TUİÇ-China Academy stajyerlerimizden Esma Nur Koçak, Dumlupınar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı& Başkanı ve aynı zamanda Çin ve Uzakdoğu üzerine çalışmaları ile tanınan Yard. Doç. Dr.Barış Adıbelli ile Çin-Türkiye arasındaki ilişkiler üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.
ESMA NUR KOÇAK: Şanghay İş Birliği Örgütü ve Türkiye ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce nihayetinde kazan-kazan durumu olur mu? Şanghay İş Birliği Örgütü’ne diyalog ülke olarak seçildik, ileride üye ülke olarak girebilme olasılığımız var mı? Bu gelişmeler ışığında yani Asya ülkeleriyle olan yakınlaşmada; NATO üyesi bir ülke olarak Avrupa ile olan ilişkilerimizde ne gibi kırılmalar olabilir? Türkiye bu kırılmaları engelleyecek stratejileri yaratabilecek yeterlilikte mi?
DR. BARIŞ ADIBELLİ: Evet, bu durum kazan-kazan durumudur. Şanghay İşbirliği Örgütü diplomatik mânada NATO üyesi bir ülkeyi bünyesine katarak, kendisinin NATO’ya karşı kurulmadığını ilân etmiştir. Türkiye ise, farklı bir yapılanma içerisine girerek dış politikasında tek bir merkez, tek bir seçenek olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla, her iki taraf da kazanmaktadır. Hâlihazırda Şanghay İşbirliği Örgütü’nün temel ilkeleri, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmasına engel teşkil etmemektedir. Ancak burada önemli bir durum söz konusudur; Şanghay İşbirliği Örgütü’nün politikalarıyla Türkiye’nin politikaları aynı zeminde uyuşup uyuşmadığı sorunu bulunmaktadır. Yani bir kan ve doku uyuşmaması sorununu, Şanghay İşbirliği Örgütü ve Türkiye çözerse tam üyelik mümkün olacaktır. Şuan için tam üyelik bağlamında Türkiye’nin Batı’yla ilişkileri, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütüne tam üye olmasına en büyük psikolojik engeldir. Mevcut durumda Türkiye’nin Asya ile ilişkilerinde gerek ikili gerekse ASEAN(Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) gibi bölgesel örgütler üzerinden ilişkiler gelişerek devam etmektedir. Türkiye, Avrupa ile Şanghay İşbirliği Örgütü arasında siyasi ve coğrafi olarak bir köprü vazifesi ifa edebilir. Bu nedenle ilişkilerdeki muhtemel kırılmaların önüne geçilebilecektir. Zira Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilişkilerimiz tamamen yapıcı bir formatta olacaktır.
ESMA NUR KOÇAK: 2012’de bir röportajınızda Avrupa Birliği gibi Asya Birliği kurulmasının zor olduğundan bahsetmişsiniz. Bu ipi göğüsleyecek bir ülke olmadığına, ayrıca var olan ülkelerin iç ve dış sorunları ile ilgilendiğine değinmişsiniz; şu anki durumdan geleceğe bir tahminde bulunsak bu ipi göğüsleyecek ülke Çin mi, Türkiye mi yoksa Rusya mı olur? Neden?
DR. BARIŞ ADIBELLİ: Şu anki tablo bize, Asya Pasifik’te iki bloklaşmanın olduğunu göstermektedir. Birincisi Çin ve Rusya, ikincisi Amerika’nın önderlik ettiği Japonya ve Güney Kore’nin de içinde bulunduğu blok. 21. yüzyılda Asya’da bu ip, bir devletten ziyade bu tür gruplaşmaların oluşturduğu bloklar tarafından göğüslenecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin bu ipi göğüsleyecek blokların hangisinde yer alacağı önemlidir.
ESMA NUR KOÇAK: Uluslararası Güvenlik Teorileri dersimde, Türkiye’nin Doğu Türkistan politikasına karşılık Çin’in de Kürdistan’ı tanıyacağına ve desteğinin olacağına değinildi. Yani Türkiye üzerinde bir tehdit ve baskı olabileceği söz konusu; bu durumun gerçeklik payı sizce ne kadardır?
DR. BARIŞ ADIBELLİ: Her şeyden önce Türkiye’nin gerek siyasi ve idari sisteminde gerekse coğrafi sınırları içinde Kürdistan diye bir yapı olmadığı için, Çin’in de bu yapıyı tanıyacağı veya destekleyeceği konusunda herhangi bir gözdağı vermesi mümkün değildir ve olmamıştır da. Ancak Çin’de Uygur Özerk Bölgesi adı verilen bir idari yapı içerisinde 1949 öncesi bağımsız devlet tecrübesine sahip bir Uygur mevcudiyeti bulunmaktadır. Dolayısıyla zaman zaman Çin’de bazı yazarlar, yorumcular, gazeteciler, Türkiye’de yaşayan Kürtleri Uygurlara benzetmeye çalışmaktadır. Ancak bu hiçbir zaman Çin’in resmi devlet politikası olmamıştır.