Balkan Siyaseti Sil-Baştan: Boşnak Akademisi

Balkan Siyaseti Sil-Baştan: Boşnak Akademisi’nin Gelecek Vaadi

Boşnak Akademisi, Boşnakların milletleşme sürecine sağlam bir zemin kazandırmayı hedefliyor ve Sancak’ı da Boşnakların merkezi haline getiriyor.

Tarihlerini kayıtlara geçiremeyen, kendine ait olanı korumakta çok büyük engellerle karşılaşan, Balkanlar’da kendine ait devleti olmayan tek millet olan Boşnaklar, bugün çok önemli bir başlangıç gerçekleştiriyor. Tarih boyunca Boşnakların hem kalbi hem beyni hem de bilek gücü olan Sancak’ta Boşnak İlim ve Sanat Akademisi açılıyor. Akademi, bu topraklarda gelecek ve hayatta kalma anlamına geliyor. Özellikle dünyadaki tüm Sırplara açık olan ancak aynı ülkenin vatandaşları olan Boşnaklara ya da Arnavutlara kapalı olan Sırp Akademisi’nin yıllar boyunca Balkanlar’daki tüm savaşların projelendirildiği, planların ayrıntılarının kesinleştirildiği bir kurum olarak algılandığını düşünecek olursak Boşnak Akademisi’nin anlamı netleşiyor. Balkan halklarındaki Sırp Akademisi algısını anlamak için soykırım ve insanlığa karşı suçların en vahşi yöntemlerle işlenmesinin sorumluları ve geçtiğimiz yüzyılın en büyük savaş suçluları Miloşeviç, Karadzic, Mladiç ve aynı zamanda Boris Tadiç, Nikoliç, Şeşelj gibi Sırbistan’ın gelmiş-geçmiş tüm liderlerinin de bu Akademi’de yetiştiği bilgisini eklemek gerekir. Dolayısıyla 9 Haziran 2011’de dünyaya yayılmış tüm başarılı Boşnak akademisyenlerin katılımıyla açılışı geçekleştirilen Boşnak Akademisi, Boşnaklar için hayatta kalmak, kültürünü, kimliğini, evini, toprağını ve genç nesillerini geleceğe taşıyabilmek anlamına geliyor.

Bitmeyen Soykırımı

Bosna Savaşı, Boşnaklara yönelik bir soykırımı olduğu kadar geleceğe dönük yeni tür yok edişlerin de tohumunu ekmişti. Bosna ile Sancak arasındaki toprakların Sırplaşması soykırımın intikam hedefini izleyen en önemli amacıydı. Sırbistan ve Karadağ’ın ayrılması da Sancak olarak tabir edilen ve Saray Bosna’ya bitişik olan bu bölgedeki Boşnakların ikinci vatanlarının bölünmesini beraberinde getirmişti. Bugün Sancak’ın kuzey kesimi Sırbistan, güney kesimi Karadağ içerisinde kaldı. Bu bölgedeki tüm Boşnakları bir arada tutan en önemli bağ ise İslami Birlik (Meşihat) ve Saray Bosna’daki Reis-ul Ulemalık makamıdır. Ancak son 5 yıldır bu bağın koparılmasına dönük sistemli bir planın yürütüldüğü gözlemleniyor.

