Avrupa Birliği (AB) göç politikası, birliğin ekonomik, sosyal ve politik öncelikleri doğrultusunda şekillenmiştir. Pek çok alanda ortak politik duruş sergilemeyi başaran AB üyesi ülkeler, göç konusunda bu başarıyı sağlayamamışlardır. Ortak bir göç politikası oluşturulamamasına rağmen AB’nin özellikle kitlesel göç akınları karşısındaki tutumu hayal kırıklığı yaratmıştır. Çünkü özellikle Ortadoğu’daki iç karışıklıklar nedeniyle canını kurtarmak için Birlik kapısına dayanan sığınmacılarla ilgili gerçekleştirilen uygulamalar AB’nin temel değerleriyle taban tabana zıtlık teşkil etmektedir (Duruel, 2017: s.9).
Kitlesel göç akınları karşısında AB’nin tutumu hem kendi değerleri ile hem de bağlı olduğu uluslararası hukuk düzenlemeleri ile çelişmektedir. Ekonomik entegrasyon olarak ortaya çıkıp, sosyal devlet prensipleri çerçevesinde halkalarına müreffeh bir hayat sunmayı, farklılıkları zenginlik olarak gören sosyo-kültürel yaklaşımı, insanı merkez alan ve tüm insanlar için insan onuruna yakışır hayat standartlarını ilke edinen AB, kapısına dayanan milyonlarca sığınmacıyı sınırları dışında tutmanın arayışına girmiştir. Yine gerek uluslararası platformda imzaladığı Cenevre Sözleşmesi, gerekse Birlik kapsamında imzaladığı hukuki düzenlemelere aykırı olarak sığınmacıları kendi sınırları dışında tutma gayreti farklı politikalar geliştirmiştir. Bu politikaların iki önemli ortak noktası vardır. Bunlardan birincisi her halükârda kitlesel sığınma talepleri bir şekilde geri çevrilmekte ve AB sınırlarına sığınmacı girişi engellenmektedir. İkincisi, sığınmacılarla ilgili her türlü ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenliğe ilişkin riskler Birlik sınırlarının dışında komşu ya da yakın ülkeler eliyle bertaraf edilmektedir (Duruel, 2017: s.7).
Avrupa’da, diğer kıtalarda olduğu gibi, Hükümetler sınırlarını güçlendirmeye yönelik tedbirler almakta ve sığınmadan kaynaklanan maliyeti yüklenmek konusunda gittikçe daha fazla isteksiz davranmaktadırlar. AB’nin ortak bir göç politikası bulunmasa da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından tüm milletler tarafından imzalanmış olan 1951 Cenevre Sözleşmesi[1] (Mülteci Sözleşmesi) çerçevesinde koruma sağlanabilir ve sağlanmalıdır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın en büyük kitlesel göç hareketi olarak tanımlanan, 2010’ların başında Suriye’de meydana gelen iç karışıklıkların üzerinden geçen dört yılın ardından, Suriye’den Avrupa’ya doğru gerçekleşen ilk göç dalgasıyla bölgeye yoğun bir sığınmacı akını olmuştur (Suriye’deki iç savaş, 2011’den 2019’a kadar beş milyondan fazla kişinin komşu ülkelere göç etmesine neden olmuştur) (Şimşek, 2019). Son dönemde de Amerika’nın Afganistan’dan çekilmesi ile ülkenin kontrolünü ele alarak hükümet kuran Taliban’ın etkisi, Doğu’dan Batı’ya gerçekleşen göç akışını önemli ölçüde artırmıştır. Bu durumdan dolayı sınır güvenliği konusunda endişeye sahip olan AB, 2016’da Türkiye ile Göç Mutabakatı imzalamıştır. Bu mutabakat imzalandığı yıldan itibaren, göçü dışsallaştırma politikası izleyen Avrupa’da endişeler azalmış ve Mutabakat Avrupa’ya olan göç akışının önünde dalgakıran görevi görmüştür.
Bosna Hersek ile Hırvatistan arasındaki sınır, AB’ye girmek isteyen düzensiz sığınmacıların son giriş kapılarından biri niteliğindedir. Her gün onlarca sığınmacı Bosna Hersek’in kuzey kısmındaki ormanlık bölgesinde dağ patikasını kullanarak yasa dışı yollarla Hırvatistan’a, yani AB’ye girmeye çalışmaktadır.
