Özet
Batı geleneğinden gelen ve birbirleri ile yakından ilişkili olan iki kavram demokrasi ve sivil toplumdur. Bu iki kavram zaman ve mekâna göre birbirlerine yaklaşabilir ve birbirlerinden uzaklaşabilirler. İkisinin arasında ilişkiyi anlamak için ise kavramları yakından incelemek gereklidir. Küreselleşmeyle beraber değişen demokrasi anlayışı yeni arayışlarla beraber “katılımcı demokrasi”yi de beraberinde getirmiştir. Bu durumdan sivil toplum kavramı da etkilenmiş ve önem kazanmıştır. Bu araştırmada, son yıllarda popülerleşen katılımcı demokrasi ve sivil toplum kuruluşlarının katılımcı demokrasideki rolü Avrupa perspektifinden incelenecektir. Katılımcı demokrasinin kısa bir açıklamasından sonra STK’ların katılımcı demokrasideki yerine değinilecektir. Daha sonra ise Avrupa’da katılımcı demokrasi anlayışı ve sivil toplumun bu ülkelerdeki rolleri üzerinde durulacak, yeni katılımcı demokrasilerde var olmaya çalışan sivil toplum kuruluşları için öneriler verilecektir.
Anahtar kelimeler: katılımcı demokrasi, temsili demokrasi, Avrupa’da demokrasi, sivil toplum kuruluşları, aktif yurttaşlık.
Abstract
Two concepts that come from the Western tradition and are closely related to each other are democracy and civil society. These two concepts can become closer and grow apart from each other according to time and place. In order to understand the relationship between the two, it is necessary to examine the concepts closely. The understanding of democracy, which has changed with globalization, has brought “participatory democracy” along with new searches. In this research paper, participatory democracy, which has become popular in recent years, and the role of non-governmental organizations in participatory democracy will be examined from a European perspective. After a short explanation of participatory democracy, the roles of NGOs in participatory democracy will be discussed. Then, the understanding of participatory democracy in Europe and the roles of civil society in these countries will be examined. Lastly, suggestions will be given for non-governmental organizations trying to exist in new participatory democracies.
Key words: Participatory democracy, representative democracy, democracy in Europe, Non-governmental organizations, active citizenship.
Giriş
Katılımcı demokrasiyi Avrupa perspektifinden incelemeden önce, katılımcı demokrasinin ne olduğunu bilmek gerekir. Kısaca katılımcı demokrasi, temsili demokratik sistemi gerekli kılan tüm koşulları dikkate alan ve temsil sisteminin işletilmesine yardımcı olan mekanizmaları kabul eden bir anlayışla var olan demokratik yapıları daha katılımcı bir sisteme olabildiğince yaklaştırma çabasıdır. Katılımcı demokrasinin temellerinde klasik demokrasinin kavramları olan, halk egemenliği, katılımcı yurttaşlık, ortak fayda, uzlaşma gibi bir takım değerlerine günümüz koşullarına göre yeniden anlam kazandırmaya çalışmaktadır. Bununla birlikte katılımcı demokrasi ideal demokrasi anlayışını arzular ve halkı siyasal alanda aktifleştirmeyi hedefler. Özellikle son yıllarda temsili demokrasi eleştirileri ve STK’ların gelişmesiyle katılımcı hareket güçlenmiştir (Yaman, 2017: 136).
1. Katılımcı Demokrasi ve Sivil Toplum Kuruluşları
Sivil Toplum Kuruluşları (STK) için ortak ölçüt bağımsızlıktır. Bu kuruluşların amacı, merkezi otoritenin, toplumsal sivil yaşama kural koyarak müdahale yetkisini sınırlamaktır. Merkezi otoritenin sivil yaşama müdahalesinin STK’lar tarafından engellenmesi için bağımsız olmaları gerekmektedir. Demokrasinin işlevsel hale gelebilmesi ve uygulamaya geçirilebilmesinin en önemli koşulu ise katılımdır. Katılımcı demokrasi, artık herkesin üzerinde birleştiği ortak bir sistemdir. Katılım, siyasal sistemin işlevsel hale gelmesinden daha çok, halkın işlevsel hale gelmesi demektir (Kaypak, 2012: 172).