Sırbistan’ın 2006’da dini birliklerin kendilerine ait olan toprakları geri alabileceğine ilişkin bir kanuni düzenlemeye gitmesini, 2007’de Belgrad’dan bir müftü atanması izledi. Böylece sadece Yunanistan ve Bulgaristan’da da yaşanan atanmış-seçilmiş Müftü sorunu Sırbistan’a ihraç edilmiş olmadı aynı zamanda Boşnaklara ait Vakıf mallarının satılması, Sancaklıların kendi içinde bölünmesi ve daha önemlisi Bosna Hersek Boşnaklarından ayrıştırılması süreci de başlatıldı. Unutmamalı ki Bosna ile Sancak arasındaki topraklarda Boşnaklara karşı işlenen soykırım, iki bölge arasında Sırplaşmış ve Dayton Anlaşması ile resmileşmiş Sırp entitesi (Republic Sırpska) yaratmıştı. Yaratılan Müftü sorunu da sadece seçilmiş ve makamında bulunması da kanunlara uygun olan Müftü Muammer Zukorliç’in gücünü kısıtlamayı amaçlıyor olmasa gerek. 2007’de Belgrad’dan müftü atanmasını izleyen gelişmeler, esasen Sancak Boşnaklarının Bosna ile ilişkisinin sekteye uğratılması hedefinin güdüldüğünü göstermektedir. Nitekim atanmış Müftü’nün Belgrad’ın direktifiyle kendisini tüm Sırbistan’ın Reis-ül Uleması olarak ilan etmesi ve Bosna-Hersek’teki Reis-ûl Ulemalık makamını reddetmesi düşündürücüdür.[1] Bu, Balkanlardaki Boşnakların arasındaki tüm köprülerin yıkılmak istenmesi anlamına gelmektedir ve Sancak’ta yaşanan bir siyasi çekişmenin sonucu değil aksine tamamen özgün Sırp planlarının hayata geçirilmesi projesidir. Bu proje, Boşnak imamlar ve camiler üzerinden Balkanlara yayılmış tüm Boşnakların Saray Bosna’daki Reis-ûl Ulema’ya bağlı kalmasının engellenmesinin yanı sıra Bosna-Hersek içinden ayrı bir Sırp devleti olarak çıkmak isteyen Bosna Sırp yönetimini de hedefine yaklaştırmaktadır. Bosna Sırp Yönetimi (Republica Sırpska-Sırp Cumhuriyeti), soykırımdan kurtulan ve cesaretini toplayarak atalarının mülküne sahip çıkabilmek için soykırım yaşanan topraklara geri dönen Boşnakların Saray Bosna ile bağını kesebilmek için Bosna-Hersek federasyonuna bağlı bir yönetim olmasına rağmen kendi entite topraklarında ayrı bir Reis-ûl Ulemalık makamı kurma hazırlığındadır. Bunun için kendisine imam gerekmektedir ve imamları onaylayacak bir kurum gerekmektedir. Belgrad’ın Sırbistan için atadığı Müftü’nün esasen en önemli işlevi de herhalde bu onayı vermesidir.

Boşnak Akademisi

Boşnaklar için “millet hapishanesi”ne dönüşen Balkanlar’da sadece dini birliktelik değil aynı zamanda en önemli psikolojik bağ olan müftülük kurumu üzerindeki baskının aslında bir yandan milli kimlik bilincini canlandırdığını da ifade etmek gerekir. 1992-1995 arasında yaşanan büyük Bosna Savaşı’na son veren Dayton Anlaşması’nın kurguladığı Bosna-Hersek Federasyonu’nun siyasi bir krizle boğuşması ve Boşnakların devlet ve devlet kurumları bir tarafa atalarının yüzyıllardır yaşadığı topraklara dahi sahip çıkmakta güçlük yaşaması Boşnakları aynı zamanda devletsiz bir millete de dönüştürdü. Sonuçta savaş döneminde Fransız Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Batılı liderlerin söylediği gerçekleşti ve “Avrupa’nın ortasında Müslümanların denetiminde bir devlete” izin verilmedi. Bosna-Hersek’in Boşnaklar için merkez devlet olmasının önündeki siyasi engeller ise Sancak’ı bir kez daha ön plana çıkardı.

