Balkan Haberleri

Kuzey Kosova’daki referandum tepki çekti

Kuzey Kosova’da yaşayan Sırplar gelecek hafta bağlayıcı nitelikte olmayan bir referandum düzenleyerek Kosova kurumlarına karşı tutumlarını ilan edecek.

Sırp bayrağı, kuzey Kosova ile aradaki sınırda dalgalanıyor.[Reuters] Oy pusulalarının basılmasının sadece 1000 avro tutacağı düşük bütçeli bir girişim olmasına karşın, bu hareket dev bir etki yaratabilecek. Büyük çoğunluğu Sırplardan oluşan yaklaşık 40 bin vatandaşa, Kosova kurumlarını kabul edip etmedikleri sorulacak. Bu basit soru, Sırbistan ile kuzey Kosova’daki yetkililer arasındaki ilişkileri geriyor. Sırbistan’ın Kosova’dan Sorumlu Genel Sekreteri Oliver İvanoviç SETimes’a verdiği demeçte, bakanlığının referandum düzenleme fikrine katılmasa da onu engellemeyeceğini söyledi. Sırplar, saygı duydukları tek güç olduğunu iddia ettikleri Sırbistan hükümetine uymayı reddettikleri için, bunun ciddi olumsuz sonuçları olabilir. Priştine’nin düzenlediği seçimleri boykot ederek, Priştine kurumlarına zaten ‘hayır’ dediler. Kosova’dan sorumlu meclis komitesi başkan yardımcısı Dejan Radenkoviç ise SETimes’a, “Bu referandum her şeyiyle gereksiz, çünkü sonucu önceden biliniyor. Bunun belli partilerin siyasi bir eylemi olduğu açık” şeklinde konuştu. Uluslararası Kriz Grubu Balkanlar Direktörü Marko Prelec SETimes’a şunları söyledi: “Referandum idari değil istişari nitelik taşıdığından, hiçbir hukuki etkisi olmayacak.” Prelece, sorunun büyük kısmının, “referanduma AB aday statüsü elde etme şansına yönelik bir tehdit muamelesi yapan” Belgrad’dan kaynaklandığını öne sürdü. “Ama bu referandum yapılır ve sonuçlar beklendiği gibi çıkarsa, siyasi bir etki, bir nevi uyandırma çağrısı etkisi de yaparak, halka kuzey Kosovalı Sırpların durumu nasıl gördüğünü, birleşmeye ne kadar karşı olduklarını hatırlatacak.” Kosova İçişleri Bakanı Bayram Recepi, referandumun hiçbir “hukuki etki” yaratmayacağı görüşüne katılıyor. “Yasalara aykırı” diye de ekliyor.

 (İvana Jovanoviç ve Linda Karadaku)

Yunanistan’ın yeni anlaşmasında savunma harcamaları hedefleniyor ve asgari ücret düşürülüyor