Hırvatistan güvenlik kuvvetlerinin düzensiz sığınmacıları yakaladıktan sonra bu kişilere şiddet uygulamasına, telefonlarına ve diğer eşyalarına el koymasına ve onları yarı çıplak bir halde Bosna Hersek’e geri itmesine hem sığınmacı ifadelerinde hem de gözlemci kuruluşların raporlarında dikkat çekiliyor (Anadolu Ajansı, 2020). Almanya’da yayınlanan Der Spiegel gazetesinin 25.06.2021’de çıkan ‘’Croatia Conducts Illegal Pushbacks of Vulnerable Migrants’’ başlıklı haberinde Bosna Hersek-Hırvatistan sınırında sığınmacıların yaşadığı şiddet ve işkencelere yer verirken, bu kişilerin defalarca kez Hırvat polisler tarafından durdurulduğuna ve eşyalarına el konularak Bosna Hersek’e geri gönderildiğine dikkat çekmiştir. Deutsche Welle’in 24.11.2020’de yayımladığı ‘’Is the EU an accomplice to Croatian police brutality?’’ başlıklı haberde de Hırvat polisinin sığınmacılara karşı tutumunun uluslararası hukuk ve AB düzenlemelerinin açık bir ihlali olduğu ifade edilmiştir. Haberde açıklamalarına yer verilen Zagreb’deki Barış Çalışmaları Merkezinden Julija Kranjec, AB ülkelerine yasa dışı yollarla da olsa gelen sığınmacıların iltica talep etme hakkına sahip olduklarını söylemiştir (Anadolu Ajansı, 2020).
Daha önce Uluslararası Af Örgütü, Sınır Tanımayan Doktorlar, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi gibi birçok kuruluş, sığınmacıların Hırvatistan tarafından maruz kaldığı şiddet ve işkenceleri belgeleriyle paylaşmıştır. Son olarak Danimarka Mülteci Konseyi (DRC) tarafından 2020 Ekim’de raporlanan şiddet eylemleri nedeniyle AB’ye söz konusu saldırılar hakkında soruşturma başlatılması çağrısında bulunulmuştur. DRC Genel Sekreteri Charlotte Slente, bölgedeki sığınmacılardan alınan ifadelerin “kan dondurucu” olduğunu belirterek bir haftada 75’ten fazla sığınmacının karşı karşıya kaldığı işkence, dayak, hatta cinsel istismarları rapor ettiklerini aktarmış olup, “İnsanlara bu şekilde davranılması, hiçbir AB ülkesi ve kurumu tarafından kabul edilmemeli, bir an önce bağımsız bir sınır gözetleme sistemi kurulmalıdır.” ifadelerini kullanmıştır (Deutsche Welle, 2020).
Ancak AB 2017 yılında yürürlüğe koyduğu yeni uygulama[2] çerçevesinde sınırlardaki kontrolleri artırmış olup, kurulan sınır güvenlik birimleri ile düzensiz sığınmacıların birlik sınırlarına girmesini mümkün mertebe engellemeye çalışmaktadır. Bununla birlikte, AB özellikle 2017 yılından itibaren düzensiz sığınmacılara karşı sistematikleşmiş şiddet, gasp veya taciz konularında, buna ek olarak Hırvatistan’ın sığınmacılara iltica hakkı tanımaksızın geri itmesi gibi hak ihlallerine karşı ciddi bir yaptırım uygulamamıştır. Bununla ilgili olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) sığınma hakkı şeklinde bir hak tanımamıştır. Bununla beraber, sınırda veya devletin yargı alanı içinde başka bir yerde bir kişiyi geri göndererek onu işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tâbi tutulma riskine maruz bırakmak, AİHS’nin 3. maddesi gereğince yasaklanmıştır (Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı & Avrupa Konseyi, 2014).
Konuyla ilgili olarak, 17 Aralık 2018 tarihinde 193 ülkenin üye olduğu Birleşmiş Milletler (BM)’in Genel Kurulu tarafından kabul edilen Küresel Mülteci Mutabakatı, ev sahibi ülkeler ile sığınmacı yükünü paylaşmayı, mültecileri korumayı ve ayakları üzerinde durabilmeleri için yeterli desteğin sağlanması ve sığınmacıların haklarının korunarak şartların iyileştirilmesi gibi ilkeleri benimsemiştir. Bugün söz konusu olan düzensiz sığınmacılara özellikle sınırlarda sergilenen aşırı ve saldırgan tavırlar, sığınmacıların haklarına tümüyle aykırıdır.
Özellikle 2015-2016 arasında, yaklaşık bir milyon sığınmacının Hırvatistan’dan Slovenya, Avusturya ve Almanya’ya aktığı Balkan rotasının bir parçası olmuştur. Sığınmacı dalgaları başladığında, Hırvat hükümeti Sırbistan sınırına yakın ilk mülteci kampını kurmuştur. Bunu Bosna sınırına yakın ikinci bir kamp izlemiştir. Bu süreçte bütün mülteciler çadırlara yerleştirilmiştir, ancak Dublin Tüzüğü’nün [3] öngördüğü şekilde daha sonra geri dönüşleri önlemek için kayıt detayları diğer Üye Devletlerle paylaşılmamıştır[4] (Heinrich Böll Stiftung, 2016).
