Lizbon Anlaşması’nın 1 Aralık 2009 tarihinde biraz da itekleyerek yürürlüğe girmesi birlik yapısında temel dinamiklerle ilgili değişikler getirse de Ortak Güvenlik ve Dış Politika konusundaki belirsizlikler devam ediyor. Her ülkenin tarihsel eğilimleri, mevcut ilişkileri değerlendirme şekilleri farklı olduğundan birlik çatısı altında dahi bu durum etkisini hala sürdürmektedir. Kuzey Afrika’da başlayan ve Ortadoğu’ya doğru domino etkisi gösteren halk hareketlerini anlamlandırmak ülkelerin tarihsel ve mevcut ilişkileri ile doğru orantılı incelendiğinde daha isabetli bir şekilde değerlendirilebilir.
Kuzey Afrika ve ardından Ortadoğu’da meydana gelen halk hareketlerini kendi içinde tutarlı olarak incelemek farklı istekler, koşullar ve iç politika dinamiklerini göz önüne alarak mümkün olabilir. Örneğin; Mısır ve Tunus’ta halk hareketleri nispeten kansız ve silahlı çatışma yaşanmadan başarıya ulaşsa da Libya’da gerçekleşen olayların seyri aynı şekilde nüksetmemiştir.[1] Libya’daki muhalif tarafların silahlı çatışmanın yoğunluğunu arttırması ve ülkenin bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalması, muhaliflere uygulanan şiddet ve insan hakları ihlalleri, ülkelerin vatandaşlarını tahliye çalışmaları, mültecilerin ortaya çıkışı[2] ve bölgesel güvenliğin tehlikeye girmesi gibi hususlara dair politikalar üretilmesini zorunlu kılmıştır. Bu anlamda Kaddafi’ye karşı başta Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünya kamuoyunun yükselen tepkisi müdahale çağrıları, Türkiye’nin vatandaşlarını tahliye üstüne yoğunlaşması, İtalya’nın muhtemel göçleri ve Libya ile ithalat-ihracat ilişkilerine odaklanması ve bölgede bölünme riski ile dış müdahale tehlikesi altındaki Libya’nın bölge istikrarına etkisi kısa ve uzun vadede farklı sonuçlara gebedir.
Bu bağlamda Avrupa Birliği içindeki tartışmalara bakıldığında ilk göze çarpan husus bir fikir birliğinin olmamasıdır. Birleşmiş Milletler 1971 sayılı tasarının kabulünün ardından 19 Mart günü başlayan Koalisyon Güçleri tarafından yürütülen operasyona dair gelişmeler Birlik Ülkeleri tarafından yakından takip edilmektedir. Operasyon sürecinin bu şekilde gelişmesinde; Fransa’da 2012 seçimlerine yatırım yapmak isteyen Sarkozy’nin adeta küçük bir Napolyon edasıyla hareket etmesi[3], İngiltere ve Fransa’nın insan haklarının, demokrasinin koruyuculuğunu üstlenmiş görünmek suretini yansıtmak istemeleri, Libya’daki petrol rezervinin miktar olarak olmasa da nitelik olarak üstün olması ve ABD’nin operasyonu doğrudan üstlenip Irak ve Afganistan’dan sonra başka bir Müslüman ülkeye girip işgalci görünümü kazanmaktan çok süreci operasyonel olarak etkin ama alttan alta idare etme isteği rol oynamıştır.
