Avrupa Türkiye İçin Hala Uygun mu?

Osmanlı Elçisi Mehmet Çelebi’nin Fransa’ya 1720 yılında yapmış olduğu ünlü gezisinden beri Türkler, Avrupalı fikirler ve kurumları tarafından büyülenmişlerdir.

19. yüzyıldaki Osmanlı’nın modernleşme tarihi sadece Avrupalılaşmaktan ibaretti. Avrupa Emparyalizminin karşısında duran en radikal liderler bile Avrupa’da bilim ve teknoloji gibi güzel şeylerin olduğunu itiraf etmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Modellerini örnek alarak kuruldu ve 1959’dan beri Avrupa Birliğine tam üye olmaya çalışıyor.

300 yıl boyunca ortaya çıkan savaşlar, ticaret faaliyetleri kurumsal ortaklıklar, ilmi etkileşimler, göçlerden sonra hala Avrupa Türkiye için uygun mu? Bu sadece Avrupa’nın dünyaya uygun olup olmadığına bakılarak cevap verilebilir.

Türkiye zaten Avrupa Ekonomik Bölgesine entegre olmuştur. Yaklaşık olarak Türkiye’nin %15’lık dış ticareti Avrupa’yladır. Binlerce Avrupalı şirketler Türkiye’de ticari faaliyetlerde bulunmaktadır. Türkiye ikili ilişkiler anlamına Avrupa’nın çoğu devletleri ile mükemmel ilişkilere sahiptirler. Avrupa’da 5 milyona yakın Türk yaşamaktadır. NATO üyesi olarak Türkiye hem Avrupa devletleri hem de Amerika Birleşik Devletleri için stratejik bir ortaktır. Türkiye ve Avrupa hem dış politika hem de güvenlik ve enerji konuları hakkında aynı bakış açılarına sahiptir.

Ama burada en zayıf nokta AB üyeliğidir. Şu çok istihzalı bir konudur ki Avrupa ile birçok anlamda ortak noktamız olmasına rağmen birisi şunu sorabilir Avrupa’da anti-Türkiye düşüncesini nasıl inandırılabilir? Avrupa Birliği üyelik süreci sizce de Türkiye ile Avrupa’yı birbirine daha da yakınlaştırması gerekmiyor mu? Ama artık ikisini birbirinden ayırır hale geldi.

Avrupa kulübünde, Türkiye’nin fiili olarak reddedilmesi katkısız üyelik sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Avrupa’nın entelektüel ufku daraldıkça dünya için Avrupa’nın uygunluğunu da kaybetmektedir. Bugün Avrupa kendi ekonomik siyasi problemlerine gömülmüştür. Küresel bir bakış açısıyla daha olgun bir milletler ailesi olmaya çalışmasına rağmen, Avrupa teknokratları tarafından yürütülen, siyasi liderleri içeren ve vatandaşları tarafından şüphe ile bakılan bir demokrasiye sahiptirler.

Avrupalı demokrasiler çok güçlüdür. Ve diğer dünya milletleri için örnek teşkil etmektedir. Ama Avrupa’daki entelektüel ve siyasi iklim artık düşüştedir ve 21. yüzyıl için yeni bir vizyon önermekten çok uzak kalmışlardır. Ekonomi siyaset, kültür eğitim de dahil olmak üzere diğer her şeyi gölgede bırakır. Ama Avrupalı milletler bile yaratıcılığını ve rekabetsizliğini kaybetmiştir. Çin, Hindistan, Brezilya gibi diğer büyüyen dünya ülkeleri ciddi bir şekilde Avrupa’nın rekabetçi yapısına meydan okur hale geldi.

Avrupa’nın kendi içine dönmesiyle, dünyaya uygunluğunu kaybeder hale gelmiştir. Mesela Avrupa’da son zamanların tartışması olan çok kültürlülük, göç ve azınlık toplulukları konularını göz önüne alın. Bu yasama hakkında bir tartışma değildir ama kimlik, kozmopolitik ve birlikte var olma sorularına Avrupalı devletlerin nasıl yaklaştıkları hakkındadır. Bu sadece Avrupa’nın iç meselesi değildir. Bu durum Avrupa’nın dünyadaki önemi içinde önemlidir. Önemli nokta şudur ki tartışmalar yabancı düşmanlığı bulunan ve hatta ırkçılık yapan muhafazakâr kanat tarafından şekillendirilmektedir. Genel algının dışında, sağ-kanat partilerin daha çok oy kazanması gibi seçim politikalarıyla alakalı değildir. Ama daha çok Avrupa’nın ne olduğu ve nerede olması gerektiği hakkında bazı kanılardır. Şu açıktır ki Avrupa aydınlanma sürecinin fikirlerinden, akılcılığından birlikçiliğinden ve herkes için eşitlik ilkesinden uzaktır.

Demokratik, liberal ve küreselcilik gibi şeyler çok hoştur ama çok zayıflardır. Bilgeli ve tutkulu olan yeni muhafazakârların siyasi hedeflerinin gündeminde yer almaktadır. Onların çoğu hem toplumları pas geçen liberalizmi savunurlar ki onlarda bir toplumun içinde yaşarlar hem de onların entelektüel var oluşunu bir öze ve kavramsal tartışma hakline düşürmüşlerdir.

Avrupa yeni bir aydınlanmaya ihtiyacı var ama tamamen farklı bir ahlaki veya siyasi ilkeleri olan. Özgürlük ve gerçeğin keşfedilmesi sözünü veren Aydınlanma artık kendi efsanelerinin tutsağı haline gelmiştir. 18. yüzyıldan beri Avrupa’da ortaya çıkmış olan siyasi kurumlar henüz dünya adaletini sağlayamadı. Kendi kendini yöneten küresel kapitalizm eşitsizliği, adaletsizliği daha da derinleştirmektedir. Ayrıca radikal ve aşırı hareketlenmelere de sebep olmaktadır. Avrupa-merkeziyetçilik, siyasi ve ekonomik önemini kaybetmiştir. Artık insanların aklında hayaleti hatırlatmaktadır.

Bugünün durumuyla Avrupa dünya için uyumluluğunu kaybetmektedir. Ama bazı gelecek bilimcilerin iddia ettiği gibi Batının bittiği anlamına gelmiyor.

Benim çıkarımım şudur ki Avrupa, dünya için ne kadar uygunsa Türkiye için de o kadar uygundur. Ne fazla, ne eksik.

Doç. Dr. İbrahim KALIN

Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörü

Çeviren:

Yasin ERDOĞMUŞ

TUİÇ Yalova Üniversitesi Temsilcisi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...