Günümüzde STK’lar katılımcı yönetim talepleriyle bireylerin demokratik işleyişine katılımını sağlamayı amaçlamaktadır. Özellikle, 1980’den sonra STK’lar, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birisi haline gelmiştir. Sivil toplumların fazla olduğu ülkelerde güven daha fazla olmakta, bu güven beraberinde ekonomik ve siyasal istikrarı getirmekte, demokratikleşme süreci hızlanmaktadır (Sarıbay, 2000: 105). 1990’lı yıllarda süregelen sosyo-politik değişimlerle gelenekçi, “güçlü devlet” anlayışından uzaklaşılmış; yönetimde siyasi merkezin dışında daha çok aktör rol almaya başlamıştır. Bununla beraber bir katılım biçimi olarak STK’lar öne çıkmıştır (Ak, 2003: 62). Aynı zamanda 1989 yılında Dünya Bankası’nın verdiği, yönetim işleyişinin değişimini öngören bir raporda “yönetişim” kavramının ortaya çıkışı bu durumla ilişkilidir (Tekeli, 2003: 226). Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, “iyi yönetişimi” vatandaşların ve toplumsal grupların kendi çıkarlarını ve haklarını kullanmak için gereken mekanizma ve kurumlara sahip olması gerekliliğiyle açıklar (Kar, 2004: 50). Kavram, “devlet toplumu yönetir” savını terk ederek, devletin dışındaki örgütlerin de devlet yönetimine eşit şekilde katılımını önermektedir (Tekeli, 2003: 226–227). Yönetişim kavramı, devlet, özel sektör ve STK’ları kapsamaktadır. Yönetişimin geleneksel yönetimden farkını, halkın talep ve beklentilerini yönetime iletmede rol oynayan STK’ları yönetim mekanizmasına dâhil etmesi oluşturmaktadır. Demokrasinin işlerlik kazanması ve sürdürülmesi, daha çok halk katılımının artırılması ile mümkün olabilmektedir. Katılımcı demokrasi, seçimler dışında da halkın karar ve uygulamalara katılımını esas almaktadır (Kaypak, 2012: 172). Yönetime katılım, tek tek bireylerin çabasından çok, örgütlü topluluklar ile daha etkin bir biçimde gerçekleşebilir. Bu doğrultuda STK’lar bireyin kendi çabasından daha etkilidir (Üste, 2005: 54-55). Bu çerçevede, bireyler “aktif yurttaş” anlayışı içinde kendi hak ve özgürlüklerini ortak amaçlar doğrultusunda kendileri geliştirmek ve siyasal süreçlerin gizli kapaklı değil, halkın gözü önünde yaşanması için STK çatısı altında hayata geçirilen örgütlenmelere gidebilme olanağına sahiptirler (Kaypak, 2012: 180).
1.1. Avrupa’da Demokrasi Arayışı ve Katılımcı Demokrasiye Bakış
Değişen ve dönüşen dünyada birçok kavramla birlikte demokrasi anlayışında da değişiklikler olmuştur. Bu kavram eleştirilmekle beraber alternatif arayışları içine girilmiştir. İnternet ve sosyal medya kullanımının artışı paralelinde gelişen “yeni medya” anlayışıyla politik gelişmeler yaşanmış, yeni bir sivil toplum anlayışı geliştirilmiştir. Bu anlayışla beraber politik temsil yerine aktif katılımlarla gerçekleştirilen temsili demokrasi yerine, katılımcı demokrasiye geçiş süreci başlamıştır (Hopyar, 2016: 69).