Birlik içinde özellikle Almanya’nın bu operasyona mesafeli yaklaşması bir kez daha dış politika ve güvenlik konularına dair fikir ayrılıklarını su yüzüne çıkartmıştır. Bunun ortaya çıkışı Brüksel’de Libya için yapılan zirvede ortak adım atmak için ortak bir iradenin olmayışından belli olmuştur.[4] Operasyonun başlangıcı, aslında önemli bir ipucu veriyor; Fransa’nın savaş uçaklarını BM kararı çıkmadan operasyona hazır hale getirmesi ve hemen bombardımana başlaması bu anlamda dikkate değer. Fakat operasyonun kısa vadeli ve uzun vadeli amaçlarına dair net bir tablonun çizilmeyişi endişeleri haklı çıkartacak boyutta. Çünkü kara operasyonuyla desteklenmeyen bir hava operasyonun muhaliflere ne ölçüde katkı sağlayacağı net değil. Bunun yanı sıra hava operasyonlarının sivil kayıplara yol açması ve nerede durdurulacağına dair bir beyanatın bulunmayışı süreci düğümlemektedir. [5]
Üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer unsur da Avrupa Birliği’nin güç konseptine dair bakış açısıdır. Avrupa Birliği, bir medeniyet projesi olmakla birlikte her zaman ekonomik refahı, demokratik standartlarının yüksekliğini, etkisi azalmakla beraber sosyal devlet yapısını, hukukun üstünlüğü ilkesini, insan haklarına dair hassasiyetini ön plana koyan ve bu şekilde çekiciliğini arttıran yumuşak güç unsurlarıyla uluslararası gelişmeleri yönlendiriyordu. Ancak; Lizbon Anlaşması ile ortaya çıkan sert güç unsurlarından faydalanma ve amaçlarına ulaşmada zor kullanma isteği Libya müdahalesinde kendini gösterdi denilebilir. Bu bağlamda Avrupa Birliği kısa vadede kendi ordusunu oluşturmaktan çok uzak olsa da NATO’nun imkânlarını kullanma ve kendi operasyonel birimlerini daha etkin hale getirmede somut bir gösteri yapmış oldu. Bu gösteri her ne kadar Avrupa Birliği’nin ortak iradesini yansıtmasa da temel güç parametrelerindeki ibrelerin kendi yönlerinde olması için varlığı gerekli bir unsurdur.
Tüm bu gelişmelerin ışığında; amacı ve sınırları belli olmayan bir maceraya atılmış olan Fransa öncülüğündeki Koalisyon güçleri bayraktarlıklarını yaptıklarını değerlerin zıttı yönündeki yöntemlerle ulaşmaları muhtemel sonuçlara hangi kıstaslarla başarı diyebilecekleri hala büyük bir soru işaretidir. Gerçekleştirilmekte olan bu operasyondan sonra Avrupa Birliği, yumuşak güç kılıfını kendi kılıcıyla yırtmış görüntüsünü vermemek için herhangi bir alternatife de sahip değildir. Lizbon Anlaşması ile kat edilen ve kat edilmesi öngörülen aşamalar bu süreçle sekteye uğramış, dışarıya dağınık ve uzlaşma kültürü sayesinde kendini inşa eden birliğin görüntüsü sorgulanır hale gelmiştir. Bunun ötesinde de AB’nin ABD olmadan tek başına çözüm üretme yeteneğinin sınırlılığı görülmüştür. Uzun vadede ise operasyonun sonuçları ve insani müdahale kapsamında girişilen bu maceraların maliyeti maddi ve manevi olarak ortaya çıkacaktır. Bu maliyet de geri dönüşü yüksek yaptırımlar getirmekten uzak olacak olsa da yüksek düzeyde itibar kaybını beraberinde getirecek gibi gözükmektedir. Avrupa Birliği’nin bütünleşme süreci de bu olaydan aldığı derslerden sonuçlar çıkarıp daha güçlü bir irade olarak yoluna devam mı edecek yoksa süreçteki anlaşmazlıklar hasıraltı mı edilecek bunu zaman belirleyecektir.
Ömer ŞİMŞEK
Hacettepe Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü
Kaynakça
[1] Ayça Ayanlar, ”Libya’da Neler Oluyor?” 21.yy Türkiye Enstitüsü, 30.03.2011
http://www.21yyte.org/tr/yazi6146-Libyada_Neler_Oluyor.html (03.04.2011)
[2] “Berlusconi, ülkesindeki mülteci krizine Tunus’ta çözüm arayacak”Euro News, 03.04.2011
http://tr.euronews.net/2011/04/03/berlusconi-ulkesindeki-multeci-krizine-tunus-ta-cozum-arayacak/ (03.04.2011)
[3] Arthur Goldhammer. “ De Gaulle, He Ain’t: Nicolas Sarkozy’s misguided quest for glory in Libya, 22.03.2011 http://www.foreignpolicy.com/articles/2011/03/22/de_gaulle_he_aint (03.04.2011)
[4] “AB, Libya’ya Müdahale Konusunda İkiye Bölündü”, haberler.com, 21 Mart 2011 Pazartesi Saat 23:19 http://www.haberler.com/ab-libya-ya-mudahale-konusunda-ikiye-bolundu-2607455-haberi/ (03.04.2011 tarihinde erişilmiştir.)
[5] Immanuel Wallerstein,”The Great Libyan Distraction”,Middle East Online, 01.04.2011 http://www.middle-east-online.com/ENGLISH/?id=45282 (03.04.2011 tarihinde erişilmiştir.)