Bugün yani 9 Haziran 2011’de açılışı gerçekleştirilen Boşnak İlim ve Sanat Akademisi işte bu nedenle çok fazla önemseniyor.[2] Çünkü geleceğin Boşnak liderlerini yetiştirmek üzere açılan bu Akademi, bir yandan Boşnak dilini, kültürünü ve kimliğini dünyaya kabul ettirecek bir yandan da Boşnakların geleceğinin tasarlanacağı bir merkez olacak. Müftü Muammer Zukorliç’in “Bu Boşnaklar için bir yol ve dünyadaki tüm Boşnaklar bu yoldan yürüyecek” sözleri, Sancak’ın tüm Boşnakların yeni merkezi olarak görüldüğünü gösteriyor.

Hazırlıkları üç ay içerisinde tamamlanan Akademi’nin açılış töreninden hemen 2 saat önce bir araya gelen kurucu üyeler Akademi’nin çalışma prensiplerini belirledi. Basına kapalı olan bu toplantıda Akademi’nin hem Saray Bosna’da hem Novi Pazar’da iki ana merkezinin olması, şimdilik Etnoloji (Kimlik), Dil, Sanat ve coğrafya, tarih, ekonomi ve kültürü Beşeri İlimler başlığında kapsayan dört ana branşta çalışması projelendirildi. Tamamı akademisyenlerden oluşan kurucuların bu toplantıda özellikle üzerinde durduğu husus, Akademi’nin “Boşnaklar Kimdir?” sorusunun cevabını ortaya koyması gerektiği idi. Nitekim dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan 500 civarındaki akademisyenin de katıldığı basın toplantısında konuşan Reis-ül Ulema Prof. Dr. Mustafa Ceriç’in sözleri bu hedefin gerekliliğini açıklıyordu. Çeriç’in  “Bugüne dek bize kim olduğumuzu hep başkaları söyledi, bizim esasen Sırp ya da Hırvat olduğumuzu kabul etmemizi istediler. Tarihimiz boyunca sahip olmadığımız bir kuruma ilk kez bugün sahip oluyoruz ve kim olduğumuzu şimdi artık biz söyleyeceğiz.”şeklindeki sözleri Akademi’nin kuruluş amacını da özetledi. Akademinin Onursal Başkanı seçilen Reis-ul Ulema Prof. Çeriç konuşmasında, Bosna’daki savaşı yazdıkları “Sırp İlim ve Sanat Akademisi 1. Memorandumu-1992” (Sırp Milli Projesi) ile planlayan ve başlatan bugünkü Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç’in babası Ljubomır Tadiç ve Dobrıca Cosıc’ten de bahsederek Sırbistan’a, Çosiç’e ve Çosiç’i Yeni Sırp Milliyetçiliği’nin babası olarak kabul eden aşırı milliyetçilere Novi Pazar’dan bir cevap verdi: “Üçüncü Memorandumu[3] yazmadan önce bizim Boşnak Akademisi’nde yazacağımız Birinci Boşnak Memorandumu’nu okumanız ve kabul etmeniz gerekecek.” Ancak çok büyük bir soykırımlardan sonra bugün verilebilen bu cevap, Akademi’nin hedefini de ortaya koyan en önemli sözdü.

Akademi’nin Başkanı Ferid Muhiç’in[4] konuşması da Akademi’nin kuruluşunun Boşnaklar için anlamını ortaya koymaktaydı: “Bugün büyükannelerimiz ve büyükbabalarımızı anmak istiyorum, onlar kendi kimliklerini söyleyemedikleri, konuştukları dilin Boşnakça olduğunu söylemedikleri yıllar yaşadılar. Böylesi kurumlarımız, okullarımız ve üniversitelerimiz olmadığı için atalarımız okula gitmeyerek cahil kalmak ya da Sırp okuluna giderek kendi kimliğini unutup o eğitim sisteminde Sırplaşmayı seçmek zorundaydılar. Bizim atalarımız kimliklerini korumak adına cahil kalmayı tercih ettiler. Bugünü, bu anı görebilselerdi bizimle gurur duyar, huzura ererlerdi. Boşnaklar Müftü Zukorliç sayesinde kendi ilköğretim okullarına, liselerine ve üstelik üniversitelerine sahip olabildikleri için çok şanslılar.” Muhiç’in “İlk tanıştığımda “derin bir deniz” olduğunu düşündüğüm Zukorliç’in açılmasına öncülük ettiği bu Akademi, tüm Boşnak akademisyenlerin kendi milletleri için bir takım olarak birlikte çalışacağı bir merkez olacak. Bugün Müftü’nün Boşnaklar için aslında bir okyanus olduğuna eminim.” sözleri ise Akademi fikrinin sahibini ve dolayısıyla Boşnaklar yeni öncüsünü öne çıkarmaktaydı