1.2. Avrupa Birliği’nde Temsil Sorunu
Ulus devletle özdeşleşmiş olan temsili demokrasi anlayışı, ulus-devletin aşınması ile beraber Avrupa’da temsili demokrasiyi sorgulanır hale getirmiştir. Bu sorgulamayla, temsil biçimleri bugün seçimlerin ötesinde tanımlanmakta, temsil ilişkisi artık bir ajan temsil edilen ilişkisi şeklinde algılanmaktadır. Yeni aktörler siyasi temsil alanına girmiştir. Bu çerçevede, günümüzde temsili demokrasi modeli pek çok eleştiri almaktadır. Bir seçmen kitlesinin belirlenmesi ve bu kitlenin doğru şekilde temsil edilmesi konusu tartışmaya açık hale gelmiştir. Sistemin ulus üstü bir boyut almasıyla vatandaşların daha aktif birey olmaktan çıkarak yalnızca belirli aralıklarla seçmenleri belirleyen pasif aktörler durumuna dönüştükleri ve karar alma süreçlerinden uzaklaştıkları görülmektedir. Aynı zamanda, bu durumun bir sonucu olarak, zamanla vatandaşların kararları ve alınan kararlar arasında artarak giden bir farklılık ortaya çıkmıştır. Bu nedenle temsil kavramını bu “pasiflikten” çıkarılıp daha dinamik bir hale getirmek öngörülmüştür (Hopyar, 2016: 71).
1.3. Temsil Sürecinde Alternatif Arayışları
1990’lı yıllardan itibaren dünyanın tek kutuplu hale gelmesiyle birlikte hız kazanan küreselleşmenin, demokratikleşmesi ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi için sivil toplum kavramının canlandırılması süreci yaşanmıştır. Küreselleşmeyle birlikte toplumsallaşma ve küresel sivil toplum kavramları öne çıkar hale gelmiştir (Arslanel ve Hamdemir, 2007:13). Sivil toplum kavramının öne çıkmasının birçok sebebi olmakla beraber temsil sürecine eklemlenmesinde en önemli etken, sadece kendi amaç ve değerlerine hizmet etmemeleri, hükümetlerden, kamu makamlarından ve siyasi partilerden bağımsız olmaları, ticari çıkar gözetmemeleri ve kâr amacı gütmemeleri ve merkezi otorite ile vatandaş arasında arabuluculuk yapmalarıdır. Aynı zamanda hesap verebilirliğin sağlanması bürokrasinin azaltılması, etkileşimin artması gibi konularda STK’lar büyük bir önem arz etmektedir (Hopyar, 2016: 71).
2. Avrupa’da STK’lar ve Katılımcı Demokrasi
Avrupa’nın katılımcı demokrasi çalışmaları özellikle yerel yönetimlerde kendisini göstermektedir. Avrupa Konseyi’nin hazırladığı kentsel politikalarla ilgili belgede Avrupa Kentsel Şartı-1 kentsel alanda yerel demokrasinin ilkelerini ortaya koymaktadır. Şart-1’in “Halk Katılımı ve Kent Yönetimi” bölümünde, yerel demokrasinin ve halk katılımının önemi vurgulanmıştır. Katılım ve demokrasiyle ilgili olarak, kent yönetiminin yönetsel sistemin işleyişiyle ilgili hakları ve yasal düzenlemeleri ilgililere bildirmesi ve karar süreçlerine etkin katılımlarının sağlanması gereği ortaya konmuştur (Avrupa Konseyi, 1996: 18-19). Aralık 2020’de gerçekleştirilen Vatandaş Etkileşimi ve Müzakereci Demokrasi festivali katılımcı demokrasi uygulamalarına verilen önemin bir göstergesidir (European Commission, 2021). Son zamanlarda katılımcı demokrasiyle birlikte anılan müzakereci demokrasi, vatandaşların STK’lar aracılığıyla karar alma sürecine katılımını öngören ve bu sürecin karşılıklı müzakereyle sağlanacağını savunan bir demokrasi biçimidir. Özellikle Avrupa Birliği, ABD ve diğer Batılı ülkeler tarafından alternatif bir model olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet ve toplumun ortaklık halinde olduğu bu modelde her iki tarafın da ihtiyaçlarını bir üst düzenlemeyle sağlamayı hedefler (Sitembölükbaşı, 2005: 144-145). Aynı zamanda Lizbon Antlaşmasıyla da Avrupa’nın katılımcı demokrasi çerçevesinde adımlar attığı görülmektedir. Lizbon Antlaşması’nda Konsey ile ilgili olarak Konsey toplantılarının kamuoyuna açık gerçekleştirilmesinin ön görülmesidir (Kaygısız, 2012: 99). Bu Avrupa’da demokratikleşme açısından atılmış önemli bir adımdır. Bunlarla beraber Avrupa Birliğinin katılımcı demokrasi anlayışıyla paralel bir başka çalışması olarak, ülkemizin de faydalandığı, Avrupa fonları karşımıza çıkar.