Hırvatistan hem kendi sınırlarını hem de üyesi olduğu birliğin sınırlarını kendi usullerine göre, sınırlar için tehdit olarak telaffuz ettikleri sığınmacılara karşı sağlamaktadır ve sığınmacı yükünün paylaşılması konusunda başarılı değildir. AB’nin üye ülkelere sunduğu sınırlardan muaf Schengen bölgesine girmeyi umut eden Hırvatistan, Brüksel’i birliğin dış sınırlarını etkili biçimde idare edebileceğine ikna etmeye çalışmaktadır (Independent, 2019).
Yapılan değerlendirmede AB’nin göç ve sığınmacı sorununun temeline inmediği, soruna yönelik giderek daha kısıtlayıcı ve kısa vadeli çözümler aradığı sonucuna ulaşılmaktadır. Özellikle Suriye ve Afganistan’da emperyalist müdahalelerin sürmesi, yaşanan şiddet ve baskılar, gerçekleşen göç akışını giderek artırmaya devam etmektedir. Buna karşın Avrupa Ülkeleri ve ABD gibi büyük güçlerin partner edinilen ülkelerde göçü kontrol altında tutmak ve yalnızca vasıflı sığınmacıları ülkeye kabul etmek konusunda ortak olmayan ortak bir duruşu mevcuttur. Bu politikayı desteklemek için, sınırlarda güvenliği artırmak, mevcut güvenliği sağlamak ve her ne kadar inkâr edilse de geri itmelerin sistematik olarak devam edebilmesi için sınır örgütleri[5] kurulmakta, duvarlar örülmekte, ses bombaları ve biber gazları kullanılmaktadır. Geri itmeye maruz kalmayan sığınmacılar ise hapishane tarzı kamplarda insanlık dışı şartlar altında, tacize, tecavüze, mallarının gasp edilmesine ve sistematikleşmiş şiddetin her türlüsüne maruz kalmaktadır. Bu durum küresel çapta bilinmekte fakat senelerdir Hırvatistan ve Yunanistan gibi alenen şiddet uygulayan ülkelere ciddi bir yaptırım uygulanmamaktadır.
AB’nin birçok konuda (enerji, tarım, gümrük, balıkçılık vb.) ortak politikası mevcuttur. 2015 senesinde göç dalgalarının ilkine şahit olan ve kuruluş tarihinden itibaren bir ‘’Avrupa Devleti’’ kurma fikrine sahip olan AB’nin, son 10 sene içinde gündemde var olan sığınmacılar konusunda ortak bir politika izlememesi ve göçü partner ülkelerde (dışsallaştırarak) çözmek istemesi bugün hâlâ uluslararası düzeyde ve keskin hatlarla tartışılmayan fakat tartışılması gereken bir konudur. Ancak sığınmacılara ev sahipliği yapan ülkelerin bu konuda çıkarlarının olduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu durumda bir ‘’alan razı-satan razı’’ durumu söz konusudur diyebiliriz.
1951 Cenevre Sözleşmesi kapsamında insan haklarının gözetilmesi, nispeten yüksek sayıda sığınmacıya ev sahipliği yapan Üye Devletlerde sistemin aşınmaya uğramaması için diğer Üye Devletler arasında sorumluluklar adil bir şekilde paylaşılmalıdır. Ortak politika izleme kararı alacak ülkeler arasında sığınmacıların uyumu için ortak muamele standartları benimsenmelidir. Halihazırda var olan kampların sistematik olarak denetlenmesi ve iyileştirilmesi, denetim altında yeni kampların kurulması, sığınmacıların temel insani haklarının korunması açısından gereklidir. Aynı zamanda gerçekleştirilen geri itmelerin caydırıcı cezalara tabi tutulması bu konuyu nihayete eriştirebilir. Son olarak, Üye Devletlerin sığınma sistemlerinin bütünlüğünün korunması için ortak bir göç politikası oluşturulmalıdır.
Aybüke Beyza KOÇAK
Notlar*
[1] Cenevre Sözleşmelerinde yer alan ağır ihlaller ise kasten öldürme, işkence ya da insanlık dışı muamele, kasten ciddi yaralanmalara yol açma, askeri gerekliliğin haklı kılmadığı, hukuka aykırı ve keyfi olarak gerçekleştirilen yıkım ve mülkiyete el konulması, bir savaş esirini ya da korunan birini yabancı kuvvet emrinde hizmete zorlama, bir savaş esirini ya da korunan bir kişiyi adil ve olağan yargılanma hakkından kasten mahrum etme, korunan bir kişiyi hukuka aykırı olarak sürgün, nakil ya da tecrit etme, rehin alma gibi gruplara ayrılıyor.
