoğan Erbil’deyken Hasan Turan’ın Kerkük Vilayet Meclisi Başkanlığı’na getirilmesi “Barzani’nin Erdoğan’a jesti” olarak yorumlanmıştır. Ancak bu son derece yanlış bir yorumdur. Türkmenlere verilen bu konum, 2008’de çıkarılan seçim yasasının Kerkük’e ilişkin 23. Maddesinde belirlenmiştir. Bu maddeye göre “Vali, vali yardımcılığı ya da meclis başkanlığı görevlerinin Kerkük’teki üç ana unsur olan Türkmen, Kürt ve Araplar arasında paylaşılacağı” ifade edilmektedir. Kerkük Valisi Kürt, Vali Yardımcısı Arap’tır. Bu nedenle Meclis Başkanı da Türkmen olmalıdır. Ayrıca bu durumun “Barzani’nin jesti” olarak görülmesi, Kerkük Vilayet Meclisi Başkanlığına atama yapılmasının Barzani’nin egemenliğinde olduğu kanısını uyandırmaktadır. Ancak Kerkük’ün statüsü belirsizdir ve halen merkezi yönetime bağlıdır. Kerkük’ün yeni seçilen Kürt Valisi Necmettin Kerim gibi Kerkük Vilayet Meclisi Başkanı Hasan Turan da Kerkük Vilayet Meclisindeki üyeler tarafından seçilmiştir.  Öte yandan, Kerkük’e yönelik tek taraflı müdahaleler şehirdeki tansiyonu yükseltmektedir. Yaklaşık bir ay önce silahlı Arap grupların Kerkük’e girmeye çalışması nedeniyle, peşmerge güçleri de Kerkük’e gelmiştir. Ancak halk bu durumdan rahatsızdır. Son bir haftadır Kerkük Teknoloji Enstitüsünde yaşanan öğrenci olayları bunun en önemli göstergesidir. Kerkük’te anma törenleri yapmak isteyen Kürt ve Türkmen gruplar karşı karşıya gelmiş ve aralarında çatışma yaşanmıştır. Bu olaylar nedeniyle Enstitü bir hafta tatil edilmiştir. Yani Kerkük’e yapılacak dış müdahaleler durumu gerginleştirmektedir. Kerkük’teki sorunun uzlaşı ile çözümü elzemdir. Ancak Kürt Bölgesel Yönetimi, peşmergelerini Kerkük’ten çekmeme konusunda ısrar etmektedir. Bu durumun Kerkük için bir çözüm getirmeyeceği açıktır.

Öte yandan Barzani’nin terör örgütü PKK’ya yönelik de somut adımlar atmadığı görülmektedir. Terör örgütü PKK unsurlarının halen Irak’ın kuzeyinde barındığı, destek sağladığı ve yaşam alanı bulduğu bir gerçektir. Ayrıca terör örgütü PKK’nın Irak’taki siyasi uzantısı Demokratik Çözüm Partisi’nin büroları da faaliyetlerine devam etmektedir.

Sonuç

Sonuç olarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyareti, tarihi unsurları içerisinde barındırsa da Türkiye’nin siyasi hassasiyetlerine ilişkin somut adımların kısa vadede atılması zor gözükmektedir. Önümüzdeki dönem Türkiye, Irak merkezi hükümeti ve Kürt Bölgesel Yönetimi arasında başta Irak’ın yeniden yapılandırılması kapsamında alt yapı ve imar konuları olmak üzere ekonomik algılamaların ön plana çıkması beklenebilir. Türkiye’nin Irak’taki tüm gruplara eşit yaklaşımı üzerine kurduğu politik duruşun kısa vadede değişmesi mümkün gözükmemektedir. Ancak önümüzdeki dönem Türkiye’nin iç politikası açısından kritik bir süreci barındırmaktadır. Haziran ayındaki seçimin yanı sıra, özellikle bahar aylarında terör örgütü PKK’nın faaliyetlerinin artış göstermesi söz konusu olabilir. Irak’ın kuzeyindeki terör örgütü PKK’nın faaliyetleri ön plana çıkabilir. Bu durumda Irak merkezi hükümeti ve Kürt Bölgesel Yönetiminin tavrı önem kazanacaktır. Diğer bir ifadeyle, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Irak’a yönelik politikalarının, Irak merkezi hükümetinin ve Kürt Bölgesel Yönetiminin, terör örgütü PKK, Kerkük sorunu ve Türkmenlerin hakları gibi konularda atacağı adımlara bağlı olarak sürdürüleceği öngörülebilir.

 

Bilgay Duman

ORSAM Orta Doğu Uzmanı

 

http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=1690

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...