AB hibe fonları, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler ve aday ülkeler içerisinde, AB uyum yasalarına uygunluk şartıyla, STK ve vakıfların yürüttüğü projelere maddi ve manevi destek sağlamaktadır. Bu desteğiyle Avrupa, “üye ülkeler arasında işbirliğini geliştirerek Avrupalılık bilincinin, yenilikçilik ve girişimcilik anlayışının yerleşmesini desteklemeyi, AB politikalarının ve mevzuatının uygulanmasına ve Birliğin karşılaştığı sorunlara ortak çözümler yaratılmasına katkı sağlamayı hedefler” (İKV, 2020). Birliğin genişleme perspektifi doğrultusunda Birlik programlarının aday ülkelerin katılımına açılarak söz konusu ülkelerin AB politika ve çalışma yöntemlerini tanımaları, AB üyeleri ile çeşitli işbirlikleri geliştirmeleri amaçlanmıştır. Bu fonlardan doğrudan yaralananlar arasında; öğrenciler, bilim adamları, çiftçiler, şehirler, bölgeler, STK’lar, iş dünyası ve daha pek çok kesim örnek gösterilebilir (İKV, 2020).
2.1. Başarılı Katılımcı Demokrasi Örnekleri
Bireylerin aktif yurttaş olarak katılımı noktasında Avrupa ülkelerinde özellikle yerel yönetimlerde öne çıkan iki farklı katılım süreci vardır. İlki diyalog ve güven oluşturma üzerine katılım ikincisi ise karar verme mekanizmalarına katılım şeklinde gerçekleşmektedir. Her iki uygulamada da bölgede yaşayan kişiler bireysel olarak yönetim süreçlerine dahil olmaktadırlar.
Katılımcı uygulamaların ilk başarılı örneklerinden biri İspanya’nın Sevilla kentinde katılımcı bütçeleme ile gerçekleşmektedir. Bu başarı hikayesinde yerel yönetim bütçelerinin yarısını halka açarak halk ayrılan bütçe ile hangi projelerin gerçekleştirilmesi gerektiğine karar vermektedir (TNİ, 2008). Başka bir örnek olarak, Fransa’nın Nantes şehrinde 3 büyük kamu müzakeresi gerçekleştirmesi ve bu müzakerede vatandaşlar asıl endişelendikleri ve çözüme ulaşmasını istedikleri konulardan bahsetmesiyle yerel yönetimlerin stratejik planlamalarını vatandaşların gerçek sorunlarına odaklanarak oluşturması sağlanıyor (Eurocities, 2020). Aynı zamanda gelişen teknoloji ve sosyal medyanın hayatımızda büyük yer edinmesiyle birlikte katılımcı demokrasi uygulamaları kolaylaşmış durumdadır. Bu tarz araçları kullanarak yerel yönetimler bireysel problemlere daha rahat ulaşabildikleri bir diyalog oluşturma süreci gerçekleştirmektedir. Çevrimiçi gerçekleşen katılımcı başarılı örneklerden bir tanesi, İspanya’nın Madrid şehrinde gerçekleşmektedir. İspanya’da The Decide Madrid adında bir programla insanlar yaşadıkları şehri nasıl dizayn etmek istediklerini ve şehirleri nasıl daha efektif, güvenli ve ulaşılabilir hale getirebileceklerini iletmektedir. Bu platformda tartışılan bisikletler için park yerleri, plastik atıklardan asfalt oluşturma gibi fikirler hayata geçirilmiştir (TNİ, 2008).