Kreditörlerle yapılacak olası bir anlaşma, harcamalarda 3,3 milyar avroluk ek kesinti ve yeni tasarruf tedbirleri öngörüyor. Yunanistan’ın koalisyon hükümetinin planladığı reformlara karşı 10 Şubat Cuma günü Atina’da düzenlenen protestolar sırasında, çevik kuvvetin yanında patlayan bir molotof kokteyli görülüyor. Yunanistan’daki sendikalar, kamu harcamalarında 3,3 milyar avroluk kesinti, asgari ücrette %20’nin üzerinde azalma ve binlerce işçinin işten çıkarılmasını öngören ikinci bir kurtarma paketini protesto etmek üzere 10 Şubat Cuma günü greve gitti. Parlamentonun önünde toplanan göstericiler polise taş ve molotof kokteylleri fırlatırken, polis göz yaşartıcı gazla karşılık verdi. Olayın ilk saatlerinde yaralanma bildirilmedi. Koalisyon hükümeti anlaşmayı Perşembe günü kabul etti ve 17 ülkeden oluşan Avro Bölgesi’nin maliye bakanları 130 milyar avroluk kurtarma paketinin onay şartlarını belirlemek üzere Brüksel’de toplandı. Avro Bölgesi maliye bakanları, Yunan parlamentosu söz konusu tedbirleri hafta sonu onaylayıp bakanları tekrar toplanacağı Çarşamba gününe kadar 325 milyon avroluk daha kesinti yapana dek eylemde bulunmayacağını belirttiler. Yunanistan’ın, alacaklılara olan borcunun %70 kadarının silinmesiyle ilgili pazarlık yapması da gerekiyor. AB’nin Ekonomi ve Paradan Sorumlu Komisyon Üyesi Olli Rehn, “Avrupalı ortakları ikinci programın yürürlüğe koymaya ikna etmek üzere yasama ve diğer hamlelerle somut eylemler ortaya koyması Yunan hükümetine kalmış” dedi. Fitch derecelendirme kuruluşu da, Yunanistan’ın Portekiz’den İrlanda’ya kadar ülkelerde bankacılık sisteminde yaşanan panik ve sermaye kaçışına neden olabilecek “kontrolsüz” bir iflası önlemek için, önümüzdeki günlerde borç yükünü azaltma amaçlı bir anlaşma yapması gerektiğini belirtti. Avrupa piyasaları başlangıçta plan konusunda rahatken, İngiltere, Almanya ve Fransa’daki borsalar Cuma günü ortasında kayıplar gösterdi. Yeni Delhi’de düzenlenen AB-Hindistan zirvesinde konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, anlaşmanın kesinleşeceği ve Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nde kalacağı öngörüsünde bulundu.

(Southeast European Times—Andy Dabilis)

AB’den, Bulgaristan ve Romanya’da yargı reformlarını sürdürme çağrısı