[2] Schengen bölgesinde sınır kontrolleri artırılmıştır. 7 Nisan 2017’de yürürlüğe giren yeni uygulamayla artık Schengen bölgesine kara, hava ve deniz yoluyla giriş veya çıkış yapan tüm yolcular sıkı kontrolden geçirilmeye başlanmıştır.
[3] Dublin Tüzüğü, daha önceleri ise Dublin Konvansiyonu AB üyesi devletlerin sığınma başvurularında üye ülkelerin nasıl bir uygulamada bulunacaklarını belirleyen yasadır.
[4] Tüzük, sığınmacıların, giriş yaptıkları üye devletin sorumluluğunda olduğunu söylemektedir.
[5] Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi için Operasyonel İş Birliği Ajansı, “Frontex” ya da Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komşularıyla olan sınırlarının korunmasını ve güvenliğini sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir Avrupa Birliği kurumudur.
Kaynakça
Anadolu Ajansı (2020). AB üyesi Hırvatistan’da polisin göçmenlere uyguladığı işkenceler belgelendi. Erişim Adresi: https://www.haberler.com/son-dakika-haber-ab-uyesi-hirvatistan-da-polisin-gocmenlere-13684451-haberi/ (Erişim Tarihi: 2 Eylül 2021).
Anadolu Ajansı (2020). AB üyesi Hırvatistan’ın göçmenlere uyguladığı şiddete karşı sessizliğini sürdürüyor. Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ab-uyesi-hirvatistanin-gocmenlere-uyguladigi-siddete-karsi-sessizligini-surduruyor/2058725 (Erişim Tarihi: 2 Eylül 2021).
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı & Avrupa Konseyi (2014). Sığınma, sınırlar ve göç ile ilgili Avrupa hukuku el kitabı, 36. Erişim Adresi: https://www.echr.coe.int/Documents/Handbook_asylum_TUR.pdf (Erişim Tarihi: 11 Ekim 2021)
Der Spiegel (2021). Croatia Conducts Illegal Pushbacks of Vulnerable Migrants. Rişim Adresi: https://www.spiegel.de/international/europe/croatia-conducts-illegal-pushbacks-of-vulnerable-migrants-a-d8e5cb0f-e425-4d7e-a1dd-f51b8c760731 (Erişim Tarihi: 11 Ekim 2021)
Deutsch Welle (2020). Is the EU an accomplice to Croatian police brutality? Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/is-the-eu-an-accomplice-to-croatian-police-brutality/a-55716529 (Erişim Tarihi: 11 Ekim 2021)
Deutsch Welle (2020). South Asian migrants accuse Croatian police of brutal beatings at border. Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/south-asian-migrants-accuse-croatian-police-of-beatings/a-55400222 (Erişim Tarihi: 10 Ekim 2021)
Şimşek, D. (2019). Suriyeli Mültecilerin Avrupa’ya Yayılımı: Analitik ve Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, 491. Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/931335 (Erişim Tarihi: 11 Ekim 2021)
Duruel, M. (2017). Avrupa Birliği Göç Politikası ve Kitlesel Göç Akınları Karşısındaki Durumu. Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi, 7-9, Sayı: 3. Erişim Adresi: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/599141 (Erişim Tarihi: 11 Ekim 2021)
Euronews (2019). Cenevre Sözleşmeleri’nin 70. Yılında savaş suçları ve sivillerin korunmasında dünya ne durumda? Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2019/08/12/cenevre-sozlesmeleri-nin-70-yilinda-savas-suclari-ve-sivillerin-korunmas-nda-dunya-ne (Erişim Tarihi: 10 Ekim 2021)
Gazete Duvar (2018). Mülteciler silah zoruyla ülkeden atıldı. Erişim Adresi: https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/12/17/multeciler-silah-zoruyla-ulkeden-atildi (Erişim Tarihi: 2 Eylül 2021).
Heinrich Böll Stiftung (2016). The European refugee crisis-the Croatian view. Erişim Adresi: https://www.boell.de/en/2016/05/24/european-refugee-crisis-croatian-view (Erişim Tarihi: 2 Eylül 2021).
Independent (2019). Hırvat polisi, Slovenya’ya geçmeye çalışan göçmenlere ateş açtı. Erişim Adresi: https://www.indyturk.com/node/93041/d%C3%BCnya/h%C4%B1rvat-polisi-slovenyaya-ge%C3%A7meye-%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fan g%C3%B6%C3%A7menlere-ate%C5%9F-a%C3%A7t%C4%B1 (Erişim Tarihi: 3 Eylül 2021).