Akademi’nin kurucu üyelerinden olan ve en meşhur Boşnak akademisyen olarak kabul edilen Prof. Dr. Muhammed Filipoviç’in konuşması ise hem Boşnakların geçmişini özetliyordu hem de Akademi’nin Boşnaklar için tasarladığı geleceğin sinyallerini veriyordu:  “Bize yanlış bir tarihi hep başkaları öğretmeye çalıştı, böylesi kurumlarımız olmadığı için ne tarihimizi yazabildik ne kimliğimizi ispatlayabildik. Başkaları tarihimizi yazdı ve bizi inanmaya zorladı, bizi değersizleştirmeye çalıştılar. Bizi yıllarca dünyaya “dini bir topluluk” olarak göstermeye çalıştılar; millet olduğumuzu, ayrı bir etnik kimliğimiz olduğunu sakladılar. Sırp ya da Hırvat’tık ama asla Boşnak olmamızı kabul etmediler. Son 30 yılda 150 bin insanımızı savaşlarda, soykırımlarda kaybettik; Osmanlı buralardan gittikten sonra baskıya dayanamayan 500 bin insanımız Bosna ve Sancak’ı terk etti, Amerika’dan Avustralya’ya uzanan şekilde başka ülkelere sığındı. Bize “sabır” düşmüştü, sabrederek bugünlere ulaştık bundan sonra ise ne kadar akıllı ve cesur olduğumuzu gösterme zamanıdır” Filipoviç’in “Başınızı kaldırın çünkü kocaman bir kurum bu topraklarda doğuyor, gurur duyun. Biz Bosna’da kaybettik[5] ama bundan sonra artık Sancak bizim güç merkezimiz olacak ve özgürlük uyanışı Sancak’tan Bosna’ya gelecek” sözleri Boşnakların artık kendi hapishanelerinin zincirlerini kırmaya hazır olduklarını gösteriyor. Akademi hedeflerini gerçekleştirdikçe kurumu ve Boşnakları ileriye taşıyacak, Boşnakların kendi kimliğine sahip çıkma kararlığını arttıracaktır.

Yeni Başlangıçlar

Esasen bu tarihi günün “başlangıç” olarak mı yoksa “sonuç” olarak değerlendirilmesi gerektiğine karar vermek çok güç. Boşnak Akademisi bir “sonuç” çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’dan çekilmesinden sonra “gün yüzü” görmeyen, Türklerden 1389’dan kalma alınacak intikamın hedefi olan, kimlikleri, varlıkları, dilleri, kültürleri yok sayılan, baskılarla yıldırarak ya da soykırımla topraklarından “temizlenen” Boşnakların bir “özgürlüğe” ya da “milli birlik anlayışına” uyanmaması imkansızdı. Boşnak Akademisi bir “sonuç” çünkü sözde değil gerçekten yaşanan baskının bir yerde kendi milletini kurtarmak isteyen liderler yaratmaması imkansızdı. Boşnak Akademisi bir “sonuç” çünkü zaten Sancak’ta anaokullarından üniversiteye uzanan bir yapılanmayı Boşnakları bir araya getirecek üst kurumun tamamlaması er ya da geç gerekecekti. Ancak Boşnak Akademisi aynı zamanda bir başlangıç. Reis-ûl Ulema Mustafa Çeriç’in Akademi’nin açılışı için Novi Pazar’a geldiği 8 Haziran 2011’de Meşihat’ta Sancak imamları ve ulemaları için yaptığı özel toplantıdaki açıklamaları, gelecek tasarımının Akademi’nin hayata geçirilmesinden ibaret olmadığını gösteriyordu.

