Bu teklife dünya savaş lobisi ile Müslüman ve Hristiyan bazı gruplar sıcak bakmayacaklardır.
Ayasofya’nın Fatih’in vakfettiği kimliğe dönmesinden son günlerde haklı olarak çok söz ediliyor. 1934 yılından beri müze olan mabed aslına dönmeyi yakında başarabilecek mi göreceğiz.
Ancak ergeç bunun gerçekleşeceği ve kaçınılmaz olduğu belli. Baharın gelmesi gibi karşı koyulamaz bir gidiş var. Çünkü zamanın ruhu bunu istiyor.
Fakat bunu sadece güncel siyasetin değil insanlığın toplam yararına yönelik bir biçimde yapmak mümkün olur mu dersiniz?
Toplumda bu konuda psikolojik bir birikim olmaya başladı. Hatta Ayasofya’nın içine on binlerce kişi girip namaz kılmaya kalksa devlet bir şey yapamayacak durumda. Yine muhalefet bile destekleyeceğini beyan eden söylemlerde bulunuyor.
Fakat iş o kadar kolay değil. Rivayet doğru ise “Ayasofya’nın kilise haline çevrilmesi, bu mümkün olmazsa müze yapılması”nın taahhüt edildiği Lozan Antlaşması’nın gizli maddesi olduğu söyleniyor. Tarihçilerimiz ne diyorlar merak ediyorum.
Benim asıl düşüncem dünyada Müslüman-Hristiyan çatışması çıkarmak isteyenleri oyunun Ayasofya üzerinden bozma arzusudur.
Küresel barışı kendi menfaatleri için bozmayı göze alacak savaş lobisinin oyununu bozmak hizmetine Ayasofya bir vesile olabilir mi? diye düşünüyorum.
Bunu yaparken mahzun mabedi ve mahzun dindarları incitmeden nasıl yapabiliriz?
Ayasofya içine girildiğinde gerçek bir huzur ve ihtişam uyandıran bir yapıdır ve İstanbul’un fethinin simgesidir.
Ayasofya aynı zamanda Hristiyan özellikle Ortodoks dünyasının da simgesidir.
Ancak Hristiyan dünyası ciddi bir inanç krizi içerisindedir. Teslis de ısrarları nedeniyle kuzey Avrupa ve Fransa’da nüfusun yarısı ateizmi inanç olarak kabul ederek kiliseden kopmuştur.
Dini din için seven gerçek dindar Hristiyanlar İslam dininin tevhid inancını kabul ettiklerini ve İslam Peygamberinin son peygamber olduğuna inandıklarını beyan etmektedirler.
Hatta rivayetlerde zikredilen ve Bediüzzaman hazretlerinin eserlerinde söz ettiği “Müslüman İseviler” cemaatinin varlığı oluşmuş durumda olduğu bilinmektedir.
Patrikhane’nin böyle bir söylemi kabul etmesi sonucu ve bilahare Ayasofya’da Pazar günleri ayin yapması, diğer altı gün Müslümanların hizmetine açılması fikri tartışılmalıdır diyorum.
“Allah birdir Muhammed onun kulu ve elçisidir” diyen ama hiristiyan kültürünü bırakmayan insanlarla kucaklaşmak aslında bu topraklarda yaşayan “Mevlana ruhuna” da çok uygun olmaz mı?
Hazreti Ali gibi İslamın kılıcı olarak bilinen bir zat “İnsanlar ikiye ayrılır Müslüman olanlar ve Müslüman olmayanlar. Müslüman olanlar din kardeşimizdir, Müslüman olmayanlar insanlık kardeşimizdir” diyordu.
Hz. Ali’nin bu kılıç kadar keskin sözünün “Kostantin sütununa” asılması iki grubun hoşuna gitmeyecektir. Birisi savaş lobileri diğeri ise din karşıtı ideolojilerdir.
A planı Fatih’in vasiyetine tam uymak olmalı. Fakat “Bir şey tam elde edilemezse tamamen de terk edilmemelidir” kuralı gereğince B planı olarak bu görüş tartışılmalıdır.
Ben siyasetin toplumdaki bu talep karşısında fazla duramayacağını düşünüyorum. Müze olmaktan çok daha ecdadımızın ruhunu şad edecek bir çözüm olarak da düşünmek gerekir.
Bu görüş tartışılırken dindar Müslümanların kolay bir din olan Hristiyanlığa geçişi hızlandırır misyonerliği destekler endişesi göz önüne alınmalıdır. Ancak kendi inanç sistemine güvenen bir kimse böyle bir özgürlükten rahatsız olamamalıdır.
1934’e kadar mabed olan Ayasofya kelime karşılığı ile “Yüksek Hikmet” olan adını değiştirmeyen atalarımızın bir bildiği mi vardı acaba?
Fatih toplarla kale duvarlarını yıkarken batı dünyasında zihinlerdeki duvarları da yıkmıştı. Kalelerin girilebilir olması orta çağı yeni çağa çevirdi. Böyle bir girişim zihinlerdeki “Dinler ayrımcılık doğurur barışa hizmet etmez” algısını değiştirecek duvarları yıkabilir diye düşünüyorum.
Medeniyetler ittifakını arzu edenler bu fırsatı değerlendirmeliler.
Nevzat Tarhan
Üsküdar Üniversitesi Rektörü
Kaynak: Haber 7