2.2. Katılımcı Demokrasi Uygulamalarından Önce ve Sonra STK’ların Rolü
Yazının öncesinde demokrasi kavramı ve sivil toplum kavramının birbirleri ile yakından ilgili olduğu tartışılmıştı. Bu noktada bireylerin yönetime katılmasının STK’ları nasıl etkilediğini anlamak gerekir. Hem demokratikleşme süreçlerinde hem de demokrasisi oturmuş ülkelerde sivil toplumun ana görevleri arasında devletin otoriterleşmesini önlemek, otoriterleşen devletten bireyleri korumak, kamuoyu oluşturmak ve böylece bireyler ve devlet arasında çift taraflı bir köprü oluşturmak vardır denebilir. Yazının bu bölümünde sivil topluma atfedilen birçok görevde sivil toplumun katılımcı demokrasi uygulamaları ile nasıl değiştiği incelenecektir.
Son 20 yılda yaşanılan küreselleşme ve dijitalleşme ile küçük gruplarının seslerini rahatlıkla duyurabildiği bir dönem başlamıştır. Temsili demokrasi bu odaklı bireysel örgütlenmelere yetmemektedir ve bu yüzden katılımcı demokrasi önem kazanmaktadır ve sivil toplum kuruluşlarının görevleri genişlemiştir. STK’lar temsili demokrasilerde hak izlemesi yaptığı gibi katılımcı demokrasilerde de katılımın aksiyona dönüşmesini izlemelidir. Bireylerin katılımı siyasi arenada görünmüyorsa STK’lar katılımı görünür kılmak için çalışmalıdır. Bir katılımcı demokrasi uygulamasından örneklemek gerekirse, Fransa’nın Nantes şehrindeki kamu müzakeresinde STK’ların kendi gönüllülerini mobilize ederek müzakereye katılmasını teşvik edebilir, Nante yönetimi ile işbirliği yapıp müzakerede dahil edilmesi gereken konular için önergeler verebilir veya müzakere sonuçlarının projeleştirilme sürecini izleyebilir. Tüm bu tartışmalardan anlaşılacağı üzere aslında katılımcı demokrasi uygulamalarıyla Avrupa’da STK’ların alanı daralmamış aksine genişlemiştir. STK’lar önceki görevlerinin yanı sıra yeni uygulamalarda da söz sahibi olmalıdır ve katılımcı demokrasi ve temsili demokrasinin sentezinde kilit bir aktör olmalıdır.
Sonuç
Günümüzde vatandaş odaklı olmak, yerel yönetim, demokrasi, STK üçgenini oluşturmaktadır. Artık oy verme, parti üyesi olma, geleneksel katılım sayılmaktadır. Alternatif e-demokrasi anlayışı güç kazanmaktadır. Küreselleşmenin ve internet kullanımın bu duruma olan etkisi yadsınamaz bir gerçek ve beraberinde getirdiği bir gerekliliktir. Halkın STK’lar aracılığıyla demokraside aktif rol alması ve STK’ların eleştirel yaklaşımları karşılıklı etkileşimi sağladığından teoride ideal bir model oluşturmaktadır (Kaypak, 2012: 172). Demokrasinin tam anlamıyla uygulanabilmesi, halkın katılımının artırılması açısından STK’lar önemli bir araç olmaktadır. Özellikle yerel yönetimlerin yetersiz kaldığı alanlarda halkın bilgi ve deneyimleri doğrultusunda çözüm üretmek için STK’ların desteğini alması çok önemlidir (Kaypak, 2012: 172). Katılımcı demokrasi uygulamaları görece yeni olduğundan ve demokrasi kavramının pratiğe yansıması değiştiği için STK’lar yeni açılan alanlarda görev almalılardır. STK’lar demokrasinin yeni yöntemleri ortaya çıktıkça dinamik kalmalı ve kendi rollerini tekrar tanımlamalıdır (Kabasakal, 2008: 60-75).
Avrupa, barındırdığı birçok temsil yöntemiyle inceleme alanı olarak geniş bir yelpaze olarak karşımıza çıkmaktadır. Katılımcı demokrasi anlayışına göre de özellikle yerel yönetimlerdeki çalışmalarıyla başarı sağlamıştır. Avrupa’nın uygulama alanlarına baktığımızda, katılımcı demokraside aktif rol almak isteyen STK’ların; interaktif e- demokrasi, kent konseyleri ve müzakereler gibi faaliyetlerde yer alması önemlidir. Bu faaliyetler sivil toplumun karar mekanizmalarına katılmasını ve söz sahibi olmasını sağlar.