Yargı reformu ve yolsuzluk ve organize suçla mücadele, daha fazla ilgilenilmesi gereken alanlar arasında yer alıyor. AK, Romanya ve Bulgaristan’ın yargı sektöründe bir miktar ilerleme kaydettiğini söylüyor. [Reuters]Avrupa Komisyonu (AK) 8 Şubat Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Bulgaristan ve Romanya’nın yolsuzluk ve organize suçla mücadelede bir miktar ilerleme kaydettiğini, ancak her iki ülkenin de yargı sistemlerini AB standartlarına ulaştırmak için birçok sorunu halletmesi gerektiğini söyledi. AK’ye göre, Romanya’nın bir ceza kanunu uygulama, yargının güvenilirliğini artırma ve yolsuzluğu caydırıcı nitelikte adli kararlar alma yönündeki adımlarını sürdürmesi gerekiyor. Raporda, Bulgaristan’ın mallara el koymayla ilgili kapsamlı bir yasayı geçirmesi, yargı sistemini iyileştirmesi ve yolsuzlukla mücadele etmesi gerekiyor. AB, iki ülkenin adalet, yolsuzluk ve içişleri alanlarındaki eksikliklerini gidermesine yardımcı olmak amacıyla onları 2007’de AB’ye katılmalarından beri izliyor ve yılda 2 kez ilerleme raporları yayınlıyor. AK’nin Temmuz ayındaki son raporunda, İşbirliği ve Onay Mekanizması (CVM) kapsamındaki izleme sürecinin sona ermesi gerekip gerekmediği belirtilecek. AK sözcüsü Mark Gray SETimes’a verdiği demeçte, “Bütün seçenekler masada ve iki ülkenin çok farklı tavsiyelerine rağmen önümüzdeki aylarda ilerleme kaydetmesi bu yüzden çok önemli” dedi. “İki ülkeyi asla kıyaslamadık ve şu anda da bunu yapmaya niyetimiz yok; onlar bu yaz mekanizmadaki diğer ülkenin durumuna göre değil, kendi durumlarına göre değerlendirilecek.” AK, geçen ay hizmete giren bir organize suç özel mahkemesi ve savcılığına ve Bulgaristan’da Temmuz 2011’den bu yana meydana gelen başlıca gelişmelerden birisi olarak Suç Yoluyla Elde Edilmiş Malların Tespiti ve Yitirilmesine İlişkin Komisyon tarafından sunulan “önemli sonuçlara” işaret etti. Örgüt, çıkar çatışmaları konusunda yeni kurulan organın “ilk kararlarını aldığına” ve Balkan ülkesinin yargı uygulamaları, savcılık düzeni ve farklı makamlarla olan işbirliğini iyileştirme yönünde aldığı tedbirlere işaret etti.Sofya merkezli Çağdaş Siyaset Enstitüsü başkanı Borislav Tsekov SETimes’a verdiği demeçte, rapordaki en kritik bulgulardan birinin, Bulgaristan’ın “hâlâ yargı atamalarında şeffaflığı sağlaması gerektiği”, içişleri bakanlığının polis operasyonları sırasındaki profesyonellik seviyesini artırma yönünde acil adımlar atması gerektiği ve “özgür ve adil seçimlerle” ilgili olduğunu söyledi. Seçim yolsuzluğu iddialarına da değinen Gray, SETimes’a bunun Komisyon için bir “endişe kaynağı” olduğunu söyledi. Yetkili, “Bulgaristan’daki savcılık birimlerini söz konusu seçim yolsuzluğu iddialarının üzerine gitmeye” çağırdı. AK’nin Romanya ile ilgili raporunda, yeni bir medeni kanunun yürürlüğe girmesi, üst düzey yolsuzluk davası duruşmalarının hızlandırılması ve parlamentonun uzatılmış el koyma ilgili bir yasayı kabul etme yönünde kaydettiği ilerleme, Temmuz 2011’den bu yana başlıca gelişmeler olarak gösterildi.