Reis-ûl Ulema Çeriç’in, Akademi’nin ardından bütün Boşnakları kapsayacak bir Dünya Boşnakları Konferansı’nın yapılacağını ve BM’de kendi temsillerini sağlayacak bir STÖ oluşturacaklarını açıklaması,  bir sonraki adımlarının milletleşme olduğunu gösteriyor. Esasen Sırbistan Müftüsü Muammer Zukorliç’in ve Boşnak Demokratik Topluluğu Partisi- BDZ’nin lideri Emir Elfiç’in hazırlıklarını sürdürdüğü Balkan Boşnakları Birliği Platformu’nun da Akademi ile Dünya Boşnakları Konferansı arasındaki ara hedef olduğu bilgisini eklemek ilerlemenin hızını ifade edebilmek için gerekli. Yine de ifade etmek gerekir ki, bu yol hiç de kolay yürünmüyor. Müftü Zukorliç’in gerçekleştirdiğimiz özel söyleşide ifade ettiği “Bir okul açabilmek için 10 yıl para toplamamız gerekiyor” sözleri, zorun ne kadar zor gerçekleştirilebildiğini gösteriyor. En önemlisi de bunun İslam coğrafyası dahil hiçbir devletin ya da kurumun desteği olmadan gerçekleştiriliyor olması. Nitekim Zukorliç’in “Tamam yardım etmesinler, zaten bizi denetlemek ve yönlendirmek için yapılacak hiçbir yardımı kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz ancak hiç değilse bize engel olmasınlar; Sırpların Boşnakları bölme ve yok etme projelerine hiçbir dostumuz alet olmasın” sözleri son derece anlamlı ve düşündürücü.

Değişmeye Aday Balkan Siyaseti

Bu noktada, Sancak’taki Boşnakların topraklarında yeni bir devlet kurma talep ve hedeflerinin olmadığını vurguladıklarını ifade etmek gerekir. Müftü Zukorliç’in ayak altında yani başka güçlerin denetiminde bir devlettense varlıklarının tanındığını garanti edecek “özerkliği” her zaman tercih ettiklerini söylemesi ve Bosna-Hersek’teki siyasi kargaşanın Dayton’un Boşnakların haklarını iade ederek revize edilmesi yoluyla çözülmesinin kendileri için yeterli olacağı yönündeki sözleri son derece önemli. Bu sözler, Sancak’ın esasen Sırbistan’ın kendilerini ciddiye almasını sağlamak ve Bosna-Hersek’teki Sırp Yönetimi’ne verilen gizli ve açık tüm Sırbistan desteğini engellemek istediğini düşündürüyor. Kuşkusuz ki bu tutum, Bosna-Hersek’teki siyasi krizi her nasılsa bir türlü çözemeyen ve süreci uzatarak soykırımla Boşnaklardan temizledikleri topraklarla ülkeyi bölme kararlığındaki Bosnalı Sırpları cesaretlendiren ABD, AB ve krizin çözümüne girişen tüm diğer devletlere de bir mesaj olarak algılanmalı. Bu mesajı ABD’nin iyi okuyacağına ise hiç şüphe duyulmamalı. Sancak’taki ses sadece Belgrad’dan değil Brüksel’den ve Washington’dan da duyulacaktır. Kısacası korkmaya gerek yok ancak korkutma siyaseti de artık yürümeyecektir.