Katılımı sağlamada bir başka etken olarak, gönüllülük öne çıkmaktadır. Çünkü çevrimiçi araçlar ile bireyler kendi etki alanlarında benzer fikirlere ulaşmaya çalışmaktadır ve STK’lar çalıştıkları tematik alanın kesişimlerinin görünürlüğünü artırarak daha çok gönüllü kaynağına ulaşabilirler. Örneğin iklim alanında çalışan bir STK’lar, sürdürülebilir kalkınma, atık yönetimi, ekolojik koruma vb. şekillerde alt başlıklar belirleyerek odaklı topluluklara ulaşabilir ve bireylerin ağ oluşturmasına yardımcı bir alan açabilir. Bunun yanında sosyal medya ve diğer çevrimiçi araçların ulaşılabilir hale gelmesi ile birçok katılımcı demokrasi uygulaması çevrimiçi araçlar ile gerçekleştirilebilmektedir. Örnek olarak ise bahsedildiği üzere İspanya’nın The Decide Madrid adlı platformu gösterilebilir. Bu tarz platformlardaki verilerin işlenmesini izlemek de STK’lara düşmektedir. STK’lar veri gizliliği ve özel hayatın gizliliği hakları için çalışmalıdırlar.
Afra Şan
Arzum Dilşad Ölçen
Sivil Toplum Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça
Avrupa Konseyi. (1996). Avrupa kentsel şartı. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü. Ankara.
Ak, N. (2003). AB Sürecinde Sivil Toplumun Yeri ve Önemi. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Arslanela, N & Hamdemir B. (2007). Küreselleşmenin Sivil Toplum Siyaseti. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, (2) 12-23.
European Commission Newsroom. (2021). Citizen Engagement Strategies: putting participation in Cohesion policy into practice – Citizen Engagement and Deliberative Democracy Festival, 10th December. Erişim Adresi: https://ec.europa.eu/regional_policy/en/newsroom/news/2021/01/18-01-2021-citizen-engagement-strategies-putting-participation-in-cohesion-policy-into-practice-citizen-engagement-and-deliberative-democracy-festival-10th-december (Erişim tarihi: Ekim 2021)
Eurocities. (2020). Five Principles for Citizen Engagement. Erişim Adresi: https://eurocities.eu/latest/five-principles-for-citizen-engagement/ (Erişim tarihi: Ekim 2021).
Hopyar, Z. (2016). Temsili Demokrasiden Katılımcı Demokrasiye: Sosyal Medya. Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi, 2(1), 65-74.
İKV. (t.y.). AB Fonları ve Programları. Erişim Adresi: https://50yil.ikv.org.tr/ (Erişim Tarihi: Ekim 2021).
Kabasakal, M. (2008). Sivil Toplum ve Demokrasi. (Denetçi Yeterlilik Tezi). İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı.
Kar, B. (2007). Kent konseyleri ve katılımcı demokrasi. Yerel Siyaset Dergisi, (21) 50-51.
Kaygısız, Ü. (2012). Avrupa Birliği’nde Demokratikleşme Çabaları: Lizbon Anlaşması Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 3(6), 93-108.
Kaypak, Ş. (2012). Yerel Yönetimlerde Katılımcı/Müzakereci Demokrasi Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Önemi. Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, 8(17), 171-196.
Kaypak, Ş. (2012). Yerel yönetimler ve sivil toplum, Basılmış ders notları. Mustafa Kemal Üniversitesi.
Sitembölükbaşı, Ş. (2005). Liberal Demokrasinin Çıkmazlarına Çözüm Olarak Müzakereci Demokrasi. Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, (10), 139-144.
Tekeli, İ. (2003). Yönetim Kavramı Yanısıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri Üzerine: (Ed. Burhan Aykaç vd). Türkiye’de Kamu Yönetimi içinde. (226–227). Yargı Yayınları.
TNİ. (2008). Participatory Democracy in Europe. Erişim Adresi: https://www.tni.org/es/node/13957 (Erişim tarihi: Ekim 2021).
Yaman, F. T. (2017). Katılımcı Demokrasi: Kapsam ve Unsurlar. Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6(2), 136-160.