(Southeast European Times—Svetla Dimitrova)

Yunanistan-Türkiye arasındaki ilişkiler adım adım ısınıyor

Gökçeada’da etnik Rum okulunu yeniden açma kararı, ilişkilerdeki yakınlaşmaya yönelik atılan yeni bir adım olarak görülüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Gökçeada’da bir azınlık ilkokulunu yeniden açma yönünde aldığı karar — adadaki etnik Rum topluluğuna hizmet veren okulların aniden kapatılışının üzerinden 47 yıl geçtikten sonra — bir zamanlar iki rakip ülke arasında aşamalı bir şekilde süregiden yakınlaşma sürecinin son adımı olarak değerlendirildi. Bu gelişme, geçtiğimiz Kasım ayında Büyükada’da bulunan sulh mahkemesinin dünyanın en büyük ahşap yapılarından biri olarak kabul edilen — ancak metruk haldeki — yetimhane binasının yeniden Patrikhane’ye geri verilmesi yönündeki kararının ardından geldi. Yunancada Imbros veya Imvros olarak adlandırılan Gökçeada’daki son Rum azınlık okulu, 1964 yılında Kıbrıs’taki iki topluluk arasındaki anlaşmazlık sonucu Atina ve Ankara arasında artan gerilimden dolayı kapatılmıştı. Türkiye’de yaşayan etnik Rum azınlığa mensup olup, aynı zamanda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Genel Meclis Konseyi’nde azınlık vakıflarını temsil eden ilk gayrimüslim olarak bilinen Laki Vingas, bu kararın ifade ettiği anlamı, SETimes için yorumladı. “Eğitim hakkı, en temel insan haklarındandır. Öte yandan, zamanında Gökçeada’da yaşayan Rum cemaati göç etmek zorunda bırakan en önemli etmenler arasında da yer alır” diyor Vingas. Kendisi de Gökçeada doğumlu olan Ortodoks Patrik Bartholomeos da 19 Ocak günü yapmış olduğu konuşmada bu karardan övgüyle söz etti. Adanın başlıca Hıristiyan Ortodoks katedralinde konuşan Patrik, “Geçmişte yaşanan adaletsizliklerin adım adım düzeltildiğine tanıklık ediyorsunuz” dedi. Bartholomeos, Recep Tayyip Erdoğan hükümetine bu karardan dolayı teşekkür etti ve okullar açıldığında, ailelere çocuklarını bu okullara yazdırmaları çağrısında bulundu. “Tek bir öğrenci, sadece birkaç öğrenci bile gitse, okulun yeniden açılması önemlidir” dedi. Gökçeada’yı Koruma, Yardımlaşma, Geliştirme ve Dayanışma Derneği Başkanı ve aynı zamanda adada daimi olarak yaşamaya devam eden — çoğu yaşlı — yaklaşık 180 kişiden biri olan Stelyo Berber’e göre, bu karar, azınlık bir topluluğa ait olan ana dilde eğitim gibi temel bir hakkın devlet tarafından yeniden sağlanma yükümlülüğünün gerçekleştirilmesi olarak görülmeli. Gökçeadalı bir Rum girişimci olan Yorgo Zarbuzanis (73) ise, bunu “çok çok olumlu bir gelişme” olarak değerlendirip ekliyor: “Kısa süre içinde en iyi sonuçları belki elde edemeyiz, ancak uzun vadede özellikle psikolojik olarak oldukça büyük bir yardımı olacağı kesin.” Yerel halk ve ziyaretçiler tarafından “Barba Yorgo” olarak bilinen Zarbuzanis’e göre, “insanlar adaya geri dönmeye karar verecekler, çünkü [çocukları için] eğitim artık sorun olmaktan çıkacak.” Yaz döneminde adada emlakçılık yapan, ancak aslen emekli bir kimya mühendisi olan Zarbuzanis, geleneksel bir taverna işletiyor ve hatta kendi şaraplarını bile üretiyor. Zarbuzanis, şu anda adada geriye kalan etnik Rum topluluk içinde ilkokul çağında çocuğun olmadığını ifade ediyor. “Ancak inanıyorum ki özellikle yaşanan ekonomik krizden sonra belki Yunanistan’dan, belki de İstanbul’dan üç-dört aile bu topraklara geri dönecektir.” Bu haber karşısında adada çoğunluğu oluşturan Türk halkının tepkilerini değerlendirmesi istendiğinde, Zarbuzanis, bazı yerel otoritelerin, yeniden bir azınlık okulunun açılması olasılığı karşısında “endişeli” olduğunu belirtiyor. Endişeler daha çok “eğer Rumlar geri dönerlerse bizim elimizden işimizi alırlar” şeklinde ortaya çıkıyor. “Daha kültürlü bir kesim ise, adaya Rum halkının geri dönmesinin iyi bir şey olacağını düşünüyor. ”Vingas’a göre, az öğrenci olsa da, bu girişim, yine de Türkiye’deki etnik Rum topluluğun güvenini artırmak için önem