Akademi’nin “düşünce aşaması”nda olduğunun düşünüldüğü bir anda açılıvermesi, şüphesiz Sırbistan Hükümeti için sürpriz olmuştur. Sırbistan’ın tepkisi ancak birkaç gün sonra değerlendirilebilir ancak Müftü Zukorliç hiçbir zaman geri adım atmadıklarını, Sırp hükümetlerinin her zaman yeni adımlarına karşı çıktığını ama her bir yeni kurum açtıklarında da öncekileri kabullenmek zorunda kaldıklarını ifade ederek kararlılıklarını sergiliyor. Balkanlarda Müftülük makamı sadece cenaze işleri ya da dini nikah kıyacak imamların yetiştirilmesi ve atanması işini yapan kurumlar değil. Müftülerin de devlet memuru değil hukuken tanınan haklarıyla birer toplum lideri, camiye giden ya da gitmeyen tüm dini azınlığın temsilcisi ve varlığının garantisi olduğu, sadece Sırbistan’da değil Yunanistan’da, Bulgaristan’da ve tüm diğer ilgili ülkelerde anlaşılması gerekiyor. Boşnakların tarihlerinin en önemli günü olarak adlandırdıkları bugün, sadece Sancak’taki siyasi dengeleri değil Sırbistan’daki ve bölgedeki siyaseti de değiştirecek yeni gelişmelere gebe gibi görünüyor. Türkiye’nin de Balkan Açılımı’nı kalıcı bir siyasete dönüştürebilmek için dengelerdeki değişimi iyi okuması gerekiyor. Türkiye’nin 21. Yüzyıl Balkan Siyaseti’nde özellikle bölgenin istikrarı için “kilit ülke” olarak gördüğü Sırbistan’da istikrar odakları değişmektedir ve dikkate alınması gereken gelişmeler yaşanmaktadır.

Gözde KILIÇ YAŞIN

21.YY Türkiye Enstitüsü

Kıbrıs ve Balkan Uzmanı

(Novi Pazar- Sancak/Sırbistan)

http://www.21yyte.org/tr/yazi6200-Balkan_Siyaseti_Sil_Bastan_Bosnak_Akademisi.html


[1] Başmüftü Muammer Zukorliç, Sancak’ın müftüsü olduğu gibi Preşova, Belgrad ve Novi Pazar Müftülerinin bağlı olduğu Başmüftü’dür ve Sırbistan Meşihat (İslam Birliği) Başkanı olarak Bosna-Hersek’teki (Sarajevo) Reis-ûl Ulema’ya bağlıdır.

[2] Boşnak Akademisi’nin kurucu üyeleri şöyledir: Prof. Dr. Mustafa Çeriç, Prof. Dr. Ferid Muhiç, Müftü Muammer Zukorliç, Prof.Dr. Muhamed Filipoviç, Prof. Dr. Mehmed Slezovic, Prof. Dr. Cemalettin Latiç, Prof. Dr. Ömer Nakiçeviç, Prof. Dr. Cevad Yahiç, Prof. Dr. İbrahim Pasiç, Aliya Cogoviç, Prof. Dr. Cenana Buturoviç, Prof. Dr. Lamiya Hacıosmanovic, Prof. Dr. Hasna Murtagiç Tuna, Prof. Dr. İsmail Çekiç, Prof.Dr. Şrebo Rastoder, Ömer İbrahimagiç, Dino Triovac ve Eyüp Ganiç.

[3] Sırp Akademisi, İkinci Memorandumu yaklaşık olarak iki yıl önce yayınladı ve burada Müftü Zukorliç’in tehdit merkezi olduğu, durdurulması gerektiği yazmaktaydı. (Prof. Dr. Mevlûd Dudiç ile yapılan özel söyleşiden)

[4] Felsefe profesörü olan Ferid Muhiç, Rusya, ABD ve Malezya’daki pek çok üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmış, Boşnakların en ünlü alimlerinden biri olarak bilinmektedir. Bugün Makedonya-Üsküp’te yaşamaktadır.

[5] Dayton Anlaşması’nın koşulları ve üç etnikli yönetim sisteminin Boşnakların ilerleyişini durdurması kastediliyor.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...