taşıyor. Vingas, “Barba Yorgo”nun görüşünü yansıtıyor: “Yurtdışında yaşayan bazı Rum aileler, çocuklarıyla birlikte adaya dönmek isteyeceklerdir. Bu da adanın ekonomik kalkınmasına katkıda bulunacaktır” Berber ise, insanların geri dönmek için, adada eşit yurttaşlar olarak karşılanıp, — turist olarak değil — adanın, tarihinin, kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak görüleceklerini temin eden net bir siyasi mesaja ihtiyaçları olduğunu belirtiyor. Uluslararası düzeyde ise, söz konusu karar, Erdoğan hükümetine AB ilerleme raporları ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her sene yayımladığı insan hakları raporunda sürekli yinelenen eksikliklerden birini — azınlıkların eğitim haklarına odaklanılması gereğini — düzeltme fırsatı verebilir. Atina’da akademisyen ve dış ilişkiler analizcisi Teodor Kolombis, kararın uygulanmasını beklemek gerektiğini düşünüp temkinli bir iyimserlik içinde olanlardan. Kolombis, Yunanistan’daki kuşkucuları, bu karara kuşkuyla yaklaşmamaya ve “göründüğü şekliyle” değerlendirmeye davet ediyor. “Aklınızın bir köşesinde gizli bir gündeminiz varsa ilerleyemezsiniz. Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki koşullar değişiyor. Erdoğan, daha önceki Kemalist politikacılar veya Türkiye’de “derin devlet” olarak adlandırılan güçlerle aynı türden davranışlar sergilemiyor. İlişkilerdeki iyileşme, azalan gerilim üzerinden ölçülebilir. Imvros’ta tek bir öğrenci için bile bir okulun yeniden açılması gibi küçük adımlar dahi, bir ilerlemedir aslında” diyor Atina’da bulunan Helenik Avrupa ve Dış Politika Vakfı ELIAMEP’in başkan yardımcısı Kolombis “Bunun ardında gizli bir gerekçe olduğundan sürekli endişelenip durursak, bir süre sonra hiçbir şey yapmama gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalırız” diye ekliyor, Yunanistan-Türkiye arasındaki tarihi düşmanlığa atıfta bulunarak. Daha az iyimser bir görüş ise, Strasbourg Üniversitesi’nde azınlıklar konusunda saygıdeğer bir araştırmacı olan Profesör Samim Akgönül’den geliyor. Akgönül’e göre, bu karar, Türk devletinin vatandaşlık haklarına ilişkin yaklaşımlarında kökten bir değişim olduğu anlamına gelmiyor; daha ziyade devletin ada Rumlarını artık “tehlike” arz etmeyecek kadar küçük bir turistik grup olarak gördüğünü gösteriyor. “Ben devletin attığı bu adımı “folklorizasyon” olarak tanımlıyorum; yani geriye kalabilen minik farklılıkları turistik nesneler olarak tanıtmak… “Bunca yıldan sonra adada kalan bir avuç Rum cemaatine ilkokul bahşederek, aslında, içinde şirin Rumların yaşadığı şirin adalarda İstanbullulara romantik tatiller yapma fırsatı sağlanmış oluyor” diyor Akgönül. Akgönül’e göre, eğer bu karar neticesinde, kovulan yerel halkın torunları adaya yerleşir ve binlerce Rum tekrar adada ikamet ederse ve baskı görmezlerse, işte o zaman böyle bir kararın gerçek bir algılayış değişikliği olduğu ortaya çıkabilir. Hâlihazırda okulun açılması için öngörülen net bir tarih yok. “Bununla birlikte, 2012-2013 ders yılına hazır olabilir” diyor SETimes’a konuşan Vingas. Ancak, burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Yeniden açıldığında Rumca eğitim veren bu okul, öğrenci çekebilecek mi? SETimes’a açıklamada bulunan Imvros Atina Topluluğu Sekreteri Meni Triyantafilu, “Gerek Yunanistan’dan gerekse İstanbul’dan bazı aileler, adaya geri dönme yolundaki arzularını ifade ettiler” diyor. Triyantafilu’ya göre, hâlihazırda sadece Atina’da yaklaşık 4 bin kayıtlı üye var ve eğer torunlar ve çocuklar da dâhil edilirse Rum cemaati nüfusu 7.500’e çıkabilir. Triyantafilu, daha şimdiden İstanbul ve Atina’dan altı-yedi genç ailenin adaya geri döndüğünü belirtiyor. Dolayısıyla, iyimser bir tahminde bulunulursa, okul en sonunda açıldığında sıralarda üç-dört talebe görülebilecek.

(Southeast European Times–Menekşe Tokyay & H.K. Tzanis)

Esra AĞIOĞLU

TUİÇ Stajyeri

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...